Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Maliye Bakanlığı verilerinden, “gizli hizmet giderleri” başlığı altında geçen örtülü ödenekten, temmuzda 157 milyon 229, ağustos ayında ise 141 milyon 796 bin TL harcama yapıldığını öğreniyoruz.

Bu iki rakam, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ ın başbakanlığının son iki ayında, örtülü ödenekten 300 milyon TL kullandığı anlamına geliyor.

Temmuz-ağustos ile birlikte 2014 yılı ocakağustos dönemi sekiz aylık toplam örtülü ödenek harcaması ise 738 milyon 77 bin TL’ye ulaştı.

Karşılaştırmalı olarak gerek temmuzağustos, gerekse sekiz aylık veriler açısından bakıldığında, örtülü ödenek harcamalarında “düşüş” var.

2012-2013 dönemindeki olağanüstü artış hızı yavaşlamış.

Önceki yıllarla karşılaştırıldığında, özellikle son iki yıl örtülü ödenek harcamalarında kaydedilen “rekor” artış kamuoyunda sık tartışıldı.

Saygın Amerikan gazetesi “The Wall Street Journal”da 15 Eylül’de “Ankara’daki olmayan müttefikimiz” başlığıyla çıkan yorum, pek çok bakımdan bu saygınlığa gölge düşürecek kadar zayıf iddialar içeriyordu.

Yorumun alt başlığında Wall Street Journal (WSJ) “Türkiye anti-IŞİD koalisyondan kaçıyor. Neden Kürdistan üs olmasın?” diyordu. Özetle, Türkiye’nin Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) karşıtı koalisyona askeri harekât desteği vermemesi nedeniyle İncirlik üssünün Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) merkezi Erbil yakınlarındaki Amerikan üssüne nakledilebileceği söyleniyordu.

Türkiye’nin, (IŞ)İD’e karşı ABD’nin başını çektiği “gönüllüler koalisyonu”nda neden yer almayacağını önceki gün 6 maddeyle izah etmeye çalıştım. Açıkçası hükümetin bu kararını ana hatlarıyla doğru buluyorum. Gerek ABD’nin İslam coğrafyasının Afganistan, Irak gibi diğer bölgelerindeki operasyonların bilançoları, gerekse “Obama planı”nın içerdiği zaaflar, eksikler ve yanlışlar nedeniyle, Irak ve Suriye’ye komşu olan bir ülkenin temkinli davranması son derece anlaşılır bir şey.

Fakat bu koalisyonda yer almıyor olması Ankara’nın (IŞ)İD politikasının doğru olduğu anlamına gelmiyor. Aslına bakılırsa siyasi iktidarın, bölgedeki dengeleri daha fazla altüst edecek, dolayısıyla Türkiye’yi de son derece yakından ilgilendiren (IŞ)İD olgusu hakkında somut, elle tutulur bir politikası olduğu da söylenemez.

Biliyorsunuz Cumhurbaşkanı kendine yakın medya mensuplarıyla basına kapalı görüştü. Dışarı sızan haberlere göre, her konuda ne kadar haklı olduğunu anlattı. Belli ki iyi bir teknik direktör gibi oyuncularına taktiklerini verdi. İyi oynamayanları payladı, güzel futbolunu gollerle süsleyenleri de takdir etti.

Bu havuz medyası mensupları da gizli ve ayrıcalıklı bir örgütün üyelerine has bir gururla doldular.

Kolay mı? Cumhurbaşkanıyla bir istihbaratçı gibi devletin zirvesinde milli güvenlik meselelerini ele aldılar. Fikirlerini söylediler, talimatlarını aldılar. Gazeteci olarak girdikleri odadan devlet adamı olarak çıktılar.

'Türkiye adı konulmamış bir olağanüstü hal rejimi ile yönetiliyor.'

Yıllardır Türkiye'yi dertli bir hukukçu perspektifinden izleyen Orhan Kemal Cengiz , birkaç gün önce Zaman 'a verdiği mülakatta, iktidarın giderek güçlenen, Beylerbeyi'nde cumartesi günü verilen özel davet sayesinde 'Cumhurbaşkanı'nın stenografi ve algı icraatı makamı' haline gelen yardakçı medyanın 'Yeni Türkiye' modelini bu şekilde özetliyordu.

'Yeni Türkiye'nin inşası kolay olmadı, olmuyor.

'Ankaralılaşmak yok' yalanı üzerine kandırıkçılık kurgulandı kaç sefer.

Şark kurnazlığıyla ucuz taktiklere dayalı ittifaklar birbirini izledi.

Kullanışlı 'iç müttefikler'in üzerine hep bir 'son kullanma tarihi' yapıştırılarak...

Gizliden gizliye 'enayiler' diye bakılan umut dolu sosyal kesim ve insanlar birer birer harcandı; itinayla ayıklandı.

Araba al, kredi al, ev al... Vasatın altında bir eğitimi satın al... Kitapçı, tiyatro, sinema, park sayısı azalmışsa sana ne? Adım başı açılan alışveriş merkez-lerinde gününü geçir. Ucuz olduğu için fast food’la beslen, ailecek obeziteye kucak aç. Musluklarından zehir aksın, havan pis olsun; içecek suyun, altında soluklanacağın bir ağaç kalma-sın, hiç önemli değil. Sen taksit taksit tüketmeye devam et.

Eyyy vatandaş! Önünde uzanan bu harika hayatı “daha ekonomik” sürdürmen için bir şart var: Bir an evvel evlen. En az üç çocuk yap. Bir evde tek kişi yaşayacağından daha az harcarsın! Orantısal olarak tabii, ama bu tatsız ayrıntılarla güzel kafanı sakın yorma.

Enver Aysever diye biri... Bir yazıya konu olacak önemde ve değerde biri değil... Zaten, “biri” diye tahfif ettiğim ve çok iyi ettiğim bu arkadaşın hallerini yazacak değilim.

Konu, onun etrafında odaklandığı için ismi bu yazıya girdi...

Hazır kendi ayağıyla gelmişken, bir-iki gözlemimi aktarayım yine de...

Bir ara CHP Parti Meclisi ’ne seçtiler bunu... Milletvekili de olacaktı. Olamadı. Seçilemeyecek bir yerden aday gösterildiği için küstü, istifa etti. İstifasını da bir güzel çerçeveleyip sattı...

Ne güzel olacaktı oysa...

Mehmet Bekaroğlu ve Enver Aysever ’in ibretlik iktidar yürüyüşünü ibretle izleyecektik.

İleride ne olacak kaygısıyla insanlar paralarını harcamaktan korkuyorlar. 2008 krizinin yaşattığı bir korku bu. İşte bu nedenle ekonomilerde durgunluk var. Özelikle Avrupa’da yoğun parasal genişlemeye rağmen ekonomi bir türlü canlanamıyor. Bu durumun bir benzeri daha önce 1929 borsa çöküşünün ardından sekiz yıl sürmüştü. Ve ekonomiler ancak İkinci Dünya Savaşı başlayınca canlanmıştı. Ama bu canlanma 60 milyon cana mal oldu.

İşte 1929 borsa çöküşünün ardından gelen bu durgunluk hâlini ele alan Nobelli iktisatçı Robert J. Shiller şimdi yaşanan ekonomik durumun eskiye benzediğini ileri sürüyor. Bu iki çöküş sonrası yaşananlar arasında paralellik kuruyor. Ve 2008 krizi öncesi ve sonrası Rusya ve Ukrayna’nın durumunu ele alıyor.

Shiller’in değerlendirmesi şöyle; 2002-2007 yılları arasında Rusya ve Ukrayna’da fert başına gelir, sırasıyla yüzde 52 ve yüzde 46 oranında çoğaldı. Ama 2008 krizinin ardından fert başına gelir artış hızı azaldı, hatta geçen yıl fert başına gelir Ukrayna’da yüzde 0,2, Rusya’da yüzde 1,3 oranında ancak çoğalabildi. İşte Shiller’e göre bu büyüyememe sorunu Putin’e Kırım’ı işgal kararı aldırdı.

Gezi sürecinde İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ile birlikte istifaya davet ettiğim Vali Hüseyin Avni Mutlu'nun, merkeze çekilmesi sürpriz olmadı. Paralelle mücadele ve Suriyeli sığınmacılar konusunu sadece asayiş boyutuyla gören yaklaşımının etkili olduğu söyleniyor.

İstanbul Valiliği'ne getirilen Vasip Şahin, bu görevin kendisi için sürpriz olduğunu söyledi ama Ankara için sürpriz bir isim değildi.

Gezi olayları sırasında Malatya'da tüm kesimlerle kurduğu başarılı ilişki ile dikkati çekti. Mezhep konusunda hassas olan Malatya ilimizde, Alevi ve Sünni vatandaşlarımızla kurduğu diyalog Ankara'nın dikkatini çekmişti. Ayrıca sayıları az olmasına rağmen Malatya'da barındırılan Suriyelilerle ilgili sivil toplum kuruluşlarını örgütleyip, güzel hizmetler yapmayı başardı.

MGK'ya sivil duruşu ile tanınan Seyfullah Hacımüftüoğlu'nun getirilmesi ise sivilleşme stratejisinin bir halkası.

İskoçlarla İngilizler bu coğrafyada asırlar boyu savaşmış. Birbirlerinin köylerini basıp sürülerini kaçırmış...

1707’de kapatıldıktan sonra 2000’in başında tekrar açılan İskoç parlamentosunda iktidar partisinden bir kadın milletvekilini dinliyoruz:

“Biz İskoçlar yüzyıllar boyunca savaştık İngilizlerle. Özgür ama yoksul bir İskoçya’mız vardı. 1707’de bağımsızlığımız elden gitti.”

Kadın milletvekili, İskoçya Milliyetçi Partisi ’nden. Son seçimleri tek başına kazanan Milliyetçi Parti , İskoçya’nın Büyük Britanya’dan ayrılmasını ve bir bağımsız devlet olmasını istiyor.

Ayrılıkçı bir parti.

Bölücü de diyebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Icardi'nin A Milli Takım Forması Giymesi İçin CİMER'e Başvuruda Bulunuldu!
Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı
Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi