Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

IŞİD’in Kobani’yi kuşatmasıyla başlayan ve iki günde onlarca insanın ölümüyle sonuçlanan olayların üzerine hükümet kanadından Akdoğan ile HDP kanadından İmralı heyeti çok önemli bir görüşme yaptı. Gece yarısı Öcalan’dan gelen bir sayfalık mektubun ardından gerçekleşen görüşmenin ayrıntıları önemli...

IŞİD saldırılarının düşme noktasına getirdiği Kobani merkezli gelişmelerin Türkiye’de yaktığı ateş onlarca vatandaşın hayatını kaybetmesine yol açtı.

HDP-PYD cephesinin, hükümetin Kobani’ye yardım etmesi, mümkünse bir koridor açılarak her türlü yardımın ulaştırılması konusundaki talebine beklediği karşılığı alamaması üzerine üç gün önce baş gösteren olaylar, Diyarbakır’da yıllar sonra sokağa çıkma yasağı ilan edilmesine kadar varan önlemleri beraberinde getirdi.

Selahattin Demirtaş aşağı yukarı şöyle bir yerde:

-Bir yanından devlet çekiştiriyor, öbür yanından öfkeli bölge ahalisi.

-Bir yanında KCK var, öbür yanında Öcalan.

-Bir yanından Akdoğan zorluyor, öbür yanından Kandil.

-Bir yanında “süreç” var, öbür yanında Kobani.

-Bir yanında kendi yaptığı “sokağa çıkın” çağrısı var, öbür yanında 23 ölü.

-Bir yanında “günah keçisi” ilan edilme tehlikesi var, öbür yanında halkın gerisinde kalma tehlikesi.

-Bir yanında barış var, öbür yanında savaş.

Şimdi söyle bakalım: Selahattin Demirtaş’ın yerinde sen olsan kan ter içinde kalmazsın da ne yaparsın?

Aylardır birçok kişinin işaret ettiği, hükümeti uyarmaya çalıştığı tehlike maalesef kuvveden fiile geçti ve tüm dehşetiyle Türkiye’yi esir aldı. Üç gün içinde 23 kişinin öldüğü, yüzlerce insanın yaralandığı, dükkanların yağmalandığı, binaların yakıldığı bir şiddet ve öfke patlaması sarmalı harekete geçti.

Şimdi hükümet kanadından ve onun görüşlerini yansıtan medya kanallarından Kobani konusunun müzakere masasını devirmek için dış güçlerin yönlendirmesiyle KCK/PKK’nın yarattığı bir bahane olduğu, uyuyan Ergenekon hücrelerinin harekete geçtiği, hükümeti ayaklanma yoluyla devirmek için CHP ve HDP’nin el ele verdiği, yeni bir “Gezi darbe girişimi” planlandığı türünden derin analizler yağıyor.

Tehlikeli bir oyun oynandı.

Türkiye, test edildi.

Görüldü ki çözüm sürecine rağmen hala bazı yaralar açıkta.

PKK'nın Kürtleri harekete geçirip geçiremeyeceği ölçülmek istendi.

HDP eş Başkanı Selahattin Demirtaş'ın deyimiyle, masum eylemler yapıldı. Sonuç 25 insanımız canını kaybetti.

Masum eylemde bu oluyorsa demek ki bir de masum olmayan bir eylem yapılsaydı sonuç ne olurdu?

Yaşanan onca tecrübeye ve yürütülen çözüm sürecine rağmen 24 saat içerisinde bölge karışabiliyor, 25 kişi öldürülüyor, sokaklarda terör estirilebiliyor ve PKK-Hizbullah çatışmasına ramak kalıyorsa, asıl kaygı verici nokta bu.

“Sivil dikta” sözünü ilk defa Nuray Mert’ten duyduğumda karşı çıkmıştım. O günlerde, henüz AK Parti yönetimi bugünkü gibi otoriter bir sürece dönüşmemişti; Gezi olayları meydana gelmemişti. Medya üzerindeki baskılar yeni yeni ortaya çıkıyordu. Öte yandan, Avrupa Birliği çizgisinde, ağır aksak da olsa reformlar gerçekleşiyordu. “Sivil dikta” abartılı bir tanımlamaydı. Ama adım adım o noktaya kadar gelindi.

Nuray Mert’e “Nereden bildin böyle olacağını” diye sordum. İlk işaretlerini gördüğünde uyarmak ihtiyacını hissettiğini söyledi ve devam etti: “Olaylar böyle gelişmeyebilirdi; o zaman ben yanılmış olurdum. Keşke yanılsaydım” dedi.

Bunları, yaz aylarında konuştuk. Kendisine “Peki şimdi beklentin ne” diye sordum. “Gidişat kötü… Bir iç savaş başlayabilir” cevabını verdi.

Türkiye çözüm sürecinde ilerliyor. Tek parti hükümeti belirli bir istikrar arz ediyor. İç savaşı da nereden çıkarıyorsun?

Son yaşanan olayları tartışırken hemen hemen her konuştuğum kişi aynı tespiti yapıyor; bu coğrafya liderlik dışında yönetilemez...

Sevgili dostlar, bu detaydan başlayıp konuya girip BAŞKANLIK dinamiğini detaylı şekilde açmadan önce net bir tespit yapmak istiyorum; Türkiye’nin 1938-2003 arasında yaşadığı bütün sorunların temelinde tek bir gerçek var; “güçsüz hükümetler, kudretsiz Başbakanlar ve en önemlisi karşılarında GÜÇLÜ BİR YERLEŞİK DÜZEN”!

Sevgili dostlar, BAŞKANLIK başlığına bu tespit eşliğinde bakınca “Başkanlık ne getirecek” diye sorup, konuyu önemsizleştirmeye çalışanlara vereceğimiz ilk cevap çok açık; seçilen kim olursa olsun, % 50’nin üzerinde başa gelecek ve sadece Türk Halkına karşı sorumlu olacak...

Sevgili dostlar, daha önce yazdıklarıma ilaveten daha da açık yazayım; YERLEŞİK DÜZEN’in özellikle 2003 yılına kadar karşısında bulmaya alıştığı “güçsüz hükümetler” modeli tam olarak çökecek! Bir not düşelim.

Türkiye’nin sadece Ortadoğu bataklığında sonu belirsiz bir savaşa değil, aynı zamanda bir iç savaşa da sürüklendiği bu kriz günlerinde, CHP neler diyor?

Bildiğiniz gibi medyada, CHP ve Kılıç-daroğlu haberleri, CHP milletvekillerinin ve yöneticilerinin eylem, demeç ve soru önergeleri pek yer bulamıyor...

Oysa ana muhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu ’nun son kriz karşısındaki görüşleri, Türkiye’ye farklı seçenekler sun-ması açısından çok önemli; bazı bölümleri aşağıya alıyorum.

“Kim yönetiyordu 12 yıldır bu ülkeyi ve bu ülke 12 yıl içinde nasıl bu hale geldi? Yeniden adeta sıkıyönetim ilan edildi.

Mümtaz'er Türköne GÜNDEM Yazarlar Mümtaz'er Türköne-İş işten geçmeden

Demirtaş’ın açıklamalarından sonra, ateşin düşeceği anlaşılsa da PKK’nın sürdürdüğü eylemler, bugüne kadar alıştıklarımızdan çok farklı.

PKK başka birileriyle değil, bu sefer doğrudan bölge halkıyla savaşıyor; ve savaşın bu sefer hesaplanmış, gözetilmiş bir gayesi yok. PKK HÜDA-PAR’la ve Hizbullah’la çatışıyor; ancak çatışmalar kontrolsüz öfke patlamaları şeklinde sürüyor. Her sakallıyı IŞİD’ci zanneden, her dindarı düşman gören bir cehalet eşlik ediyor bu saldırılara. Bediüzzaman Külliyesi’nden ne istersiniz? PKK’nın örgütsel aklı da, stratejileri de çökmüş ve dağılmış durumda.

Türkiye’yi IŞİD’e karşı koalisyona dâhil olmaya zorlamak için Batı medyasında sıkça yer bulan Hükümet’in IŞİD’e yardım ettiği iddialarına hepimiz temkinli yaklaşmalıyız. IŞİD herkesten çok Türkiye için büyük bir bela. Davutoğlu bu durumun hakkıyla farkında. l.

Yedireceğiz, içireceğiz, ceplerine para koyacağız, hastanelerde bedava bakacağız, oturma izni vereceğiz, çalışma izni vereceğiz, canları isterse İzmir’de dükkan açacaklar, canları isterse İstanbul’da şirket kuracaklar, çalışmak istemezlerse trafik ışıklarında dilenecekler, para vermeyenin camını yumruklayacaklar, padişahımız efendimiz 4.5 milyar dolar harcadık diyecek, sadrazam Malezyalı Ahmet 3.5 milyar dolar harcadık diyecek, kaç para harcadığımızı bile bilmeyeceğiz… Bunlar, ekmek elden su gölden, yan gelip yatacak, “Türk Memet” bunların vatanını kurtarmak için, bunların yerine nöbete gidecek öyle mi?

SURUÇ, Aligör Mahallesi

“Bak Hasan Abi” diyor, “Şu siyah bulutların yükseldiği yer var ya, orası Kobanê ’dir.”

Suruç ’ta kepenkler kapalı.

Sadece eczane ve fırınlar açık.

Şehit cenazeleri dolayısıyla...

Yanıma geliyor.

“ Acımız derindir, yaramız derindir ” dedikten sonra sessizce uzaklaşıyor.

İki gündür buralardayım.

Tayyip Erdoğan ’a karşı nasıl bir büyük tepki dalgasının yükseldiğini her adımda görüyorum.

Biri diyor ki:

IŞİD neyse PKK odur. Öyle mi? O zaman, IŞİD neyse AKP de odur.”

Popüler İçerikler

Narin Güran'ın Babası Arif Güran İlk Mahkeme Sonrası Konuştu: "Kızımı Nevzat Bahtiyar Katletti"
Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti
Wanda Nara'nın Icardi'nin Mesajını İfşaladıktan Sonra L-Gante'yle Yaptığı Paylaşım Icardi Fanlarını Kızdırdı!