Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

25 Aralık yolsuzluk operasyonunun polis fezlekesi, yer yer komik, ama ciddi okunduğunda trajik sahnelere ve bir komedi dizisinden alındığı izlenimi veren diyaloglara yer veriyor.

Bir yandan da ülkenin nasıl yönetildiğine, rantın nasıl dağıtıldığına, zirvede nasıl iş bitirildiğine dair somut kanıtlar sunuyor.

Ekip işbaşında

Kurnaz bir ekip düşünün şimdi… Polis tabiriyle “örgüt”…

Başbakan’a mektup yazmaya çalışıyorlar.

Aslında onu bir karara yönlendirecekler, ama bunu onu kızdırmadan yapmak zorundalar.

Yazıp yazmama konusunda sıkça tereddüte düşen biriyim, hatta biraz fazla sık!

Her sefer aynı nedenlerle değil, farklı nedenlerle de tereddüte düştüğüm oldu, bunu çok kez ifade ettim.

Ama kamuoyu önünde bunca zaman bunca çok şey söylemiş birinin yazmaması da doğal olarak yoruma açık oluyor, bu nedenle dönüp dolaşıp yine yazmak mecburiyeti hissediyorum.

Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda da bir türlü yazmak içimden gelmedi.

Öncelikle, aday ve tercih meselesinin ötesinde, Türkiye’de bir seçim değil, bir büyük hesaplaşmanın eşiğinde olduğumuzu düşünüyorum.

Aslında demokratik siyasetin dışına taşmış bir dizi ‘hesaplaşma’ uzunca bir süredir devam ediyor. Böylesi bir ortamda, sıradan bir seçim yapıyormuş gibi davranmak benim için imkansız.

Tüm dikkatlerin Gazze üzerinde odaklandığı şu günlerde “IŞİD cephesi”nde de önemli gelişmeler oluyor.

Irak’ta ve Suriye’de IŞİD, veya yeni adıyla İslam Devleti (İD) savaşçıları hâkimiyet alanlarını genişletiyorlar. Ancak bu süreç çok kanlı ve acımasız şekilde gelişiyor.

Dün Birleşmiş Milletlerin Irak temsilcisi Nikolay Mladeniv, IŞİD’in Irak’ın kuzeyindeki Sincar ve Zuma kasabalarını ele geçirmesinden sonra, 200 bin kişinin evlerini terk edip yollara düştüklerini açıkladı. Temsilci bölgedeki durumu “bir insanlık trajedisi” olarak nitelendirdi ve bu mültecilerin ciddi bir “güvenlik tehdidi” ile karşı karşıya bulunduklarını belirtti.

Seçim sürecinde son haftaya girdik. Birkaç güne kadar bu bilmece de çözülecek.

Hep söyleniyor ya, ilk kez böyle bir durumla karşılaştık: Cumhurbaşkanı’nı halk kendisi seçiyor. “Yeni” olan durumun kaçınılmaz “acemilik”leri de olur. Bu iş tekrarlandıkça --tekrarlanırsa-- bundan sonra epey farklı biçimler alacağını tahmin ediyorum. Bu seferki bende “enerjik bir kampanya” izlenimi uyandırmadı. Ama bu “izlenimler”de kendime hiç güvenmiyorum, çünkü siyasetin yürüdüğü düzeylerden çok kopuk yaşıyorum.

Erdoğan, muhalefetin söylediği gibi, “devlet imkânları”nı, pervasızca kullanarak bir kampanya yürüttü. Ama partisi artık bu konularda yeterince deneyim kazandı ve “devlet imkânı” olmasa da mali güç zaten var. Erdoğan Gezi’den bu yana tavrını hiç değiştirmedi. Saldırgan, kırıcı bir dille konuşmaya devam etti.

Son cevherlerinden biri İhsanoğlu’na “üç dil biliyor” diye sataşması: “Ne olmuş biliyorsa,” diyor, “tercüman mı arıyoruz?” Kimse Cumhurbaşkanı olmanın ölçüsünü bilinen yabancı dil sayısına bağlamadı; ama üç dil biliyor diye adamı aşağılamanın da âlemi yok.

TAYYİP Erdoğan’a itiraz edenlerin büyük çoğunluğu eskiden... Bir sakallı, iki başörtülü gördüler miydi, “İrtica geliyor irtica” diye ortalığı inletirlerdi.

Dayarlardı sırtlarını askere, “Komutanım kes şunların önünü” derler, sonra da yan gelip yatarlardı. Arsız ve küstahça haykırırlardı: “Oy alsan da iktidar olamazsın.” Tek bildikleri slogan “türbana geçit yok” sloganıydı. Nerede dini bir görüntü var, hemen harekete geçerler ve çullanırlardı. Tayyip Erdoğan işte bunlara karşı mücadele verdi. Öfkelendi, şahlandı, haykırdı, bağırdı, ortalığı inletti, eleştirdi.

Tayyip Erdoğan’ın elinde kendisini her daim haklı ve mazlum pozisyonda tutan öyle “mükemmel bir malzeme” vardı ki... Gereksiz eleştirilere girişmesine, insanların gaflarıyla alay etmesine, seviye düşürmesine, etnik kimlikleri ya da mezhepleri siyaset meydanına sürmesine falan zerre kadar ihtiyacı yoktu.

İktidara yakın öyle bir medya var ki, ayakkabı kutularını dolduran deste deste paralara rağmen, yolsuzluk yapıldığına inanmıyor. Ciddi belgelere karşın, casusluk dosyasını da savunuyor. Bütün gayretleri, gerçekleri anlamaya değil, iddiaları çürütmeye yönelik.

Yolsuzluğun kılıfını “darbe” olarak buldular. Tevhid Selam Örgütü ise, döndü dolaştı polisleri casus ilân etmekle sonuçlandı.

Çarpıcı bir örnek vermek gerekirse… Yeni Türkiye’den Yıldıray Oğur. İran ajanları arasında “Emin” koduyla anılan Hakan Fidan’ın düzmece belgelerle zan altında bırakıldığını ileri sürüyor.

Son derece eşitsiz koşullarda devam eden bir seçim kampanyasında son beş güne girildi. Kampanyanın eşitsiz olmasında, AKP’nin bütün kamu kurumlarını ve kamu imkanlarını elinde tutan büyük bir baskın güç olmasının payı elbette büyük. AKP savunucuları, “büyük ve güçlü olmak kabahat mi?” sorusuyla bu eleştiriyi yanıtlayabilirler. Elbette siyasette bu kabahat değildir. Güçlü olanın elindeki güçten feragat etmesi beklenmez. Buna karşılık güçlü olanın gücünü suiistimal etmesini, kamu kaynaklarını kendi gücünü pekiştirmek için kullanmasını önlemek kamunun sorumluluğundadır. Güçlü olandan kendiliğinden gücünü kullanmaktan imtina etmesi beklenmez ama güçlü olanın gücünün verdiği imkanları kullanmasının sınırı asgari bir eşitlik ilkesine riayet edilmesi için de çizilir. Bugün Türkiye’de bu amaçla konmuş bazı sınırlar var ama hem son derece yetersizler hem baskın güce bu sınırları dayatabilme gücüne ya da niyetine sahip değiller.

CHP-MHP ortak adayı İhsanoğlu’nun eşi ‘çok şaşkın’ olduklarını söylemiş. Başbakan Erdoğan’la uzun yıllara dayanan, çok eski bir dostlukları varmış ve ailece görüşüyorlarmış... Bundan dolayı da yapılan eleştirilere çok üzülüyorlarmış.

Sanırsınız ki, uzun yıllardır görüştüğü, yediği içtiği ayrı gitmeyen aile dostu Tayyip Erdoğan kendisine rakip olmuş, kendi önünü kesmek isteyen statüko bloğu tarafından istimal edilmiş. Hem de Erdoğan’ın kariyerinin şekillenmesinde İhsanoğlu önemli katkılar yapmış, belli makamlara gelmesi için bütün imkanlarını seferber etmiş! İhsanoğlu da bu kadar fedakarlıklarına, samimiyet ve yakınlığına rağmen Erdoğan’ın önüne çıkarılmasına çok içerlemiş... Pes doğrusu... Şaşkınlığın bu kadarına ancak pes denir. İhsanoğlu ailesinin Erdoğan ailesine sitemkar olması oldukça ironik bir durum.

Eğer ailece görüştüğünüz ve minnet duygusu içinde olduğunuz birisine karşı onun tüm muhaliflerince desteklenen bir girişimin parçası oluyorsanız, öncelikle sizin ‘ben nasıl bir oyuna geldim’ demeniz gerekir. Bu gerçekten şaşılacak bir durumdur.

Erdoğan, Maltepe mitingini bir veda sahnesine dönüştürdü. Miting meydanlarındaki canlı temaslarda kitleler daha çok duygusal mesajlara açık oluyor.

Bir fani olduğunu hatırlattı Erdoğan, veda mesajları verdi ve öldüğü zaman İstanbul’a gömülmek istediğini söyledi. Kalabalık çok fazla, organizasyon çok başarılı ve mesajlar etkileyici. Gerçekten Erdoğan, bir daha İstanbul’da bu kadar büyük bir kalabalığa hitap edemeyecek. Cumhurbaşkanı seçilirse, artık seçim mitingi defterini kapatacak; seçilemezse üç dönem şartı yüzünden 2015 seçimlerinde meydanlarda olmayacak. Dik bir yokuşun tam zirve noktasında bulunuyor; geride tırmanmak için büyük çabalar harcadığı zorlu yola ve önünde uçurumun kenarından kıvrılan düz ovaya doğru inen kısa yola bakıyor. Hepimizin sonu ölüm. Vasiyetini açıklarken aslında bize geleceği hatırlatıyor.

Başbakan geren bir dile sahip.

Evet, öyle.

Ancak bu ülkede bu açıdan iktidar ne kadar sorunluysa, muhalefet de o kadar sorunlu. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'nin Başbakan'a yakıştırdığı sıfatlar, kendilerine Başbakan tarafından uygun görülenlerden hiç geri kalmıyor. Hırsızlık, onur, ahlak sözcükleri bir gün olsun dilden düşmüyor.

Sorunlu olan sadece siyasetin dili mi?

Dün bir gazetenin manşeti şöyleydi:

'Kılıçdaroğlu Alevi, Demirtaş Zaza, İhsanoğlu Mısırlı, sen de hırsızsın...'

Türkiye'de siyasetten, demokrasiden, basından, basın özgürlüğünden, cemaatten ve sivilliğinden söz ederken akla getirilmesi gereken bir örnek...

Popüler İçerikler

Narin Güran'ın Babası Arif Güran İlk Mahkeme Sonrası Konuştu: "Kızımı Nevzat Bahtiyar Katletti"
Yeni Sezonda TV Ekranları Fena Karıştı: 5 Dizinin Ertelendiği Sezonda 6 Dizi Şimdiden Final Yaptı!
Boks Tarihinin En Pahalı Maçı Öncesi Mike Tyson, Jake Paul'a Tokat Attı!