Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Esasında başlığın altına yazı artık şart mıdır, bilmiyorum.

Yazayım.

El birliğiyle sopalarla, tekmelerle vurarak, tek başına olan ve yere düşen bir genci öldürenlerden bir polis, “Gezi Parkı darbe ise, ben de darbeyi bastırmakla görevliydim. Vicdanım rahat” diyor; sanki üzerine çıktığı tankı dövmüş gibi!

İçtihadı önceki başbakanın “Gazi Parkı için emri ben verdim… Kahraman polis” gibi sözleri.

Dün sabah Ankara’da bulunan, ve isminin verilmesini istemeyen bir Batı devleti büyükelçiliğinden telefon geldi. Hattaki diplomatın sesi endişeliydi. “Sınıra gitmeyi planlıyorsanız aman dikkat” dedi. “Suriye sınırından mı bahsediyordu?” “Evet” dedi. Ve ekledi: “Özellikle Suruç civarında tehlike büyük; IŞİD kaçıracak gazeteci kolluyor. Hedeflerin başında Batı medyası çalışanları var. Sınırın 20 kilometre içerisine kadar durum kritik, gitmemenizi öneririz.” Gelen istihbarat raporlarında IŞİD’in kaçırma faaliyetlerini artık sınır ötesine yani Türkiye’nin içine kaydırmaya planladıkları belirtiliyor.

Benzer uyarılar epeydir kulağıma geliyordu. Ankara’da görüştüğüm hükümet yetkilileri birtakım organize çetelerin Hatay, Gaziantep ve Kilis’te bulunan yabancı yardım kuruluş personeline göz diktiğini, ve bir kaç defa güvenlik birimlerinin müdahalesiyle kurtulduklarını anlattılar.

Meclis Soruşturma Komisyon Başkanı şöyle düşünmüş olabilir..

Savcı, üzerine düşeni yaptı.. Rüşvet ve yolsuzluk iddiasının sivil ayağını sessiz sedasız kapattı..

Sanıkları mahkeme önüne bile çıkarmadan akladı..

Sıra bende!..

İyi de ne yapacak? Soruşturmanın siyasi boyutunu nasıl sessiz sedasız kapatacak?

Yayın yasağı koydurursam bu işi sessizce kapatırım diye düşünmüş olmalı!.. Bakanların komisyonda söyledikleri yayımlanmaz.. Muhalefetin soruları medyada yer almaz..

Halihazırdaki devlet başkanından hemen önceki cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile ABD’de çalışan genç bir akademisyen arasında yaşananlar, üzerinden aylar geçmiş olmasına karşın sıklıkla gündeme geliyor.

Türkiye demokratik bir sisteme sahip olsaydı böyle bir olay yaşanmazdı. Ola ki yaşanmış olsa, uzun süre ve bu içerikte gündemde kalmazdı. Ancak olağan demokrasi yerine, ne yazık ki daha ileri bir demokraside yaşadığımız için, belli ki pek çok şeyden endişe duyan Emrah Altındiş, bir süre daha memlekete dönemeyecek.

Önceki gün Tuzla’ya gitmiş Kılıçdaroğlu

Yanında CHP yöneticileriyle, bir ihtiyaç sahibine tekerlekli sandalye götürmüşler.

O ziyaret sırasında bir yaşlı kadın gelmiş, “ Bize de gelin ” diye eve buyur etmiş.

Gitmişler.

Yaşlı kadının kocası ölmüş, oğlu hapisteymiş, 40’lı yaşlarındaki özürlü kızıyla yaşıyormuş.

Ayda 350 lira Bağ-Kur geliriyle geçiniyorlarmış.

İstanbul Üniversitesi Diplomasi Kulübü’nde ifade özgürlüğünü anlatmaya çalışırken, sözü elbette Erdoğan iktidarının sansürcülüğüne getiriyorum. Özetle diyorum ki:

Yolsuzluk dosyalarını önce yargıda kapattılar. Son derece ciddi iddiaları kararttılar. Şimdi de aynı karartmayı TBMM’de uyguluyorlar. Dört bakanla ilgili soruşturma komisyonunun çalışmalarına haber yasağı getirdiler bugün… ‘Sansürcülük’tür bu…

17 Aralık, 25 Aralık madem darbe girişimiydi. Yolsuzluk, hırsızlık yoktu. O zaman bu dört bakan niye istifa ettirildi? Madem yolsuzluk yok, o zaman ne diye karartılıyor dosyalar yargıda, parlamentoda? Bir şey yoksa, bırakın dört bakan kendilerini savunsunlar, kamuoyu da neyin ne olduğunu öğrensin.”

Ak Parti’nin hem üst yönetiminde hem de tabanında üstüne toz konduramayacağım erdemli insanların bulunduğunu yakından biliyor ve bunların hem çoğalmasını hem de duruma hakim olmalarını diliyorum.

Sıra diğerlerine geldiğinde bazı çekincelerim, şikayetlerim, endişelerim ve tavsiyelerim var.

“Diğerlerinden maksadım kimlerdir?

Bunları ikiye ayırmak gerekiyor. Birinci grup başta iyi niyetli ve nispeten erdemli oldukları halde zaman içinde bozulanlardır. Bunlar hakkında dünkü yazımda şunu söylemiştim:

Cemaat-AKP kavgasında, birbiri hakkında söylediği her şeyin doğru olduğunu ama bir zamanlar büyük bir ortaklıkla hareket ettiğini hatırlattık. Hepsini sıra sıra, üşenmeden yazdık... Ve fakat bence bugün duralım ve az dinlenelim. Hepsini bir güzel itiraf ediyorlar.

Ben yazdım. Bu gazetedekiler yazdı. Hürriyet’tekiler yazdı . Cumhuriyet’tekiler yazdı. Milliyet’tekiler yazdı.

Birgün’dekiler yazdı. Evrensel’dekiler yazdı. Sözcü’dekiler yazdı. Özgür Gündem’dekiler, T24’tekiler, OdaTV’dekiler, Diken’dekiler… Herkes ve hepimiz yazdık. Aylardır, daha doğrusu yıllardır.

ABD'deki ırk ayrımcılığı sorununun kökeninde, siyahların insan olarak görülmemesi yatıyor. Amerikalıların önemli bir bölümü, medyanın da yaptığı haberlerle buna çanak tutmasıyla, siyahları hayali karakterler olarak görmeyi yeğliyorlar.

Ferguson ile ilgili tüm tartışmalar aynı kısır döngü içinde sürüyor. Biz istediğimiz kadar Twitter hashtagleri açalım, konuyla ilgili istatistikleri sayıp dökelim, son dönemde ölen (aralarında 12 yaşında bir çocuğun da bulunduğu) siyahlardan bahsedelim, hiçbiri işe yaramıyor. En sonunda çenemizi kapamamız söyleniyor. Amerikan sosyal medyası şu anda ırkçılıktan bahsetmeyi bırakmamızı isteyen öfkeli beyazlarla dolu.

Medya, 24 Kasım Öğretmenler Günü haberini bu yıl Eğitim İş’in yaptığı araştırmadan çıkardı. İki eğitim sendikası (Eğitim İş ve Türk Eğitim Sen) öğretmen araştırması yapmasına rağmen acıklı olan Eğitim İş’inki olduğundan Türk Eğitim Sen araştırması görülmedi. Sizin için bu iki araştırmanın verilerini karşılaştırdım. Sonuç oldukça farklı ve ilginçti. Mesela; öğretmenler sanıldığı kadar yoksul değil!

Eğitim İş araştırması, 1165 öğretmenle yüz yüze yapılmış görüşmenin sonuçlarına dayanıyor. Anket yoluyla yapılan araştırmaya katılanların yüzde 23’ü sendikalı, yüzde 77’si herhangi bir sendikaya üye değil. Türk Eğitim Sen, anketi resmi internet sitesinden yapmış ve 23 bin 562 öğretmenden yanıt almış. Tamamının sendikalı, daha doğrusu anketine katıldığı sendikanın üyesi olduğunu varsayabiliriz.

Popüler İçerikler

Apar Topar Çıkarılmışlardı: Kızılcık Şerbeti'nde Giray ve Heves Ayrılığının Gerçek Nedeni Ortaya Çıktı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Karşıtlarına Mesaj Yolladı: "10 Yıl Daha Yaşasa Bambaşka Olurdu"
İzmir'de 5 Küçük Kardeşin Öldüğü Yangın Faciası: Bakanlık, Aileyi 18 Kez Ziyaret Etmiş!