Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

O değerleri kişiliğinde cisimleştiren bir isimle birlikte yitip gidendir. Süleyman Seba bir devlet memuruydu. Beşiktaş’ta “devlet memurları geleneğinin” son temsilcisiydi. Yaşamı boyunca sadece Beşiktaş için değer yarattı. 16 yıllık başkanlığı döneminde sadece Beşiktaş’ı düşündü. Yaşamını Beşiktaş’a adadı. Evlenmedi. Başkanlığı döneminde zenginleşmedi. Tersine memurluktan edindiği tek varlığı olan evini, Madida transferi döneminde ipotek ettirerek, Beşiktaş’a bir oyuncu kazandırmayı, “servetine” yeğledi.

Beşiktaş onun eviydi. O evde “laf çıkmasın” diye hiçbir yakını çalışmadı. Son anına kadar yanı başında olan yeğeni Tayfur Havutçu ilk Beşiktaş’ın kapısını çaldığında, “yanlış anlaşılır” kaygısıyla takıma almadı. Ne zaman ki Tayfur Fenerbahçe ve Kocaelispor’da kendisini kanıtladı. Artık “Beşiktaşlı Tayfur” olacaktı.

Türkiye’deki olup biteni yine Batı basınından öğreniyoruz. IŞİD militanları başkent Ankara’nın kalbine kadar girmiş vaziyette. Dünyaca ünlü internet gazetesi “ Mashable ”ın Ankara ’nın tarihî Hacıbayram mahallesinden aktardıkları tam manasıyla kan dondurucu. Hani 1 4 yaşında bir çocuk vardı ya, IŞİD’e katılan , ve yaralanınca militanlar tarafından apar topar sınıra bırakılan? Mashable Hacıbayram’da çocuğun babasına ulaşmış. İnternette sörf yaparken IŞİD’in tuzağına düşen çocuk aniden namaz kılmaya başlamış, okulu bırakmış sonra da kaybolmuş. Mashable hükümeti cihatçıların “ üreme alanına ” getirmekle suçlayan babanın şu feryadını paylaştı: “ Nasıl oluyor da 14 yaşında bir çocuk pasaportsuz sınırı geçebiliyor? ”

Ve bir soru daha: Neden Hacıbayram?

Mashable ’ın verdiği cevap tehlikenin boyutlarını gözler önüne seriyor.

Kentsel dönüşüm adlı rant canavarı Hacıbayram’ı da vurmuş. Yerlerine turistik tesisler, allı pullu dükkânlar dikmek için milletin evleri yerle bir edilmiş Hacıbayram tam bir gettoya dönüşmüş. İşsizlikle beraber suç oranı patlamış. Adı belirtilmeyen “ radikal imam ” mahallede militan devşirmeye koyulmuş. En az 100 tane Hacıbayramlı genç IŞİD’e katılmak üzere Suriye’ye gitmiş. Memlekete daha kaç tane Hacıbayram var?

Dün seçilmiş-Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın aklındaki “Yeni Türkiye” tasarımına, henüz görevi devralmadan AK Parti’den başlayacağını duyurmuştuk.

Erdoğan dün Genişletilmiş İl Başkanları’na veda konuşmasında yaklaşan operasyonu “gençleştirme” olarak duyurdu. Zaten bir gün önce siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan çerçeveyi çizmişti.

Erdoğan’ın siyaseti yeniden şekillendirme çabasında Akdoğan’ın önemli rolü olacağı, ya hükümette, ya da Çankaya’da kurulacak “Dar kabinede” (sonra başka yazıda anlatacağım, söz) önemli bir işlev ve yere sahip olacağını söylemek mümkün.

Ama Erdoğan’ın 12’inci cumhurbaşkanı seçilmesiyle başlayan yeni döneme kendisini yenileyerek hazırlanma niyetindeki tek parti AK Parti değil.

Beklenildiği gibi CHP’de kılıçlar çekildi. Bunu, “demokrasinin gereği” gibi izah edenler çıksa dahi, sürekli tartışma ve gerginlik, “bu partiye güvenmek zor” mesajını kitlelere ulaştırıyor.

Eğri oturup doğru konuşalım… Deniz Baykal liderliğinde CHP, başarıdan başarıya koştu mu ki, şimdi benzer zihniyette bir yönetim arzu ediliyor? “Ulusalcılık” ve “laikçilik” CHP’yi bitirdi; sosyal demokrat bir parti hüviyetini kaybettirdi, daha ziyade laiklik hassasiyeti olan zenginlerin, Beyaz Türkler’in partisi haline getirdi. Dönüşüm vakit alır. Kılıçdaroğlu, hem Kürt meselesindeki katılığı yumuşattı, hem de, başörtüsünü tartışılır olmaktan çıkarttı. İşte başörtülü hanım milletvekilleri TBMM’de ve laiklik elden gitmedi!!! Ayrıca, Ekmeleddin İhsanoğlu tercihi, CHP’nin muhafazakâr kitlelere verdiği bir mesajdı. İhsanoğlu seçilemese bile, CHP, dindara, geleneklerine, göreneklerine bağlı olan insanlara sırtını dönmediğini göstermiş oldu.

YSK Başkanı Sadi Güven bugün üç ayrı makama yazı yazacak.

1-Kesin sonuçları Resmi Gazete'de yayınlatmak üzere Başbakanlığa.

2-Bir tutanakla TBMM Başkanlığı'na.

3-Cumhurbaşkanlığı makamına.

YSK, Cumhurbaşkanı seçildiği için Recep Tayyip Erdoğan'ın milletvekili görevi sona ermiştir şeklinde bir yazı yazacak mı?

Yazmayacak. Ayrıca bu YSK'nın yetkisinde değil. Ayrıca Anayasa'ya ve Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu'na da aykırı.

YSK seçim sonuçlarına ilişkin tutanağı TBMM Başkanlığı'na gönderecek böylece YSK'nın görevi bitmiş olacak.

Peki Meclis Başkanı'nın görevi ne zaman başlayacak?

Meclis Başkanı Cemil Çiçek tecrübeli ve birikimli bir isim. Aynı zamanda iyi bir hukukçu. Dersini iyi çalışan bir isim. Ne zaman yanına gitsem, kendisinden çok şey öğreniyorum.

Muhalif 6 milletvekilinden sonra dün de CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce basının önüne çıkıp Genel Başkan’ı topa tuttu. Örneğin; Grup Başkanvekili’ydi ama Cumhurbaşkanı adayının kim olduğunu televizyon ekranlarından öğrenmişti... Seçime çatı adayla gidilmesinin katılımı düşüreceği, bunun de Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk turda seçilme şansını artıracağı çok basit bir matematik gerçekti. Ancak bu gerçeği Genel Başkan’a bir türlü anlatamamıştı... Hem parti ile kan uyuşmazlığı olan birini aday gösterip hem de partililere “Sandığa tıpış tıpış gideceksiniz” demek olacak şey değildi... Hiçbir partilinin aklına gelmeyen biri kimin önerisi üzerine aday gösterilmişti?

Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstermekle risk aldığını söyleyen Genel Başkan şimdi o riskin bedelini ödemeliydi, o da muhalifleri beklemeden kurultayı kendisinin toplamasıydı. Aksi takdirde daha fazla yıpranmış olurdu.

Aynı anda hem çok kalbim çarpar, hem de “Aman lütfen”, “Aman estağfurullah” sözlerini ağzımda yuvarlayarak, hepsini birbirine karıştırarak tedirginlikle yaklaşıp elini tutmaya çalışırdım.

20’li yaşlarının sonunda bir kadın olarak odaya girdiğimde ayağa kalkan bir beyefendiyle karşılaşmamıştım hiç.

Ama o, beni sokağın ucunda gördüğünde müdavimi olduğu Bordo kafedeki iskemlesinden doğrulur, ayağa kalkardı. Merhaba… Hoş geldin… Elbette bana özel değildi bu hoş davranış. Sokağın başında beliren, yanına gelen, ona başıyla ya da gözüyle selam veren tüm kadınların selamını böyle alırdı .

Süleyman Seba. Artık gitmiş olan Süleyman Amca.

Ölüm haberini alıp hastaneye gittiğim andan beri düşünüyorum, kalbimde açılan bir boşluk var. Onu bir daha göremeyecek olmanın verebileceğinden çok daha tuhaf ve geniş bir boşluk bu.

Nedir?

Bugüne kadar çatışmacı ve kavgacı bir strateji izleyen Erdoğan, bu tavrını Çankaya’da anayasa ve yasalar konusunda da sürdürecek gibi görünüyor...

Hiç kuşkusuz bu tutum ve davranış, sanki yeterli sorunumuz yokmuş gibi, Türkiye’yi beklenmedik yeni sorunlar ve krizlerle karşı karşıya bırakacak!

Henüz Çankaya’ya çıkmadan bile, seçildiği halde, anayasanın açık hükmüne aykırı olarak, partisi ile ilişkisini kesmiyor, milletvekilliğine devam ediyor...

Çünkü kendisinden boşalacak Genel Başkanlık ve Başbakanlık koltuğuna oturacak kişinin saptanacağı parti kongresine Genel Başkan ve Başbakan olarak katılmak istiyor...

Böylece kendi seçtiği adayın tartışmasız bir biçimde Genel Başkan ve Başbakan olmasını sağlamayı hedefliyor.

Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda seçilmek gibi tarihi bir başarıya imza atmasının ardından siyaset alanı çalkalanmaya devam ediyor. İhsanoğlu’nu öneren ve bir önceki seçimdeki toplam oylarının çok gerisinde kalarak büyük bir hezimet yaşayan 14 partide muhalif sesler yükselmeye başladı. Kaybedenler kulübü nün üyesi olan tüm bileşenler şimdi mazeret üretme yarışına girdiler.

Muhalefetin yaşadığı çalkantıyı perdelemek için AK Parti içinde istedikleri çekişme görüntüsü ise üretilemedi. Birkaç milletvekili arasında yaşanan önemsiz polemiklerin büyütülmesi, ne muhalefetin başarısızlığını örtmeye yetti, ne Erdoğan’ın zaferini unutturdu. AK Parti bugüne kadar olduğu gibi ‘parti bütünlüğünü’ önceleyen bir hassasiyetle münferit hadiseleri bertaraf etti.

Cumhurbaşkanı Gül üzerinden üretmeye çalıştıkları türbülans da akim kaldı . Gül’ün çevresinden verilen mesajlarla tüm spekülasyonlar ve tezviratlar boşa çıkarıldı.

Deniz Baykal’ın ardından Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına geçtiği günlerde bu partinin, Bülent Ecevit’in ilk dönemine benzeyen bir rüzgar yaratacağına inanlar oldukça çoktu.

Kılıçdaroğlu’nun “solcu” olduğu varsayılıyor, onu destekleyenlerin çoğunluğunun kendisini solcu hisseden CHP’liler olması dolayısıyla kuvvetli bir rüzgar beklentisi artıyordu.

İsmet İnönü’nün 1965 yılında “CHP ortanın solundadır” demesiyle başlayan bir solculuk algısı yarım yüzyıldır devam ediyor.

Bülent Ecevit’in birkaç sol slogan kullanması dışında CHP’nin solculuk sayılabilecek hangi politikayı izlediği, hangi faaliyetlerde bulunduğu, hangi uygulamaları yaptığı büyük bir meçhul olmasına rağmen milyonlarca insan hala CHP’ye solcu sayıldığı için oy vermeye devam etmektedir.

12 Eylül sonrasında da Halkçı Parti, Sosyal Demokrat Halkçı Parti ve Ecevit’in Demokratik Sol Partisi’si dolayısıyla CHP’nin solculuğu ve gerçekten bir sol, sosyal demokrat parti olup olamayacağı hep tartışılmıştır.

Popüler İçerikler

Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı
İki Torunlu Mücevher Kralı 30 Yıllık Eşinden Genç Sevgilisi İçin Tek Celsede Boşandı