Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

İş kazaları ve çalışan güvenliği için Başbakan Davutoğlu’nun önceki gün açıkladığı önlem ajandası, ‘düğmeye basarak’ iyi yönetişim sağlanacağını düşünenleri heyecanlandırmış olabilir. Ancak bu ajandada iş kazalarına ‘sıfır toleransla’ yaklaşma iradesi yok.

Örneğin önlem ajandasının içindeki iki madde, hukukun üstünlüğü konusundaki ahlaki çöküntüyü apaçık ortaya seriyor; birincisi, iş kazalarını önlemek için, işyerinde çalışma güvenliğine dikkat gösteren işverenlerin prim ödemelerinin azaltılması. İkincisi de işyerinde kaza olan işverenlerin ihalelere katılımının iki yıl boyunca yasaklanması.

Çok dile getirilse de tekrar hatırlatmakta fayda var; yeni bir Kürt kuşağıyla karşı karşıyayız. “Savaş kuşağı”, “fırtına kuşağı” olarak adlandırılan, çatışmalı dönemin çoklu mağduriyeti içinde; barınma, beslenme, eğitim, sağlık ve çalışma gibi en temel ekonomik ve sosyal haklardan mahrum; devlet şiddetine dair kolektif hafızayla büyümüş bu yeni genç Kürt kuşağı ‘70’ler, ‘80’ler ya da ‘90’lar kuşağı değil. Özetle, önceki kuşakların Ankara ve Batı yakası ile kurdukları ilişkiyi ezilmişlik psikolojisi ve entegrasyonist eğilimler belirlerken, yeni kuşağın Ankara ile ilişkisinin oldukça zayıf olduğunu ve Batı yakasına haklılık ve öfke üzerinden baktığını belirtmek gerekir. Özetle J. P. Sartre’ın F. Fanon’un Yeryüzünün Lanetlileri adlı eserine yazdığı önsözde vurguladığı kuşak değişimi Kürt alanı için de büyük oranda geçerlidir: “Başka bir kuşak geldi, sorunun konumunu değiştirdi”.

Bugünkü yazıma, bu hafta vefat eden, çok sevdiğim ve takdir ettiğim meslektaşım Ali Haydar Yurtsever’i anarak başlamak istiyorum. 66 yaşında hayata gözlerini yuman Ali Haydar, benim Milliyet’in Dış Haberler Editörü olduğum dönemde, 1980’lerden itibaren 2001 yılına kadar Viyana’da Doğu Avrupa temsilcimiz olarak çalışmıştı. Kendisini tamamen mesleğine adamış, atak, cesur, dürüst ve fevkalade üretken bir muhabirdi.

Yurtsever’in Doğu Avrupa ülkelerinde komünist rejimlerin çöküşüne dair Milliyet’te yayımlanan yazıları, o dönemde yaşanan tarihi olayları canlı olarak yansıtan belgesel bir değer taşıyor.

Karadeniz’de yapılan NATO tatbikatından dönen ve dört gündür İstanbul Sarayburnu’nda demirleyen USS ROSS adlı ABD savaş gemisi askerlerinin başına Türkiye Gençlik Birliği ( TGB ) üyelerinin çuval geçirmesinin organize bir eylem olduğu belli. Doğu Perinçek ’e yakınlığıyla anılan grup ellerinde taşıdıkları Atatürklü dövizler ve çuvallarla “ Conilerin ” üstüne atlamak için fırsat kolluyorlardı. “ Kahrolsun Emperyalizm ” ve “ Katil Amerika ” sloganları eşliğinde sivil giyimli piyadelerden cılız, gözlüklü olan birini yakalayıp, başına çuval geçirmeyi başardılar. Askerlerin üzerlerine kırmızı boya döktüler. Böylece 11-12 yıl önce Irak Kürdistan’ında ABD güçleri tarafından Türk özel kuvvetler mensuplarının ellerinin kelepçelenip, başlarına çuval geçirilmesinin intikamı nihayet alınmış oldu.

ABD, askerlerin “ sokak serserileri ” tarafından hedef alınmasını sert bir dille kınadı.

Bir televizyon programında, “yeniden genel başkanlığa dönmeniz mümkün mü?” sorusunu yanıtlayan Baykal, “siyaset sürekli değişim yaşanan bir alandır. Ne olacağını bilemeyiz. Siyasetin içinde daima bir sürpriz, bilinmezlik vardır” yanıtını vermiş...

O Baykal ki, CHP’nin en dar ideolojik kulvara sıkışmasının mimarı olmuş, 1999 seçimlerinde partisinin baraj altında ve parlamento dışında kalmasına yol açmış bir siyasetçi...

Ve o CHP ki bunca yıl sonra tekrar Baykal’dan medet umar hale gelme ihtimali olan bir siyasi parti...

Siyaset CHP arenasından ibaret olsa ne ala...

Mesele CHP’nin sorunundan ibaret olsa pek ala...

Ama öyle değil...

Yırca köyünde 6 bin ağaç kesildi. İlgili kişilerin beyanlarını okuyorum. Suçu, bölgede termik santral yapacak olan Kolin İnşaat şirketinin üzerine atıyorlar. Hatta, Numan Kurtulmuş’un etkileyici bir açıklaması var: “Çevreyi vahşi kapitalizmin kurallarına terk edemeyiz.”

Sanırsınız ki, Kolin İnşaat, Soma’da bir termik santral yapayım kararını vermiş, sonra da ağaçları keserek işe başlamış. Oysa, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu’nun, 28 Ağustos 2012’de açtığı termik santral ihalesini Kolin İnşaat kazandı. Şirket, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’ndan (EPDK) ön lisans belgesi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan olumlu olarak ÇED raporu aldı.

Değişime hızlı uyum sağlamak kolay değildir. Ama biz Türkler bu konuda çok başarılıyız. Orta Asya'nın coğrafyasından kopup gelmişiz ve Küçük Asya'nın coğrafyasına hemen uymuşuz. Şamanizm'den İslam'a geçişte hiçbir problem yaşamamışız.

Bırakalım uzak tarihi... Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişimizi, yüzlerce yıllık alfabemizi bile değiştirmemizi, ' Tek Parti ' modelinin çoğulcu demokrasiye dönüşmesini düşünün...

Ya da köylü Türkiye'nin kentli olmasını, Bilişim Çağı'nın akıllı cep telefonları ile kitlelerin günlük yaşamına girmesini hatırlayın. Eskiyi tekrar...

Bu çaptaki değişimlerle birlikte, ülkelerin yönetim kadroları da değişir.

Muhafazakâr kesimin tarihi sorunlarını çözmek için…

Çalıştay falan düzenlenmiyor.

“Şak” diye çözülüyor tüm sorunlar birer birer.

*

Fakat… Ama… Lakin…

Söz konusu “Alevi yurttaşlarımızın hakları” olduğunda…

Akla ilk gelen şey çalıştay oluyor.

*

Muhafazakârın hakkı söz konusu olduğunda…

“Şak” diye ver.

Alevinin hakkı söz konusu olduğunda…

“Çalıştay malıştay” diye ipe un ser.

*

Senin adaletin bu mu ey adaletin ve kalkınmanın partisi?

Karaman Ermenek’teki maden faciası gündemin gerisine düştü. İki hafta geçti üzerinden, 18 madenciden ancak ikisi çıkarılabildi. 16 işçi hâlâ toprağın altında. Aileler perişan. Acılı bir eş ‘Yaşarken ölmek çok zormuş ya İsmail’im’ dedi. Ateşin düştüğü yer yangın.

Ermenek de unutulacak mı? Ölen öldüğüyle mi kalacak yine? Hesabı sorulmayacak mı? Bütün suç patronların mı? Olayın sıcaklığı geçti. Artık bunları konuşmanın zamanı geldi. Gerçeklerle yüzleşmek zorundayız. Çözüm nedir? Yaşanan her faciaya madde madde paketle cevap vermek mi?

NEYSE, korkum boşunaymış, ortada korkulacak bir şey yokmuş, süreç emin ellerde devam ediyormuş...

Son iki gündür hükümet ve HDP sözcülerince yapılan açıklamalara bakıldığında, tarafların ayaklarının suya erdiği anlaşılıyor. Galiba şu aşamada sürece yeniden sahip çıkmanın yararını iki taraf da en sonunda anladı.

Umarım öyledir. “Çözüm süreci” zor başarılan bir değer... Türkiye, bu noktaya, kaç iktidar tersini denedikten ve 40 bine yakın insanımız ile birkaç yüz milyar doların üzerinde milli kaynağımızı kaybettikten sonra varabildi.

Popüler İçerikler

Babalık Davasıyla Uğraşan Uğur Dündar'ın Yıllar Önce Verdiği Bir Röportajda Söyledikleri Şoke Etti
Sonunda Bu da Oldu: Antalya'daki Bir Otelde Türk Müşteriden 120 Euro "Milliyet Farkı Ücreti" Alındı
'İmam' Halil Konakçı, İlber Ortaylı'ya Ateş Püskürdü! 'Bizans Tohumu, Yunanlı, Dönme!'