Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Cuma günkü yazımda “bölgenin iki yükselen gücü” olarak tanımladığım PKK ile IŞİD’i karşılaştırdığım için epey tepki aldım, hakaretlere maruz kaldım. 4-5 sene önce (çözüm süreciyle birlikte çok şükür belli bir rahatlama var) PKK’yı anlamaya yönelik olarak yazıp söylediklerimize gösterilen tepkilere benziyorlardı. Özellikle Şengal’de Ezidi azınlığa yönelik saldırılardan hareketle IŞİD’i anlamaya çalışmanın anlamsız, gereksiz olduğunu, hatta IŞİD’in ekmeğine yağ sürmek anlamına geldiğini söyleyenler oldu.

Koşullar elvermedi; henüz ‘başkanlık sistemi’ kurulamadı, ama Erdoğan’ın seçilmesiyle ‘cumhurbaşkanlığı sistemi’ kurulmuş oldu!

‘Ama böyle bir sistem yok’ mu? Olunca görürsünüz!

Doğrusu Erdoğan, kampanyası boyunca, kafasındaki sistemi kimseden gizlemedi. Dahası ‘ayinesi iştir kişinin.’

Başbakan ve çevresi zaten mevcut sistem, temayül, kural vs. ne varsa ‘eski Türkiye’ ye ait sayıyor ve onun yıkıldığını, ‘Yeni Türkiye’ nin inşa sürecinde olduğumuzu söylüyor.

Erdoğan, fani bir cumhurbaşkanı olarak değil, ‘davanın lideri’ olarak tanımlanıyor. Çankaya’nın siyasetin merkezi olacağı ve AKP’nin, yeni başbakanın, kabinenin bu çerçevede çalışacağı çoktan ilan edildi.

‘Yeni Türkiye’ nin ‘ebedi lider’ i Erdoğan, onun temsil ettiği dava, ‘yeni resmi ideoloji’, sistem de şimdilik ‘cumhurbaşkanlığı sistemi’ olacak.

Memleketin 100’ü aşkın hukuk fakültesinde ders veren değerli öğretim üyeleri, sevgili öğrenciler...

Lütfen 17 Ağustos 2014 (dünkü) Resmi Gazete’yi; ya bulup saklayın..

Ya da ilgili sayfayı internetten indirip “favorilerim” e ekleyin. Çünkü buna değer.

“Hukukun üstünlüğü” ilkesinin bu ülkede çoktan bittiğini bilsek de orada yayımlanan iki adet “üçlü atama kararnamesi” , akademik deneyim açısından sizlere benzersiz (!) bir fırsat sunuyor.

Hemen belirtelim; birinci derecede önemli olan; kimin nereye atandığı değil. (Biri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na, diğeri (beş kişi) Askeri Yargıtay ile Genelkurmay Başkanlığı’na.)

İmzalar ile tarih...

İki kararnamenin altında da “Başbakan” olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası yer alıyor. Her iki kararname de 16 Ağustos 2014 tarihini taşıyor.

Ülke öyle kritik bir süreçten geçiyor ki, suskunluğa boğulan bazı şeyleri ne kadar yazsanız az.

Anayasal düzenin yerle bir, siyaset ahlakının tarumar edildiği bugünlerde tarihe not düşmek farz.

Türkiye'de ilk kez halkoyuyla düzenlenen Cumhurbaşkanlığı tercihi ardından, başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığı’na geçiş sürecinde izlenen 'yol haritası' eskiden pek çok temel konuda birbiriyle çelişkiye de düşmüş belli başlı anayasa hukukçularını birleştirdi.

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), Cumhurbaşkanlığı seçiminin kesin sonuçlarını açıklayalı üç gün oldu.

Üç gündür Türkiye, hukuka saygının iyice eridiği bir loş sürece girmiş durumda.

Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkması durumunda Başbakanlık için en kuvvetli ihtimalin Ahmet Davutoğlu olduğunu neredeyse 2 ay önce yazdığımda, bazı arkadaşlar inanmamıştı.

Bir dostum ”Nasıl olur?” dedi ”Türk dış politikası tamamen çöktü. Orta Doğu’da batağa saplandık. Ak Parti’de Davutoğlu’nu asla başbakan yapmazlar.”

”Yanılıyorsun” dedim. ”Bu senin ve bazı köşe yazarlarının fikri. Ve sürekli kendi aksinizi duymaktan bunları veri kabul ediyorsunuz. Ancak iktidar partisinin böyle düşündüğüne dair bir emare yok...”

Tam tersine, medyadaki Davutoğlu algısının aksine, Erdoğan, kendi dışişleri bakanını hayli başarılı buluyor.

Peki sınırlarımızın ötesinde bizi bir girdap gibi çeken kaosa ne demeli?

Geçen sene gerçekleşen bir olay sebebiyle siyasetle ve siyaset yazmakla bütün ilişkimi kesmeye karar vermiştim. Bahsettiğim olay gazetelerde yaklaşık şöyle yer almıştı:

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nin 2012-2013 öğretim yılı açılışında konuşan başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi rektörlüğü tarafından fahri doktora verildi.”

Memlekette kuvvetlerin uzunca bir süredir Recep, Tayyip ve Erdoğan şeklinde üçe ayrıldığı zaten hissedilmekteydi. Yasama, yürütme, yargı diye ayrılamıyor demek ki. Ya hava, kara, deniz diye ya Recep, Tayyip, Erdoğan şeklinde. Bu da memleketin makûs talihi.

Ak Parti, hem kemikleşmiş seçmen sayısını %40'lara çıkarmış görünen hegemonik bir parti, hem de Kürtlerden milliyetçilere, İslâmcılardan gayrimüslimlere pek çok kesimi kendine çekebilen bir kitle partisi. Ayrıca geçmiş on yılda siyaset alanını vesayet güçlerinden demokrasi içi yollarla temizleyen Ak Parti, önümüzdeki on yılda, beklendiği gibi hakimiyetini korursa devlet alanını baştan inşa etme ve rejimi bugünün ve toplumun ihtiyaçlarına göre modifiye etme fırsatını elinde bulunduruyor. Bu yüzden Ak Parti'nin 2015-2019 arası süreçte yapacakları çok önemli. Ve yine bu yüzden, Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmasıyla fiilen yarı-başkanlığa geçecek Türkiye'de yeni başbakanın kim olacağı çok önemli.

Erdoğan'ın başdanışmanı ve Ak Parti milletvekili Yalçın Akdoğan, kuruluşundan itibaren Ak Parti'de olan, parti içi dinamiklere hakim bir isim. Bir açıklamasında, önümüzdeki sürece ilişkin ipuçlarını veriyor:

Otuz yıl önceydi.

Yasadışı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) lideri Abdullah Öcalan ’ın talimatıyla 15 Ağustos 1984 gecesi saat 21:30 sularında Irak sınırından sızan militanlar Eruh ve Şemdinli ’yi bastı.

Karakollar, okullar, camiler gece boyunca; “silahlı propaganda” çizgisinde saldırı düzenleyen PKK’lıların kontrolünde kaldı; sonra Irak sınırlarına geri çekildiler. Jandarma karakolundaki nöbetçi er Süleyman Aydın şehit oldu, bir kaç yaralı vardı.

Türkiye kamuoyunu baskını üç gün sonra Hürriyet ’in verdiği haberle öğrendi.

Başbakan Turgut Özal idi. Gazeteciler sordular. Meşhur “Üç-beş çapulcu” sözünü işte o Eruh-Şemdinli baskınları üzerine o zaman sarf etti.

Oysa bu tarih 27 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde gizlice kurulan PKK’nın resmi söylemle “terörist saldırılara”, askeri söylemle “gerilla savaşına” başladığı tarihtir.

.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin taşıdığı tarihi öneme rağmen üzerinden daha birkaç gün geçmeden mesele “Yeni Başbakan kim olacak?” boyutuna geçti. Siyaset ortaya çıkan yeni tablonun; daha açık ifadeyle “yeni rejim” in ağırlığı altında eziliyor. Öylesine önemli ve derin etkiler üretecek bir döneme giriyoruz ki tabiatıyla olup bitenleri bütün olarak kavramak zorlaşıyor. Muhtemelen, muhalefet de gerçeği görmek yerine, ilgisiz görünmeyi yeğliyor.

Ama hayat bu istikamette akmıyor...

Yeni başbakanın kimliği aynı zamanda Tayyip Erdoğan eksenli yeni yönetim biçiminin de omurgasını oluşturuyor. Belli ki yeni bir sistem Erdoğan ile uyumlu çalışacak bir ismin varlığıyla mümkün olacak. Böyle olduğu için de Ahmet Davutoğlu ismi doğal ve neredeyse tartışmasız bir şekilde öne çıkmış bulunuyor. Geçmişte ANAP’ta olduğu gibi herhangi bir partide fırtınalar koparacak, kavgalara, bölünmelere yol açacak kararlar AK Parti’de sıradan bir işlem gibi sessiz sedasız alınıyor.

Çok rahatsız oldular... Farkındayım.

Basit bir soru sormuştum oysa; çaldınız mı çalmadınız mı?

Bu soruya cevap veremediler.

Usulsüzlüklerini yazdım.

MİT’in sahte kod isimle yasadışı dinlemesini belgelerle ortaya koydum...

Peşime taktıkları MİT’çileri yakalattım...

Devlet kararıyla, (MGK- belge- yok etme) Uludere’de yaşananları ortaya koydum...

Fethullah Gülen Cemaati’ne yönelik MGK’da alınan yasadışı kararla tasfiye, fişleme haberim ise kimyalarını bozdu.

17-25 Aralık yolsuzluk operasyonunun intikamını almak için düğmeye bastılar. Polislere yönelik yaptıkları hukuksuz gözaltı ve tutuklamaları da belgeleriyle ortaya koydum...

Popüler İçerikler

Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı
Tolunay Kafkas, "El Sıkmama" Olayına Müdahil Oldu: Hedefinde Volkan Demirel Var
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı