Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Sonuçta 46 Türk vatandaşı, dolambaçlı bir yoldan geçirilerek sınırda MİT elemanlarına teslim ediliyor.

Birkaç paragrafta kolayca yazılabilen bu operasyon aslında çok riskli, zor ve kırılgan bir süreci ifade ediyor.

Bu operasyonun ABD’nin koalisyon ortakları ile birlikte IŞİD’i en etkin olduğu alanlarda vurmaya hazırlandığı bir dönemde gerçekleştiğini de unutmamak gerekiyor.

Ankara, MİT marifetiyle çok zor bir coğrafyada, burunları kanamadan 46 vatandaşını çıkararak aileleriyle buluşturmayı başarıyor.

Tabii ki topyekûn bir başarı hikâyesi söz konusu ancak organizasyonun can damarı MİT.

Bu nedenledir ki hem Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hem de Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kutlama listesinde ilk sırada MİT ve Başkanı Hakan Fidan yer aldı.

Peki, Fidan’ı kutlayanlar listesinde en dikkat çeken isimlerden biri kim?

CIA Başkanı John Brennan’ın Fidan’ı sıcağı sıcağına kutlayan ilk isimlerden biri olduğunu öğrendik.

Davutoğlu Genelkurmay’a talimat verdi. Bundan böyle Türkiye’nin dünyanın kritik bölgelerindeki temsilciliklerini artık Polis Özel Harekat timleri değil, Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı bordo bereliler koruyacak.

Savaş hâlinin hüküm sürdüğü ülkelerdeki temsilciliklerimizin güvenliğini bundan böyle Özel Kuvvetler personelinin üstlenmesini istiyorum. Bu konuda gerekli çalışma ve hazırlığı yapın lütfen.”

Ahmet Davutoğlu’nun, Başbakan sıfatı ile Genelkurmay Başkanlığı’na verdiği ilk talimat işte bu.

Yani, Türkiye Cumhuriyeti’nin dünyanın kritik bölgelerindeki temsilciliklerini artık Polis Özel Harekat timleri değil, Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı bordo bereliler koruyacak.

CIA, 1 yıldır IŞİD'in elinde tutulan Amerikalı iki gazeteciyi kurtarmak için operasyon yaptı, başarısız oldu.

IŞİD Amerikalı James Foley ve Steven Sotloff'u boğazlarını keserek infaz etti.

İngiltere, IŞİD'in elinde rehine olan İngiliz yardım görevlisini kurtaramadı, IŞİD David Haines'i boğazını kesmek suretiyle öldürdü.

İran'da Humeyni devriminden sonra ABD, Tahran Büyükelçiliği'nde görevli olan 52 personelini kurtarmak için operasyon yaptı. ABD jeti ile helikopter sahrada çarpıştı, operasyon başarısızlıkla sonuçlandı, ABD gülünç bir konuma düştü. Amerikalı rehineler ancak 444 gün sonra İran makamları tarafından serbest bırakıldı.

Altı ay önce Ortadoğu’da IŞİD yoktu. “Aslında vardı, biz onun varlık sinyallerini görüyor ve değerlendiriyorduk zaten” diyen uzman görüşlerini kaale almasak da olur. Altı ay önceden bakarak bugünü gören çıkmadı. Yeni, çok farklı ve şaşırtıcı derecede etkili bir siyasi ve askeri aktör olarak âniden zuhur etti IŞİD. Birkaç ay içinde, pek çok Ortadoğu devletinin beceremeyeceği derecede ciddi askeri operasyon yapabilmeye, siyasi bir aktör gibi davranabilme kabiliyeti sergilemeye başladı. Uluslararası destek gördüğünü bildiğimiz PKK’nın kırk senede hâlâ erişemediği bir başarı göstererek üç günde devletini kuruverdi bile! Kendine bir sosyal zemin, hatta bir toplum buldu veya edindi. Uçuk ve marjinal doktrinini hızla topoğrafik bir zemine oturtarak Batılı devletleri aleyhinde bir araya getirecek ölçüde tehditkâr ve korkutucu bir güç oldu. Bu hikâyenin kolaylık katsayısı sizin de dikkatinizi çekmiyor mu?

Meselenin çok önemli bir boyutu da AKP iktidarının kalıcılığını sağlayan politikalardan biri olan yoksul ailelere kömür yardımı.

Bu yardım, Hazine sahipliğindeki Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) ile Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun (TTK) zarar etmesi pahasına sürdürülüyor. Hepimizin vergileriyle finanse edilen görev zararında, bu yıl ciddi bir artış gerçekleşti:

Maliye verilerine göre TKİ’nin 2013 yılı görev zararı 418 milyon TL’ydi.

Son bütçe verilerine göre ise TKİ’nin ocak-ağustos dönemi görev zararı, geçen yılın 12 ayını şimdiden geçti: 420.2 milyon TL. (Sebebinin bu yıla sığan iki seçim olup olmadığının yorumu size kalmış.)

Bitmedi. Yoksul ailelere dağıtmak üzere kömür alımıyla görevlendirilen diğer kurum olan TTK’ye Hazine’den sekiz ayda 455 milyon TL borç aktarılmış.

Üç buçuk aya yakın süren endişe ve kâbus dolu, çileli rehine krizi 'mutlu son'la sonuçlanmış durumda. Aralarında küçük çocukların da bulunduğu 49 masum insan, son derece muhtemel bir ölümün, izler bırakabilecek şiddetin eşiğinden döndü.

Önemli olan, her gün onlarca insanın feci ölümlerle buluştuğu veya akla hayale gelmeyen zulümlere uğradığı, rehinelerin cani bir güruh tarafından kafasının kesildiği bir dönemde, hayatların tek bir zayiat dahi olmadan kurtarılmasıdır.

Bunu kimsenin partizan siyasetlere tahvil etmeye de hakkı yoktur. Bunu şimdiden 'işte Yeni Türkiye' diye pazarlamaya çalışanlar var, ama herkes biliyor ki, bir bela çok ucuz atlatılmıştır.

Tabii yakın bir zamanda bunun arka planı elbette soruşturulup gerçeğe ulaşılmaya çalışılacak, o ayrı.

İşin en önemli kısmı geride kaldı. Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) elindeki 49 rehine sağ salim kurtarıldı.

Kurtaranların eline sağlık. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan fidye ödenmediğini açıkladı; ödenmiş de olabilirdi. Karşılığında IŞİD’ci takası olup olmadığı sorusuna “hayır” demedi; takas da yapılmış olabilirdi; kırkdokuz candan söz ediyoruz.

İsrail 2011’de bir tek Gilad Şalit için, beş yıldır esir tutulan bir tek askeri için Hamas ve diğer Filistinli örgütlerden, aralarında sivilleri öldürenlerin de bulunduğu tam 1,027 mahkumu serbest bıraktı. Biz kırkdokuz candan söz ediyoruz.

Erdoğan, MİT’in istihbarat operasyonunda kilit unsurun “siyasi ve diplomatik pazarlıkta”, bir tür gizli diplomaside olduğunu açıkladı.

Kırk altısı T.C. vatandaşı 49 kişinin salimen ailelerine kavuşması, hiç kuşkusuz sözkonusu olan IŞİD adlı cellatlar çetesi olunca, güzel, sevinçli bir haberdi. Büyük geçmiş olsun. Rehinelerin can güvenliği ve ailelerin endişeli bekleyişlerine saygıdan bugüne değin yutkunarak ve cevabı verilmeyen sorular sormakla yetinerek kurtarılmalarını bekledik. Fakat artık sormak, sorgulamak zamanı.

Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “ operasyon ”, Başbakan Davutoğlu’nun “ temaslar ”, bir AKP milletvekilinin “ CIA hamlesi ” sonucu gerçekleştiğini duyurduğu rehinelerin kurtuluşunun sorgulamak, açıklama istemek gereken hepimizi yakından ilgilendiren boyutları var. “ Büyüksün ” manşetleri ve heyecanlı bir casusluk filmi anlatımı tadında “ yorumlar ” arasına sıkışmış bir rehine yakınının “ bu iş burada bitmez ” sözleri de bu sorumluluğa işaret ediyor.

Tam bir hafta önce Uluslar arası Hrant Dink Ödül töreninde büyük bir onur, hüzünlü bir mutluluk yaşadım. Cumartesi Anneleri’nin elinden Hrant Dink ödülünü almanın onuru. Kardeşimden haber getirdi annelerim. Sizlerle ödül töreninde yaptığım konuşmayı paylaşmak istedim bu hafta o nedenle.

“Harkeli Paregamner, polorit sirov yev hacuykov gı parevem

Değerli Dostlar,

Bu konuşmayı bu topraklarda yaşayan tüm halkların dilinde yapmak isterdim ama buna olanak tanımadılar. Sizleri sevgi ve dostlukla selamlıyor, tüm dünyada devletler tarafından katledilmiş dostları, yoldaşları, bu topraklarda korumayı başaramadığımız, hep tedirgin bıraktığımız güvercinlerimizi, o güzelim insan Hrant Dink’i sevgi, dostluk ve özlemle bir kez daha anıyorum.

Anlamadığım şu; Türkiye'de üstünde tartıştığımız konuları neden bir türlü demokratik alanın genişletilmesi için birer imkân ve araç olarak görmüyoruz? Kürtlerin anadil özgürlüğü, din eğitimi, ibadet biçimi ve mekânı tartışmalarını yapıyoruz çünkü bunların tümünü devlet- sivil alan çatışmasının içinden okuyoruz.

O yetmiyor, bu konuların tamamında devletin 'kontrolünü' , belirleyici rolünü sivil alanın üstünde tutuyoruz.

Halbuki kolaylıkla değişebilir bu anlayış.

Artık. Çünkü yakın geçmişimizde bütün siyasal hayatımızı tayin eden en büyük konuyu, başörtüsü konusunu , bir olarak gördük ve o yoldan çözdük -artık ne kadar çözdüysek. Ama hiç değilse o kulvara girdik. Peki, şimdi şu yukarıda saydığım üç alanı neden bu bağlamda ele almayalım?

Popüler İçerikler

Cübbeli Ahmet Çakarlı Araçla Geldiği Etkinlikte Şeriatı Savundu: Skandal Sözlere Tepki Yağdı!
Serdal Adalı, Ricardo Quaresma'ya Jübile Yaptıracağı Tarihi Açıkladı
Wanda Nara ile Yasak Aşk Yaşadığı Öne Sürülen Keita Balde Sivasspor'dan Gönderildi