Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Tayyip Erdoğan ’ın konuşmaları insanda bazen tuhaf duygular uyandırıyor.

Ciddi mi değil mi, anlamak zorlaşıyor.

Arada bir:

Zekâmızla dalgasını mı geçiyor, aklımızı hiçe mi sayıyor , diye sormaktan kendimi alıkoyamıyorum.

İyi de, bu kadar da kısa olmaz ki bellek dediğin.

Daha dün olan bugün unutulmaz ki.

İlginç, Erdoğan şu günlerde ‘ anayasa ’dan, ‘ hukuk ’tan dem vurmaya başladı.

Başbakan “zekâmızla dalgasını mı geçiyor, aklımızı hiçe mi sayıyor” diye sormaktan kendimi alamıyorum.

Musul Başkonsolosu Öztürk Yılmaz dahil (resmi olarak açıklandığı kadarıyla) 49 Türk vatandaşının 13 Haziran’dan bu yana İslam Devleti (İD) isimli terörist örgüt tarafından esir tutulduğu unutulmuş değil.

Keza 11 Mayıs 2013’te Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde patlatılan bombalarla 53 kişinin öldürülmesi de unutulmadı.

Başbakan Tayyip Erdoğan öldürülenlerin “Sünni vatandaşlarımız” olduğunu özellikle vurgulamıştı. Yetkililer saldırı arkasında Ankara’nın “Yıkıldı yıkılacak” diye üç yıldır beklediği Beşar Esed’e bağlı ajanların olduğunu söylüyordu. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’da “Kim herhangi bir kaosu Türkiye’ye yansıtmak isterse karşılığını görür” çıkışında bulunmuştu.

Kendimden başlayayım. 

10 Ağustos’ta vereceğim oy için herhangi bir heyecan duymuyorum. 

Toplumda da görebildiğim kadarıyla göze çarpar bir heyecan belirtisi yok. 

Mahalleden tanıdığım (son yerel seçimlerde oyunu CHP adayına veren) bir MHP’li arkadaş, önümüzdeki cumhurbaşkanı seçimi için umudunu cemaatlere bağlamış… 

Görelim bakalım, diyor, cemaatçilikleri samimi mi, yoksa maddi çıkar doğrultusunda mı oy kullanacaklar… (Yani, sayın çatı adayına mı, yoksa kendilerine maddi çıkar sağlayacak olan iktidar partisi adayına mı oy verecekler…) 

Bir başka deyişle, umut kaynaklarımızdan biri cemaat oyları…

Kum saati hızla boşalıyor. 11 Ağustos sabahı manzara netleşecek. Türk halkı esas itibarıyla otoriterleşme ve karamsar bir gelecekle demokratikleşme ve daha ümitvar bir yarın arasında bir seçim yapacak.

Otoriterleşme eğilimleri ağır basarsa yeni “başkan!” ilk iş olarak, halktan aldığı buz gibi vekâletle kendisi için daha güvenilir, icabında en sert toplara bile kafasını sokan, mûtemedler arasından bir kabine seçerek, içlerinden en yırtıcı gördüğünü başbakanlığa tayin edecek ve aynı gün itibarıyla Marmaray’ı yapan şirkete bu defa Köşk’le Meclis ve partiyi birbirine bağlayan yeni bir tünel sipariş edecek.

Selam Tevhid dosyasından, bazı polisler hakkında tutuklama kararı veren İslam Çiçek, “Kod adıyla yapılan dinlemelerde, devlet güvenliğini ilgilendiren içeriklerin elde edilmesiyle siyasal ve askeri casusluk suçu oluşmuştur” diyor. Buna mukabil polisler, Selam Tevhid Örgütü kapsamında İran Devrim Muhafızları Ordusu’yla kurulan ilişkilerin, devlet kademelerine kadar ulaştığı iddiasında. Sosyal medyada yayınlanan çok sayıda tape de mevcut. Bir konuşma örneği:

AHMET ARSLAN (ŞİİLİK DERSİ GRUBUNDAN) : Şeyi soracaktım ben, bu bizim Hakan var ya Müsteşar…

HÜSEYİN AVNİ YAZICIOĞLU (İRAN AJANI) Hakan?

Bülent Arınç’ın birkaç gündür tartışması süren sözlerini ben bu partinin siyaset meydanına çıktığı 2002 yılından beri yaptığı… Devamını oku Polisin bilgi edinmesi

Bizim gençliğimizde “Türk Polisi”nin değişmez bir görevi vardı: Komünist yakalamak. Başka işler de olurdu ama onlar… Devamını oku ‘Dinleme’ ve ‘etik’

Dünyanın şimdiye kadarki genel gidişi gösteriyor ki teknoloji bir şeyi yapmayı mümkün kılıyorsa, insanlar ne yapıp edip o… Devamını oku 'İlginç' değilsiniz

İSRAİL'in Gazze'ye yönelik operasyonunun zamanlaması mükemmel oldu.

Hani, 'Böyle bir operasyonu ne zaman yapalım?' diye Türkiye'ye sorsalar, 'İlla yapacaksanız şimdi yapın' yanıtını alabilirlerdi.

AK Parti, Gazze'deki kıyım üzerinde tepinip duruyor.

Suçlamalardan İsrail kadar payını alan ise Batı ülkeleri oluyor.

'Türkiye'de olan biteni naklen veren Batı basını, Gazze'de olanları duyurmuyor' en beylik cümle.

Sanırsın ki, tüm dünya İsrail'in yanında, Gazze'yi savunan bir tek Türkiye.

Fethullah Gülen cemaatiyle AKP hükümeti arasındaki savaşın medya ayağında ilginç şeyler yaşanıyor. Örneğin bu süreçte, medyada hükümetin yanında durup Cemaat’e acımasızca saldıranların büyük kısmı İslami hareket geçmişine sahip değil, diğer bir deyişle iktidar trenine yakın zamanda atlamış kişiler. Buna karşılık İslamcı kimlikleriyle temayüz etmiş kalem erbabının çoğunun Cemaat’e karşı daha dikkatli ve ölçülü eleştiriler getirdikleri söylenebilir ki bu tutumun Başbakan Erdoğan’ı hiç memnun etmediğini farklı vesilelerle öğrendik.

Diğer tarafta ilk dikkatimizi çeken, özellikle 17 Aralık 2013’ten itibaren Cemaat yayınlarının ve Cemaat ile organik bağları olan isimlerin hükümete karşı bilfiil cephenin ön saflarında yer almaları.

Bilişim Çağı'nın bir yan ürünü olan ' Sosyal medya ' yurt ve dünya sorunlarına birkaç yüz harfle çözüm üretebileceklerini zanneden kitleleri devreye soktu... Nasıl her akıllı cep telefonu sahibi kendisini Ara Güler'e rakip bir fotoğraf ustası olarak görüyorsa, sosyal medya cemaatinin yazarları da, 3-4 kelime ile karşıt görüş sahiplerini yerle bir edebileceklerini zannediyorlar.

Bu süreçte okur-yazar olmanın sadece ' Yazar ' olmak öğesine ağırlık verenler, galiba çoğunlukta... Eski deyişle ' Bir kişinin ümmi olmaması, onun cahil olmadığının kanıtı değildir ' demek belki durumu yansıtır.

Sabahleyin Gazzeliler ve İsrailliler bir ateşkes “müjdesi” ile uyandılar. ABD ve BM’nin yoğun çabaları sonunda iki taraf da Gazze’deki çarpışmalara 72 saat “ara” verecek, bu arada Kahire’de yapılacak görüşmelerde bu ateşkesin “geçici”den “sürekli”ye dönüştürülmesine çalışılacak ve hatta böylece siyasi bir çözümün yolu açılacaktı...

Henüz öğle vakti gelmeden, bölgeden yeni karşılıklı çatışma haberleri gelmeye başladı. İki taraf da birbirini ilk ateşi açmakla suçladı.

Popüler İçerikler

Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
Melih Gökçek, Ankapark’taki Transformers'ları İhtiyaç Sahibi Ailelerin Hakkı Olan Sosyal Yardımlarla Almış!
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı