Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Bugün İstanbul’da doğduğu binada yaşamaya devam eden elli yaşın üzerinde kaç kişi vardır?

Yüz kişi mi, bin kişi mi, on bin kişi mi, yüz bin kişi mi?

Yoksa 17 milyon içinde sadece birkaç kişi mi?

Elli yıldır aynı yerde duran kaç apartman vardır İstanbul’da?

Türkiye hâlâ bir göç ülkesi gibi gözüküyor, içerideki hareket bitmiyor.

Bölgeler arasındaki farklılıklar da çok büyük.

Henüz durmuş oturmuş bir toplum haline gelemedik.

Cumhuriyet ülke içinde büyük bir hareketliliğe sahne oldu ama bu hareketin yerleşebileceği ortak bir vasat sağlayamadı.

Böylesine büyük hareketlerin devam ettiği toplumlarda yerleşik değerler bulmak zordur.

Daha ziyade bir güvensizlik ve paçasını kurtarma isteği öne çıkar.

Stratejisi olmayan taktikler, boşa atılmış adımlardır...Sun Tzu

Mehmet Bekaroğlu’nun CHP’ye katılması son zamanlarda partinin yaptığı en doğru tercih. CHP’nin ‘sağ’a açılma siyasetinin en önemli adımı. 2002’den bu yana CHP’nin el yordamıyla da olsa bir politik arayış var. Son on yılda Yaşar Nuri Öztürk, İlhan Kesici, Mehmet Haberal, Sinan Aygün, Bülent Kuşoğlu, Mansur Yavaş partiye geldi.

Bu isimlerin CHP’ye dışsal faydası sınırlı oldu. Umulan katkıyı sağlayamadılar. Ancak Bekaroğlu’nun durumunu ayrı değerlendirmek lazım. Bekaroğlu, Mansur Yavaş’la beraber toplumsal karşılığı olan nadir isimlerden.

Her ne kadar kurultay öncesi gelişen bir olay olsa da diğer transferlerden önemli farkı var. Herşeyden önce Mehmet Bekaroğlu, muhafazakar camiada bir özgül ağırlığı var. Rize seçiminde veya İstanbul Büyükşehirde aldığı oy üzerinden bir okuma yapmamak gerekiyor. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz Bekaroğlu’nun toplumsal vicdanda bir mütekabiliyeti var.

Kılıçdaroğlu’nun arayışı devam edecek!

CHP’liler kabul etmese de önceki isimler seçim taktiği gibi algılandı. Partinin muhafazakar seçmene şirin görünmek istemesi olarak anlaşıldı.

17 Aralık ve 25 Aralık rüşvet operasyonu yapan o polisler olmasaydı Reza’nın kuryeleri bakanlara ve çocuklarına ayakkabı kutusu taşımaya devam ediyor olacaktı ve sizin ruhunuz bile duymayacaktı...

O polisler olmasaydı, havuz broşürlerini gazete, broşür yazarlarını aydın sanacak, Havuz’un TV kanallarıyla lağım kanalları arasındaki doğrudan ilişkiyi göremeyecektiniz...

O polisler olmasa, “ havuz ” kavramından bile haberiniz olmayacaktı.

Lağım kanalları yapmak için verilen ihalelerle hem halkın def-i hacetini gidermek, hem de beyni doldurmak için TV kanalları kurulduğundan haberiniz olmayacaktı...

O polisler olmasaydı, cebinizden hortumlanan milyar dolarlar sıfırlanacak, sıfırlanan paralarla medya organları kurulacak, medya organlarından beyninize bonzai etkili yalanlar şırınga edilecek, onlar gemi yüzdürürken siz dizi izlemeye devam edecektiniz...

O polisler olmasaydı, Karun’un memleketi İzmir’de milyon dolarlık villa yaptırıp sıfırlayamadığı paralarla Şehrizar’dan konak alabilen Karunları, Harun sanmaya devam edecektiniz...

Almanya, İngiltere ve ABD’nin Türkiye’yi dinlediğinin anlaşılması üzerine Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklama ilginç: “Dünyada istihbaratı güçlü ülkelerin diğerlerini dinlememe gibi bir şeyi yoktur.”

Öyleyse, burada “casusluk” iddiasıyla niçin Selam Tevhid dosyasını izleyen polisleri tutukluyorsunuz? Madem, büyük ülkeler, her zaman diğerlerini kolayca dinler, demek aracı kullanmak ve Türk Emniyet mensuplarına birilerini dinletmek gibi bir ihtiyaç mevcut değil. Zaten casusluk iddiasıyla tutuklanan polisler, “Hangi gizli belgeyi, yabancı bir devlete satmışız” sorusunu sormuş, bunun delillerini görmek istemişlerdi. Sorgu hâkimi, soruyu bile zapta geçirmeyi reddetmişti.

Erdoğan’ın yabancı ülkelerin dinlemelerini makul gören konuşması, polisi casuslukla itham edenlerin tezlerinin anlamsızlığını da ortaya koyuyor.

Davutoğlu’nun yanlışları

Tutuklanma sırası, 17 ve 25 Aralık operasyonunu yapan polislere geldi. Başbakan değişti ama aynı keyfi yöntem. Hukuk rafa kaldırılmış durumda. Adalet tatilde!

Bugün Meclis’te 62’inci Hükümet Programı görüşülecek.

Bu program, 12 yıldır uygulanan politikaların ve başlanmış projelerin değişmeden sürdürüleceğini söyleyen bir belgedir.

Davutoğlu hükümetinin amacı , sekiz ay sonraki seçimde 330’dan fazla milletvekili çıkararak yeni meclisle AK Parti anayasasını yapmaktır.

Yeni anayasayla nasıl bir devlet tanımlandığı, Davutoğlu programından, anlaşılmamaktadır. Gerçi programda, “Yeni Türkiye, sivil ve demokratik yeni anayasası ile yönetilmelidir” denilmektedir ama, soyut sözler eğrilip bükülebilmektedir. Sayın Erdoğan’ın oturacağı yeri belirleyen cümlesi bile, yönetimin ne hale geleceğini göstermiştir.

”İfade özgürlüğünün” bugünden farklı olacağına dair en ufak bir işaret belirtmeden, “demokratik yeni Türkiye’ye geçilecektir”, hatta “Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle Yeni Türkiye'nin kapıları ardına kadar açılmıştır” nasıl denilebilir?

Davutoğlu güvencesini, şöyle cümlelerle ifade etmektedir: “Şimdi bir kez daha söylüyoruz, Türkiye'de düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü, ifade özgürlüğü, girişim özgürlüğü AK Parti hükümetlerinin teminatı altındadır.

Geleneksel merkez sağ-sol partilerin Avrupa çapında düş kırıklığı yaşadığı geçen mayıs ayındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinin en parlak ve başarılı siyasetçisi, hatırlayacak olursanız, İtalyan solunun beş aylık çiçeği burnunda lideri Matteo Renzi olmuştu.

Öyle ki “Avrupa’nın patroniçesi” Merkel ; aynı süre zarfında başbakanlık koltuğuna oturan 39 yaşındaki genç siyasetçiyi “Matador Matteo!” tezahüratları ile karşılaşmıştı.

İngiliz İşçi Partisi’nden, Fransız ve İspanyol sosyalistlerine dek, Avrupa solu yenilgi ardına yenilgi yaşarken; partisinin genel başkanlığına yılbaşında gelen Renzi, mucizevi bir sıçramayla Çizme’de yüzde 25 civarında kemikleşen merkez sol oyları yüzde 42’ye çıkarmıştı.

Avrupa’nın dört yanında popülizmler ve aşırı sağ partiler ürkütücü şekilde ilerlerken; Renzi “eski Marksist/sosyal demokrat/merkez sol kökenli tüm sol seçmenlerin oyunu” partisinde bir araya toplamayı başarmış; siyasete küserek radikal eğilimlere kayanların önünü almıştı.

Hintliler akıllı pabuç ürettiler, dünkü Sözcü ’de haberi vardı; ayağına giyene yol gösteriyor…

Cep telefonundaki GPS sistemi ile bağlantılı çalışıyor, nasıl oluyor bilmiyorum ama bana iyi bir fikir gibi geldi…

Sola dönmen gerektiğinde, sol teki titriyor…

Sola dönüyorsun…

Sağ teki titrediğinde sağa dönüyorsun…

Bakmışsın ki geldin…

Bir çift bizim Kemal Kılıçdaroğlu ’na lazım…

Ben “Çizmeleri giyin artık” dediydim, Hintliler akıllı pabuçları icat etmeden önceydi… Ama bu daha yararlı olabilir sanki…

Çankaya'ya çıktıktan sonraki ikinci gezisinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'la birlikteyiz.

İki bölümden oluşan ziyaretin ilk durağı Azerbaycan'dı.

Her defasında, 'İki devlet bir millet' dediğimiz Azerbaycan ziyaretini tamamladık, NATO toplantısı için Galler'deyiz.

Abdullah Bey de seçildiğinde ilk ziyaretini Kıbrıs'a yaptıktan sonra ikinci durağı Azerbaycan olmuştu.

11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ziyaretini de izlemiştim.

Abdullah Bey, Azerbaycan parlamentosunda güzel bir konuşma yapmış, iktidar ve muhalefet tarafından alkışlanmıştı.

O zaman Bakü'den sonra Gence'ye de gitmiş, Kafkas orduları kumandanı Nuri Paşa'nın şimdi müzeye dönüştürülen karargahını ziyaret etmiştik.

Başbakanlığı sırasında Erdoğan'ın Azerbaycan gezisine davet edilen gazeteciler arasındaydım.

Aslında benim Azerbaycan topraklarına ilk gelişim Özal zamanında olmuştu.

En küçük bir tereddüdüm yok: Büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasını, yegane ortak noktaları hukuka ve mesleklerine bağlılık olan yargı ve emniyet mensupları başlattılar.

Otokrasi (tek adam yönetimi) askeri darbe tezgâhlayanların kendilerini aklamak için uydurdukları “Fethullahçı paralel yapı” safsatasını, yolsuzluk soruşturmasını örtbas için bahane olarak kullanmakta. Safsatanın asıl amacı ise kuvvetler ayrılığını, hukuk devletini otokrasinin ayağına dolanmaktan çıkarmak; yargıyı ve devleti tamamen tek adama bağlı hale getirmek.

Başbakanlığa getirilen Ahmet Davutoğlu’nun “Hiçbir yolsuzluğun üzerini örtmeyeceğiz...” dediği gün, 25 Aralık soruşturması için takipsizlik kararı alındı ve emniyet mensuplarına gözdağı vermeye yönelik operasyon başlatıldı. Cumhurbaşkanı seçilen Tayyip Erdoğan, Yargıtay başkanlar kurulundan “Haşhaşiler” diye söz edebiliyor; yargıyı operasyonla tehdit etmekten çekinmiyor. Şunları söylüyor: Dalgaların arkası gelecek. Bakanlıklarda da benzer şeyler olacak. Devlet Denetleme Kurulu da yeniden yapılandırılacak. Bu noktada HSYK seçimlerini önemsiyorum... (Akşam, 3 Eylül)

Hükümet de, 12 Ekim’de yapılacak seçimle HSYK’ya “Yargıda Birlik Platformu” (YBP) altında toplanan yandaşlarını hakim kılmak için seferber olmuş durumda.

Lütfen, aşağıdaki paragraflardaki boşluklara doğru/uygun sözcükleri yerleştiriniz!..

“….. (1) ….. yoğun bir kampanyaya girişti. ……. (2) ……'.. yeniden güçlü bir devlet yapacak, …… (3) ….... başta olmak üzere para krallarını dize getirecek, herkese iş ve ekmek sağlayacaktı. Bu, milyonlarca umutsuz insan üzerinde yeni bir umut yarattı. Asıl amacı daha önemliydi. Bunu bir söylevinde şöyle anlatacaktı: “Eski devleti yıkmanın yeterli olmadığını, yeni devletin önceden kurulmuş olması ve elde hazır bir halde bulunması gerektiğini anladık. Bundan sonra yapılacak iş eski devletin son kalıntılarını yok etmekti. Anayasanın sağladığı haklara sahip olunca, doğruluğuna inandığımız yolda devleti yeniden kuracağız.”

“……. (4) ……., seçime o zamana kadar görülmemiş bir biçimde hazırlandı. Aynı gün birden fazla yerde konuşabilmesini sağlamak için uçak kiraladılar. Kısa zamanda ‘………………. (5) ………………’ sloganı etkili bir propaganda sözü olarak yaygınlaştı. …… (6) ….., bu konuşmalarında zaferinden son derece emin görünüyordu.”

Popüler İçerikler

Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"
Boks Tarihinin En Pahalı Maçı Öncesi Mike Tyson, Jake Paul'a Tokat Attı!
İstanbul’da Biberonuna Tiner Konulan 2 Yaşındaki Bebek Hayatını Kaybetti: Anne Tutuklandı, Baba Serbest!