Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Önceki gün Küçükçekmece’deki Garip Dede Türbesi’nde bir Alevi dedesi ile görüştüm.

Çocuğunu ilk gün okula yollamış. Din dersinde hoca sınıfa girer girmez, “ İyi günler öğretmenim ” diyen çocukların sözünü düzeltmiş:

Bundan böyle “ Hayırlı günler ” demelerini tembihlemiş.

Sonra da Sübhaneke duasını öğretmeye girişmiş.

“İlk derse girdi ama bundan sonra hiçbir din dersine girmeyecek” dedi dede…

Kişisel bir tasarruf mu?

Değil, kitlesel bir karar bu…

Aleviler, Sünnilik eğitimine karşı demokratik mücadeleye hazırlanıyor.

“Bedeli ne olursa olsun ”, dayatmaya direnecek, zorunlu din derslerine girmeyecekler.

Geçmiş gün... Günlerden pazar diye hatırlıyorum. Zira evdeydim. Bir arkadaşım aradı ve acilen Kanal D’yi açmamı istedi. “Niye, n’oldu?” diye sorunca “Nazlı Ilıcak göbek atıyor, kaçırmak istemezsin?” dedi.

Açtım. Nazlı Ilıcak’ın şu alayı vala ile duyurulan ‘Pazar Gezmesi’ programıydı. Programın yeni bölümü müydü yoksa tekrarı mıydı, doğrusu hatırlamıyorum. Hani şu Nazlı Ilıcak’ın ünlülerin evine giderek yaptığı ‘yemek yapalım, göbek atalım’ programı.

Nazlı Ilıcak tef eşliğinde göbek atıyordu. Allah için, Nurhan Damcıoğlu’na taş çıkartacak kadar iyi kıvırıyordu.

Nazlı’yı izlerken aklıma yıllar önce Yeni Şafak gazetesinde yazarken Aydın Doğan’a salladığı ve Doğan’ı küçümsemek için 2001 yılında kaleme aldığı ‘Aydın’ın tefi ve Yalan Yasası’ başlıklı yazısındaki “Sana bir tef göndereceğim Aydın, belki sadece tef çalarsın da şu millet biraz rahat eder” sözleri aklıma geldi.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 24 Eylül’de oybirliğiyle, ileride uygulaması çok tartışılacak ve Türkiye’yi iki açıdan doğrudan ilgilendiren bir karar aldı. Kararda, bütün üye devletlerden terörist eylemlere katılmak veya bunu planlamak ya da bu amaçla eğitim almak için yurtdışına gidecek bireylerin seyahatlerini ve bu amaçla insan devşirilmesini engellemeleri, bu girişimleri öngörüp, önlem almaları talep ediliyor. Ayrıca, bundan böyle üye devletler, bu amaçla geldikleri konusunda inandırıcı delillere sahip olduğu zaman, yabancı savaşçıların kendi topraklarına girmesini veya transit geçiş yapmasını engellemekle yükümlü olacaklar. Karar Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 7. maddesi kapsamına alındı. Bunun anlamı, bu karara uygun davranmadığı tespit edilen ülkelere karşı cezai yaptırım uygulanabilecek olması.

Çeşitli Avrupa ülkeleri, Türkiye’de yaşayan veya Türkiye’yi ziyaret edecek vatandaşlarına Irak ve Suriye’deki askeri operasyonlar nedeniyle güvenlik uyarısında bulunmuştu. Son olarak, Reuters’ın haberine göre, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, IŞİD’e yönelik hava saldırısının ardından misilleme olarak olası terör olaylarına karşı Türkiye’deki vatandaşlarını uyardı.

Gazetelerde bu tür haberlerle sık sık karşılaşırız ve kimi zaman anlam veremeyiz, Batılı devletlerin bazen olayları çok abarttıklarını düşünürüz. Ama en azından bu sefer söz konusu uyarıları dikkate almakta yarar olabilir. Zira (IŞ)İD’in inisiyatifi ele geçirmesiyle birlikte bambaşka bir hal alan bölgemizdeki savaş her an Türkiye topraklarına da sirayet edebilir.

Konu: IŞİD militanlarının Türkiye’deki hastanelerde tedavi edilip edilmediği meselesi…

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, tam bir Hipokrat edasıyla döktürdükçe döktürüyor. Diyor ki: Biz kimsenin kimliğine, dinine, ırkına bakmayız. Biz dağdaki yaralı PKK’lıyı bile tedavi ederiz. Bizim hekimlerimiz hiçbir ayrım gözetmezler. Kimin hangi suçu işlediğine bakmadan tedavi ederler. Alkışlıyorum Mehmet Müezzinoğlu’nu.

Ama şunu sormadan da edemiyorum: Gezi sırasında yaralıların yardımına koşan hekimlere yönelik saldırılar, gözaltılar, davalar falan söz konusu olduğunda siz nerelerdeydiniz Mehmet Müezzinoğlu?

ABD ve koalisyon güçleri, 'IŞİD'e karşı' diye sunulan hava operasyonlarına başladı. 'IŞİD'e karşı diye sunulan' diyorum çünkü iki gündür vurulan hedefler sadece IŞİD'den ibaret değil. Bilakis, Esed rejimi dışındaki hemen her grup bombalandı, ve ne yazık ki buna siviller de dahil.

İlk gün İdlib'de Ahrar'uş Şam, İdlib ve Halep'te -ABD basını 'Horasan grubu' dese de- Nusra cephesi ve Rakka'da IŞİD hedefleri vuruldu. Bu saldırılarda 5'i çocuk 24 sivilin de öldürüldüğü bildirildi. Ki aynı gün Esed rejimi de 4'ü çocuk, 28 sivili öldürmüştü.

ABD ve koalisyon güçleri ikinci gün ve dün gece ise nispeten daha 'isabetli' davranarak Kobanê ve Tel Abyad'daki IŞİD hedeflerini vurdu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın IŞİD sorununun çözülmesi için havadan bombalamanın yeterli olmayacağı, uçuşa yasak güvenli bir bölge olması gerektiği görüşü New York’taki temaslarının son gününde daha fazla kabul görmeye başladı. Erdoğan’ın yakın çevresindeki uzmanlar bu durumu şöyle ifade ettiler:

“Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Sayın Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun bu görüşü ilettiği liderlerden hiçbiri ‘hayır’ demedi. Görüştüğümüz herkes Türkiye’nin yaklaşımının doğru ve taleplerinin yerinde olduğunu kabul ediyor. Ancak nasıl harekete geçileceği konusunda net bir fikirleri yok.”

Son bir kaç gündür Irak Kürdistan’ındaydım. Vardığım gün Musul Konsolosluğu’nda tutulan rehineler özgürlüklerine kavuştu. Ben de tesadüfen o gün Musul’un sürgündeki valisi Atil Nuceyfi ’yle görüştüm. Ve doğal olarak kendisine yönelttiğim ilk soru rehinelerin neyin karşılığında bırakıldığı oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bir takasın gerçekleşmiş olabileceğini ima etti. Nuceyfi de bir takastan söz etti.

AKP iktidarına yakınlığıyla tanınan Nuceyfi’nin aktardığına göre, rehineler serbest bırakılmadan bir hafta önce birtakım Sünni Türkmen IŞİD komutanların aileleri Sünni Türkmen mültecilerin aralarına sızarak ellerinde sahte kimlik belgeleriyle Türkiye’ye girmişler. Durumu tespit eden Türk yetkilileri aileleri IŞİD üzerinde baskı unsuru olarak kullanmış. Nuceyfi’nin dediğine göre, IŞİD’in komutanları arasında Arap’tan çok Sünni Türkmen varmış. IŞİD’in El Bağdadi ’den sonraki ikinci adamı da Abdul Rahman Sheiklar adında yine Sünni Türkmen. Hâl böyleyken Türkiye ile IŞİD arasında iddia edilen ilişkilerin Nuceyfi’nin bahsettiği Türkmenler üzerinden yürüdüğü ihtimali var.

“Velev ki siyasî simge”den bugüne tam yedi yıl geçti. Yönetmelik değişikliği başörtüsünü fiilen eğitimin bütün kademelerinde serbest hale getirdi.

Yedi yıl öncesine göre, bu karara gelen tepkilerin zayıflığı Türkiye’de çok şeyin değiştiğini gösteriyor. Başörtü yasağı, kestirmeden resmî ideolojinin başat simgelerinden biriydi. 2009’dan beri bu ideolojinin asıl omurgasını oluşturan “ulus” anlayışı da değişti ve Barış Süreci ile bu değişim kemâle erdi. İmam-Hatiplerin “öncelikle tercih edilir” okullara dönüşmesi; resmî din eğitiminin müfredattaki ağırlığının artması ve yaygınlaşması, devletin “ulus”unun birden fazla olması, resmî ideolojideki değişimin işaretleri mi?

Gerçekten akıl alır gibi değil.

Bu memlekette hukukun nasıl ayaklar altına alındığına dair çarpıcı örnekler gitgide çoğalıyor.

Ne yazık ki öyle.

Erdoğan iktidarı ’nın hukuk diye bir derdi yok çünkü.

Hukukun sadece kendi iktidarına çalışmasını, yargının bağımsız olmaktan çıkıp sadece kendine biat etmesini istiyor.

Bu açıdan en taze örneğe gelince...

Kısa adı HSYK olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’yla ilgili seçimler şu günlerde ‘ Erdoğan iktidarı ’nın canını sıkıyor.

Kendilerine tam biat etmeyecek bir yapılaşmanın işaretleri yanıp söndüğü için öyle galiba.

Popüler İçerikler

Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı
TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"
Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı