Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

2 Haziran 2013’te Antakya’daki Gezi Parkı protestoları sırasında polisin başından biber gazı fişeğiyle vurup öldürdüğü Abdullah Cömert’in davası, Balıkesir’e taşınacak.

Neden? Hep duyduğumuz gerekçeyle: ‘Güvenlik.’

Kimin güvenliği? Herkesin olabilir ama, öncelikle sanık, sanık müdafileri ve yakınlarının ‘güvenliği.’

Ölenin hakları? Ölenin canlıyken ‘güvenliği’ nin hiçe sayılması, öldürenin güvenliğine dair bu titizlenmenin bir sonucu aslen.

Türkiye’de yargı göçebeleştiriliyor. ‘Önemli’ ceza davaları, ‘olağan mahkeme’ lerinde değil, başka başka yerlerde görülüyor.

Şüphelileri kamu görevlisi olan davalarda artık kural haline gelmiş bir tuhaflık bu. ‘Şeklen’ kurallara uygun gibi duruyor, çünkü kanunlarda ‘güvenlik’ gerekçesiyle davaların taşınabileceği yazıyor.

O halde önce basit kuralı hatırlatalım: Bir ceza davası, fiilin işlediği yerde görülür. Niçin? Bir yanıyla idari karışıklıkları önlemek nedeniyle. Basit çözüm, iyi çözümdür.

Bazı kamuoyu yoklaması yapan şirketler cumhurbaşkanlığı seçimlerini Başbakan Erdoğan’ın şimdiden kazandığı algısını yaratmaya çalışıyorlar. Ama ekonomik beklenti anketlerine bakıldığında sonuçlar kamuoyu yoklaması yapan şirketlerin yönlendirdiği gibi olmayabilir.

Niye böyle bir tespiti yapıyoruz?

Çünkü ekonomik beklenti anketleri olumlu yönde sinyaller vermiyor. Hemen belirtelim Tüketici Güven Endeksi 2008 krizinde çöküşün yaşandığı Lehman Brothers’ın iflasındaki düzeye geldi. Ve nisan ayında 78.5 olan tüketici güven endeksi, mayısta 76, haziranda 73.7 düzeyine geriledi.

Yine imalat sanayiinin beklentilerini yansıtan Reel Kesim Güven Endeksi mayıs ayında 113.3 düzeyindeyken, haziran ayında 110.7’ye azaldı.

Operasyonu yapanlar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın “Emin” kod adıyla dinlendiğini ileri sürüyor. Selam Tevhid Örgütü dosyasının eski savcıları Adnan Çimen ve Adem Özcan ise bu iddiaları kesin bir dille reddediyorlar. Adnan Çimen, “Sayın Başbakan’ı, bakanları ya da MİT Müsteşarı’nı dinlediğimi ispat etsinler, hemen istifaya hazırım. Hodri meydan. Yalancı mısınız, algı operasyonu mu yapıyorsunuz görelim” diye konuşuyor. Adem Özcan’ın da benzer beyanları var. O da, “Soruşturma kapsamında Başbakan ve bakanlar dinlenmedi. Alınan dinleme kararları ortada. İftira… MİT Müsteşarı Hakan Fidan da kod ismiyle dinlenmedi. Tüm şüpheliler hakkında açık kimlik bilgileri ve TC numaraları verilerek mahkeme kararıyla dinleme yapıldı” diyor.

Adem Özcan’ın verdiği ilave bir bilgi daha mevcut: “İki örgüt şüphelisi kendi aralarında yaptığı konuşmalarda ‘Emin’ kod adlı kişiden bahsetmişlerdir. Bu kişinin daha sonra Hakan Fidan olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak Fidan ile ilgili hiçbir işlem yapılmadı.”

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen casusluk ve organize suçlarla ilgili operasyon üzerinde bir karartma propagandası yürütülüyor.

İstanbul'daki operasyon kime karşı yapılıyor?

Zaman Gazetesi'nin 21 Temmuz tarihli haberine göre 17-25 Aralık operasyonları yürüten İstanbul eski Mali Şube Müdürü Yakup Saygılı, 'Havada operasyon kokusu var' başlıklı bir mektup yazmış. Yetinmemiş gözaltına alındığı yönündeki haberleri tekzip etmek için evinin önünde televizyonlara açıklama yapmış.

Çünkü operasyon 17-25 Aralık operasyonunu yürüten Mali Şube'ye yönelik değil. Usulsüz dinlemeler ve casusluk iddiası nedeniyle İstihbarat ve Organize Şube'ye yönelik.

Operasyon Tevhit-Selam terör örgütü adı altında 3 yıl başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan olmak üzere 2280 kişinin dinlenilmesiyle ilgili.

Merkez Bankası Başkanı’nın “bayram müjdesi”ne göre, bu yılın enflasyonu yüzde 6.7 ile yüzde 8.5 arasında olacak. Enflasyon ortalarda bir yerde durur ise, yüzde 7.6 oranında bir enflasyon ile yılı tamamlayacağız.

Enflasyonu yuzde 5’e indirme hayali (ve vaadi) gene kaldı “bir başka bahara!”

Her ne kadar Merkez Bankası’nın ana hedefi enflasyonu aşağıya çekmek ise de, Banka bu işi bir türlü beceremeyince “faiz idirip, bindirmek ile günlerini geçirir oldu.” Başkan, faiz indirip bindirmekten vakit bulduğunda da enflasyonun neden aşağıya indirilemediği konusunda hikayeler anlatıyor. Başkan dünkü basın toplantısında da 2014 yılı üçüncü Enflasyon Raporu’nu (Enflasyonun neden aşağıya çekilemediğinin hikaye edildiği metni) okudu.

Gücün ve haklının yer değiştirdiği bir “hırsız-polis oyunu” izliyoruz. En fazla ne olabilir ki? Tarihte eşkıyanın zaman zaman kurduğu, bir iki nefeslik sürdürdüğü düzenler olmuş; devletin-milletin hakimini, zaptiyesini etrafındaki şürekasına gösteriş yaparak dağın başında divan kurup yargılamışlar.

Bir onur abidesi halinde kelepçeli kollarını kaldırarak “biz haram yemedik” diye haykıran emniyet müdürünün, yakın zamanda Vatan Caddesi’ne heykelini dikeceğiz. Ya bugünün muktedir hırsızları? Televizyon başında marifetlerini izleyip, Yeşilçam’ın kötü adamı Erol Taş gibi gevrek kahkahasını atıp, elindeki kemikten iştahla bir parça kopartan hırsızlar için ne bu dünyada ne öbür dünyada rahat edecekleri yer kalmadı. Nefesimiz enselerinde. Gözaltına alınan polis müdürlerinden biri “korkmasınlar, titresinler” demiş. “Korku”da bir belirsizlik, bir “acaba” sorusu olduğuna göre, bu söz adaletin mutlaka yerini bulacağına dair kesin inancın ifadesi. Bizim de hiç şüphemiz yok: Eşkıyadan hükümdar olduğu görülmemiştir.

Vatan Caddesi’nde, Emniyet Müdürlüğü’nün kapısının önünde, temmuz güneşinin altında küçücük bir yere sıkışmış polis yakınlarını ziyaret ettim.

Son 90 yılda, askerin müdahale etmediği ilk Köşk seçimine gidiyoruz.

Ve bu kez de seçime bir polis müdahalesiyle cebelleşiyoruz.

Karargâhın kışladan karakola taşındığı bu “eski hamam”a da “Yeni Türkiye” diyoruz

Yandaş basındaki haberlere bakılırsa, son furyada tutuklanan polislerin mağdur ettiklerinden biriyim.

“Selam” diye bir terör örgüt uydurmuşlar. “O örgütü takip edeceğiz” diye 7 bin kişiyi dinlemişler.

Örgütümüz bayağı kalabalık ve renkli:

Başbakan’ın danışmanı da var aramızda, MİT müsteşarı da, bazı dizi oyuncuları da...

Biz aramızda toplanamadığımız için onlar bizi toplamayı planlıyormuş.

Anladığımız o...

Bu senaryo, Frankenstein’ınkiyle “paralel”dir:

Hükümet, cemaatle el ele vererek Emniyet’in usulsüz dinleme, illegal delil

toplama, sahte kanıt üretme atölyelerinde, kendisine bağlı devasa bir

canavar yarattı.

Gülen Cemaati'nin (ya da onların deyimiyle Hizmet Hareketi'nin) nereden gelip nereye gidebileceğini hepimiz merak ediyoruz. Bu Hareketi 20 yıldan fazla bir süredir izleyenlerdenim. Fethullah Hoca ile ilk yüzyüze söyleşilerden birisini Cumhuriyet gazetesinde (1995) yapmıştım.

Gülen Cemaati, o yıllarda askerlerin hedefindeydi. Polisi ele geçirdikleri, orduya sızmaya çalıştıklarına ilişkin raporlar yayınlanıyordu. 20 yıl önceki söyleşimde, Fethullah Gülen'e bunları sormuştum.

Cumhuriyet’te çalışırken de daha sonra da dünyanın değişik ülkelerinde Cemaat'in okullarını gezdim, gördüm, insanları tanıdım. Özveriye dayalı bir çaba içindeydiler. Öğretmenler, işadamları, dünyanın dört bir yanında; “kutsal” olarak algıladıkları bir misyonu yerine getirmenin heyecanı ve mutluluğu içindeydiler. Bu, hareketin sivil ayağıydı.

Cumhurbaşkanlığı yarışına partisinin adayı olarak katılamayan Devlet Bahçeli kampanya sürecinde de ortalıkta görünmüyor. Eskiden yazılı açıklama larla hayatta olduğunu ispat ederdi, şimdi ise bunu geliştirip görüntülü mesaj larla arada bir kendisini hatırlatıyor. Sanırsınız ki sanal genel başkan ... Ne milletle bir teması var, ne canlı bir performans ortaya koyuyor... Adaylar, liderler şehir şehir, program program geziyor, hazret lütfedip yazılı açıklama yapıyor! MHP gibi enerjik bir parti bu kadar uyuşuk bir yönetime sahip olmamıştı.

Bu kadar ciddi gündemin içinde Bahçeli’nin açıklamalarına yorum getirmek zaman israfı gibi görülebilir. ‘Boşverin şu Bahçeli’yi ciddiye alıp cevap vermeyin’ diyenlerin insafına sığınarak, nadir görülen dünkü canlı performansıyla ilgili birkaç hususu vurgulamak istiyorum.

Bahçeli’nin son açıklaması da ‘küfürname’ gibi. Çeyrek adam, karakter arızası, soyguncu, kilinik vak’a gibi hakaretlere şu veciz tahkir cümlesini ilave ediyor: “Erdoğan geriliktir, Erdoğan ihanettir, ithamdır, sevimsizliktir”. Anlaşılan Erdoğan takıntısı ve Erdoğan’ın bileğini bükememek, onun zaferleri karşısında ‘şaşkın’a dönmek Bahçeli’nin hem kimyasını, hem terbiyesini bozmuş.

Nasıl 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül denince takvimdeki günlerden bir gün anlaşılmıyorsa, o tarihler adeta birer kavrama dönüştüyse 17 Aralık ve 25 Aralık da öyle oldu.

“17 Aralık’ta operasyon yapan polisler” diye başlayan bir cümle kursam kimse “Ne demek o” demez. Hemen ve kolayca anlar.

17 Aralık ve onun tamamlayanı 25 Aralık, AKP Hükümeti'nin ipliğini pazara çıkarmayı amaçlayan bir operasyonu anlatır. Yasal yollardan elde edilip edilmediği henüz belli olmayan, ancak hangi yoldan elde edilmiş olursa olsun AKP Hükümetinin dört bakanını, onların oğullarını, Başbakan’ın bizzat kendisini ve oğluyla kızını çok derin ve çok ağır suçlamalarla karşı karşıya bırakan ses kayıtları o iki günde ortalığa saçıldı.

Popüler İçerikler

Hollanda Hükümeti'nden Örnek Karar: Scottish ve Sphynx Kedilerin Sahiplenilmesi Yasaklandı!
Beklenen Gün Geldi: Birbirinden Ünlü İsimler Saygı1 Formatının İkinci Konuğu Sertab Erener İçin Sahneye Çıktı!
Kızılcık Şerbeti'nde Yeni Doğmuş Bebeğin Başının Örtülmesi Tepki Topladı