Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

IŞİD, bölgeyi kana bulayan, halifeliği, şeriatı ilan eden, kafa kesen, ciğer yiyen Sünni bir terör örgütü.

Kobani, Suriye’nin hemen Türkiye sınırında, Kürtlerin özerk yönetim kurdukları Rojava bölgesinde yer alan bir kent.

IŞİD, Kobani’yi kuşatmış, saldırıyor...

Türkiye şaşırmış durumda, savaş tezkeresi çıkarıyor; ama ne yapacağı, hedefi belli değil!

Bütün diktatörler savaştan medet umar

Böylece, hem “eski güzel günler”, “büyük ülke” hayallerini gerçekleştireceklerini ya da en azından halkı böyle kandıracaklarını umut eder...

Hem de “savaş hali” uygulamalarıyla, baskılarını artırır ve “ihanet” suçlamalarıyla her türlü muhalefeti saf dışı bırakmaya çalışırlar.

Geçenlerde Avrupa siyasetinde üst sıralarda bir siyasetçi ile bir çalışma yemeğine davetliydim, küçük bir gazeteci ve sivil toplum temsilcisi grubuyla birlikte.

Konu ister istemez Türkiye’deki demokrasinin düzeyine ve Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine geldi.

Siyasetçi katılımcılara yargı bağımsızlığından gösteri özgürlüğüne, yatırım ortamından basın özgürlüğüne, Türkiye’deki “otoriterleşme ve çoğulculuk” eğilimlerine dek önemli konularda, bizzat sorulması dahi eleştiri içeren sorular yöneltiyor, cevapları dikkatle not alıyor, kendi eleştirilerini de paylaşıyordu.

Türkiye ve AB’nin yakınlaşması için bu konularda adım atılması gerekiyordu. Bu doğruydu ama doğrunun tamamı değildi.

Önce Irak, sonra Suriye’nin Baas temellerinden gelen rejimlerinin çökmesi, Ortadoğu’da bir şeylerin artık eskisi gibi devam etmeyeceğini haber veren sinyaller oldu. Bunun “daha iyi” ya da “daha kötü” olması başka konu. Ama selâmete giden kısa bir yol olmadığı ortada.

Bu kargaşanın ortasında bir de IŞİD peyda oldu. IŞİD bu bölgenin hem yerlisi, hem yabancısı, biraz tuhaf bir örgüt. Sünni Müslüman olarak elbette buranın yerli parçası; ama dünyanın birçok yerinden gelip toplanmış her türlü fanatikten oluştuğu için de tam olarak buralı değil. Ayrıca, başlıca özelliği olarak sunduğu vahşeti de (burada vahşet görülmemiş bir şey olmamakla birlikte) doğrudan doğruya buranın “imalatı” değil. Zaten onun için, “Bize bu lâzım” diye önümüze sürdükleri yöntem ve “çare” bu.

Önceki yıllarda Kuzey Irak’taki PKK tehdidine karşı tezkereler rutin tarzda Meclis’ten geçiyordu zaten. Şimdiki tezkerenin önemi, kapsamına Suriye’nin de dâhil edilmesinin yanı sıra, hükümetin bu önemli yetkileri ağırbaşlılıkla değerlendirebileceğine dair toplumda belirmiş derin şüphedir.

Hükümet bu yetkiyi ehliyetle ve yerinde kullanabilir mi; haklı ve isabetli bir soru! 4 yıldan beri Suriye hududumuzu yolgeçen hanına çeviren hatalı politikaların iki mimarı şu an işbaşında; biri cumhurbaşkanı, diğeri başbakan. Her ikisi de Türkiye’nin başını büyük derde sokan politikalarından ötürü siyaseten ne sorgulandı ne de bedel ödedi; bilakis çok başarılı olmuşlar gibi ödüllendirildiler. ‘Milli irâde’, Türkiye’nin Suriye siyâsetini zımnen ve cerhen onayladı; aynı milli irâde iki gün önce de Türkiye’yi savaşa sokma yetkisini de aynı ekibe teslim etti. Derin çelişki ve büyük risk! Temyiz ehliyeti şüpheli birinin eline ‘sakın kurcalama!’ diyerek tabanca teslim etmek gibi bir şey bu! Milli irade kavramına teorik olarak saygı duyuyor fakat Suriye krizindeki tecellisini şüpheyle karşılıyorum. Normal ülkelerde bu gibi hallerde ‘iş bölümü’ değil, ‘nöbet değişimi’ yapılırdı; bizde ise “devam, sonuna kadar git” anlamına gelecek ürkütücü bir yetki sunuldu hükümete.

Birkaç gündür 'Bu gece Kobani için çok kritik' uyarılarını okuyup yatağa giriyor ve sabah kalkınca ilk iş olarak, büyük bir endişeyle, çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu bu Suriye kentinin (IŞ)İD'in eline geçip geçmediğini internetten kontrol ediyorum. Yalnız olmadığıma eminim. Kobani'yi benden çok daha fazla dert edinenler olduğunu da biliyorum. Kalbimiz, topraklarını korumak için silahlanan Kobanililer ve onlara destek olmak için Suriye'nin başka bölgelerinden, Türkiye'den, Irak'tan, İran'dan, Avrupa'dan oraya gitmiş gönüllülerden yana.

Ne var ki nasıl biz Kobani'deki direnişçilerin yenik düşmemesine seviniyorsak ülkemizde (IŞ)İD'in zaferini dört gözle bekleyenler, geciktikçe öfkelenenler de var. Bunların bir kısmı (IŞ)İD ile benzer bir İslamiyet ve dünya algısına sahip olan kişiler. Onlara diyecek bir şey yok; tercihlerini yanlıştan yana yapmışlar. Ama bir de (IŞ)İD ile hiçbir alakaları olmayan, belki de ondan nefret eden, bununla birlikte Kobani'yi ele geçirmesini canı gönülden isteyenler var.

Dikkatli bir twitter kullanıcısı değilim.

O nedenle adı Yiğit Bulut olan şahsın hakkımda yazdıklarından sonradan haberim oldu.

Benimle Ergenekoncular uğraştı. Hakkımda tam 32 ceza davası, 4 tazminat davası açıldı. Yüzü aşkın soruşturma geçirdim.

Geçmişi derin yapıların işlediği faili meçhul cinayetler ve darbelerle dolu olan ülkemizde Ergenekon'la mücadeleyi, darbelerle mücadele sürecinin en önemli aşamalarından biri olarak gördüm. Bu uğurda bir de dünyadaki örnekleri anlatan 'İçimizdeki Gladio ile Yüzleşme' isimli kitap yazdım.

Benimle Geziciler uğraştı. Onlar dava açmadı. Hakaret ettiler, tehditler aldım. Ama o kadar.

Sayın Cumhurbaşkanı dün yabancı basın özgürlüğü savunucusu bir heyeti kabul etti. Eleştirileri dinledi ve şu cevabı verdi: “İnternete olan karşıtlığım her geçen gün daha artıyor.”

Çok haklı.

Eline interneti alanın yazıp çizdiklerinden kim olduğu anlaşılıyor. Bunun da türlü türlü sakıncası var.

Misal anayasa hukuku profesörü diye bir âdemi partinize alıyorsunuz. Hatta kameraların önünde kendisine yeni anayasa yapsın diye talimat veriyorsunuz.

O da gecesini gündüzüne katarak çalışıyor. Gerçi bakan olmak istiyor, olmuyor. Meclis başkanı olmaya niyet ediyor, umursanmıyor. Ama olsun, çalışıyor.

Fakat bunca çalışma ve kıymet bilinmeme karşısında bazen geriliyor. Açıyor bilgisayarını içini döküyor.

Bugün Dünya Hayvan Hakları Günü aynı zamanda…

Dana kovalayacağız…

Önce ayağını keseceksin, kaçamasın…

Takvim sanki yüzümüze vurmak istedi…

Bugün bütün medeni dünya, insan dışındaki canlıların da hakları olduğunu konuşuyor ve savunuyor…

Çarşıda ise koyunlar gruplar halinde koşuyorlar bir o yana, bir bu yana… Aklıma Nazi kamplarına götürülen insanlar geliyor, ellerinde bavulları, o kaldırımdan bu kaldırıma…

Kimisi kamyonetlerin arkasında, kimisi parmaklıklardan başını uzatmış bakıyor şaşkın ve korkmuş…

Ve televizyon haberleri, ellerinde satırla dana kovalayan insanlarla dolu…

Her yeni güne “Bugün daha kötü ne olabilir?” diye uyanmak, düşündüğünüzden de daha korkutucu olayların bir güne sığdığını görerek yaşamak...

Yeni Türkiye’nin olayı bu.

IŞİD’e karşı kurulan Batı koalisyonuna yüksek sesle karşı çıkan hükümet, ne oldu da 180 derece dönüverdi?

Malum, Erdoğan’ın ABD dönüşünde şakkadanak sınır ötesi harekât için tezkere çıkarıldı.

Şimdi diyorlar ki “Tezkereye karşı çıkmak IŞİD’e destek çıkmaktır”!

Siyasette fırdönenlere aşinayız, ancak böylesi görülmedi. Fırdöndüde ışık hızını yakalayacağız inşallah...

BAZI okurlardan zaman zaman eleştiriler geliyor.

Kimileri, “Hükümet yalakasıydın, uçaktan inmiyordun. Şimdi tam tersi oldun, ne oldu?’’ diyor.

Onların bu köşenin müdavimi olmadığını tahmin ediyorum.

Kimileri ise “Eskiden de hükümeti eleştirirdin ama iyi yaptıkları şeyleri de yazardın. Artık iyi bir şey yazmıyorsun’’ diye bozuk atıyor.

Baştan başlayarak derdimi anlatayım.

Öncelikle “hükümet yalakası’’ diyenlere...

Herhalde “o uçağa’’ en az binen “merkez medya’’ yöneticisiydim son 7 yılda.

Habertürk’ün kuruluşundan sonra 2 yıla yakın bir süre, dönemin Başbakan’ının hiçbir seyahatine davet edilmedim.

Sonra zaman zaman edildim ama hoşa gitmeyen her yazımdan sonra yasaklı listeye girdim. Bir süre sonra yine çağrıldım.

Popüler İçerikler

Gazeteci Fulya Öztürk'ün Azerbaycan Milletvekiline Ağladığı Anların Beden Dili Analizi Çok Konuşuldu
Kasımpaşa’nın 18 Yaşındaki Futbolcusu Yasin Özcan 8 Milyon Euro’ya Aston Villa’ya Transfer Oluyor
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu