Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Bu öyle bir hırs ki 35 dünya lideri bu kurum tarafından bizzat, hedef gözeterek takip edilmiş. En çok ses getireniyse Almanya Başbakanı Angela Merkel olmuştu hatırlarsınız.

Berlin’deki ABD Büyükelçiği’nin çatısında çalışan gizli bir ekip Almanya Meclisi’ndeki bütün iletişimi senelerce takip etmişti. Ülkeyi neredeyse cep telefonunden yöneten Başbakan Merkel’den toplanan bilginin boyutları açıklanmadı. Fakat iki ülke arasında kırmızı alarm verdiren bir diplomatik krize yol açtı.

Almanya’nın kendi istihbarat teşkilatıyla Türkiye’yi benzer şekilde izlediğini öğrenince talkını ele verirken salkımı hamuduyla kendi yuttuğunu öğrendik (takip edilenler arasında ABD’li bakanlar John Kerry ve Hillary Clinton da var ama Alman yetkililer onun ‘kazara’ olduğunu söylüyor. Yersen...)

Ve Türk siyasetinde bir dönem, böyle son buldu...

Geçen akşam Çankaya Köşkü’nde Abdullah Gül’ün veda resepsiyonu, neredeyse 7 yıldır ağzını açmayan First Lady Hayrünnisa Gül’ün isyanıyla noktalandı:

“Bir turnusol döneminden geçiyoruz. Neler yazıldığını gördük, neler söylendiğini duyduk. Abdullah Bey, ben üzülmeyeyim diye interneti kapatıyordu, basın bültenlerini önümden alıyordu. Ama ben her şeyi biliyorum. Abdullah Bey kibarlığından söyleyemiyor. Kendisine çok yanlışlar, çok saygısızlıklar yapıldı.”

Allah aşkına, Hanımefendi haksız mı? Neler, neler olmadı o 7 yılda... Öncelikle kurulu düzen, 2007’de 367 ayıbıyla Çankaya’yı ”yasak bölge” ilan etmeye kalktı. O aşıldı, ardından boykotlar geldi. Başörtülü olduğu için Cumhurbaşkanı’nın eşine yasaklı muamelesi yapıldı, bir de utanmadan bu konuda ‘vik vik’ demeçler verildi. First Lady, sabah uyandığı evinde akşam verilen resepsiyonlardan men edildi; yıllarca yan odada bekledi.

Yalın bir soru: Baas rejiminin zulmünden kaçıp Türkiye’ye sığınan Suriyelilere sınır kapılarında pasaport soruldu mu?

Cevabı Ankara filan değil, Suriye sınırındaki kapılarda göçü izleyen gazeteciler ağız birliği ile veriyorlar: Hayır. Hiç!..

Bir yalın soru daha: IŞİD katillerinden kaçıp Türkiye’ye sığınmak isteyen Ezidilere sınır kapılarında pasaport soruluyor mu?

Cevabı Ankara filan değil, sınır kapılarında göçü izleyen gazeteciler ağız birliği ile veriyorlar: Hem de nasıl!.. Pasaportsuz geçiş mümkün değil. En yalın soru: Peki neden?

Abdullah Gül, “Veda Resepsiyonu”nda… Cumhurbaşkanlığı döneminin en açık, en korkusuz, en hedefi belli açıklamasını

yaptı. Ama bunu yaparken bile… Gayet diplomatikti, gayet özenliydi, gayet seçiciydi. Yanlış anlaşılmaktan, istismar edilmekten korkar bir hali vardı.

Ama sıra Hayrünnisa Hanım’a gelince… İşin rengi değişti.

  • Öfkesini açık etmekten…

  • Kızdığı gazetecinin elini sıkmamaktan…

  • Öbür gazeteciye yekten laf saydırmaktan…

  • “En sonunda başlatacağım bir intifada” demekten…

Milim imtina etmedi Hayrünnisa Hanım.

Hep söylenir ya, “Kadınlar her zaman daha cesur olmuştur” diye… Doğruymuş hakikaten.

Tayyip Erdoğan’ın uluslararası düzeydeki baş hayranının, Cumhurbaşkanı seçildiği 10 Ağustos gecesi ona balkondan övgüler düzen, Şanghay İşbirliği Örgütü üyesi Kırgızistan’ın başkanı Almazbek Atambayev olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz.

Erdoğan’ın başta gelen yabancı hayranı, AB üyesi Macaristan’ın başbakanı Viktor Orban! İnanılır gibi değil ama Orban 26 Temmuz’da, Romanya’daki Macar azınlık liderleriyle yaptığı görüşmede, amacının liberal demokrasiyi lağvedip, yerine tıpkı Rusya ve Türkiye’de olduğu gibi liberal olmayan, yani özgürlüklerin olmadığı türden bir demokrasi kurmak olduğunu söyledi. Aynen şöyle dedi: “AB üyeliğimizin, milli temeller üzerine kurulu, yeni, özgürlük tanımayan devlet kurmamıza engel olduğunu sanmıyorum.” İdealindeki devlete örnek olarak da “hiçbiri liberal, özgürlükçü olmayan; bazıları demokrasi bile olmayan” Rusya, Türkiye ve Çin’i örnek gösterdi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Bey’in eşi Hayrünnisa Gül Hanım’ın sözlerini duyunca hayret ettim. Acaba yanlış mı anladım diye tekrar okudum. First Lady Hayrünnisa Hanım aynen şunları söylüyor: “Bizi çok üzdüler. Her şeyin farkındayız. Bizi en çok üzen de özellikle son yılımızda bizim camiadan, dindar Müslüman camiadan yapılan saldırılar oldu. Bu süreçte bazı yaşadıklarımızı, 28 Şubat döneminde benim başörtümün tartışıldığı günlerde bile bu kadarını görmedik. Şimdi ben de susuyorum, ama fazla susmayacağım; asıl intifadayı ben başlatacağım.”

Olayda pek çok tuhaflık var. En başta Cumhurbaşkanı Gül’ün veda resepsiyonunda bunların yaşanması Gül’e büyük haksızlık oldu. Bu sözler başarılı bir cumhurbaşkanlığı yapan Abdullah Bey’in yedi yılını paranteze aldı.

Bugün saat 14'te AK Parti MYK toplanacak, Türkiye Cumhuriyeti'nin 62. Hükümeti'ni kuracak olan Başbakan'ı açıklayacak.

Ahmet Davutoğlu olacak bu isim.

Davutoğlu, Türkiye Cumhuriyeti'nin 26'ncı Başbakanı olacak.

Şu açıdan çok önemli.

AK Parti kurulduğu günden bu yana siyasi hayatının en çetin sınavlarından birini veriyor.

Liderini Çankaya'ya çıkaran hareket içinden yeni bir Başbakan adayı çıkarıyor.

Daha da önemlisi bunu birlik ve bütünlüğünü koruyarak yapıyor.

Abdullah Gül nasıl tasfiye edildi

Bildiğiniz gibi başbakana vekâlet müessesesi Türk hukuk sisteminde düzenlenmedi .

Niye bu tespiti yapıyoruz?

Çünkü Anayasa’nın 106. maddesinde cumhurbaşkanlığına vekâlet düzenlendiği hâlde, başbakana vekâlet yer almaz. İşte bu nedenle başbakan olmak için her durumda milletvekili olmak şart değil . Hemen bir örnek verelim; İçişleri Bakanı Efkan Ala milletvekili olmadan bakan oldu.

Peki, şimdi Efkan Ala’nın başbakan vekili olmasında bir engel var mı? Hiçbir engel yok. Vekil aslin bütün yetkilerine haiz olacağından Efkan Ala pekâlâ başbakanlık yapabilir.

Gelelim bu tespiti niye yaptığımıza...

Tüm dünyada anaakım medyada -Türkiye’de olduğu gibi- ekonomi sayfalarının hükümetler ve sermaye arasındaki ilişkileri kapsayan haberlerle dolu olduğunu, bu ilişkilerin yeni gelişmelere gebe olduğunu görüp dururuz

Tüm dünyada anaakım medyada -Türkiye’de olduğu gibi- ekonomi sayfalarının hükümetler ve sermaye arasındaki ilişkileri kapsayan haberlerle dolu olduğunu, bu ilişkilerin yeni gelişmelere gebe olduğunu görüp dururuz. Ekonominin iyi gittiği dönemlerde karşılıklı övgülerin, kötüye döndüğü dönemlerde ise karşılıklı beklentilerin bu haberlerde iyice arttığına tanık oluruz. İşçinin, emekçinin sesi yoktur. Oysaki dünya ekonomisinin içinde bulunduğu krizin altıncı yılını dolduruyoruz. Dolayısıyla böylesi bir süreçte perdenin diğer tarafındaki kalabalık açısından nasıl bir haleti ruhiye var sorusu önem kazanıyor.

Konuya ilişkin New Left Review’un Haziran sayısında Kapitalizm Nasıl Sona Erecek yazısıyla Wolfgang Streeck, önemli ipuçlarını bizlere sunuyor.

İSLAM devleti adını alan ve halifelik ilan eden İslam Devleti’nin (IŞİD’in) tüm ilgili güçleri gafil avlayan Musul “fethi” ve ardından gerçekleştirdiği Erbil’e yönelik hamle Irak siyasetini kökten etkiledi. Bu olayların ardından yaşanan gelişmelerle Irak’ta kolaylıkla istikrarlı bir düzene geçileceğini söylemek mümkün değil. Ancak geçen aya göre farklı bir hatta bulunulduğuna da şüphe yok. Irak’ta belki de son kez mezhepler arası uzlaşmaya dayalı bir siyasi çözüm zorlanacak.

Tüm gelişmelerden çıkan ortak sonuç ise İslam Devleti’nin oluşum ve örgüt olarak hem bölgesel hem de küresel anlamda sisteme karşı bir tehdit oluşturduğu için ağır hasara uğratılması gereği. Bugüne dek cidden yüksek stratejik akıl sergilemiş örgütün kolayca alt edileceğini bekleyen de yok. Dolayısıyla on yıl kadar sürecek bir mücadeleden ve şiddetle dolu istikrarsızlık geleceği belirleyecek. Bu gelecek içinde Suriye’de de BAAS rejimi kalıcı olabilecek.

Popüler İçerikler

Daron Acemoğlu'nun Atatürk Hakkındaki Yorumlarına Gelen Tepkiler
Boks Tarihinin En Pahalı Maçı Öncesi Mike Tyson, Jake Paul'a Tokat Attı!
Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti