Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Devam edelim, “İslamcı Yollar: İran’dan Yemen’e, AKP’den IŞİD’e...” başlıklı dünkü yazı ile ilgili olarak Doç. Dr. Güneş Murat Tezcür ile yazıştım. Tezcür, yazının dayandığı “Radikal Türkler – Niçin Türkiye Vatandaşları IŞİD’e Katılıyorlar” başlığı ile Foreign Affairs dergisinin son sayısında yayımlanan yazının sahiplerinden. Sabri Çiftçi adlı bir diğer Türk akademisyen ile birlikte yaptıkları Türkiye’deki saha araştırmasının değerlendirmesi olan yazıdan yola çıkarak, bana ek bilgiler verdi.

Önce onları aktarayım.

Tezcür ve Çiftçi, Suriye’de cihada giden” yani IŞİD’e katılmış olan ve sayıları “1000’in oldukça üzerinde” olan kişilerin 112’sinin bilgilerine ulaşmışlar.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ne diyor:

“Bir ülkede demokrasinin olup olmadığının bir tek göstergesi vardır. Orada medya üzerinde hiçbir baskı yoktur. Medya özgürce haberini yapar.”

Kılıçdaroğlu ne diyor:

“Artık Erdoğan ve ailesinin yolsuzluk yaptığını bütün dünya biliyor. Obama da, Putin de, Hollande da, herkes de biliyor.”

Kılıçdaroğlu ne diyor:

Demokrasi askıya alınıyor. Bir dikta söylemi var. O söylemin gereği de bürokrasi ve yargı tarafından yerine getiriliyor.”

Kılıçdaroğlu ne diyor:

 “Dikkat edin, Erdoğan kalkıp bir şey söylüyor, ertesi gün gereği yerine getiriliyor. Bu kişinin işine son verilmeli, operasyon yapılmalı, kanun teklifi verilmeli, dava açılmalı diyor ertesi gün yapılıyor.”

Alevi sorununa çözüm ararken yanlış teşhis konulduğundan tedavi de iyi sonuç vermiyor. Ana hatlarıyla konuya devlet perspektifinden bakan hükümet ve siyasetçiler şu öncüllerden hareket ediyorlar. “Aramızda ayrılık gayrılık yok; aynı inanç ikliminin sahibiyiz; yolumuz, menzilimiz bir.”

Söz konusu öncülleri süren realite ışığında kritik etmek gerekirse, her üçünün de kabul görmediğini söyleyebiliriz. Çünkü Alevilerin sorunu, farklılıklarının vurgulanması ve kabul edilmesidir. Diyorlar ki: “Müslüman’ız, Allah’a, Hz. Muhammed’e (sas) ve Kur’an’a inanıyoruz ama biz Sünnilerden farklıyız.” Kısaca Aleviler farklı yorum yapıyorlar. Farklılıklarını, “Alevilik” dedikleri bir çerçeveye oturtuyorlar. Bence bizim bu temel gerçeği görüp kabullenmemiz lazım.

Medyayı “Alo Fatih” lerle yönetmeye çalışan asrın lideri, futbolu da “Alo imparator Fatih” le yönetmeye kalkınca, folluk olduk.

Gelen takıyor, giden takıyor.

(Futbol sevmeyen kadın okurlarım için belirteyim, bu bir futbol yazısı değildir.)

1988 Avrupa Şampiyonası’nda son dörde Batı Almanya, Sovyetler Birliği, Hollanda ve İtalya kalmıştı, zengin kuzey Avrupa’dan iki ülke varken, nispeten fakir Akdeniz’den sadece bir ülke vardı, kupayı Hollanda kazanmıştı.

Ölümlülüğün gözü kör olsun... Her canlı ölümü tadacak ya, insanoğlu bu yalan dünyadan göçüp gitmeden önce bir iz bırakmak, bir çizik atmak ister.

Amerikalı bu özlemini duvarlara ' Kilroy was here ' yazarak gideriyor.

Bizim memişhane şairi Tosun gibi.

Kimisi ardında bir eser bırakarak yapar bunu, ' eşek ölür semeri kalır, insan ölür eseri kalır ' felsefesi uyarınca... Herkes kendi çapına göre bırakabilir bu eseri, kimisi roman yazar, kimisi fabrika kurar, kimisi gene kendisi gibi ölümlü çocuklar yapıp büyütmekle yetinir.

Silivri davalarının, kumpas olduğu bizzat AKP iktidarı tarafından ifade edildi.

Bu davaların kumpas olduğu kamuoyu tarafından çoktan fark edilmişti ama AKP iktidarının bunu kabul etmesi uzun bir zaman aldı...

İnsanlar suçsuz yere yıllarca hapis yattı...

Bu arada ölenler, hastalananlar, en yakınlarını yitirenler oldu...

Sayısız trajedi yaşandı...

Sonunda AKP ile Cemaat çatışması, Silivri davalarının da ipliğini pazara çıkardı.

ABD diyor ki, biz değil, Irak vurdu. Irak diyor ki, biz değil ABD vurdu..

Biri diyor ki, “ konvoya ateş açıldı orada vuruldular .” Bir başkası diyor ki, “ hayır karargahta vuruldular..” Biri diyor ki, “ öldü ”. Bir başkası diyor ki, “ hayır ağır yaralı..” Bir başkası diyor ki, “Türk konsolosluğu da vuruldu”, Ankara diyor ki , “Hayır konsolosluk binamız vurulmadı”

Daha adamın kim olduğunu bile bilmiyoruz. Kim bu Bağdadi!? İslam savaşçısı mı, Amerikan ajanı mı, İsrail ajanı mı, İngiliz ajanı mı.. Yani “ Sadık Britani ” mi?

Yerine geçeceği söylenen kişi daha da ilginç bir kişiliğe sahip: Saddam Cemal.. Peki, hani daha önce IŞİD in önemli isimleridiye tanıtılan Ebu Eymen el Iraki, Ebu Ahmet el Elvani, Ebu Abdurrahman el Bilavi, Hacı Bekir, Ebu Fatıma el Caheyşi gibi isimler nerede şimdi! Saddam Cemal nereden çıktı durup dururken..

Paralel masallar artık kimseyi uyutmaya yetmiyor. İleride sorumluluk taşıyacaklarını bildikleri için, İstanbul’a özel bir itinayla atanan Sulh Ceza hâkimleri bile tutuklama kararı vermiyor. İşte İstanbul merkezli, Edirne ve Tekirdağ’da görev yapan polislere yönelik operasyon! 17 polis gözaltına alınmıştı; hepsi salıverildi. Zaten bu operasyon sakat bir işlemdi. Suç nerede işlendiyse, o ilin savcı ve yargıcı yetkili olmalıydı. Taşradaki Sulh Ceza hâkimlikleri tutuklama kararı vermiyor diye İstanbul’dan operasyon yürütüldü. Hâkim “Pensilvanya güdümünde paralel örgüt” iddiasını ciddiye almamış olacak ki polisleri tutuklamadı.

Bu operasyonun İstanbul merkezli yürütülmesi hukukçuların eleştirilerine maruz kaldı. “Tabii hâkim” ilkesinin çiğnendiği ileri sürüldü. CHP Milletvekili Mahmut Tanal da uygulamayı tenkit edenler arasındaydı.

HABERLERDE fazla yer almayan, belki herkesi heyecanlandırmayan ama beni hayli heyecanlandırıp duygusallaştıran süreç bir süredir yaşanıyor. 1960’lı yıllardaki hippi hareketinin içinde yer alan isimlerin emeklilik yaşına geldikleri günlerdeyiz. Zaman ne kadar da hızlı geçiyor değil mi?

64 yaşı ortalama olarak alıp doğum tarihini bulursanız, ortalamanın 1950 ve civarında çıktığını görürsünüz. Ve ortalama 1950 doğum yılı, hippi hareketinin yükseldiği dönemde onun içinde yer almanız, içinde yer almasanız bile aynı dünya görüşünü paylaşmanız için size uygun bir yaşı veriyor.

Anlayacağınız, ruhen hep genç olarak kalabilmiş olan hippi kuşağının emekli olma yaşı gelmiş durumda. Tabii emekli olmak, hayatta aktif olmayı bırakmak anlamına gelmiyor. Aksine onlar daha da aktif olmayı planlıyorlar.

Siyasi gündem önemli, dış politikaya kilitlenmiş durumda.

IŞİD meselesi, Türkiye’nin koalisyon içindeki yeri, Rojava, Kobane saldırısı, bu PKK’nın o bölgedeki konumu sadece dış politikayla sınırlı gelişmeler değil.

Her biri iç politikaya yansıyor ve yansımaya devam edecek...

Türkiye’nin Ortadoğu politikası görünür dört unsur üzerine oturuyor:

-Arap Baharı’nın simgelediği değişim dalgasında diktatörlükten çıkan ve çıkmaya çalışan Sünni ülkelerde demokratik kurumların yerleşmesi arayışı...

-Bu çerçevede ılımlı olarak nitelenebilecek, seçimlerle iktidara gelmeyi hedefleyen, ileriye dönük çoğulculuk potansiyeli taşıyan Hamas, İhvan gibi hareketlere verilen destek...

Popüler İçerikler

Icardi ve Wanda Nara'yı Ahlaksız Bulan Batuhan Karadeniz'e Eski Sevgilisinden Bomba Tesirli Karşılık
Göndermesiz Anket: En Komik Komedyeni Seçiyoruz!
Cezaevinde 37 Kiloya Düşen Nihal Candan İçin Tahliye Kararı Verildi