Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Hep aynı oyun:

Ne zaman köşeye sıkışsalar, ne zaman içerde veya dışarda sorular yığılsa;

“Konsolosluktakileri niye zamanında çekmedin?”

“Rehinelere karşılık ne verdin?”

Yolsuzluk soruşturmalarını neden örtbas ettin?”

Asansör kazası, Soma faciası ne oldu?”

İşsizlik neden arttı, büyüme neden durdu?”

...soruları peşpeşe sıralansa...

Hemen başörtüsünü getirip örtüyorlar suçlarının üstüne...

Yine öyle yaptılar.

Kadınlar yüksek sesli gülmesin ” diyen bakan , “Ortaöğretimdeki kızlar türbanla derse girebilsin” kararını açıkladı.

Aman gülmesinler, örtünsünler, hatta örttürsünler; “ Biraz da öbürleri, çocuklarını yurtdışında okutmak zorunda kalsın ”.

O arada Reza ’ya dokunulmasın, karısı daire alınacak parayı bir alışverişte harcasın; rüşvet kutuları, saatleri, sıfırlamalar, “ Hakara makara ”lar tartışılmasın.

Yemezler.

O örtü, bunca suçu örtmeye yetmez.

Başladığı zaman birçoğumuz sevinmiş, bazılarımız da adını “Arap Baharı” koymuştu. Tarih bir kere daha bize “Acele etmeyin,” demiş oldu. Toplumun zamanı tek tek insan bireylerinin zamanına benzemiyor. Her şey çok daha fazla vakit alıyor toplum çerçevesinde. O dalga geldi, ama çekildi. Şimdi bu kaotik durumla karşı karşıyayız. Dalganın tepkisi. Ortadoğu’nun altı üstüne geldi.

Altı alta, üstü üstteyken de “mutlu” ya da “sakin” ya da “güvenilir” bir yer değildi. Onun için bazı taşların yerinden oynamış olması belki uzun vadede daha iyi. Çünkü hiç değilse bir değişime yol açıyor. Ayrıca, birtakım sıkıntılar çekilmeden insanlar feraha varamıyor.

Bu yeni karışık ortamda Türkiye ne yapacak?

Aklımız Batı'da olsa da bedenimiz bu coğrafyanın kültürel birikimleri üzerinde geliştiğine göre ' Komplo Teorileri 'ne takılmadan, siyaseti yorumlamak pek mümkün değildir.

Çünkü Ortadoğulular gerçekleri derinine anlamaya çalışmak yerine kolaycılığı ve aceleciliği yeğ tutarlar ve komplo teorileri ile gelişmeleri anlamaya çalışırlar. Topraklarından petrol fışkırmasına rağmen yoksulluktan kurtulamayan halk kitleleri, ülkelerindeki siyasal düzenin çarpıklığının nedenlerine inmek yerine Siyonistlerin ve emperyalistlerin kendilerini geri bıraktığına inanırlar. Bu çarpık yaklaşım da, sonunda daha büyük yanılgılara sürükler onları...

Daha önce beyaz perdede izlemiştim.

Rehinelerimizin kurtarılması olayı üzerine, 'Kara Şahin'in düşüşü' filmini yeniden izledim.

İlk izlediğimde, nefes kesici efektleri etkilemişti beni.

Bu kez bu tür operasyonların ne denli zor olduğunu anladım bir kez daha.

Canım ben, 'Kara Şahin'in düşüşü' diyeyim, siz 'Black Hawk Down'u anlayın.

Bakın İngilizce ismini de koydum ki, taşralı da olsak, az çok bu işlerden anladığımız bilinsin.

49 rehinemizi 101 gün sonra IŞİD'in elinden kurtarmakla dünya çapında bir operasyona imza attık.

Yıllar sonra, bu operasyonu yönetenler anılarını yazdıklarında ancak bir bölümünü öğrenebileceğiz.

Çünkü bu büyük bir gizlilik içerisinde yürütülen bir operasyon.

Belki bazı sırlar onlarla birlikte mezara gidecek.

Takas konusu da bunlardan birisi.

Bugün-lerde olmak, kolay değil. PYD lideri bu aralar harıl harıl Avrupa başkentleri arasında mekik dokuyarak, IŞİD tarafından çepeçevre sarılmış Kürt şehri Kobane’ye destek arıyor.

İşi hiç de kolay değil. Evet Batı dünyası IŞİD’e fena halde karşı. Ancak Erbil, Musul, Bağdat, rehineler derken aynı anda birçok cephede IŞİD’i geriletmeye çalışan Washington, henüz ilgisini Kobane’ye yöneltmiş değil. Daha da önemlisi, ABD, Türkiye’yi kızdırmamak için, PYD’yi desteklediği görüntüsünü istemiyor...

”Bu hafta Washington’da bir toplantıya Skype aracılığıyla katılacağım. İlgi var ancak vize sorunu hâlâ hallolmuş değil” diyor. (PYD lideri, biraz da Türkiye’nin bastırmasıyla 3 yıldır ABD seyahati için vize alabilmiş değil.) ”Gidebilsem, derdimizi anlatabiliriz ama sanırım bazıları engelliyor...”

”Peki, Kobane’de durum ne?” diye soruyorum.

Bir sorunun gerçekten çözülmesi için her şeyden önce o sorunun kaynağının doğru tespit edilmesi gerekir. HSYK’nın yapısı Türkiye’de hep büyük bir sorun oluşturdu. Bugün de oluşturmaya devam ediyor. Görünen o ki, önümüzdeki dönemde de aynı sorun aynı yoğunlukta var olacak. Sorunun kaynağı siyasal iktidarların yargının özerkliğini kabul edememesi, yargı mensuplarının da kendilerini esas olarak adalet ilkesinin değil, güç mücadelesinin bir organı olarak görmelidir. HSYK bu güç mücadelesinde kilit mevkilerden biri. Bu nedenle, 12 Ekim’de ikincisi yapılacak olan HSYK seçimleri, hükümetin neredeyse IŞİD tehdidinden daha öncelikli gündemini oluşturuyor.

Başbakan Yardımcısı Doç. Dr. Yalçın Akdoğan’la rehinelerin kurtarıldığı operasyonun perde arkasını sorduktan sonra Kobani ve Suriye’de yaşanan alt üst oluşu konuştuk...

Kobani’de yaşananlarla ilgili Türkiye’nin tavrı ne olacak?

Türkiye başından beri açık kapı politkası güdüyor. Ama maalesef PYD kendi halkına karşı büyük zulümler yapan Esed rejimine karşı muhalif olmaktan çok ‘bekle gör veya durumdan faydalan’ stratejisiyle hiçbir şeye karışmama politikası güttü. Pragmatik bir yaklaşımla hareket ediyor. İlkesel davranmak yerine güç dengeleri arasında ben ne koparabilirsem yaklaşımıyla hareket ettiği için de bugünkü darboğaza sürüklendi ve kendi alanını daralttı. Kendinizi müstakil bir güç gibi görür ve büyük bir kudret vehmederek yanlış yerde pozisyon alırsanız, ilk fırtınada sürüklenir gidersiniz.

Peki Türkiye’nin tavrı nedir?

İnsanlık boyutunda Türkiye’nin tavrı bellidir Bundan sonra da elinden geleni yapar. Suriye’nin iç dengeleri açısından bağlamında baktığımızda PYD’nin Esed rejimine bakışını ve genel yaklaşımlarını yeniden gözden geçirmesi lazım.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 49 rehine iade edilir edilmez “başarılı operasyondan” dolayı MİT’i tebrik etti. Tabii operasyon denilince, herkesin aklına silahlı bir müdahale geldi. Sonra, sonucun, temas ve müzakereler ile alındığı anlaşıldı. Tevil etmek maksadıyla, “siyasi operasyon kastedildi” gibi açıklamalar yapıldı. Oysa “harekât” şeklinde tercüme edebileceğimiz “operasyon” kelimesi, ani bir baskını, tek seferlik geniş çaplı bir müdahaleyi gösterir. Uzun zamana yayılan bir dizi görüşme, “operasyon” diye adlandırılamaz.

Sözgelimi, suçlulara karşı polis bir operasyon düzenler, ev sarılır ve şüpheliler teslim alınır; asker hudut ötesi operasyon gerçekleştirir… Belli ki, IŞİD ile ya da onların arkasında bulunan yerel aşiretlerle bir süredir konuşuluyor; MİT bu güçleri ikna etmeye çalışıyor.

… Belli ki sırf yayın yasağı getirmek için açılmış bu soruşturma dosyası, böylece “Dostlar mahkemede görsün” diye yapılacak bir yargılamayla kapatılacak. Oysa soruşturulması gereken ve sorumlularını yakalamak için “kırmızı bülten” de gerektirmeyen bir başka konu ortada duruyor.

Bu 46 vatandaşımız, nasıl oldu da üç aydan fazla bir süre rehin olarak kaldı, oradan buraya sürüklendi, korku içinde bekledi, eziyet gördü? Bir soruşturma yapılacaksa bu soruşturulmalı. Tahliye neden zamanında yapılmadı, tahliye planının uygulanmasını engelleyen kimdi?

Başbakan Yardımcısı’nın iddia ettiği gibi Başkonsolos emirleri dinlemedi mi? Yoksa ona emir veren birisi mi planın uygulanmamasını istedi? Öğrenmemiz gereken budur, dünyanın zaten peşinde olduğu bir grup “teröristi” kırmızı bültenle aramak ve gıyaplarında yargılamak değil.

Son bir not: Aynı savcılık, “rehinelerin hayatını tehlikelerden korumak için” yayın yasağı da istemiş ve mahkemeden bu yasağı çıkarmıştı. Bildiğim, mahkeme kararları, kendi kendine ortadan yok olmaz. Rehineler serbest kaldığına göre, savcılık bu konuda ne düşünüyor?

“Ey İslâm davetçileri, ölüm tutkunu olunuz ki size hayat bağışlansın.” Bu cümle, Abdullah Azzam’ın vasiyetinden alınma.

Şeyh Abdullah Yusuf Azzam (1941-1989), aslen Filistinli bir fıkıh doktoru. Bugün adından sıkça söz ettiren el Kaide, IŞİD, Nusra gibi Cihatçı Selefî örgütlerin “aziz” mertebesine yükselttikleri bir isim. “Afgan cihadı” hakkında yazdığı kitap, Seyyid Kutub’un meşhur “Yoldaki İşaretler”i ile aynı ihtiramı görüyor. IŞİD’e dünyanın her yerinden gelen gençlerin ezberledikleri, kanlarını kaynatan, ölmeye ve öldürmeye sürükleyen zemberek bu kitabın içinde mevcut keskin bir ideolojiyi damardan zerkediyor. Temel anahtar yukarıdaki cümlede geçen “ölüm tutkusu”. “Ölüm tutkusu” hem ölmeyi hem de öldürmeyi içeriyor.

Popüler İçerikler

Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!