Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Yüzde 10 barajı Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilir mi, ya da bunun hak ihlali olduğu yolunda bir karar çıkar mı?

Böyle bir sorunun cevabı nasıl araştırılır?

Dünyada emsali bulunmayan yüzde 10 barajı konusundaki siyasi görüşümüz ne olursa olsun, bu sorunun cevabını hukuk açısından düşünmek gerekir.

Önce AYM Başkanı Sayın Haşim Kılıç'a sordum, durum nedir diye... Şu cevabı verdi:

'Bu konuda bireysel başvuruda bulunan partiler, bizden yüzde 10 barajının hak ihlali olduğunu tespit etmemizi ve iptal kararı vermemizi istiyorlar. Tabii şu aşamada esasa dair bir şey söyleyemem. Öncelikle halledilmesi gereken önemli usul sorunları var çünkü.'

Sıkça önümüze düşen bir reklam var. Tarlalarda geziyoruz. Gün batımlarıyla şafak vakitlerinin ışık eğrilerinde ağaçlar daha güzel görünüyor; toprağa dokunmuşsunuz gibi oluyorsunuz. İyi çekilmiş. (http://www.youtube.com/watch?v=mGHGvtpRN7A)

Bir kadın o toprağa gelin geldiğini, iki can sırt sırta verip bugünleri görebildiklerini anlatıyor. Anne o topraklarda oynamış, gülmüş ağlamış oğluna ve kızına sesleniyor. (Neden 20’lerinde gibi hissettiren bir kadın sesi seçildiğini asla anlamasak da.) “Oğlum, kızım bu toprakları bırakıp gitmeyin” diyor sonra. Zeki Müren “Gitme sana muhtacım”la girmezden az evvel. Sosyal medya etiketi olarak Senbırakıpgitmediye çıkıyor karşımıza.

“Kadın ve erkek eşit olamaz,” buyurdu Büyük Efendi. Sebep, “fıtrat”! Yani ne? “Yaradılış”. “Yaradan”, böyle uygun görmüş.

Tayyip Erdoğan da “fıtrat”ın “tebliğcisi” rolünde, bir süredir. Maden kazasında “fıtrat” derken, olmaması gereken bir şeyi mazur gösteriyor; ama “kadın erkekle eşit olmaz” derken olması gerektiğine inandığı bir şeyi dile getiriyor. “Olmamalı” demek istiyor. Zaten, özellikle Cumhurbaşkanı olduktan sonra, idealindeki toplumun nasıl bir şey olması gerektiği üstüne “tebligat”ta bulunmayı sıklaştırdı.

Cemaat’le Hükümet’in arasından su sızmadığı dönemde, eğitimde atılacak adımlar önce Abant Platformu’nda şekillendirilir, sonra Bakanlık’ta netleştirilirdi.

Cemaat gözden düştüğünden beri bu işi Eğitimciler Birliği Sendikası üstlendi.

Geçen dönem Eğitim Şûrası’ndan önce 4+4+4 sistemini gündeme taşıdılar; hemen uygulamaya kondu.

Okulda türban serbestisi de yine onların girişimiyle oldu.

Ve görünen o ki şimdi sıra karma eğitime geldi.

Sırrı Süreyya Önder’in dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin için yaptığı çok hoş ve siyasi tarihimize geçen “kapak gibi” bir saptaması vardı.

Şöyle demişti Sırrı Süreyya, İdris Naim için: “İdris Naim Şahin’in İçişleri Bakanı olması halka umut vermiştir. Çünkü herkes, ‘Sayın İdris Naim Şahin İçişleri Bakanı olduysa ben de her şey olabilirim’ duygusuna kapılmıştır. Bu Cumhuriyet’in bunu başarmış olması az şey mi?” Ben de aynısını… Adriana Lima ile evleneceği yönünde yoğun rivayetler çıkan Acun için söylüyorum.

Sırrı Süreyya’dan aldığım ayakla şöyle diyorum: “Acun’un Adriana Lima ile evleneceğine dair çıkan rivayetler, halkımıza büyük umut vermiştir. Çünkü herkes, ‘Acun, Adriana Lima ile evleniyorsa… Ben de herkesle evlenebilirim’ duygusuna kapılmıştır. Bu Cumhuriyet’in bunu başarmış olması az şey mi?”

Henüz altı ay varken seçim tahmini yapmaya kalkmanın çok anlamlı olmadığı düşünülebilir. Toplumun nabzını tutmaya deneyimli kamuoyu şirketleri bile gerçekçi bir tahminin ancak seçimlere çok yaklaşıldığında mümkün olduğunu söylerler. Ancak eğer önümüzdeki altı ay içinde konjonktürün esas olarak değişmeyeceğini ya da seçim davranışı açısından tali olacağını düşünüyorsak, böyle bir tahminin işlevsel olabileceğini öngörebiliriz.

HDP heyeti kasım ayı İmralı görüşmesini tamamlayarak bir açıklama yaptı. 3 Ocak 2013’le başlayan görüşmeleri yakından izleyenler için görüşme notunda farklı bir dil ve üslubun olduğu fark ediliyor. Öcalan’ın çözüm süreci başladığından bu yana ilk defa özde bir ikircikli tavra girdiği görülüyor. Metne yansıyan ‘rahatsız/hoşnutsuz/uyaran’ bir Öcalan var. Demokratik açılım sürecinin sonunda yaptığı gibi bir ‘restleşme’ denmese dahi ‘huzursuz' bir tutum içine girdiği anlaşılıyor. 6-8 Ekim olaylarından sonra 21 Ekim görüşmesinde dahi Öcalan böyle bir tavır sergilememişti.

Öte yandan... Bu hafta bu heyetle İmralı'ya gitmesi gereken kadın hareketinden Ceylan Bağrıyanık'ın heyette yer almaması detayı bana kalırsa çok şey söylüyor.

Başlıktaki sorunun cevabına gelmeden önce çözüm sürecinin dönüm noktası sayılabilecek son İmralı ziyaretinin ne manaya geldiğini iyi anlamak icap ediyor. Biliyorsunuz, bu görüşme ile hem devlet hem de bir kısım HDP’li tarafında “gördük görmedik, bildik bilmedik” nümayişine sebep olan müzakere taslağı meselesi netlik kazandı. Şimdi hem bu müzakerenin, hem de İdris Baluken, Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve Hatip Dicle’den oluşan az genişlemiş heyetin İmralı ziyaretinin detaylarına bakalım…

Askeri vesayet sırtını yargı vesayetine dayamıştı.

Öyle ki askerler bir partinin kapatılmasına karar mı verdi. Hemen yüksek yargı harekete geçerdi.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Genelkurmay Adli Müşaviri ile birkaç gün süren bir çalışma yaptıktan sonra kapatma davasını açardı.

Vural Savaş’ın, Refah Partisi'yle ilgili kapatma davasını açmadan önce Genelkurmay Karargahı'nda bir hafta çalıştığı iddia edilmişti.

Bana kalırsa bizim için asıl risk kendi içimizde.. Dışarıdan gelen tehditlere karşı birlikte hareket ediyorduk. Şimdi, iktidar nimetlerini elde etmek için rekabet ediyoruz.

Bir de inandığımız gibi yaşamayınca yaşadığımız gibi inanmaya başlıyoruz.

Hani, meşhur bir söz var: Baba sen dostlarımızdan koru beni, ben düşmanlarımla başedebilirim.

Hep söylüyorum: Kadın, para ve makam konusunda bizde zaaf çok büyük. Herkesin kendi içine bakması gerek önce.

Popüler İçerikler

İzmir'de 5 Küçük Kardeşin Öldüğü Yangın Faciası: Bakanlık, Aileyi 18 Kez Ziyaret Etmiş!
10 Kasım 1938’de Hayatını Kaybeden Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Son Sözü "Aleykümesselam" Oldu
Çanakkale'de AK Partili Belediyenin Tepki Çeken Atatürk Afişi Kaldırıldı!