Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

BOMBAYI Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosu’nun deneyimli isimlerinden Erdem Gül patlattı. “AKP’nin HDP’yi dizayn planı: Demirtaş gitsin, Dicle gelsin” başlıklı kulis haberinde iktidar partisinin, HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’tan şu nedenlerle rahatsız olduğunu yazdı:

1- CHP ve sola fazla yakın olması;

2- 17 Aralık sürecinde Recep Tayyip Erdoğan aleyhine çıkışlar yapması;

3- Gülen Cemaati’ne karşı açık tavır almaması;

4- Son 6-7 Ekim olayları sırasındaki tavrı.

Yine aynı haberde, son dönemlerde hükümet çevrelerinin takdir ettiği açıklamalar yapan, örneğin Cemaat’e yönelik operasyonlara olumlu yaklaşan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Hatip Dicle’nin siyasi iktidar tarafından tercih edildiği yazıldı.

MİGEM (Maden İşleri Genel Müdürlüğü) ruhsat verirken “emniyet” bakımından da kılı kırk yarmalı ve zaman zaman ehil elemanlar vasıtasıyla madenlere giderek, çalışmaların kendilerinin tasdik ettiği proje çerçevesinde yürütülüp yürütülmediğini kontrol etmelidir. Bu husus zaten görevleri arasındadır.

  • Denetim sistemi yeniden ele alınmalı, elemanlarının sayısı artırılmalı, müfettiş sınavına girebilmek için en az 2 ya da 3 yıllık yeraltı işletme tecrübesi aranmalıdır.

  • Denetimler, belirlenmiş bir kurallar dizisi içinde çok ciddi bir şekilde yapılmalıdır. Tecrübeli müfettişlerin belli büyüklükteki ocaklara gittiklerinde ilk bakacakları husus, “projeye göre çalışılıp çalışılmadığı” ve toplu ölümlere sebep olan “grizu patlaması, yangın, su patlaması ve büyük göçük” lere karşı yeterli tedbirin alınıp alınmadığını kontrol etmek olmalıdır.

(*) Yüksek Maden Mühendisi

İşin içinde Sırplar varmış. Sırp bir lider imiş orkestra şefi. Orkestra dediğime bakmayın, örgüt. Milleti sokağa dökerek hükümeti düşürmek isteyen bir örgüt.

Bu örgütün tabii ki Türkiye’de de üyeleri varmış. İki numarası, üç numarası, beş numarası vesaire.

Bu numaralar sayesinde Gezi denen ‘numara’ hükümete çekilmeye çalışılmış!

Efendim şöyle ki… Barışcıl ve pasif direniş eylemleriyle dünya çapında ün kazanan gençlik hareketi Otpor’un kurucusu Sırp İvan Maroviç meğerse Kahire’de bir vesileyle Mehmet Ali Alabora ve oyuncu eşi Pınar ile buluşmuş. O buluşmadan sonra Mehmet Ali ve eşi çok konuşulan oyunları Mi Minör’ü sahneye koymuşlar. O oyunda hayali bir diktatoryal ülkede yaşayan halkın direniş öyküsü anlatılmaktaymış. Eee?

Aysel Tuğluk, çözüm sürecini bitirmenin coşkusunu kutlamak için Nişantaşı con conlarıyla şampanya patlatmaya hazırlanırken, çözüm sürecinde umut verici gelişmeler yaşandı.

Aysel Hanım'ın hevesi bir kez daha kursağında kaldı. Bir umut Cemil Bayık. Cemil abisi Aysel Hanım'ı yalancı çıkarmaz.

Çünkü Kandil'den habire çözüm sürecini torpillemek için elinden geleni yapıyor.

Kobani ve 6-8 Ekim olayları üzerinden süreci bitiremeyen Bayık, son olarak, 'El Nusra Afrin'e saldırırsa süreci bitiririz' tehdidini savurmuş.

Yakında 'Pandalar doğum yaparsa çözüm sürecini bitiririz' derse şaşırmayın.

“Saat 9’u 5 geçiyordu ve ben ayağa kalkmadım” diye bir yazı yazdım, kıyamet koptu.

– SORU: Kardeş sen neden ayağa kalkmadın ki? Senede bir dakika ayağa kalkılacak… Ne yani? Ölür müydün kalksaydın?

– CEVAP: Ölmezdim tabii birader… Olay şu: Ben saygı ve sevginin ille de ayağa kalkılıp hazır ola geçirilerek gösterileceğine inanmıyorum… Yani saygıya, sevgiye bir şey demiyorum. Biçime, şekle itiraz ediyorum. Ayağa kalkıp hazır ol vaziyeti almayı, bir saygı ölçüsü, bir nezaket ölçüsü olarak görmüyorum. Ne yani? Olamaz mı? Göremez miyim?

– SORU: Atatürk’ü sevmiyor musun, saygı duymuyor musun?

CEVAP: Gerekçelerimi 10 Kasım tarihli yazımda yazdım: Eskiden pek sevmezdim ama artık hem seviyor hem sayıyorum. Ama hop! Bir dakika! Ben seviyor ve sayıyorum diye bu ülkede yaşayan herkesin Atatürk’ü sevip saymaya mecbur olduğunu söyleyemem. Yok böyle bir şey… Olmaz, olamaz. İsteyen sever, istemeyen sevmez. Sevip sayma dikte ettirilemez. Sayacağımız, seveceğimiz insanlar konusunda anlaşmak zorunda değiliz. Üzgünüm ama “demokrasi” dediğimiz böyle bir şey.

Geçenlerde Yalçın Akdoğan’ın CNN Türk’te Hande Fırat ve Vatan yazarı Hüseyin Yayman’la yaptığı röportajı izledim.

Bir kıyısından sevindim çünkü geçmişte BDP’den ”Bunlar, bunlar...” diye konuşan Akdoğan’ın bu kez Kürt siyasi hareketine yönelik daha dikkatli bir dil kullanmaya çalıştığı aşikârdı.

Satır aralarından Ankara’nın da barış sürecini koparma lüksü olmadığının bilincinde olduğu, ite kaka da olsa, zamana yaysa da, süreci ilerletme iradesinin olduğunu hissettim. Bu da iyi.

Ama aynı zamanda da hüzünlendim. Uzunca bir süredir Ankara’da dar bir kadroyla dip dibe yaşamanın bürokrat ve siyasetçilerde ciddi bir körlük yarattığını görüyorum. Akdoğan’ın, dolayısıyla iktidarın, bazı konuları ısrarla algılayamadığını, Ankara merkezli bir ”müesses nizam” perspektifinin ötesine geçemediğini düşündüm.

Sayıştay Dergisi’nde yer alan “büyüme-yolsuzluk ilişkisi” araştırmasından hareketle, devletin, halkın ve piyasa aktörlerinin yolsuzluklara bakışındaki çarpıklığı konu edinmiştik.

Kayıt dışı ekonomiden gelen sermaye birikimi, artık astarı yüzünden pahalıya patlıyor. Yolsuzlukların ekonomik büyümeye katkı sağladığına dair şehir efsanesi, sadece “istikrar büyüsü” üzerinden tersinden sürüyor. 17 ve 25 Aralık’a dair salt ekonomik endişeler bu yüzden biraz farklıydı: “Hükümet, yolsuzluklar yüzünden düşerse siyasî ve ekonomik istikrar bir anda yok olur ve elimizdekilerden oluruz”. O kadar ağır yolsuzluk iddialarının bugüne kadar soruşturulmadan kalmasının ve üstünün örtülmüş gibi durmasının asıl sebebi devlete, halka ve piyasaya hakim olan işte bu düşünceydi.

Son bir ayda yaşananlar ‘süreç bitti mi, askıya mı alındı’ gibi sorularını gündeme getirmişti. Aslında süreçle ilgili en net betimlemeyi Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ‘türbülansa girdik’ diyerek yaptı. Sürecin türbülansa girmesi yürekleri ağızlara getirirken dünkü açıklamalar bir anlamda oksijen çadırındaki sürece hayat öpücüğü verdi.

Peki kriz nasıl aşıldı? Tahmin edebileceğiniz gibi tarihe not düşen bir arka kapı diplomasisi oldu. Tarafların hali bir anlamda küskün iki sevgilinin ‘mutsuzluk bunalımına’ benziyordu. Nasıl ki sıradan bir mesele için küsen bir çift, gözü telefonda karşıdakinin aramasını beklerse taraflarda aynı psikoloji vardı. Herkes sorun çözülsün ama krizi çözecek adım karşıdan gelsin noktasındaydı.

Dün, Başbakan ile 4 Bakan TV’leri saatlerce işgal etti. Yeni bir “iş güvenliği paketini” açıkladılar.

Dün, Başbakan ile 4 Bakan TV’leri saatlerce işgal etti. Yeni bir “iş güvenliği paketini” açıkladılar. Ciddi bir hava içinde son günlerin en can alıcı sorununu çözmeye kararlı olduklarını tekrarladılar... Yeni bir hükümet gibiymişçesine, ülkeyi kurtarmaya hazırlanıyorlardı. Bu ülkenin insanlarını köle yapma doğrultusunda bilinçli ve sağlam adımlar atan bir anlayışın temsilcisi olduklarını adeta unutmuşlardı... Ancak emekçiler onları o kadar iyi tanıyor ki ne yapsalar fayda etmez!..

Önceki gün CHP İzmir Milletvekili Musa Çam, Komisyon’un duvarına Bakan Faruk Çelik’in karnesini asarak gerçekleri suratına vurmuştu... 2007-2009 ile 2011- 2014’ün ilk 10 ayı itibariyle Faruk Çelik’in Bakan olduğu dönemde 8504 işçi ölümü yaşanmıştı... 2002’den bugüne kadar AKP’nin iktidarında toplam 14718 işçi ölmüştü...

Başbakan Davutoğlu tarafından açıklanan iş güvenliği önlemler paketi durumun vahametini anlamaktan oldukça uzak. Büyük beklenti yaratılarak açıklanan paketin iş güvenliğini sağlaması ve iş cinayetlerini durdurması oldukça zor. Türkiye’de iş cinayetleri sorununu teknik bir sorun olarak görürseniz, iş cinayetlerinin işçi ve işverenlerin eğitimsizliğinden kaynaklandığını düşünürseniz tedavi de eksik ve hatalı oluyor. Öte yandan pakette özensizlikler de var. Örneğin açıklanan önlemlerden bir bölümü halen yasalarda var olan düzenlemeler ancak yeniymiş gibi sunuluyor. Bir bölümü ise sorunu çözmekten uzak öneriler.

Önce halen mevzuatta var olan ama yeniymiş gibi sunulan önlemlerden söz edelim. Başbakanın açıkladığı pakete göre çok tehlikeli işlerde çalışan 2 milyon 700 bin kişiye mesleki yeterlilik belgesi geliyormuş. Bu yükümlülük zaten 6331 sayılı İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kanunu’nda var olan emredici bir düzenleme (Madde 17/3). Başbakan “yasayı uygulamıyorduk şimdi uygulayacağız” mı demek istiyor.

Popüler İçerikler

Demet Akalın 'Laiklik' Açıklamasıyla Gündem Olan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e Ateş Püskürdü!
TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"
Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?