Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

AKP, iktidara gelirken YÖK’ü kaldıracağına söz vermişti...

Kaldıracağına, daha da güçlendirerek üniversiteleri iyice baskı altına aldı...

Son zamanlarda gündeme gelen Rennan Pekünlü , Hayrettin Ökçesiz ve Kırmızılı Kadın Ceyda Sungur olayları, kamuoyuna yansıyan sadece birkaç örnek.

Aslında YÖK sorununu tek başına değerlendirmek doğru değil...

YÖK’ü de, AKP’nin “İleri Demokrasi” adı altında dayattığı otoriter sistemin bir parçası olarak görmek gerekiyor.

Eğitim açısından AKP iktidarı bir yandan 4+4+4 düzeni ile üniversite öncesi öğretimi yozlaştırıp din eksenli bir hale getiriyor...

Geldiğimiz aşamada çözüm sürecinin önünde aşılması gereken ciddi engeller var.

Süreç donmuş durumda, siyasi iklim buna işaret ediyor.

Hükümet temsilcileri Kürt tarafını suçlayarak söze başlıyor, yaşanan kopukluğun nedeni olarak onları gösteriyor ve sürecin yeniden başlaması için kimi önşartlar ileri sürüyorlar.

Kürt tarafı, keza, her fırsatta, hükümete ağır eleştirilerde bulunuyor. Kandil'den gelen açıklamalar AK Parti'yi suçlayan, hala IŞİD işbirlikçisi gösteren istikamette, HDP ise hükümetin verdiği sözleri yerine getirmediğini sürecin bu yüzden kesintiye uğradığını vurguluyor.

Ak-Saray ismi tutmuş görünüyor ama isabetsiz; bundan sonra ben reisicumhur seçilecek olsam ilk iş, duyanlarda hemen “Beyazıt, Lâleli, Aksaray!” vezninde dolmuş güzergâhını hatırlatan bu ismi değiştiririm.

Saray’ın önündeki ‘Ak’ takısının nerden ilham aldığını araştırmaya gerek yok; buram buram parti kokuyor. Gelelim saray lâfzına. 90 küsur yıl önce Cumhuriyet’e geçmiş olsak da sarayı pek sever ahalimiz; vaktiyle banyo yerine her katta müşterek kullanıma açık bir tek lavabo ve tuvaletin bulunduğu, handan bozma ara sokak otellerine bile “Palace” sıfatı yakıştırılırdı. Edebiyatımıza bile geçmiştir; Yol Palas Cinayeti, Halide Edib Adıvar! Cumhuriyetin en kuvvetli vurgusu saray, hanedan, padişah gibi kavramlara itiraz idi güyâ. Nedir bu saray takıntısı? Başa mı dönüyoruz usta?

Herkes yalan söyler... Bazıları kendi söylediği yalanlara da inanmaz mı? Mesela Amerikan sinemasının ünlü yıldızı Al Pacino ' Ben yalan söylesem de, bu mutlaka bir gerçeği yansıtır ' diyordu bir söyleşisinde.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ' Biz iktidar olunca Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nı ODTÜ'ye devredeceğiz ' dediği zaman, acaba bu söylediklerinin gerçek olacağına kendisi inanıyor muydu?

Mesela şöyle deseydi, daha doğru söylemiş olmaz mıydı?

Biz CHP'nin görkemli Genel Merkez binasını ODTÜ'ye devredip, daha küçük bir binaya kiracı olarak geçeceğiz. 

'Neredeyse on gün oldu” diyordu telefonda, isminin açıklanmasını istemeyen HDP yetkilisi; “Hükümet kanadıyla herhangi bir temasımız olmadı. Üstelik görüşme randevuları talep ettiğimiz halde.”

On günde neler oldu diye bakınca en önemli iki gelişmeyi 30 Ekim’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında 1-2 Kasım’da Afyon’da yapılan AK Parti istişare toplantılarını saptamak mümkün.

Bu iki toplantıda da Kürt sorununa siyasi çözüm bulmak amacıyla iki yıldır MİT Müsteşarı Hakan Fidan aracılığıyla İmralı Cezaevi'nde yasadışı PKK lideri Abdullah Öcalan ile yürütülen diyalog tartışma konusu olmuştu.

Yarattığı ademoğlunun yeryüzüne kötülük tohumları saçtığını gören Tanrı, onu bir tufanla cezalandırmaya karar verir. Ve Hazret-i Nuh’a bir gemi yapmasını, bu gemiye her temiz hayvandan erkek ve dişi yedişer, her temiz olmayan hayvandan erkek ve dişi ikişer ve kuşlardan da erkek ve dişi yedişer tane almasını söyler. Ardından büyük tufan başlar, Hazret-i Nuh ve gemisindeki canlılar hariç, yeryüzü üzerinde yaşayan her şey silinir. Tufan durulduğu zaman Hazret-i Nuh, suların çekilip çekilmediğini anlamak için geminin penceresinden bir güvercin salar. Sular çekilmediği için güvercin gemiye döner. Hz. Nuh, yedi gün sonra güvercini tekrar salar. Güvercin bu sefer, azında yeni koparılmış zeytin yaprağıyla gelir. O zaman Nuh, suların yeryüzünden çekildiğini anlar.

Telekom’u sattı.

Tekel’i sattı.

Petkim’i sattı.

Tüpraş’ı sattı.

Erdemir’i sattı.

Limanları komple sattı.

Tersane sattı.

Baraj sattı.

Seka’yı sattı.

Tügsaş’ı sattı.

Kibrit fabrikasını bile sattı.

Toprak sattı.

Ormanları sattı.

Dereleri sattı.

Atatürk’ün kendi parasıyla satın alarak, millete bağışladığı Millet Çiftliği’ni sattı. Muayene istasyonlarını, şeker fabrikalarını, tuzlaları sattı. Karayolları’nın sosyal tesislerini, arsalarını sattı. İskenderun demir çelik’i, Eti bakır’ı, Eti gümüş’ü, Eti krom’u, Divriği demir madenlerini, porselen fabrikalarını, feribotları sattı.

28 Mart 2004 yerel seçimlerinden yaklaşık iki hafta önce ilk özel Kürtçe dil kursu Batman’da açıldı. Aynı gün AKP Lideri Erdoğan, Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda seçim mitingi yapıyordu. Kursun açılışını yapıp mitinge gelen AKP’li milletvekillerinin coşkusunu hâlâ hatırlarım. Fakat Erdoğan sağlık, eğitim gibi konularda yoğunlaştı, açık ve yeni siyasi mesajlar vermedi; o sabah açılmış olan Kürtçe kurstan söz etmedi, hatta konuşmasında Kürt bile demedi.

O gün bugündür iktidar partisinin bu paradoksu tam olarak aşamadığını görüyoruz.

Hrant Dink cinayeti davasında, 5. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay’ın bozma ilamına uyarak, yargılamayı “örgütten” yapacağını açıkladı.

Ama zihniniz sakın karışmasın, 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde sadece Erhan Tuncel ve Yasin Hayal yargılanıyor. Ogün Samast’ın Çocuk Mahkemesi’ndeki davasının da bu davayla birleştirilmesi istikametinde karar alındı. Fakat dönemin Trabzon Jandarma Alay Komutanı Ali Öz’ün dosyası hâlâ Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi’nde. Trabzon’daki mahkeme, Ali Öz’ün dosyasını Ogün Samast ve Yasin Hayal ile birleştirmeyi reddetti.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı müsteşarı açıklama yapıyor. İki sene öncesi. 2012’yi diyor “kömür yılı” ilan ettik. Türkiye enerji ihtiyacını karşılamak için bir kömür modeli seçti. Buna göre şirketler ilk başta saha ve kömüre para vermiyor. Santralını kuruyor, çıkan kömürü yakıp elektrik üretiyor. Üretilen elektrikten devlete bir pay veriyor.

Yeni madenlerin açılması, her yeri termik santralların sarmasının sebebi bu. Artık neredeyse günaşırı duyduğumuz maden kazalarının da.

301 maden işçisinin öldüğü Soma’da dün altı bin zeytin ağacının kesilmesi de bundan.

Popüler İçerikler

RTÜK Başkanı'ndan Gündüz Kuşağı Programlarına Son İkaz: "Toptan Yok Ederiz!"
Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi
Ayliz Duman Çok Sade Kaldı: Miss Universe 2024'te Gelmiş Geçmiş En Çarpıcı Ulusal Kostümler Giyildi!