Küçümsenen, yeterince net olunmadığı gerekçesiyle politik olarak aşağılanan bir duruşu simgelerdi. Eskilerin “her şeyin aşırısı zarar” dedikleri bir itidali içerir ama “Ne İsa’ya Ne Musa’ya* yaranamadığı için itibar görmezdi.
Ilımlı “ılıktı.” Ne ısıtır ne de soğuturdu. Herkes o iklimde olmayı ister ama ne yüzülür, ne de kardan adam yapılırdı. Hal böyle olunca da gündelik yaşamda bunaltmadığı için üzerinde konuşulmazdı.
Ilımlı siyasi yaşamda aslında statükonun sigortasıydı. Kıbleleri değil, ihtiyaç duyulduğunda insanın içini ısıtan bir aklı selimin adresiydi. Varlığı konuşulmazdı ama yokluğunun yarattığı boşluk aslında o ülkenin insanın içini donduran ya da “ısınan” siyasetin habercisiydi. Uçlarda yaşanan bir siyaset dili belki -zaman zaman- heyecan verebilirdi ama “uç” olanın statükoya dönüşmesi halinde, gündelik yaşamda aranan huzur ve istikrar hasreti çekilen bir nimete dönüşürdü.