Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Çankaya Köşkü’nde son 10 gününe girdi. Bugün Köşk’te cumhurbaşkanı olarak son resepsiyonunu sivil toplum örgütlerine verecek. Sonra da 28 Ağustos’ta yapılacak devir-teslim törenine odaklanacak.

Erdoğan ‘A’ tipi törenle karşılanacak

Gül, 7 yıl önce görevini Ahmet Necdet Sezer ’den Çankaya Köşkü’nde “sessiz” bir biçimde devralmıştı. Bir Köşk kaynağının deyişiyle “Boş bir Çankaya Köşkü” bulmuşlardı. Ancak şimdi Erdoğan ile yapılacak devir teslim günü için “A tipi devlet töreni” hazırlığı talimatı verildi.

Dünkü Taraf ’ta Namık Çınar’ın “Kemalizm” üstüne yazısını okuyunca, bir süredir bu konunun aklıma gidip geldiğini hatırladım. AKP’nin 2002’de seçim kazanıp iktidar oluşunun ertesi günü, Kemalizm muhalefetin bayrağıydı ve muhalefet epey ses çıkarıyordu. Bu “ses ve öfke” yıllarca devam etti ama gerçeklik düzeyinde uzun boylu etkisi olmadı. Bugün “Kemalizm” dendiğinde 12 yıl önceki o enerjiden geriye pek bir şey kalmamış gibi görünüyor. Gerçekten öyle mi acaba? Değilse ne? Ve niçin?

Kemalizm, son analizde, “Türk milliyetçiliği”dir; daha doğrusu, Türkiye’de milliyetçi ideolojinin alabileceği ve aldığı biçimlerden biridir. Yani, bugün göründüğü gibi sönümlendiyse, bu, milliyetçi ideolojinin Türkiye’de sönümlendiği anlamına gelmez. Nitekim, yok böyle bir durum. MHP tarzı bir milliyetçilik, CHP tarzı bir milliyetçilik ve tabii AKP tarzı bir milliyetçilik devam ediyor. Hep söylediğim gibi, “Türk” zihninin tek bir ideolojisi vardır ve o da “Milliyetçilik”tir.

Geçtiğimiz yaz yurt dışında katıldığım bir toplantıda Mısır’dan gelen “aktivistlerin” Mursi’den bahsederken sözlerinden, seslerinden, bakışlarından yansıyan öfkeyi gördüğümde çok şaşırmıştım.

Mısırda meydanları dolduran yüz binlerce insanın inatla sürdürdükleri gösteriler nedeniyle, Mursi’ye büyük bir öfke duyan hatırı sayılır bir kitle olduğunu elbette biliyordum. Ama, Mısır’da bir darbe olmuştu; Mursi ve taraftarları tutuklanmıştı. Ancak onlar konuşurken hala Mursi’yi hedef alıyorlardı. Bunlar, Müslüman Kardeşler’le birlik olup, Mübarek’i deviren solcular, liberallerdi. Mursi, onlara göre “devrime” ihanet etmişti. Özgürlük için çıktıkları bu yolda Mursi yeniden onların özgürlüklerini gasp etmişti; kendi İslamcı ajandasını bütün topluma dayatıyordu vd. Mısırlı dostlarımız askerlerin de bir süre sonra kışlasına döneceğini düşünüyorlardı. Kazın ayağı öyle değildi tabi ama o anda onlara kimsenin bunu anlatabilmesi mümkün değildi. Mübarek’ten sonra ikinci diktatörü de devirdiklerini düşünüyorlardı.

Babamız bizi sevmedi. Çirkiniz herhalde. Babamız hep bizi dövdü. Anamızı dövdü, gün geldi anamızı da alıp gitmemizi istedi. “Baba naapıyorsun?”, “Anlayamadım babacım?” dedik, “Ablan evde mi?” dedi… Sonra sinirlendi, o sinirle bi kalktı, Adalet Teyze vardı, ona gitti. Adalet Teyze’yi dövmüş çok fena. Terazisini kırmış, “Hep sizi bu kadın böyle şeylere alıştırıyor” diye bize de kızdı, Adalet Teyze bizimkine evdeki yadigar kılıcını çekmiş de ancak öyle kovalamış evden. Ama benim babam güçlü adam “Bana yuh çekene tokat atarım, kılıç çekenin evini kafasına yıkarım!” diye bağırdı. “Seni saraylarda yaşattık, hâlâ akıllanmadın!” diye de kızdı Adalet Teyze’ye... Adalet Teyze avukatlık yapıyor. Şimdi babam “Onun gittiği baroya gitmem” diye bizimkilerle teyzeme haber yollattı. “Adalet’in olduğu yere ben girmem, sevemedim onu bir türlü” dedi. Evde oturuyoruz, üzerimdeki kıyafetler, evimizin içi, halılar, çıplak ampülümüz bile kalitesiz kömürden is kokuyor. İs ve rutubet kokusu bizim evin olmazsa olmazı zaten… Hayat bu, alışıyorsun.

Güç ve iktidar, bal kâsesi gibi dalkavukları, kifayetsiz muhterisleri ve ispiyoncuları kendisine çeker. Meslekî olarak rekabet halinde olan birinin daha yetenekli kişileri alt edip öne geçmesinin en kestirme yolu ispiyonculuktur.

Liyakat ve ehliyet değil sadece ispiyonculuk adamın önünü açıyorsa, ilerlemesi için ahlaksız olması yeterli. Totaliter toplumlar aynı zamanda ispiyonculuğun ortak karaktere dönüştüğü toplumlardır. İktidar toplum hayatını düzenlemeye kalkıyorsa, inançlarına ve özel hayatlarına müdahale ediyorsa ispiyonlayacak bir sürü ayrıntı çıkar. Komşusunun tavuğunda gözü olan ispiyonculuk yapıp kümese dalar, beriki derdini anlatana kadar öbürü suyuna pilavı bile pişirmiş olur.

20 milyon oyla 77 milyona cumhurbaşkanı seçersin…

77 milyonun cumhurbaşkanı olmak artık onun elindedir.

Daha önce de yazdım, şart değildir… Kendi tercihidir.

Çok partili-çok darbeli dönemde “milletin nerdeyse tamamı”nın cumhurbaşkanı olan tek kişi, tek başına girip anayasasıyla birlikte yüzde 90’dan fazla oy alan Evren’dir.

45 milyonluk nüfusta en az 40 milyonun cumhurbaşkanıydı!

Tamam silahı vardı ama sizin de oyunuz, diyebileceğiniz “hayır”ınız vardı.

O utanç da tarih boyu bir millete yeter!

77 milyonun tamamı cumhurbaşkanını sevmek zorunda değil elbet.

Elit olarak tanımladıklarına karşı halk ya da millet adına konuşan ve halk veya milletin temsil tekelini elinde tuttuğunu iddia eden siyasal söylemler genel olarak popülist siyasal girişimlerin özelliğidir. Hatta alameti farikasıdır. Elbette dünyada tek bir popülizm değil, her ülkenin siyasal tarihi ve sosyolojisiyle ilişkili popülizmler vardır. Latin Amerika sağ ve sol popülizmleriyle Orta Avrupa popülizmleri, Sovyetler Birliği’nin çöküşünü izleyen popülizmlerle Ortadoğu popülizmleri arasındaki farklar büyüktür. Bu farkların altının çizilmesi son derece önemlidir. Bir koşulla: Bir kavramlaştırma çabasına girmeden sadece farklara vurgu yapan incelemeler, sonuçta vakaları alt alta dizen, betimleyici bir karşılaştırmanın sınırlarını aşamazlar.

Tayyip Erdoğan Çankaya'ya çıkınca, yeni yönetim tarzı çerçevesinde daha uyumlu olacağı bir isimle çalışmak istiyor. Ve bu isim, temsil gücü, deneyimi, AK Parti'nin ideolojisi ve politikalarıyla tam uyumu üzerinden Ahmet Davutoğlu olarak şekilleniyor.

İstikamet bu...

Türkiye'de endişe, itiraz ruh hali ve paranoya o hale gelmiş durumdaki, bu istikamete işaret etmek bile kimilerini rahatsız ediyor.

Geçelim...

Tüm açıklığıyla ortada: Erdoğan siyasi gücün cumhurbaşkanının elinde toplandığı bir yürütme düzenini ideal olarak görüyor. İktidarın paylaşılmasını ifade edecek tüm ihtimal ve denklemleri bertaraf ediyor.

Son günlerde gencecik insanların ölüm nedenlerinin arkasında yatan gizemli kelime ‘bonzai.’ Kimi bu maddeyi İsrail’in piyasaya sürdüğü, kimi biyolojik bir silah olabileceği gibi varsayımlarda bulunuyor. Tek bir gerçek var o da öldürücü olduğu... Bir kere bile içildiğinde vücuttaki kaslarda felce yol açtığı gibi, organların kontrol mekanizması da kaybedildiğinden; kişinin kendi kusmuğuyla boğulması, halüsinasyon görmesi, kalp atışlarında hızlanma, ağız kuruluğu vb. gibi etkileri de var.

Araştırmalara göre bonzai sentetik cannabinoid’dir. Bu uyarıcı madde, üretiminde bonzai ağacının yapraklarının kullanmasından bu ismi almıştır. En önemli husus burada kurutulan madde olarak herhangi bir başka bitkinin yapraklarının da kullanılabiliyor olmasıdır. Suç teşkil eden maddelerin esrarın etkin maddesi olan THC’ye benzer etkilere sahip olması sebebiyle kuru otlara emdirilmek suretiyle esrar görünümü kazandırılmaktadır.

IŞİD’e karşı uluslararası bir dayanışma cephesi oluşmuş durumda. Son olarak Birleşmiş Milletler’in ve Avrupa Birliği’nin aldığı kararlarla bu ortamla tutum daha da pekişti. Birçok Arap ve İslam ülkesinin aynı safta yer alması da önemli.

IŞİD’e veya yeni adıyla İD’ye karşı oluşan bu cephede aktif mücadeleyi yürütenlerin başında, ABD geliyor. Amerikan savaş uçakları IŞİD hedeflerini bombardımana tabi tutuyor. Kürt peşmerge güçleri yer yer cihatçılarla çatışıyor ve onların ele geçirdikleri stratejik noktaları geri almaya çalışıyor. Fransa ve diğer Avrupa ülkeleri Kürt güçlerine silah sevk ediyor. İran ordusu Irak’a destek oluyor ve sınır bölgesinde güç gösterisi yapıyor...

Popüler İçerikler

Apar Topar Çıkarılmışlardı: Kızılcık Şerbeti'nde Giray ve Heves Ayrılığının Gerçek Nedeni Ortaya Çıktı
Eski Bakan Işın Çelebi'den Fenerbahçe'ye Sert Yanıt: ''Devletin İmkanlarını Kullanıp ‘Yapı’ Diyemezsin''
Fenerbahçe Teknik Direktörü Jose Mourinho ile İlgili İspanya'dan Transfer İddiası Var