Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

3 Aralık Dünya Engelli Hakları Günü. Bazıları bu tanımı pek sevmese de aslında bir farkındalık günü,haftası aslında. Harika seminerler düzenleniyor, farklı projelerle dikkat çekiliyor. Buraya kadar her şey güzel.

Ancak, yıllardır gözlemlediğim bir durumu paylaşmak istiyorum. Çoğunlukla 3 Aralık günü sanki Engellilerin Bayramı'ymış gibi bir anlayışla da yaşanıyor.

Engelli bireylere güller dağıtılıyor, engelli çocuklara hediyeler veriliyor. Bazı Rehabilitasyon merkezleri bile o güne özel şenlikler düzenliyor...

İyi niyetten şüphem yok elbette ama,

Ne olur bunu yapmayın...

Bu yapılanlar bir gülümseme ile karşılansa da çok incitici oluyor çünkü...

'Daha dün Başbakan Ahmet Davutoğlu yalanladı erken seçimi' demeden önce okuyun lütfen.

Davutoğlu dün AK Parti grubunda sadece “bedelli askerlik müjdesi” vermedi.

Erken seçim söylentilerini de yalanladı, Anayasa Mahkemesi’nde görüşülen yüzde 10 seçim barajının indirilmesi tartışmalarına değinirken.

AK Parti’nin barajdan korkmadığını ve korkmayacağını söyledi ve Mahkeme kararı ne yönde olursa olsun hükümetin barajın indirilmesini Meclis’e getirmeyeceğinin işaretini vermiş oldu.

Zaten artık her salı günü Başbakan’dan önce bir halka hitabı haftalık programına almış görünen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan daha az önce Anayasa Mahkemesi’ne “merkepli” bir benzetmeyle tepki göstermişti.

Davutoğlu, “Seçim zamanında” kesinliğindeki ifadesiyle 7 Haziran 2015’i gösterdikten sonra da bedelli askerlik “müjdesini” verdi.

Yine aynısı yaşandı.

Daha birkaç hafta evvel Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bedelli askerlik ihtimaliyle ilgili fikri sorulduğunda, “Şu anda bunun artıları var eksileri var, böyle bir dönemin içindeyiz. Birileri çıkıp zaman zaman bu işi kaşıyorlar. Bunlar doğru yaklaşım tarzı değil, bizim sırtımızda ağır bir küfe var” demişti.

Bugünse Başbakan Ahmet Davutoğlu partisinin grup toplantısında Yüksek Askeri Şura’daki istişare sonrası şekillenen sonucu açıkladı. Haklarını ihlal ettiğine hükmeden AİHM’in kararlarıyla defalarca vicdani retçilere tazminat ödeyen ve Avrupa Konseyi’nin uyarısıyla 2011’den beri vicdani ret hakkıyla ilgili düzenleme yapılması beklenen Türkiye, bedelli askerliği yine ‘müjde’, ‘sürpriz’, ‘imkân’ olarak bağrına bastı.

TSK’nın ihtiyaçları doğrultusunda alındığı söylenen bu karar, tartışması uzun zamana yayıldığı ve her daim bir siyasi malzeme olarak kullanıldığı için şaşırtıcı değil. Fakat ilginç ve yeni nokta bu uygulamadan elde edilecek gelirin nasıl kullanılacağı.

Radikal ’den İsmail Saymaz ’ın haberine göre: “ Diyarbakırlı Avukat Mahsuni Karaman, Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları illere yapılan uçak seferlerinde anonsların Türkçe ve İngilizce’nin yanı sıra Kürtçe de yapılması için dava açtı. Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) ise, ‘Türkiye Devleti; ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür’ diyerek, resmi dil dışında anons yapılamayacağını savundu. Resmi dil olmadığı için Kürtçe anons talebinin makul olmadığını belirtti. ”

Hadi biraz sesli düşünelim...

Kürt diye bir şey var mı?

Kürtlerin özellikle son 30 yılda her birimize öğrettiği üzere var, hem de çok var.

Peki, bu Kürtlerin “ bilinmeyen bir dilde ” konuştukları kelimelerinin toplamına ne diyoruz?

O insanların anadili yani Kürtçe diyoruz.

Sürpriz, dehşet, şok, dumur... Türkiye gündeminden bir gün dahi eksik değil! Normalde “Haydi oradan canım” diyeceğiniz şeyler, gün geliyor gerçek oluyor.

Cep telefonu mesajıyla sevgiliden ayrılmak bile “sorumsuzluk, ayıp” olarak değerlendirilirken... 301 insanın bile bile toprağa gömüldüğü Soma faciasının sorumlusu Soma AŞ, 2.800 işçisini bir cep mesajıyla işten attı.

Toplu işten çıkarmadaki bu “inovatif” buluş, eminim başka patronlara da esin kaynağı olacaktır. Ancak Soma’da işsiz kalan binlerce insanın buna takacak hali yok...

Onların tek derdi, aç kalmamak. İnsanca yaşamak!

Peki, tarımın devlet eliyle bitirildiği, madencilikten başka geçim kaynağı bulunmayan bir şehirde ne yapacaklar?

Cevabı belli: Başka kömür yataklarında, “Kökler” dizisi tadında aynı sömürü düzenine mecbur olarak... Devlet ve şirket ikilisi dev kârlar elde ederken, işçi sağlığı, hakları ve güvenliğinin hiçe sayıldığı yeni Soma’larda buluşacaklar.

Gezi protestoları sırasında sokağa çıkan milyonlarca insan, bu ülkedeki “milli iradenin” bir parçası değil; onlar “ Otpor ” ve “ Faiz lobisi ” gibi dış mihrakların gazına gelip sokağa döküldüler...

Yolsuzluk soruşturmasını yürüten yargı, gücünün kaynağını “milli iradeden” falan almıyor; onlar paralel yapı ve İsrail lobisinin etkisi altında...

Twitter ve YouTube yasaklarını ortadan kaldıran Anayasa Mahkemesi’nin, haşa milli iradeyle zerre alakası yok, onlar darbelerin ürünü ...

Ak Saray için yürütmeyi durdurma kararı veren idare mahkemelerinin milli irade ile yakından uzaktan alakası olamaz, onlar jürüsdokrasinin bir parçası , yani kendilerini milli iradenin üzerinde gören densiz yargıçlar...

Gayrimüslimler, Aleviler, AKP’yi desteklemeyen dindarlar ve cemaatler de hep gayrimilli unsurlar; o yüzden hiçbir hak talepleri karşılanmamalı ve “tehdit” olarak değerlendirilmeliler...

Uzayda ya da zamanda çok uzaklarda geçen bir kara ütopyadan (distopya) alınmış replikler değil bunlar. Gözümüzün, kulağımızın, yüreğimizin dibinde avaz avaz haykırılan, kulaklarımızı değil vicdanlarımızı kapatarak rahatlamaya çalıştığımız emirler. Büyüyen Türkiye’nin yeni muktedirlerinin zihin dünyalarının ve özlemlerinin yansıması; mevcut iktidarın vahşi kapitalist kalkınmacılığının, ikiyüzlü ilkel ahlakçılığının veciz ifadeleri.

Soma’da 301 maden işçisinin ölümünden sonra, Şirket’in kapanan ocakların 2.831 işçisini telefon mesajıyla işten çıkardığı gün Van’da, İzmir’de, Diyarbakır’da üç kadın ayrı yaşadıkları kocaları tarafından öldürüldü. O gün öldürülen kadın sayısı da, işten çıkarılan ya da iş cinayetlerinde ölen işçi sayısı da belki çok daha fazlaydı. Bunlar sadece medyaya yansıyan olaylardı.

Anayasa Mahkemesi’nin “siyasi işlevi’yle ilgili tartışma bir kez daha alevlendi.

SP ve BBP’nin yüzde 10’luk seçim barajının hak ihlali oluşturduğuna ve ilgili kanun hükmünün iptali için yaptıkları bireysel başvuru etrafında kopan fırtına en az öncekiler kadar sert olacağa benziyor.

Anayasa Mahkemesi’nin (1995’te tersi bir karar vermiş olmakla birlikte bugün) yüzde 10’luk barajı bir hak ihlali olarak görmesi mümkün.

Ancak önemli olan bunun sonuçları...

Böyle bir karar çıktığı zaman ne olacak?

Yasaya göre olması gereken, ilgili mercinin bu durumda yasama gücünün harekete geçmesi ve bu ihlali oluşturan yasa hükmünü değiştirmesidir. Bu, zamanlamasıyla, içeriğiyle 2015 seçimlerine gölge düşürmeyecek biçimde düzenlenebilecek bir durumdur. Yasa değişikliği durumunda yine Anayasa'ya göre uygulama ancak 1 yıl sonra yürürlüğe girebilecek ve 2015 Haziran seçimlerini etkilemeyecektir.

Sadece doğayı, hukuku, kurumları değil, dilimizi de tahrip ediyor iktidar.

Farkındasınızdır; “müjde” gibi ışıltılı bir sözcük bile doğrudan “nakit” çağrışımı yapan ruhsuz harfler dizisine dönüştü.

Nedir, 18 bin lirası olana bedelli askerlik. Gerçekte bütçeye, silah yatırımına ve bankacılık sektörüne yarayacak olan bu pragmatist hamle, “müjde” ymiş.

Nedir, Rusya Devlet Başkanı Putin , doğalgaza yüzde 6 indirim müjdesi vermiş. Nasılsa gaz kontratları ticari sır; kimse anlamaz değil mi?

Oysa bu indirim, Rusya ile Türkiye’nin 30 yıllık geçmişi bulunan doğalgaz ticaret anlaşmalarında yer alan rutin, sabit bir madde.

Taraflar, koşulları oluştuğunda -arada en az 3 yıl olmak kaydıyla- 10 yıl içinde iki kez fiyat revizyonuna gidebiliyor.

Seçim dönemleri yaklaştıkça, Ankara’da Ali Cengiz oyunları da başlar.

Zaten başlamadığında biz huzursuzlanırız.

Çünkü bu rejimin geleneğine aykırı.

Kimi zaman sokakları harekete geçirirler, kimi zaman yargıdan siyasi mühendislik ürünü bir karar çıkarırlar.

367 garabeti gibi.

2015 Seçimlerinin ayak sesleri duyulmaya başlayınca yargı cephesi yine ses verdi.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, bireysel başvuru kapsamında yüzde 10 barajının kaldırılmasıyla ilgili açıklamaları bunun ilk işareti.

Uzatmayayım. İşin hukuki prosedürüne girmeden önce kestirmeden söyleyeyim.

2015 seçimlerine gidilirken, AK Parti’ye Anayasa darbesi hazırlanıyor.

Başarılı olacaklar mı? Orasını bilemiyorum. Anayasa Mahkemesi üyelerinin cinnet geçireceğini sanmıyorum. Ama Haşim Kılıç’ın hazırlığını yaptığı olay düpedüz bir Anayasa darbesi...

Popüler İçerikler

İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı