Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Bakanlar Kurulu’nun gündeminde savaş olacağı zaten belliydi. ABD’nin Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün yayılmasına karşı açtığı cepheye askeri olarak ne katabileceği konuşulacaktı.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel gelip IŞİD, Irak, Suriye konusundaki son durumu anlatacak, sonra da 2 Ekim’de Meclis’te oylanacak Irak ve Suriye tezkeresine son şekli verilecekti.

Sabah saatlerinde başlayan toplantının öğle saatlerinde bitmesi bekleniyordu, arkasına AK Parti MKYK toplantısı konmuştu.

Özel ekibiyle geldi, içlerinde Genelkurmay diplomasisinden de sorumlu İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ve geçtiğimiz haftayı sınır birliklerini teftişler geçiren Orgeneral Hulusi Akar da vardı.

Dedem ömrünün büyük kısmını Antakya’da geçirdi

Dedem ömrünün büyük kısmını Antakya’da geçirdi. Kravatını her sabah muntazaman takan, işini ciddiyetle yapan, aydınlanma inancı tam bir memurdu. Sabah ilk iş gazeteye ulaşmak için çabalamak oluyordu. O vakitler kolay değildi bu elbet. Okur-yazar olma ısrarı, memlekete kafa patlatan bir küçük memur olmanın bilinciyle bilgiye ulaşmak istiyordu. Gazete önemli bir olanak, gereksinimdi kuşkusuz. Gazeteci dediğiyse namuslu kimselerdi...

Dedem yaşamı boyunca kadın erkek eşitliğine inandı. Menderes ve DP’ye karşı oldu. Zalimi tanıyor, işbirlikçi, piyasacı ve baskıcı kafayla mücadele edilmesi gerektiğine görüyordu. Din, iman meselelerinin çok konuşulduğunda nasıl bir sömürüye döndüğünü biliyordu. Gericiliğin nasıl kıyıcı olduğunun farkındaydı.

“Türkiye IŞİD’e destek vermesin, yeter. Yoksa biz yardım filan istemiyoruz.”

“Türkiye’nin amacı Kobani’nin düşmesi. Burası düştü mü sınır tamamen açılmış olacak, diledikleri yardımları daha rahat yapacaklar.”

Adıyaman’da bu IŞİD’cilerin kampları, silah depoları var.”

“Bu IŞİD’ciler beş yıldızlı otellerde kalıyorlar. Başlarına bir şey gelse her türlü tedavileri yapılıyor.”

Tayyip ’in yapmak istediği şeriatı getirmek. Oysa Türkiye Kobani’den beter olacak.”

“Türkler, Kürtler fark etmiyor. İnsanlık için bunlarla savaşmalıyız.”

Filistin’de en ufak bir şey oldu mu, ayağa kalkıyorlar. Sınırın ötesinde bir insanlık dramı yaşanıyor, bir tane din adamı çıkıp insan kesmenin dinimizde yeri yoktur demiyor.”

Hiçbir şey olmamış gibi alışılagelmiş bir Tırmık yazsam, size ayıp; “Görüyor musunuz başıma neler geldi, üh-hü, üh-hü” makamında paragraflar döktürsem bana ayıp.

“Amaaaan boşverin, acı patlıcanı kırağı çalmaz” gibi efelenmelerin de yeri değil, günü değil. Zaten ben de Murat da ( Belge ) patlıcan değiliz…

Ayrıntı beklemeyin. Siz ne biliyorsanız, Cumhuriyet ’te, T24’ te, Taraf’ ta ne okuduysanız, ben de şu an için o kadar biliyorum.

İlk soru “Bu tehdit ve bu uyarı ne kadar ciddi olabilir” ya da “Ciddi olabilir mi” idi.

70’li yılları çok yoğun ve içinden yaşamış bir gazeteciyim. O yüzden ciddi olmasa bile ciddiye alınması gerektiğini deneyerek, yaşayarak öğrendim. Yani elbette ben de Murat da ciddiye alacağız.

Şükürler olsun ekonomisi

Son dönemin moda söylemi “ şükürler olsun ” oluyor.

Niye böyle bir tespit yağıyoruz?

Yapıyoruz, çünkü benzeri ülkeler yüzde 6 oranında büyürken biz 2,1 oranında büyüyoruz. İktidar sahipleri “ şükürler olsun yüzde 2,1 oranında büyüdük ” diyorlar. Ya büyümeseydik ne olurdu ya getiriyorlar işi. Ardından dünyada enerji fiyatları hızla gerilerken doğalgaza, elektriğe zam yapıyorlar “ şükürler olsun yüzde 9 zam yaptık ” diyorlar. “ Ya yüzde 20 zam yapsaydık ne olacaktı ”ya getiriyorlar bu tutarsız zamları.

Gelelim “ şükürler olsun ”un ne anlama geldiğine...

“Herhangi bir hekimimizin, acil hizmeti sunan birimimizin bir yaralının IŞİD'li midir, değil midir; bilebilmesi söz konusu değil. Velev ki biliyor; bize böyle de getirilebilir. Neticede yaralı; ama IŞİD'li... Kimsenin 'bırak ölsün' diyecek hâli yok. Meslek etiği ve meslek sorumluğu gereği, 'teröristi tedavi etmeyelim, onu ölüme terk edelim' diye bir bakış açısı, bizi mesleki anlamda zaten yanlış yaptığımız hükmüne götürür. Gezi'deki hekime, olaylarda aktif rol alanlara karşı kıyaslamayı da etik ve ahlaki bulmuyorum. Çünkü Gezi'de sağlık hizmeti için mahrum bırakılan tek bir vatandaşımız olmadı, olamaz da. İki kilometre ötede hastane olmasına rağmen gönüllü doktoruz deyip otoparka revir kurdular. Biz bunlara karşıyız.”

(IŞ)İD: - Başlangıçta mezhep temelli bir örgüt sanılan, Suriye ve Irak’ta esas olarak Şii ve Nusayrileri hedef aldığı düşünülen (IŞ)İD ne zamandır sanki sadece Kürtlerle savaşıyor. Bu da bölgedeki tek tehdidin mezhep savaşları olmadığını gösteriyor.

  • (IŞ)İD’in asıl gücünü, yarattığı korkudan aldığı Kobani’de ortaya çıktı. Örneğin Musul’u neredeyse kurşun sıkmadan ele geçiren örgüt ilk kez karşısında korkmayan, ciddi olarak direnen bir halk ve örgütle karşılaşınca, açık silah üstünlüğüne rağmen durakladı.

  • Kobani’deki direnişin verdiği moralle, uluslararası koalisyonun hava saldırıları desteğini de alan Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’ne (KBY) bağlı peşmergeler (IŞ)İD ile sert çatışmalara girip Irak Kürdistanı’nda işgal ettiği yerleri geri almaya çalışıyorlar. Onlara Kandil’den gelen HPG güçleri de yardım ediyor. Yani (IŞ)İD hakimiyet alanını genişletmek isterken tam tersine kayıplar yaşayabilir.

Hatta... Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hayrettin Türe... Ankara Hakimi Ayşe Neşe Gül... İstanbul Anadolu Hakimi Yeşim Sayıldı.. HSYK Tetkik Hakimi İdris Berber... HSYK 1. Daire Üyesi Teoman Gökçe. Uşak Başsavcı Vekili İlker Çetin... Ankara 4. Aile Mahkemesi Hakimi Yaşar Akyıldız...

Ve dahi, adını, sanını, görev yaptığı yerleri sürçü lisan ederek unuttuğumuz nice bağımsız HSYK adayları varsa yüce Rabbim onların hepiciği kazansınlar da yargımız bağımsız, hukukumuz üstün olsun, Taha Akyol büyüğümüz mutlu olsunlar İnşallah!!!

Yok. Hayır. Benim böyle bir niyaz ve temennim asla olamaz. Dahası elinizi kaldırıp böylesi bir duaya ‘İnşallah’ dediğinizde Allah’ın da gücüne gider.

IŞİD’in Kobanê’de iki sebepten ötürü daha şimdiden yenilmiş olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Birinci sebep Kobanê halkının bölgeyi terk etmesi, öbürü de IŞİD’in, Kürt sivillerinin boşalttığı bölgeleri doldurabileceği bir “halkının” olmayışı. Daha da ileri gidip şunu söyleyebiliriz ki, IŞİD Kobanê’ye doğru ilerledikçe yenilgiye daha da yaklaşıyor. Üstelik bu iddiamızın dayanakları YPG lehine atılmış sloganlara değil, doğrudan tarihsel deneyimlere bağlanabilir.

Ortadoğu hâlihazırda bir sırat köprüsü ve bölgedeki tüm aktörler köprünün üzerine dizilmiş durumda. Birkaç yıl sonra her aktör şu an gizli veya aleni elini tuttuğu, ittifak kurduğu gücün ya bedelini ödüyor olacak veya meyvesini tadacak. Neyse ki gelecek, öngörüde bulunamayacağımız kadar karanlık değil. Dünya siyasi tarihinden ders çıkarırsak, ezilmeye/ sömürülmeye çalışılan yerel halkla dayanışan güçlerin büyük bedellere rağmen eninde sonunda kazandığını görebiliriz.

Türkiye, geleneksel Ortadoğu politikasında köklü bir değişikliğe gidiyor. Bugüne kadar sorunları kendi coğrafyasına hapsetmeye, Türkiye'yi mümkün mertebe dışarıda tutmaya dönük strateji değişiyor. Bugüne kadar bölgesel gelişmelerde siyasi olarak içeride, askeri olarak dışarıda durmayı tercih ederken, Irak ve Suriye'deki yeni durumların etkisiyle askeri olarak da krizlerin merkezine müdahil olmayı planlıyor.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın geçtiğimiz hafta gerçekleşen ABD ziyareti bunun ilk işaretlerini vermişti. Özellikle, ziyaretin son günü yapılan Erdoğan-Biden görüşmesi ile Türkiye'nin bu temel değişikliğinin ipuçları ortaya çıktı. Erdoğan, Suriye ve Irak'taki krizleri Türkiye'nin güvenliği için öncelikli tehdit olarak değerlendiriyor, bir şekilde müdahil olmanın kaçınılmaz olduğunu düşünüyordu.

Popüler İçerikler

RTÜK Başkanı'ndan Gündüz Kuşağı Programlarına Son İkaz: "Toptan Yok Ederiz!"
Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı
Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler