Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Bülent Arınç sahiden ilginç bir figür. Bir söylediğine hak veriyor, diğerinde saçınızı başınızı yoluyorsunuz. Bir gün ”vicdanlı”, ertesi gün katıksız bir Milli Görüş neferi oluveriyor.

Başbakan Yardımcısı bu bayramda da diğer siyasilerin ekranlardan uzak kalışını fırsat bilerek üst üste bombaladı.

İlk mesajı, gözaltına alınan polislerle ilgili Gülen cemaatinin ”Nedamet getirip özür dilemesi” çağrısıydı. Şaşırdım. Çünkü o polislerin geçmiş uygulamalarında hukuksuzluk ve belli komplolar varsa, dün Mehmet Tezkan’ın da hatırlattığı gibi, bu işlerin miladı 2009 yılındaki o meşhur ”Arınç’a suikast” safsatasıdır.

Olayın tamamen düzmece olduğu, amacın bir punduna getirip Genelkurmay’daki ”kozmik oda”ya girmek olduğu o gün de belliydi, bugün de belli. Hatırlarsınız; ”Derin Devlet Fantezileri” el kitabından çıkan senaryo sonunda balon çıktı. Soruşturma havada kaldı. Çünkü elinde manav listesi ve kasadaki domateslerle alışverişe çıktığında gözaltına alınan er de, Arınç’ın evinin numarasını yazan kâğıdı yuttuğu iddia edilen albay da aslında suikast peşinde falan değildi.

Başbakan Tayyip Erdoğan, Diyarbakır mitingi dönüşünde beraberindeki gazetecilere Hrant Dink suikastına ilişkin çok tartışılacak açıklamalar yaptı. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un cemaat tartışmalarıyla ilgili “Hrant Dink davası çözülürse bu yapı deşifre edilir” şeklindeki sözlerinin anımsatılması üzerine Erdoğan şunları söyledi: 

“Olayı Dink davasına indirgemek küçültmek olur. Hrant Dink davası bence kişiselleştirilmiş davadır. Dink’in yazılarını, onun düşünce dünyasınıkabullenmemek gibi bir nedenle yapılmıştır...”

Aile ve avukatlar tepkili 

Erdoğan ve AKP, yıllardır Hrant Dink davasını Türkiye’de derin devletle hesaplaşmanın önemli kilometre taşlarından biri olarak topluma sunmuşlardı. Erdoğan’ın bir AKP grubunda yaptığı, “Sarı Gelin’in Ankara’nın dehlizlerindekaybolmasına izin vermeyeceğiz” açıklaması hâlâ belleklerde.

Bir varmış, bir yokmuş.

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde…

Ortadoğu ve Balkanların ve hatta Afrika’nın filan çok güçlü bir ülkesinde yaşayan bir büyük lider (kabile reisi mi deseydik acep) varmış.

Çok büyükmüş çok tatlıymış ama bir mini kusuru var imiş: Karşısındakine hemencecik inanır güvenir, bir sevgi küpü olduğu için karşılıksız sevgisini sunarmış. Beyaz süt gibi temiz, su gibi safmış. He, öyle.

Aynı ülkenin uzak başka bir diyarda yaşamak zorunda bırakılan yüce mi yüce, diyaloglar mühendisi, duyguları sel edebilen bir başka ferdi, bir başka lideri daha (kabile içindeki kabilenin reisi mi paralel kabilenin reisi mi demeli yahu) bulunuyornuş. Fakat katıksız bir iyilik abidesi olarak onun da, haşa huzurdan, bir zaafı var imiş: Tesadüfe bakın ki o da çok safmış.

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Kendinden gayet emin. İlk turda işi bitireceğine kesin iman etmiş durumda. O kadar ki ilk turda kazanamazsa kendisini bir nevi “yenilmiş” gibi hissedecek. En sevdiği şey miting yapmak ve o da en sevdiği şeyi yapıyor: Mitinglere abanıyor. Televizyonlarda en çok o görünüyor, gazetelerde en çok o var, sokak ve caddeler onun pankartlarıyla süslü, anketler onu söylüyor, golleri ona attırıyorlar… Kısacası ne onsuz kalmak mümkün, ne de ona kayıtsız kalmak. Bütün bu agresif görünme çabası, ahalide bir bıkkınlığa yol açar mı acaba? Anketler “açmaz” diyor. Bakalım anketler yine doğruyu bilecek mi?

EKMELEDDİN İHSANOĞLU: Ne yalan söyleyeyim: Kendisinden böyle bir performans beklemiyordum. “Küser” diyordum, “alınganlık yapar” diyordum, “bırakır” diyordum, “ahaliyle temas kuramaz” diyordum, “eleştiriler karşısında üzülüp demoralize olur” diyordum. Ama şaşırttı beni. Sabrediyor, koşturuyor, çabalıyor, çalışıyor, gitmedik şehir bırakmıyor, bir dakikasını bile boş geçirmiyor, en ters sorulara muhatap olmasını bile avantaja çevirmeyi başarıyor, aleyhinde yazılıp çizilenleri mesele etmiyor, tüm kışkırtmalara rağmen polemiğe girmiyor. Seçimin sonucu ne olur bilmiyorum ama Ekmeleddin İhsanoğlu kişisel olarak üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ: Seçim kampanyasında izlediği strateji, kullandığı üslup ve yaptığı esprilerle siyasi çizgisine en uzak kesimler nezdinde bile sempati kazandı. Hiç beklenmeyen kişilerden, “Oyumu Selahattin Demirtaş’a vereceğim” açıklamaları geliyor. HDP’nin “Türkiye’nin partisi” olma çabası, Demirtaş’ın kampanyası sayesinde çok büyük mesafe kat etti. İşte bu nedenle… Seçimin sonucu ne olursa olsun Selahattin Demirtaş ve HDP çizgisi büyük kazanç elde etmiş olacak…

Yasa dışı dinlemeler suçtur. Bunu önlemek için, 2005’te Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) kuruldu. TİB, mahkemeden gelen kararları inceliyor, bir sakatlık görürse, dinleme talebini geri çevirebiliyor. Kişileri teknik takibe alacak Emniyet İstihbarat ya da adli kolluk birimlerinin, gerçek isimle hâkime müracaat etmesi mecburiyeti var. Ancak, o an gerçek ismi tespit edemezse, IMEI numarası üzerinden dinlemeyi yapabiliyor. Terör örgütlerinin Emniyet İstihbarat tarafından takibinde, çoğu zaman hakiki adlar bilinemediği için, kod ismi ya da sadece IMEI numarasıyla hâkime başvurulması mümkün.

Bir “ insani felaket ” yaşanıyor Gazze’de. “ Savaş ”, üçüncü haftasını doldurdu ve önceki gece yarısı itibarıyla Filistinli masumların kayıp sayısı -300’ü çocuk olmak üzere- 1221’e ulaşırken, İsrail’li ölü sayısı 53’ü asker, 56 idi.

Bu arada 215,000 Filistinli de evlerini terketmiş vaziyetteler. Ve, açık ki, “ savaş sürdükçe, durum daha da beter olacak .” İşin kötüsü, çok yakın gelecekte, savaşın duracağına dair herhangi bir emare de görünmüyor.

Batı Şeria ve Gazze’de çalışan bir insani yardım kuruluşunun direktörü, New York Times’a “ İsrailliler ve Hamas, bu kez Rubicon’u geçtiler. Aşmış oldukları bir tür psikolojik sınır var ve bizim zamanını bilmediğimiz bir süreye kadar bu çatışmadan vazgeçmeyecekler ” demiş.

Gazze’deki durumun vahametini ve daha da vahimleşeceğini, bundan daha çarpıcı biçimde hiçbir söz anlatamaz herhalde.

Kriptolu telefonlarla ilgili dinleme, İstanbul'daki casusluk ve yasadışı dinleme soruşturmasının gölgesinde.

Oysa kriptolu dinlemeler, devletin yatak odasına girilmesi, mahremine ilişkin bilgilere ulaşılması anlamını taşıyordu.

Devlet sırrı diyebileceğimiz bilgiler kimde bulunur?

Başbakan'da bulunur.

Meclis Başkanı'nda, Genelkurmay Başkanı'nda bulunur.

Bakanlar kurulu üyelerinde, MGK Genel Sekreteri'nde, MİT müsteşarında.

Kriptolu telefonlarla ilgili soruşturmada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dışında, Türkiye Cumhuriyeti'nde devlet denilince akla gelecek tüm isimlerin kriptolu telefonla yaptıkları görüşmelerin dinlenildiği ve kaydedildiği ortaya çıktı.

Başbakan Erdoğan, Bülent Arınç’ın cemaate yönelik “Bizi affedin demeleri lazım, barışırız” çağrısına “Ben yetkili makamda olduğum sürece asla...” deyip kestirip attı.

Yanlış ifade kullanmış olmakla beraber Sayın Arınç’ın samimiyetine inanıyorum. Bu mesele ‘özür’le, ‘af dilemek’le çözülemez. İddia edildiği gibi hükümete karşı yurtdışı bağlantılı kumpas varsa; yasa dışı ve ahlaksızca dinlemeler yapılmışsa bunun yargı ile açığa kavuşturulması lazım. Bunun yanında 17 ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk davaları da soruşturulmalıdır. Ancak yargıda yapılan değişiklikler bundan sonra adil ve tarafsız bir yargının olacağı konusuna gölge düşürdü.

Üzülen sadece Arınç değildir, milyonlarca Müslüman bu ülkede kahroluyor. AK Parti’nin ana gövdesi, milletvekillerinin ve bakanların çoğu olup biteni onaylamıyor. Eski Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’a göre “Yolsuzluğa inanan AK Partili çok”, Devlet Bakanı Ali Babacan kibar bir dille “Maalesef ileri demokrasi olamadık” diyor. Sayın Başbakan, partisinin kendisini desteklemediğini, yanında yer almayanları not ettiğini üç kere dile getirdi.

Ahlak erdemli insanların faziletidir. Siyasette üslup ve tarz da doğal olarak ahlaki bir bakış açısının sonucudur. Dilin kemiği yoktur fakat vicdandan, insani temel duyarlılıklardan habersiz olanların dilinin duygusu da yoktur. Böyle insanlar gelişine vurur.

Siyasete kadın bedeninin alet edilişine, buradan yürütülen anormal fantezilere son birkaç yıldır sıklıkla tanık oluyoruz ama son iki gündür adeta ateş altındayız. Ve kötü olan şu ki gülüp geçiyoruz. İki gün önce yine aynısını yaptık… Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç 'Kadın herkesin içinde kahkaha atmayacak' dedi. Ve biz güldük… Kahkaha atan fotoğraflarımızı paylaştık, gülmenin nasıl güzel bir eylem olduğu üzerine 140 karaktere sığdıran sözler yazdık. Bülent Arınç adeta tatilde ne yapacağını, kime nasıl saracağını bilmeyenlere malzeme oldu.

Oysa bu ülkede güldüğü için gerçekten güldüğü için öldürülen kadınlar vardı… Ve Bülent Arınç onlara “gülmeyin ki ölmeyin” diyordu…

Gençler bilmez, benim neslim, bir de “Mücadele Birliği” tecrübesi yaşadı. Ben o yapıdan ayrılalı 36 yıl olmuş. Taha Akyol o yapının ilk başlarında vardı, ben onu belki de ayrılışından kısa süre önce gördüm, o gitmiş ben dahil olmuşum o yapıya. Cemil Çiçek de o yapının içindeydi, Taha Akyol ’dan bir süre sonra ayrıldı, benden bir süre önce.

36 yıldır o yapı içinde bulunup da peyderpey ayrılan, geride kalan önce ayrılana boykot uyguladığı için birbiriyle yeniden buluşmaları da yıllar alan arkadaşlar bir araya geldiğimizde hep “Ne oldu da böyle oldu?” yu konuşuruz.

Birilerimiz der ki, “Liderlik, yükü taşıyamadı ve yapıyı dağılma sürecine soktu.” Bir başka görüş, “Liderlik Devletin tehdidine maruz kaldı, boyun eğdi” görüşünü seslendirir. Bir başka görüş “Devlet, liderliğe elindeki bazı belgelerle şantaj yaptı, o yüzden dağıtıldı teşkilat...” şeklindedir. Doğrusu çözülmenin sebebi netleşmemiştir.

Popüler İçerikler

Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı
Beklenen Gün Geldi: Birbirinden Ünlü İsimler Saygı1 Formatının İkinci Konuğu Sertab Erener İçin Sahneye Çıktı!
'Atatürk' Yorumu Büyük Tepki Çekmişti: İlber Ortaylı'dan Daron Acemoğlu'na Tarih Dersi!