Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Geleneksel nikâh törenleri için iki şahit yeterlidir.

Son yıllarda, -ister güç gösterisi, ister sempati devşirmek diye yorumlayın- çok şahitli düğünlere de rastlar olduk.

Yasal olarak yine iki kişi imza atıyor.

Ama hem gelin hem damat tarafının, sevdiği-saydığı kişiler arasından dilediği kadar nikâh şahidi seçip “zengin” bir görüntü sunmasına da kimse “hayır” demiyor.

İşte böyle çok şahitli nikâh törenlerinden biri de 4 Mart 2013’te yapılmıştı.

Osman Hulusi Toprak ile Şeyda Tosyalı çiftinin nikâh şahidi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ’dü.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun başbakanlığı altında Türkiye'de yeni bir dönem başlıyor.

Erdoğan-Davutoğlu, bir ekip olarak Türkiye'nin isminin uluslararası politikada şimdiye dek hiç olmadığı kadar öne çıkmasın sağladı son bir kaç senedir; tabii her serinde de en arzulanan şekilde olmadı ismimizin anılması.

Erdoğan'ın, ideolojik çerçevesi Davutoğlu tarafından çizilen dış politikasının -başta Avrupa Birliği ile yaşanan ama hızla yaşanıp biten bir kaç yıl dışında- en öne çıkan unsuru ise İslam coğrafyası ile ilişkilerin canlandırılması oldu.

Son günlerde yeni başbakan adayı Ahmet Davutoğlu ile ilgili çıkan yazılara bakıyorum da... Ortası yok. Davutoğlu yorumları ya dışişleri bakanını yerden yere vuruyor ya da ümmetin ve Yeni Türkiye’nin fikri mimarı olarak yere göğe sığdıramıyor.

İki uca da savrulmamak, biraz serinkanlı olmak lazım.

Ahmet Davutoğlu’nu iyi tanıyan gazetecilerdenim. Bu zamana kadar sayısız seyahatine katıldım; başbakanlık danışmanlığı yaptığı günlerden bu yana farklı vesilelerle kendisiyle saatlerce sohbet ettim; ailesini, eşini ve Konya’daki köklerini tanıma fırsatı buldum.

Sayın Erdoğan ’a haksızlık yapıyoruz. Siyasetinden hoşlanmayanın en ılımlısı eli “otoriter” den açıyor. Diktatör diyenleri, padişah benzetmesi yapanları saymıyorum bile.

O da ne yapsın, ne kadar demokrat bir lider olduğunu ispatlamak için seçim üzerine seçim kazanıyor ve yine de kendini beğendiremiyor.

Ah bu “Beyaz Türklerin”, şu şımarık “vesayetçi” lerin mızıldanmaları. Bir de beyefendi kime fırsat verse arkasından hançerleniyor. Cemaate “Ne istediniz de vermedik” diye boşuna çıkışmadı. Zamanında atının terkisinde zannettiği liberaller de onu yarı yolda bıraktı. Hadi hepsini geçtim, “kardeşim” diyerek Cumhurbaşkanlığı’nı sunduğu Abdullah Gül bile isyanlarda. Hayrünnissa Hanım intifada başlattı başlatacak.

Kime güvenecek milletin adamı?

Yeni kabinede olmasını istediğim isimler…

YALÇIN AKDOĞAN: Perdenin arkasından perdenin önüne geçme vakti geldi de geçiyor bile.

NUMAN KURTULMUŞ: Ekonomi, dışişleri ya da çözüm süreci… Üçü de olur… Üçü için de güvenilir bir isim.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU: “Güven arttırıcı önlemler paketi” gibi bir adam. Yeni kabinede de mutlaka olmalı.

ÖMER ÇELİK: Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı pek benimseyemedi. Benimseyebileceği bir bakanlıkta görev alarak müktesebatını daha iyi ortaya koyabilir.

BURHAN KUZU: Herkes bir yerlere geldi, Burhan Hocam hala yerinde sayıyor. Ayıp oluyor ama.

HAKAN FİDAN: Sesini bile hiç duymadık. Nasıl konuşur, onu bile bilmiyoruz. Bakan olursa merakımız giderilmiş olacak ki az şey değil.

YİĞİT BULUT: Geçse ekonominin başına da… El mi yaman, bey mi yaman görsek…

Taşlar yerinden oynadı. 7 yıldır Çankaya’da görev yapan Abdullah Gül üç gün sonra makamına fiilen veda ediyor.

Kurucusu olduğu AK Parti’ye dönmek isteyen Sayın Gül’e partinin kapıları, şimdilik, kapalı. 12 yıldır AK Parti liderliği yapan Tayyip Erdoğan, yüzde 51 oyla cumhurbaşkanı seçildi. Erdoğan, genel başkanlık koltuğunu Ahmet Davutoğlu’na devrediyor. Genel Kongre’de başka aday beklenmediğine göre Ahmet Bey’in parti genel başkanı ve başbakan olacağı kesin. Yeni başbakan, yeni bir Bakanlar Kurulu teşkil edecek ve bu kabine ile 10 ay sonra (Haziran 2015’te) genel seçimlere gidecek.

Ahmet Davutoğlu ’nu, yeni başbakanı yazıyor herkes. Özellikle ‘ yandaş medya ’nın köşelerinde olmadık güzellemeler yapılıyor.

Olabilir.

Benim içimden gelmiyor yazmak.

Oysa, bir zamanlar epeyce yakından izlemiştim Davutoğlu’nu.

Danışmanlık yıllarında, Dışişleri Bakanlığı’nın ilk döneminde kendisini bazı bakımlardan desteklemiştim de.

Hatırlıyorum.

Avrupa Birliği yolunda, ‘ askeri vesayet ’le kavgada, Kürt sorununa ilişkin ‘ çözüm süreci ’nde, bazı dış politika açılımlarında kendisine arka çıkmıştım.

CHP'yi eleştirdiğim için bana kızan kızana. Bu eleştirilerin çok açık birkaç nedeni var. Birincisi Türkiye'nin bir iktidar sorunu yok. İktidarın sorunları var. Bundan daha doğal hiçbir şey olamaz. Çünkü toplumsal kurama (sosyal teoriye) ve demokratik kurama göre iktidarın bizatihi kendisi özgürlük, demokrasi, hukuk bakımından sorun teşkil eder. Bu dünyanın her toplumunda böyledir ve ayrı bir konudur. Ama oluşturulması, toplumsal desteği ve meşruiyeti , demokrasinin teknik özellikleri bakımından Türkiye'de iktidar işliyor. Üstelik iktidar son on iki yılda her planda dünya kadar iş yapıyor. Bunlardan kaynaklanan sorunlar elbette mevcut, son derecede doğal olarak.

Bugün Türkiye’de polise yolsuzluk ihbarı yapılsa, derhal gereği yapılır mı?

Savcılığa, rüşvet ve iltimas konularında suç duyurusunda bulunulsa… O savcılık, bakana ve müsteşarına sormadan harekete geçebilir mi?

Biraz daha açalım:

Diyelim mi, güvenlik güçlerine bir şikâyette bulunuldu: “filan yerde, filan kişi partinin ilçe başkanına rüşvet verecek!”

Kolluk gücü, bu ihbarı değerlendirip hemen harekete mi geçer, duyarsız mı kalır, yoksa ne yapacağını bağlı olduğu siyasi iradeye mi sorar? Hepsini geçtik. Aylardır, yolsuzluk veya rüşvet haberi okudunuz mu hiç? Göremezsiniz!

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın 'Kandil ile de görüşülmeli' sözleri üzerine Vatan gazetesi yazarı Ruşen Çakır'a konuşan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık'tan 'Kapımız her zaman açık' cevabı geldi.

PKK hakkında Şahinler-Güvercinler ayrımının doğru olmadığını çeşitli vesilelerle yazmıştım. Böyle bir dualizme gitmenin olasılıkla iki nedeni vardı. İlki muhatabı kategorize etmenin dayanılmaz rahatlığı, diğeri ise PKK'da muhatap alınabilecek konuşmaya açık bir kesime duyulan ihtiyaçtı. Doğrusu Kandil de bu ikili değerlendirmeye yol açacak savruk açıklamalar ve eylemler ortaya koyuyordu. Bu durum post-PKK dönemine yönelik korku ve hazırlıksızlık kadar, devlete güvenme konusundaki şüphelerden kaynaklandı.

Popüler İçerikler

Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"
İzmir'de 5 Küçük Kardeşin Öldüğü Yangın Faciası: Bakanlık, Aileyi 18 Kez Ziyaret Etmiş!
Boks Tarihinin En Pahalı Maçı Öncesi Mike Tyson, Jake Paul'a Tokat Attı!