Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Bu meşum olayın göründüğü biçimiyle gerçekleştiğine inanmak son derece güç.

Dün Lice’de olanlardan söz ediyorum. PKK’lilerin mezarlığına 15 Ağustos’ta dikilen, örgütün liderlerinden Mahsum Korkmaz ’ın heykeli dün sabah 09.00 itibariyle yıkıldı.

Bu yıkımı protesto edenler arasından Mehdi Taşkın adlı genç kafasından vuruldu ve maalesef hayatını kaybetti.

Karnından dört kurşunla yaralanan diğer bir gencin durumu ise ağırdı bu yazı yazılırken.

Bu olayı anlamak için birkaç adım geriye gidelim ve birkaç kilit soru soralım…

Öncelikle sorular…

BİR: Heykeli oraya kim dikti? Belli değil. Daha doğrusu ne Diyarbakır’daki Kürt siyasi hareketinin temsilcileri ne de örgütün yurtdışındaki izleyenleri ve medyasında buna değinen, değinmek isteyen var. Niye olsun diyeceksiniz… Bu tür şeyler, yani anıt mezarlar, büstler, heykeller hakkında söz ettirmek, böbürlenmek, sahiplenmek için yapılır.

Pazartesi günü gecenin ilerleyen bir saatinde Star Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Kartoğlu’nun Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ile çözüm süreci üzerine yapmış olduğu söyleşinin notlarını okudum. Atalay baştan sona pembe bir tablo çiziyor ve Eylül ayından itibaren sürecin alabildiğine hızlanacağını, bazı ayrıntılarla anlatıyordu. En önemlisi Atalay’ın sözleri, sürecin iki temel aktörü, yani hükümet ile Kürt siyasi hareketi (KSH) arasındaki güven sorununun büyük ölçüde aşılmış olduğunu ortaya koyuyordu.

Atalay, Lice’deki Mahsun Korkmaz heykeli sorunu için de şunları söylemişti: “Dağ başında bir yerde birileri aniden ortaya bir heykel çıkarıyor. Bunu bir iki gazeteye servis ediyorlar. Dün nerelerde çıktı o haber? İki tarafın provokatörleri işbirliği yapıyor. Tam da bizlerin süreçle ilgili en olumlu açıklamaları yaptığımız gün. Bunlar sürpriz değil, bunları beklemek lazım.”

Ne var ki heykel krizi Atalay’ın soğukkanlılığına zıt bir şekilde gelişti ve Salı sabahı erken saatlerde Lice’den 23 yaşındaki Mehdin Taşkın’ın ölümüyle sonuçlanan operasyon haberi geldi. Askerler halkı güç kullanarak püskürtüp dikildikten 4 gün sonra heykeli söktüler.

Tayyip Erdoğan’ın on gün önce yüzde 52’lik oy oranıyla ilk turda cumhurbaşkanı seçilmesi, kendi “öyküsü” bakımından “zafer yürüyüşü” nün “zirve” ye varması ve “taçlanması” dır. 9 Ağustos’ta propaganda yasağına dakikalar kala, İstanbul sokaklarında kendisi için AKP’lilerce “dünya lideri” anonsları yapılıyordu.

“Taç giyme töreni” ne daha bir hafta kadar bir süre var ama, Türkiye’nin “Batılı müttefikleri” nde “dünya lideri” ne ne bir “hayranlık” ne de –daha önemlisi- “saygı” göze çarpıyor.

Daha da kötüsü, Türkiye’nin en önemli üç Batılı “müttefiki” nden, öncelikle ABD ve ardından İngiltere ve son olarak da AB’nin en güçlü ve artık herkes tarafından kabul gördüğü haliyle “lider” ülkesi Almanya’dan şaşırtıcı ölçüde “olumsuz” ve “uyarıcı” sinyaller geliyor.

Şu günlerde, “CHP nasıl kurtulur?” adlı bayatlamış oyunun bilmem kaçıncı temsilini seyrediyoruz. Parti içindeki itiş kakışın tarafları, bir de eski tellaklarla yeni tellak adayları dışında, oyunun sonunu merak eden pek yok; hamam aynı hamam, tas aynı tas, keseleme usulü de aynı kaldıkça, sorunun cevabının “kurtulamaz” olduğunu artık herkes biliyor.

CHP’li dostlarım beni bağışlasınlar. Maksadım, CHP için yıllardır canla başla çalışan, partisine umut bağlamış, nostaljik hayalleri gerçekleştirme peşinde bir ömür harcamış ya da harcamaya aday insanları rencide etmek, yangına kürekle gidip moral bozmak değil. Ancak, -hele de içerden bakınca- görmedikleri, göremedikleri bir gerçek var: Eski’den yeni doğmaz.

Cumhurbaşkanlığı seçimi AKP ve CHP’yi çalkalayarak geçti. AKP’nin, partide her şeyin sütliman olduğunu ileri sürmesi kavganın zannedildiğinden büyük olduğunu gösteriyor.

Verilen tepkiler, cemaat ile AKP birbirine girişmeden evvel ikilinin arasının açık olduğu söylendiğindekilere benziyor.

Geçen sene bu zamanlar Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ’ın söylediklerini hatırlamak bile yeterli:

AK Parti ile Hizmet arasında sorun oluşsun diye samimi gayret içinde olan kişi ve çevreler var. Bunların yaptığı abesle iştigaldir. Beyhude gayret içindeler. AK Parti de cemaat de fitne ateşi yakmak isteyenleri çok iyi tanır. Bunların niyet ve amaçlarını da biliyoruz.”

Hikâyenin gerisini anlatmaya gerek yok herhalde. Bu açıklamadan kısa süre sonra cemaat ve AKP’nin bir kafes dövüşünde hayatta kalmak için kural tanımadan vahşice birbirlerini nasıl boğazladıklarını hâlâ izlemekteyiz.

Gerçi bugün kanlı bir kafes dövüşü gibi görünenin ileride tarihin verdiği soğukkanlı perspektifle iki horozun eğlencesine kavga ettirilmesi olarak kayda geçmesi de yüksek ihtimal.

Mahsum Korkmaz heykeliyle tartışılan Diyarbakır’ın Lice ilçesine ’da gittim... O günlerde, en az beş-altı metre yüksekliğindeki heykelin üzeri örtülüydü. Uçsuz bucaksız topraklarda, çok uzak yerlerden de göründüğünü tahmin etmek güç değildi.

Haberlerde kısaca “Lice” deniyor ancak, heykelin bulunduğu yere gitmek için anayoldan ayrılıp, irili ufaklı köylerin sıralandığı kilometrelerce yolu kat etmeniz gerek.

Bu köylerden biri, geçen yıl kalekol protestoları sırasında askerlerin ateş açması sonucu Medeni Yıldırım’ın öldürüldüğü Kayacık köyüydü...

Hatırlarsanız Lice, bu yıl da kalekol protestolarıyla sarsıldı:

Haziran’da kalekol ve baraj inşaatına karşı 15 gün kamp kuran, yol kapatan halka düzenlenen askeri operasyonda iki kişi öldü, biri ağır yaralandı.

Geride kalan 12 yılın bize söylediği; Adalet ve Kalkınma Partisi’nin sadece bir iktidarlar dizisinin değil bundan daha güçlü olarak değişim sürecinin aktörü olduğudur. Değişim ve reform yapabildiği için iktidarını geliştirdi, iktidarını geliştirdiği için de alternatifsiz bir siyasal merkez haline geldi.

Alternatifsizlik bir seçim yorumu değildir. Türkiye bugün öylesine değerli tarihsel bir eşiktedir ki, devamlılığı sağlamanın AK Parti’den başka yolu yoktur. Demokrasi de, ekonomi de büyümek için aynı itici güce ihtiyaç duymaktadır; AK Parti’ye...

Tarihinin en iyi göstergeleri

Bu tespiti bizzat, demokrasiye ve ekonomiye ihtiyaç duyan toplum yapmaktadır. Başbakan Erdoğan ’ı Çankaya’ya çıkartan rakamın AK Parti’nin en yüksek seçim sonucu olan yüzde 52’ye bulması tesadüf değildir. Tarihsel, siyasal ve sosyolojik bir durum tespitidir. Seçmen, seçilmiş Çankaya modeline itimadını ve o modelden beklediği faydayı ifade etmiştir.

ABD’de, St. Louis kentinde, Ferguson semtinde –siyahi genç Micheal Brown’un polis tarafından öldürülmesi üzerine- çıkan olaylar, bizim Gezi karşıtı “Yeni Türkiye” sevdalısı arkadaşları pek sevindirdi. “Bak orada da oluyor” diye, polisin göz yaşartıcı gazla müdahalesini örnek gösteriyorlar.

Dünyanın her yerinde, yetkisini aşan polis, mağdur vatandaş, zalim idareci olur ama kendini bilen insanlar bunun karşısında yer alırlar. Bu bir… Ayrıca, haberleri okursanız, ABD Başkanı Obama’nın takındığı tavır bizimkine hiç benzemiyor. Ne yapıyor Obama? Hemen tatilini yarıda kesiyor, bir basın toplantısı düzenliyor; ABD’deki ifade özgürlüğünü hatırlatarak, polisin ağır askeri teçhizat kullanmasının tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini söylüyor. Adalet Bakanı’nı olay yerine yollayıp, soruşturmanın titiz bir şekilde takip edileceğini belirtiyor. Bizdeki gibi, görüntü alan kameralar karartılmıyor. Kaldı ki Ferguson olaylarında, Berkin Elvan, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Abdullah Cömert gibi acı kayıplar var mı?

Cumhurbaşkanlığı seçimi yeni sonuçlandı. AK Parti bir yandan liderini Çankaya'ya çıkarmaya hazırlanıyor diğer taraftan yeni Başbakan ve kongre süreci yaşanıyor. Tüm bunların arasında ise hızlı bir trafik yürüyor.

Çözüm trafiği bu.

Hükümet-HDP-İmralı-Kandil arasındaki son 1 hafta içinde tam 6 görüşme yapıldı.

Bu hem çözüme verilen önemi gösteriyor hem de kritik bir aşamaya gelindiğinin işareti.

İhtiyaç duyulan yasal düzenlemeler için Adalet Bakanlığı'nın da katkısıyla Kamu Güvenliği Müsteşarlığı'nda bir çalışma yürütülüyor.

Ayrıca çözüm süreci yerel seçimlerden ve Cumhurbaşkanlığı seçiminden güçlenerek çıktı.

Çözümün mimarı olan Başbakan Erdoğan Cumhurbaşkanı oldu.

Bildiğiniz gibi Türkiye ekonomisi hem içeriden hem de dışarıdan gelen şoklara karşı dayanıksız hâle geldi. Beklentiler nisan ayından sonra baş aşağı gitmeye başladı.

“ Peki, niye böyle oldu ” diyerek sorarsanız, hemen cevaplayalım; hükümetin yolsuzluk töhmeti altında kalmasıyla yatırımcı güveni kayboldu. Hukuki öngörülebilirlik ortadan kalktı. Tabii bu arada faiz lobisi istediğini yaptırır hâle geldi. Yine Ukrayna , Suriye , Irak ve IŞİD riskleri dışarıdan ekonomiyi tehdit eder hâle geldi. Bu arada Almanya ve İtalya ekonomilerinin bu yılın ikinci çeyreğinde daralması, Fransa ’nın yerinde sayması önümüzdeki dönemde Avrupa ekonomilerinden durgunluğun gelebileceği olasılığını çoğalttı.

Peki, niye yaptık bu kısa açıklamayı?

Popüler İçerikler

Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı
Ali Koç, Fenerbahçe Tesislerinde Sıkıyönetim İlan Etti
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?