Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Recep Tayyip Erdoğan’ın dün yemin edip cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte, gerek AKP, gerekse tüm Türkiye için yepyeni bir dönemin startının verilmiş olduğu muhakkak. AKP 1. Olağanüstü Kongresi üzerine beş gözlemimi dün aktarmıştım. Bugün de başta TBMM’deki yemin töreni olmak üzere dün Ankara’da yaşananlar hakkında beş not düşmek istiyorum:

CHP’nin protestosu:

CHP’nin yemin töreninde ne yapacağı merak konusuydu. Sabah Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın ‘yalan yere yemin etmesi’ne tanıklık etmek istemediğini, dolayısıyla Meclis’te olmayacağını ve partili milletvekillerini serbest bıraktıklarını açıkladı. Dolayısıyla CHP’nin, adını koymadan töreni boykot edeceğini düşündük. Ancak yanıldık, bir grup CHP’li milletvekili genel kurul salonuna gelip oturuma katıldı. Fakat yemin töreninden önce söz isteyen CHP’lilere oturumu yöneten TBMM Başkanı Cemil Çiçek izin vermedi. Tartışmanın bir yerinde CHP Grup Başkanvekili Engin Altay’ın iç tüzük kitapçığını fırlatmasının ardından CHP’liler oturumu terk etti.

Cumhurbaşkanlığı törenlerinden yansıyan pek çok görüntü, konuşma ve sembol Türk siyasi tarihinde dönüm noktalarından birini yaşadığımıza işaret ediyordu.

Ancak hiçbiri Tayyip Erdoğan’ın 12. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Atatürk’ün manevi huzurunda, Anıtkabir özel defterinin önünde yaptığı konuşma kadar çarpıcı değildi.

Erdoğan’ın, Türkiye’nin medeniyetle olan sınavını ve milletle beraber varolma mücadelesini iki tarihle özetlediği cümlelerin altını kalın çizgilerle çizmek gerekiyor.

Erdoğan, Anıtkabir’de ifadeleri okudu:

“Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanıyken 10 Kasım 1938’de vefatınızın ardından cumhurbaşkanlığı makamı ile cumhur arasındaki irtibat maalesef zayıfladı. Cumhur ile başkanı arasına mesafeler girdi. 2007’de yaptığımız bir Anayasa değişikliğiyle cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesini temin ettik.

Tayyip Erdoğan dün, 28 Ağustos'ta birbirini izleyen üç törenle Cumhurbaşkanlığını Abdullah Gül'den devralarak görevine başladı.

İlk tören Meclis'te Cumhurbaşkanlığı mazbatası alma ve yemin etme töreniydi. Burada CHP grubunun Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olarak meşruiyetini sorgulayan protestosu gerilime yol açsa da tören tamamlandı ve Erdoğan -aksi beklense de- konuşma yapmadan Meclis'ten ayrıldı.

Akşamüzeri ise bundan sonraki beş yıl boyunca makamı olacak Çankaya Köşkü'nde düzenlenen törenle Gül'ü yolcu etti, yabancı konukların da hazır bulunduğu bir davet verdi. Hemen sonraki programı da bir gün önce AK Parti Genel Başkanlığı'nı devrettiği Ahmet Davutoğlu'nu yeni hükümeti kurmakla görevlendirmek oldu.

Bu iki program arasında Anıtkabir ziyareti ve Atatürk'ün kabrinde saygı duruşu vardı. Bu program Cumhurbaşkanlığına başlamak için Anayasal bir zorunluluk değildi, ama devlet geleneği idi.

Ezidiler; ne Irak, ne Suriye, biz artık buralarda yaşamak istemiyoruz diye feryat ediyor.

‘Bizi uzaklara gönderin’ Bu satırları Roboski-Der’in karayolu üzerindeki bürosunda yazıyorum.

Solumdaki duvarda, “hep genç kalacak” 34 ölünün çerçeveli fotoğrafı.

Karşımda ise üst üste dizili ve Hakkâri’den, Şırnak’tan, Cizre’den gönderilmiş gıda, giyim, ilaç yardımları.

Tasnif edilmeyi bekleyen bu kolilerin hiçbiri “devlet” in herhangi bir kurumundan gönderilmemiş.

IŞİD vahşetinden, arkalarında ölülerini bırakıp günlerce yürüyerek kaçmayı başarabilen Şengalli Ezidi Kürtler için toplanan yardımların tamamı, Roboski- Der’in çağrısı üzerine bölge halkından gelmiş.

Meclis'in merdivenlerini tek tek çıktı.

Aynen siyasi mücadelesinde olduğu gibi.

Saat 14.00'da şeref salonundan içeri girdi.

İlk olarak Turgut Özal'ın yemin törenine gelişini izlemiştim.

Sonra yasaklı günlerinden beri izlediğim Süleyman Demirel geçmişti o koridorlardan Cumhurbaşkanlığı yeminini etmek için.

Ahmet Necdet Sezer, biraz şaşkın ama buz gibi bir yüzle gelmişti.

Abdullah Gül'ü o noktada görmek için özellikle beklemiştim.

Yüzünde güller açarak gelmişti Abdullah Bey.

Ama Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı farklıydı.

Attığı her adımda arkasında verilmiş bir mücadelenin aşılmış bir engelin izleri vardı.

Meclise geldiğinde yanında eşi Emine Hanım vardı.

Siyasi mücadelesinin her aşamasında olduğu gibi.

Ahmet Davutoğlu tereyağından kıl çeker gibi başbakan oldu. Genel Başkan tarafından atanmaktansa başka adaylarla yarışarak seçilmeyi tercih eder miydi, etse bile delegeler yine kendisini mi işaret ederdi bilmiyoruz.

Bu aşamada önemli olan borç aldığı 10 aylık avansı nasıl değerlendireceği. Tarz-ı siyasetinin ipuçlarını kendisini siyasete kazandıran Abdullah Gül’ün dışında uçan kuşa teşekkür ettiği kongrede verdi aslında.

Onu başbakan yapan ve kabinesini de seçip eline veren Erdoğan’a olan borcu kolay ödeneceğe benzemiyor. Çünkü Davutoğlu birbiriyle çelişen iki mesajın kıskacında artık. Ulu önder Erdoğan bir yandan halefini “emanetçi değilsin” diye yüceltirken, bir yandan “gözüm ve elim üzerinde, beklentilerimi karşılayacağına inandığım için seçildin” yaklaşımıyla baskı altına aldı.

Çankaya’daki devir teslimlerden dünkü devir teslime geliş kendi başına büyük bir tarihi süreci anlatıyor.

İnönü’nün Celal Bayar’a Çankaya’yı devri, Anadolu Ajansı’nın kısa bir bülteniyle duyurulmuştu. Cemal Gürsel’in görevi devralması gereken Bayar hapisteydi.

Çankaya Köşkü sonraki üç dönemde askeri alan oldu. Korutürk’ün farklı kişiliği Çankaya’yı askeri alan olmaktan çıkartmadı.

Kenan Evren’in görevi devralacağı bir cumhurbaşkanı yoktu. Turgut Özal Evren’in yerine geçerken askerin tepkisi konuşuluyordu.

Demirel görevi Sezer’e devrederken siyasi gerilimin bütün soğukluğu herkesin yüzündeydi.

Cumhurbaşkanlığı Yemin Metni’ne bakalım. Ne var metinde? Şunlar var:

  • Anayasa’ya bağlı kalınacağına dair şeref üzerine yemin etme var.

  • Hukukun üstünlüğüne bağlı kalınacağına dair namus üzerine yemin etme var.

  • Atatürk İlke ve İnkılapları’na bağlı kalınacağına dair şeref üzerine yemin etme

var.

  • Demokrasiye bağlı kalınacağına dair namus üzerine yemin etme var.

  • Tarafsız kalınacağına şeref üzerine yemin etme var.

  • Hatta ve hatta laik Cumhuriyet ilkesinden ayrılma olmayacağına dair namus

üzerine yemin etme var.

Kısacası bu “Yemin Metni”… CHP’nin… Acayip seveceği, bayılacağı, sürekli elinin altında tutacağı, hep öne çıkaracağı, daima referans alacağı, bundan sonraki her tartışmada sürekli hatırlatacağı, temel alacağı türden bir metin.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, AK Parti Genel Kurulunda yaptığı konuşmada Cumhuriyetin kuruluşuna ilginç vurgularda bulundu: “...AK Parti, 1920'deki TBMM ruhunu, 1923'teki kuruluş ruhunu bugüne taşıyan partidir.” Erdoğan, dün Anıtkabir'deki deftere yazdığı yazıya da, “Aziz Atatürk” diye başladı.

İki yüzyıllık modernleşme tarihinin önemli anlarından birini, Cumhuriyet'in ilanı oluşturuyor. Türkiye'deki iki çizginin, iki siyaset çatışmasının nirengi noktalarından birisi; bu tarihtir. Bu bakış açısına bağlı olarak, Atatürk'ün yaptıkları da tartışma konusudur...

Muhafazakarların Cumhuriyet'in kuruluş yıllarıyla anlaşma/uzlaşma arayışı, önemli bir değişim ve dönüşüm. Önemli bir barışma girişimiyle karşı karşıyayız.

Tayyip Erdoğan 12 Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’da. Sadece, Erdoğan’ın son seçim öyküsü bile; seçilmiş olmaklığı bile Türkiye demokrasisinin başarı öykülerinden biri olmaya yeter. Ama öykü buradan başlamıyor. Çok da uzağa gitmeyelim... Pınarhisar’a, “minareler süngü”ye bile dönmeyelim... Sadece 2002’ye AK Parti’nin iktidara geldiği günlere dönelim.

2002... Partisi tek başına iktidar, kendisi siyasi yasaklı...

2003/2004/2005... Partisi tek başına iktidar ama irili ufaklı darbe planlarının biri gidiyor biri geliyor... Balyoz, Sarıkız, Ayışığı... Hepsi O’nu devirmek içindi.

2006... Danıştay cinayetine varan kontrolsüz darbeci öfkesi. Cumhuriyet mitingleri. Darbe sokaktan medet umuyordu. Erdoğan’a karşı.

Popüler İçerikler

ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi
Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı
Göç İdaresi Başkanlığı Duyurdu: Türkiye'deki Suriyeli Sayısı Açıklandı