Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Başbakan oldu, bir ayda örtülü ödenekten 109.5 milyon TL harcadı

Cumhurbaşkanlığı seçim dönemi olan temmuz-ağustosta, örtülü ödenek harcamasını on kat birden artıran Başbakanlık, eylülde yeni Başbakan Davutoğlu döneminde de 94 milyon liralık ortalamanın üstünde bir performans göstererek 109 milyon 500 bin lira kullandı.

Düzenli olarak izlediğimiz örtülü ödenek harcamalarında temmuzağustos aylarına ilişkin dikkat çekici bir gelişmeyi daha önce duyurmuştuk. Haziran 2014’te, 14 milyon TL olan örtülü ödenek harcaması, Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasının yoğun olduğu temmuz-ağustos döneminde 10 kat birden artarak 141 ve 157 milyon lira olarak gerçekleşince, şu soruyu yönelttik:

Örtülü ödenekteki bu artış hangi milli menfaat için bu kadar arttı? Şüphesiz bu soruya yanıt gelmesi büyük bir sürpriz olurdu. Nitekim gelmedi.

2014’ün Ekim ayında, Türkiye ve bölgesinde ortaya çıkan gelişmelerin tarih sayfalarında özel bir yerinin olacağını şimdiden söyleyebiliriz. Siyasi iktidarın Çözüm Süreci’ni oyaladığı ve geciktirdiği yönünde Kürt siyasi hareketinde oluşan endişelere karşı ‘Çözüm Yasası’nın temel ilkeleri ve uygulama prensiplerini gösteren Bakanlar Kurulu Kararı 1 Ekim'de Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Aynı gün Halkların Demokratik Partisi (HDP) heyetinin İmralı’da Abdullah Öcalan’la, HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın Başbakan Ahmet Davutoğlu ile yaptıkları görüşmeler, gözlenebilen sorunlara rağmen, yeni diyalog kapılarını açan beklentiler olarak da dikkatleri çekmiştir.

(*) Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Eski Müsteşar Yardımcısı. İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. 1966-2005 yıllarında MİT'te görev yaptı ve İstihbarattan Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı pozisyonundan emekli oldu. Öneş'in 'Türkiye Ekseni - Tabular Yıkılıyor' (Yakın Plan Yayınları, 2010) isimli bir kitabı bulunuyor.

“İleri demokrasi” diyerek, “özgürlükler” diyerek, “Avrupa Birliği” diyerek hiç değilse kâğıt üzerinde gerçekten ileri adımlar atan AK Parti, şimdi çıkmış, “Ama bu elbise bize çok bol gelmeye başladı” diyor. Ve “ileri demokrasi”den yüz adım geri, “özgürlük ekseni”nden seksen adım geri, “Avrupa Birliği”nden ise kırk adım geri atmaya çalışıyor…

Kısacası…

Elbise yeniden daraltılıyor.

Bu arada iktidar yetkililerinden teselli açıklamaları da geliyor.

Diyorlar ki:

Merak etmeyin, elbiseyi daraltacağız ama dikişlerini attıracak kadar zorlamayacağız.

Bizim kuşağın yazarları sadece başörtüsü üzerine yazılar yazan yazar olarak anılmaktan daima endişe duydu. Yazdığımız pek çok şey, daima başımızdaki örtünün ya da başörtüsü üzerine yazdıklarımızın gölgesinde kaldı.

Edebiyat eleştirmenleri, sosyologlar ortaya çıkardığımız hiçbir eseri sadece 'kendisi' olarak analiz etmeyi göze alamadı. 'Biz' daima edebi kamunun içinde kerhen açılmış başörtülü yazarlar alt kümesinde tutmak için azami gayret sarf ettiler. Yazarlar, alt küme kadın yazarlar, onun da alt kümesi başörtülü kadın yazarlar.

Ne yazık ki ünlü İspanyol düşünür Ortega'nın 'Ben kendimin ve muhitimin toplamından ibaretim' sözü benim kuşağım için ziyadesiyle başörtüsü toplamından ibaret kaldı.

İnşallah 2015 yılından itibaren başörtüsü hakkında tek yazı yazmak zorunda kalmayacağımız ,dündeki kendimizi geçmek üzere enerji biriktirdiğimiz, tefekkür ettiğimiz, analiz ve eleştiride bulunduğumuz yılların içine gireriz.

İnsan hakları konusunu anlatırken en güç iş, sizi dinleyene, toplumun diğer fertleriyle eşit bir ‘insan’ olduğunu anlatabilmektir. Yadırgatıcı değil mi? Bir ‘insan’ a, eşit ‘insan’ olduğunu belletmenin zorluğu…

Sokağa çıkıp ilk gördüğünüze, ‘ Başbakan da siz de insan, yurttaş ve eşitsiniz’ deyiverin. Alacağınız yanıt, büyük olasılıkla ‘ O nasıl söz?’ olacaktır. Sınıfsal farklılıklar ve cinsiyete, etnik/dini mensubiyete dayalı ayrımcılık, insana insanlığını unutturur çünkü.

Oysa diğer tüm sıfatlar ‘sonradan’ edinilir. Ayrıca, ‘insan hakları’ denilen alan, ‘Bilmem kim insan mı ki insan hakkı olsun?’ anlayışını, tümüyle dışlar. Evet, o bilmem kim ‘insan’dır ve belli hukuksal istisnalar haricinde, ‘ diğeriyle’ eşit haklara sahiptir.

Bu girişi neden yaptım? Lafı neden uzatıyorum? Büyük ölçüde çaresizlikten.

Hükümet ve AKP örgütü bir yandan güvenlik devleti uygulamalarını güçlendiren, temel hak ve özgürlükler alanını daraltan yasa değişikliklerini meclise sunarken, diğer yandan Milli Güvenlik Kurulu’nda “paralel devlet yapılanması”nın terör örgütü olarak tanımlanmasına yönelik adımlar atılacağını ilan ediyor. Görünen o ki, yasa değişikliği önerilerinde uyuşturucu satışından molotof kokteyli atmaya, hükümete yönelik ağır eleştiriden cam-çerçeve indirmeye kadar uzanan geniş bir eylem yelpazesi terör eylemi olarak nitelendirilirken, ismi var ama kendisi bir türlü ortaya çıkarılamayan terör örgütleri listemiz de genişleyecek.

Ekonomi yüzde 4 büyürken bütçe gelirinin yüzde 12.1 oranında artırılması, ancak vergi artışı ve zam ile mümkün olabilir. Kısa sürede Kurumlar Vergisi ve Gelir Vergisi oranlarında artırım yapılamayacağına göre, yakın günlerde KDV ve ÖTV’de artış olacak. Devlet buna mecburdur

Bütçe devletin bir yıl içinde parayı nereden bulacağını ve nerelere harcayacağını gösterir.

Bütçe, gelecek bir yıl içinde devletin kimlerin cebinden ne kadar para alacağını, bu paraları kimlerin cebine aktaracağını gösterir. Bu nedenle bütçe başta Ayşe Hanım Teyzem ile Ali Rıza Bey Amcam olmak üzere her vatandaşı ilgilendirir.

2015 yılı bütçesinin temel büyüklükleri Orta Vadeli Mali Plan ile açıklandı. Buna göre devlet halktan gelecek yıl 452 milyar TL para toplayacak, 21 milyar TL borçlanacak, böylece toplam 472 milyar TL harcama yapacak.

2009 yılında çöken Oslo barış süreci 2012’de farklı bir formatla canlandırıldı. Görüşmelerin merkezine bu kez Kandil ve Avrupa’daki Kürt siyasetçiler yerine Abdullah Öcalan kondu. Barış müzakerelerinin yeniden başlatılması iki temel nedene bağlanıyordu. Birincisi Tayyip Erdoğan’ın, başkanlık sistemi dâhil kendi siyasi planlarına Kürtlerin desteğini sağlamak. Diğeri ise Suriye’de PKK güdümünde filizlenen özerk bölgelerin önünü kesmek, kontrol altına almak.

Her ne kadar 19 aydır silahlar susmuş olsa da --ve evet bu çok çok değerli ve umarım devam eder-- çözüm süreci diye adlandırılan bu girişim başarısız olmaya mahkûmdu. Çünkü barındırdığı çelişkiler er veya geç kapıya dayanacaktı. Nitekim Kobani’de yaşanan dram ile birlikte öyle de oldu.

Kalıcı barış ancak iki taraf arasında karşılıklı al- ver ile gerçekleşebilir. Görünen o ki devlet ve Kürtler arasında al- ver değil, tek taraflı dayatma sözkonusu.

Elde baltayla demokratik hak ve özgürlükleri budadıkça budayan… Hukukun üstünlüğüne hızla yan çizen… Yargı bağımsızlığını çiğneyen… Güçler ayrılığını tanımayan… Böyle bir tek adam rejimine açılan yolda kararlı adımlarla yürüyen bir iktidar, Türkiye’nin hiçbir sorununu çözemez. Evet, hiçbir sorununu…

Böyle bir iktidarla siyasal istikrar da, ekonomik istikrar da hayaldir. Çünkü her iki istikrar da demokrasi ve hukukun üstünlüğüne dayanır. Her şeyin başı olan istikrar, demokrasi ve hukuktan yoksun bir ortamda kaybolmaya mahkûmdur.

Demokrasi ve hukukun boşlandığı bir ülkede istikrarın altı da her geçen gün boşalır. Demokrasiden kopuk, hukuktan kopuk istikrar olmaz. Türkiye çoktandır bu sürecin içinde.

Bir noktayı daha unutmayın: Demokrasi ve hukuktan hızla kopan bir iktidar, bu memlekette ‘Kürt sorunu’na da çözüm getiremez, gerçek ve kalıcı barışın kapısını da açamaz.

Bölgedeki son gelişmelerin, yani, IŞİD’in Kobani kuşatmasının yarattığı gerilimin faturasını Türkiye’ye çıkarılmasının adil olmadığı açıktır. Son tahlilde bütün koalisyon içinde süreçte en çok bedel ödeyen bir ülke, şimdi de sistematik bir kampanyanın bedelini ödemektedir. Bütün müttefikler adına Suriye’den kaçan sığınmacılara evsahipliği yaparak kimsenin dahil olmadığı yükleri üstlenen ve üstlenmeye devam eden bir ülkeden söz ediyoruz. Türkiye bunu din ve etnik ayrım gözetmeksizin yapıyor. En son da Kobani’den kaçan Kürtleri kabul ederek insani yardım konusunda bir kompleks taşımadığını göstermiş bulunuyor.

Popüler İçerikler

"Bana Bilmediğim Bir Şey Söyle" Akımına Gelen Tıkanan Muhabbeti Açmalık Bilgiler
Fenerbahçe Teknik Direktörü Jose Mourinho ile İlgili İspanya'dan Transfer İddiası Var
Rasim Ozan Kütahyalı’dan Atatürk Sözleri: “Şeytan Taşlamakla Anıtkabir'de Yapılanlar Benzer Eylemler”