Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

İsrail bir kez daha ‘rıza’ nın olmadığı yerde ‘zor’ un işleyeceğini sanarak Hamas’ı ezip sorunu çözmeyi umuyor. Bu uğurda, bir kez daha insanlık suçu işlemeyi göze alıyor…

Oysa, izledikleri siyaset ne kadar tartışmalı olursa olsun, toplumların benimsediği, kurtuluş olarak gördüğü, direniş hareketi olarak benimsediği hiçbir güç zor kullanılarak yok edilemez. Filistin direnişi ve şimdilerde onu temsil eden Hamas, tam da böylesi bir olgu.

Uluslararası toplumun ‘her ülkenin güvenliğini savunma hakkı’ diye, Gazze harekatını meşru görmesi bu gerçeği değiştirmiyor. ‘Filistin meselesi’ bu nedenle çözülmek bir yana gittikçe sarpa sarıyor.

Bu körlük nihayetinde İsrail’in varlığını pekiştirmek yerine, meşruiyetini giderek zaafa uğratıyor. Bu haliyle İsrail, geleceği olmayan bir savaş ve kavga ülkesi.

El Kaide’nin ideolojisinin temellerinden birinin İsrail, hatta Yahudi karşıtlığı olduğunu biliyoruz. Nitekim 1998 başında “Dünya İslâm Cephesi” adı altında kaleme alınan fetvada Kudüs’ü, El Aksa Camii’ni işgalden kurtarma hedefi konulmuş ve “Haçlılara ve Yahudilere karşı cihat” çağrısı yapılmıştı. O tarihten bu yana El Kaide ile doğrudan ya da dolaylı olarak ilgili kişiler dünyanın dört bir yanında ciddi ses getiren eylemler gerçekleştirdiler ve dünyanın dengesini değiştirdiler. Çoğu intihar saldırısı olan bu eylemlerden en çok zarar görenlerin ABD ile Müslümanlar olduğunu biliyoruz. En az zarar görenler arasındaysa İsrail’in üst sıralarda olduğu muhakkaktır.

Bu yüzden El Kaide’yi aslında İsrail’in de dahil olduğu (belki de başını çektiği) küresel bir komplonun taşeronu olarak göstermeye çalışan nice komplo teorisi üretildi. Bunların en popüleri hiç tartışmasız, 11 Eylül 2001 saldırılarından önce İkiz Kuleler’de çalışan Yahudilere haber verildiği, onların da o gün işe gitmeyerek hayatlarını kurtardıkları yalanıdır.

HANİ senin lider, âlemi titreten acayip büyük bir “dünya lideri” idi.

Başında böyle bir liderin varken...

“Neredesin yarım bıyıklım nerede” diye türkü çığırmak da neyin nesi a be ahmak!

Hitler’i mi özledin mübarek?

Peki söyle bakalım:

Özleyecek adam mı kalmadı?

Özleyeceksen düşmanlarının bile önünde saygı ile eğildiği o onurlu ve erdemli

büyük İslam komutanı Selahattin’i özlesene a be kafasız.

Bak, sayende İsrail’in katliamlarını konuşmak yerine Hitler’in katliamlarını konuşuyoruz.

Hadi git de şimdi kendinle gurur duy a be ırkçı, a be faşist.

Hitler senin çağrına uyup yeryüzüne gelse...

İsrail’le birlik olup senin kafana yağdırır bombaları.

Katliamcı katliamcının dostudur, bunu da mı bilmiyorsun a be zır cahil.

Hitler sadece Yahudileri mi öldürüyordu?

Benden söyle-mesi: Orta Doğu’da “dehşet” bir döneme girdik ve önümüzdeki 3-4 yıl sular durulmayacak.

İsrail ve Hamas arasındaki mücadele, etrafımızdaki alev topunun sadece medyatik başlığı.

Ya Suriye’de 3 yıldır devam eden ve neredeyse 200 bin kişinin öldüğü savaş?

Peki ya her tarafımızı saran mezhep savaşı? Şii-Sünni çatışması, Suriye, Irak, Yemen ve Lübnan’ı yedi yuttu. Bu 4 ülke de “yönetilemez” durumda.

17’inci yüzyılda Katolikler ve Protestanlar arasındaki savaşlar, 30 yıl sürmüş, Avrupa ülkeleri savaşmaktan bitap düşmüştü. Artık iPhone çağındayız. 30 olmasa da 3-5 yılı kafadan yazın.

3 semavi dinin beşiği olmakla övünen Orta Doğu’da küçücük çocuklar, sadece dinleri veya mezhepleri yüzünden öldürülüyor...

Bildiğiniz gibi 2008 krizi Amerikan konut sektöründen kaynaklanmıştı . Amerikan yönetimi, 11 Eylül 2001 terör saldırılarının korkusundan evlerine kapanan Amerikan halkını sokağa çıkartabilmek için faizleri hızla azalttı. Çünkü korkuyu yenebilmek için halkın sokağa çıkıp tüketim yapmasını sağlamak gerekiyordu.

Tabii tüketimi çoğaltmak için hızla düşürülen faizler konut kredilerinin kullanımını da hızla çoğalttı. Ardından bu defa enflasyon korkusuyla faizler hızla artırılınca ucuz konut kredisi alanlar artan teminat açıklarını kapatamadılar. Konut kredi anlaşmaları iptal oldu. Tam üç milyon aile evlerinden atılıp sokaklarda yaşamaya başladı. Böylece konut kredileri üzerine kurulan türev borçlanma kontratları da çöktü. Dolayısıyla ABD’de pek çok banka ve şirket battı. Amerikan devleti, batanların pek çoğunu kurtarsa da tabii bu durum tüm ülke ekonomilerini olumsuz etkiledi.

‘Bugüne kadar topladığım kredileri bu tek adam devrinde yüksek kurdan bozdururum hesabıyla fikir değiştirmediğim için kendimi takdir ediyorum.’ Bu söz ve aşağıdaki röportajda karşınıza çıkacak bunun gibi başka bir sürü vurucu söz Turgay Oğur’a ait. Kendisi Genç Siviller’in kurucusu, bir kaç yıl önce ses getiren (bir o kadar da eleştirilen) eylemlerin fikir babası. Cemaat-AKP kavgasının ayyuka çıkmasıyla belirginleşen kamplaşmada Genç Siviller içinde çözülmeyi, ‘AK Troller ve kocaman aydınlar arasındaki söylem farkı kapanıyor’ şeklinde özetlediği liberaller kanadının verdiği sınavı, ailesi ve Türkiye gazetesi yazarı kardeşi Yıldıray Oğur ile farklı siyasi taraflara düşmesini konuştuk.

Beş yıl önceki hayatınızla bugünkü hayatınız arasında ne gibi farklar var? Huzur, mutluluk, dostluk anlamında, çevreniz ve çevrenizin ruh hali nasıl değişti?

Tabii en büyük değişiklik 2.5 yaşında bir kızım olması. İnsan ömründeki en büyük kırılma, bir insanın yaratılmasında küçük de olsa bir rolünüz olmasıyla yaşanıyor bence. Sorudan kastınızdaki durumda da çok büyük değişiklikler var. Beş yıl önce; ne olduğumuz değil ne olmadığımız üzerinden bir araya gelmiş, birbirine benzemeyen insanlarla Türkiye’nin daha iyi bir demokrasisi olsun diye mücadele veriyorduk.

Öfkesi olmayanın geleceği olmaz. Sözü olmaz, derdi olmaz. Acı duymayanın adalet duygusu olmaz.

Sutatülerimiz; mesleklerimiz, bilgi birikimimiz, imkanlarımız insan özümüzü unutturuyorsa, kendimizi kaybetmişiz demektir. Kendini kaybedenlerin bugünümüzde ve yarınımızda yeri olmaması gerekir.

Yeryüzü, Adem'den beri zulme tanık oluyor. İnsanlık tarihi büyük oranda adaletsizliklerin, şiddetin, kötülüklerin tarihidir. Peygamberler bunun için uyarıcı olarak gönderildi. Adem'in çocukları arasındaki kavgaları bitirmek, sapkınlıkların önüne geçmek, insan ırkını hizaya sokmak için. Ama olmadı, olamıyor. Kıyamete kadar da olamayacak. Bu yarış, adaletle zulmün mücadelesi olarak devam edecek.

Gazze Filistin meselesi değildir. Gazze Arap meselesi de değildir. İsrail-Filistin meselesinin son örneği değildir. Gazze'yi bütün bu kategorilerin dışına çıkarmalısınız.

17 Aralık rüşvet-yolsuzluk operasyonu sonrası istifa ettirilen ve hakkkında “nüfuz ticareti” ve “görevi kötüye kullanma” iddialarıyla fezleke hazırlanan eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ’ın, İstanbul Koşuyolu’nda 22 milyon dolar değerinde bir arsası varmış.

Yurt gazetesinin ortaya çıkardığı habere göre, 9 bin 642 metrekarelik arsa 25 Ekim 2013 tarihinde Bayraktar İnşaat ve Taahhüt Limited Şirketi’nce satın alınmış.

Marmaray’ın açılışıyla, değerinin katlandığı belirtilen bu arsaya ilişkin iddiaları, CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin iki gün önce Meclis gündemine taşıdı.

Bir kere cevap için en az üç ay beklemeye hazır olun: Meclis yakında, “torba” yı doldurur doldurmaz tatile girecek, 10 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı seçimi yapılacak, sonra Meclis tekrar açılacak vs...

Önce bir kaç saptama yapmamız lazım:

1- İzlenmekte olan Ahmet Davutoğlu’nun dış politikası değildir. Bu her şeyden önce Davutoğlu’na haksızlıktır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin halen izlediği Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dış politikasıdır. Aksi takdirde bizim Nabi Avcı’nın Milli Eğitim, Taner Yıldız’ın Enerji, Ömer Çelik’in Kültür ve Turizm veya mesela İsmet Yılmaz’ın Milli Savunma politikalarından söz etmemiz gerekir; yanlış olur.

2- Çünkü daha önceki hükümetlerin aksine Erdoğan’ın dış siyasetinin en önemli unsuru Dışişleri Bakanlığı olmaktan çıkmıştır. Genelkurmay’ın dış politikadaki eski etkisi de kalmamıştır. Buna karşın örneğin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) etkisi artmıştır.

İktidarın gücü iyice merkezileştirdiği, yargının yavaş yavaş bağlanmakta olduğu, medyada mutlak kontrolün kapıya gelip dayandığı, insanların korkuyla baş etmekte güçlük çektiği bir ortamda, ülke seçimlere hazırlanıyor.

siyaset ve hukuk enkazı var.

Sınırların öte yanında sıfır problem değil, sıfır huzur hakim.

Böyle bir resim çerçevesi içinde ne olacağı da, olmayacağı da belli gibi.

Ama burası, öte yandan, Türkiye.

Siyaset, en sıkışık zamanlarda bile kendi kendisini yeniden tarif, tanzim ve üretme kabiliyetine sahip burada.

Aksini iddia edenlere aldırmayın: AKP'de yer almış, ona hizmet vermiş, istikbalini bağlamış olan herkes, Erdoğan seçimi kazanırsa hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını seziyor, biliyor.

Popüler İçerikler

Askerlerine Cinsel Saldırıda Bulunan Komutana 38 Yıl 70 Ay Hapis Cezası Verildi
Mauro Icardi'den Olay Wanda Nara Paylaşımı: ''Evimde 2 Saat Boyunca Beni Taciz Etti''
Beklenen Gün Geldi: Birbirinden Ünlü İsimler Saygı1 Formatının İkinci Konuğu Sertab Erener İçin Sahneye Çıktı!