Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

CIA'dan ayrılalı 30 yıl olmuş ama hâlâ bu ortaya atılıyormuş. Halbuki, Türkiye'yle ilişkisi CIA ilişkisinden daha köklü ve uzunmuş.

Gülen'in ABD'de oturma izni alabilmesi için imza verenlerden biri olduğu için ajan, manipülatör gibi öntakılara bir de 'Gülenci' eklenmiş.

Bundan dolayı da Türk basınına çok kırgın, çok mesafeliymiş.

Kim mi?

'Yeşil kuşak' veya 'Ilımlı İslam' veya 'Amerikancı İslam' (veya Şeriati'nin kavramlaştırmasıyla, 'dine karşı din') konularında katılımcı – uzman biri.

O kadar ki...

Bir defasında, 'Ben bütün hayatımı dünya genelindeki Müslüman hareketlerini çalışmaya harcadım...' demişti.

Kendisine hâlâ ajan denilmesinden muzdarip olmasına da bakmayın. Meziyetleri arasında 'CIA stratejik tahminler sorumluluğu' bile var.

Ve daha başka bir sürü şey, yeteneklerini saysak sayfalara sığmaz. Son olarak, RAND Corporation denilince akla ilkin onun adı gelir diyeyim de anlayın.

Malum Türkiye’de çok ciddi bir muhalefet sorunu var.

Bu gerçeği inkâr eden de yok zaten.

CHP maalesef bu boşluğu dolduramıyor.

Dahası doldurması da mümkün gözükmüyor.

Kemal Bey hala eski Türkiye’nin köhnemiş siyaset anlayışının yılmaz bekçiliğini ve savunuculuğunu yapıyor.

Yapma, etme uyarılarına da kulak tıkıyor.

Kafayı Erdoğan’a takmış.

Kemal Bey obsesif olmuş!

Yahu buradan ekmek çıkmaz! Beyhude uğraşlar bunlar.

Bak, sen Erdoğan’la uğraşırken, atı alan Üsküdar’ı geçti.

Selahattin Demirtaş’tan söz ediyorum.

AKP’nin 12 yıllık iktidarı döneminde “ tartışmalı ” birçok vergi denetimine imza atan Maliye Bakanlığı, son dönemde “ komedi ” gibi vergi inceleme kararları almaya başladı. Bu kararların başında ise Taraf Gazetesi için sekiz ay içinde alınan üçüncü vergi inceleme kararı oldu. “ Taraf’ı susturmak için her yolu deneyen ” Maliye Bakanlığı, bu kez Taraf Gazetesi ’nin olmayan televizyonuna inceleme başlattı. Yeni incelemenin kararı ise, 10 Ağustos’ta yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bir hafta sonra alındı. İkinci incelemenin kararı da, 30 Mart yerel seçimlerinin ardından alınmıştı.

MUHABİRDEN ÇOK MÜFETTİŞ OLDU

Türkiye’ye, “ ileri demokrasiyi ” getirmekle övünen AKP’nin, muhalif yayınlarından rahatsızlık duyduğu Taraf ’a yönelik “ denetim baskısı ” tam gaz sürüyor. Kamu kurumaları, Taraf Gazetesi ’ni incelemek için adeta birbirleri ile yarışır hâle geldi. Maliye Bakanlığı’nı örnek alan SPK , İMKB , SGK gibi birçok kamu kurumu da, “ sudan sebeplerle ” Taraf ile ilgili inceleme başlattı. Gazete yönetiminin son yaptığı hesaplamaya göre, gazetenin hesaplarını inceleyen müfettiş sayısı, gazetede çalışan muhabir sayısını geçti. Yani Taraf Gazetesi’ne yapılan incelemeler şimdiden, AKP’nin “ ileri demokrasi ” örnekleri arasına girmiş oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan , Almanya ve ABD’nin Türkiye’yi dinlemeleri konusunda:

  • Büyük ülkeler dinler, diyor...

  • Peki küçük ülkeler ne yapar?

  • Onlar da dinlemeye karşı önlem alır.. Örneğin önemli konular “Silent Room” yani “sağır oda” adı verilen ses geçirmez odalarda yapılır, ses karıştırma cihazları kullanılır ki başkaları duymasın...

Ayrıca dinlenen ülkeler dinleyicilerden “özür dilemelerini ve dinlemeye son vermelerini isterler” ki Almanya bunu yaptı. ABD hem özür diledi hem dinlemeyi kestiğini açıkladı. Bizde ise bu yolda söz veren yok. Bizim böyle taleplerimiz olduğunu da duymadık.

ABD gibi ülkeler operasyonlarda aldıkları bilgileri ne yapıyorlar? Bunları sızdırarak dinledikleri ülkeyi sıkıştırıyorlar... Daha da vahimi... Aldıkları bilgilerden yararlanarak örtülü operasyonlara da gidebiliyorlar...

Örneğin acaba 2011 seçimleri öncesi CHP’de Deniz Baykal, MHP’de ise 10 milletvekiline düzenlenen kaset tuzağı acaba bu tür örtülü operasyon muydu? Amaç her iki partinin gücünü kırmak ve sert yanlarını törpülemek olabilir miydi? Üzerinde düşünelim.

Adli Yıl açılışı nedeniyle yapılan açıklamalar yargının ağır hasta olduğu alârmını veriyor.

Bu durum devletin en yüksek katlarında teşhis ediliyor. Ama ya tedbir önerilmiyor veya önerilen yöntemler çatışmayı derinleştiriyor.

Adli Yıl açılışı nedeniyle yapılan konuşmalar ve yayınlanan mesajlar sadece yaranın ne kadar derin ve müdahale gereğinin ne kadar acil olduğunu ispatlıyor.

Mesela Yargıtay Başkanı Ali Alkan, “yargıyı isteğe göre dizayn etmek” için baskı kurulmak istendiğini belirterek şunu ekliyor:

“Yargıtay ve HSYK Kanunu’nda yapılan değişiklikler, sorunları arttıracak niteliktedir.”

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç devlette asla paralel yapı kabul edilemeyeceğini beliterek “Ancak bunun belgesi, bilgisi varsa ortaya konulmalı” diyor.

Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu, sorunun temelinde keyfilik olduğunu ifade ederek ekliyor.

Çankaya Köşkü’nde, 30 Ağustos resepsiyonunda, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel mühim açıklamalar yaptı. Özel’i, meşruiyet çizgisinde kaldığı için her zaman takdir ettim. Bugüne kadar ağzını açıp konuşmadı ama resepsiyonda soruları cevaplandırdı; önemsememiz gereken bir mesaj verdi.

Bir süre önce malum medyada Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki paralel yapı temizlenecek” diye manşetler atılmıştı. Özel, belki de iktidarın kulağına küpe olsun diye, hukukun üstünlüğünü vurguladı: “Türk Silahlı Kuvvetleri, elinde bilgi ve belgeyle çalışır. MİT ve Emniyet’ten belge istedik ama bize şu ana kadar bilgi-belge gelmiş değil. İmzasız ihbar mektuplarıyla işlem başlatamayız. Türk Silahlı Kuvvetleri hukukun üstülüğüne inanır, buna göre gereğini yapar.”

2002’den bu yana Türk Silahlı Kuvvetleri demokratik bir çizgiye çekildi. Ne mutlu bize… Buna mukabil, sivil iktidar, demokrasinin çok ötesine savruldu. Elde bilgi ya da belge yokken, insanlar cezaevlerine gönderiliyor ya da karakter katliamı yapılıyor. “Ya bizdensin ya da düşman” Düşmansan, haşhaşisin, paralel yapıya mensupsun, darbecisin.

Türkiye siyasî çatışmaların, sert cepheleşmenin, eski ortaklar arasında vahşi iktidar kavgalarının, hukuk ve adalet kavramlarını sıfırlayan yargı operasyonlarının havayı da yürekleri de ağırlaştırdığı güç günlerden geçiyor. Yolsuzluk, doğa ve emek talanı, kişi kültü ve keyfilik ayakları üzerinde yükseltilmeye çalışılan “yeni” rejim, ülkenin bir yarısının alkışları, öteki yarısının yuhaları arasında, kıra döke yol alıyor.

Yaşadığımız çalkantılar, tartışmalar, hasımlaşmalar, kopmalar, kamp değiştirmeler böylesine sert siyasal-ideolojik alt üstlük dönemlerinde olağandır. Olağan olmayan; ahlakî, vicdanî, insanî ve de hukukî sınırların böylesine aşılması, etik değerlerin böylesine pervasızca yok olması, insanın bu kadar kötüleşmesidir.

Gözlerimizin önünde utanmazca karartılan, yargıdan binbir ayak oyunuyla kaçırılan, suçlunun değil suçu ortaya çıkartanların cezalandırıldığı, kral çıplak diyenlerin doğrudan-dolaylı her türlü baskıyla susturulduğu 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarının başladığı günlerde, T24’te şöyle yazmıştım:

“........Beni umutsuzluğa sevk eden, şu anda Hükümet’le Cemaat arasındaymış gibi görünen savaşta iki taraftan da fışkıran sorumsuzluk, ilkellik, pislik, komploculuk değildi sadece; bu ülkede yaşayanların tümünün, hepimizin bilmeden, istemeden de olsa kirlenmekte olduğumuzu görmekti.

Kamuoyunun en çok merak ettiği konu şuydu: Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra Türkiye’de nasıl bir siyasi tablo oluşacaktı?”

İlaveten, yeni hükümete başkanlık edecek Ahmet Davutoğlu koltuğunu doldurabilecek miydi? Çankaya’nın eski sakiniyle yeni sakini arasında var olduğu öne sürülen (yani var olmamış, hiç olmayacak) gerilim devam edecek miydi? Devir-teslim töreninde “taraflar” ne tür konuşmalar yapacaktı? Erdoğan nasıl bir cumhurbaşkanlığı sergileyecekti? Gül bundan sonra ne yapacaktı?

Bu merak çerçevesinde yazılar yazıldı, yorumlar yapıldı, endişeler ve temenniler dile getirildi.

Merak konularından bazıları da şunlardı:

Erdoğan’ın vaat ettiği “Yeni Türkiye” nasıl bir şeydi?

Eski’nin kötülüğüne vurgu yapan siyaset, bizi hangi “yeni” umdeler etrafında birleşmeye çağırıyordu?

Demokratikleşme devam edecek miydi? Çözüm süreci başarıya ulaşacak mıydı?

Sade siyasette değil tüm insani ilişkilerde uyulması gereken görgü kuralları vardır... Örneğin bir yarışmada yenilen tarafın sonucu olgunlukla karşılaması bu kurallardan biridir.

Son Cumhurbaşkanı seçimi dolayısıyla bu kurala bazılarının nasıl uyduğunu, bazılarının da siyasi görgüsüzlüklerini davranışlarına nasıl yansıttıklarını gördük. Örneğin CHP'liler Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçim zaferini kabullenmek yerine, bunu boykotlarla ve hatta TBMM başkanlık kürsüsüne kitap atarak, adeta yok saydılar.

Daha da ötesi CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu bu kitap atma eylemini Star TV ana haberlerindeki söyleşisinde ' Meşru Müdafaa ' şeklinde niteleyip şöyle konuştu: ' Siz zorunlu olduğunuz zaman belli bir suçu işlersiniz ve o suç olmaktan çıkar. Tipik örneği ceza hukukundadır bunun. Adam öldürmek suçtur. Ama meşru müdafaa içinde öldürürseniz suç değildir. ' Sığ davranışa örnek

Kılıçdaroğlu'nun ' Ceza Hukuku 'nu da ' Siyasetin görgü kurallarını ' da böylesine sığ bir benzetme ile kavram kargaşasına kurban eden yorumuna karşı, topluma ' Siyasi görgü 'nün ne anlama geldiğini gösteren davranışı, Cumhurbaşkanı seçiminde yenilen aday HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş sergiledi.

Yeni hükümet kurulurken en hareketli anlar başbakan yardımcılığına atanan Numan Kurtulmuş ’un yemin etmesi esnasında gerçekleşti. CHP Milletvekili Musa Çam, “Harun olmaya geldiler, Karun oldular. Biz AKP gibi firavunlaşmayacağız. Numan Kurtulmuş” yazılı bir pankart açtı.

Numan Bey herhalde bu sözün karşısına getirilmesini göze alarak AKP’ye geçmiştir, bunlara alınmaz diye düşündüm. Ancak demek ki o pankartta yazılanlardan rahatsız olmuş ki hemen Twitter’dan vaziyeti açıkladı.

Şöyle dedi:

“Benim sözüm ‘Harun gibi gelip Karunlaşmayacağım, Musa gibi gelip firavunlaşmayacağımdır’. Herhangi bir şahsı veya kurumu hedef almayan bir ilkeyi ifade eden sözlerdir. Ben bugün de o sözlerimin arkasındayım.”

Yani bir sabah Numan Bey tersinden kalkmış ve nedense Karunlaşmayacağım, firavunlaşmayacağım diye mikrofonlara bağırmak istemiş. Ortada fol yok yumurta yokken.

Ben bu sabah denedim. Uyanınca ilk iş geçtim aynanın karşısına “Ben Karun değilim, ben firavun değilim” diye kükredim. Bir rahatladım ki sormayın.

Popüler İçerikler

Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!