Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Malumun ilamı yapıldığına göre, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili bazı kritik konulara değinmenin zamanı.

Yerel seçimlerde hayal kırıklığı yaşayan, seçimlere hile-hurdanın karışacağını düşünen ve CHP-MHP’nin ortak adayı Ekmelledin Bey’den mutsuz olanlar, küsüp oy vermeme eğiliminde.

Kusura bakmayın, bu tavrı son derecede çocukça buluyorum. Herkes “Türkiye’nin içinde bulunduğu ortam”dan şikâyet etmeye, depresyona girme özgürlüğüne sahip... Fakat hem dağlara küs, hem kimsenin haberi olmasın, işte bu çok saçma.

Eğer bu ülkenin vatandaşıysanız, derdiniz varsa, üzerinize düşeni yapacak ve oy kullanacaksınız. Hiç değilse adil ve temiz bir siyaset için olağanüstü çaba harcayanlara, en temel hakları için canları ve özgürlüklerinden olanlara saygıdan, oy kullanın.

Aksi takdirde şikayetlerinizi kendinize saklayın.

Gazeteciler, köşe yazarları seçimlerden önce tercihlerini açıkça beyan edebilirler, etmeliler mi? Tartışmalı bir konu. Amerikan basınında sadece gazeteciler değil bazı gazetelerin de tercih yapıp bunu ilan ettiklerini biliyoruz. Buna karşılık “tarafsızlık” ilkesine ortodoks bir şekilde sarılıp olabildiğince nötr yazma eğiliminin ki kendimi bu gruba koyuyorum- hâlâ egemen olduğu görülüyor. (Aslına bakılırsa taraf tutmanın alabildiğine alenileştiği ve “tarafsızlık”ın nerdeyse bir suç olarak gösterilir olduğu ülkemizde bu tartışma biraz lüks kaçabilir. Neyse!)

Zaman Gazetesi yazarı Şahin Alpay ülkemizde seçimler öncesi tercihini gecikmeksizin, sakin ve gayet medeni bir şekilde açıklayan az sayıda isimden biri. Daha önce Ekmeleddin İhsanoğlu’na desteğini açıklamış olan Alpay yakın zamanda Diyarbakır’a gitmiş ve Kürt oylarının büyük ölçüde Başbakan Erdoğan’a gideceği düşüncesine varmış ve şöyle yazmış: “Evet, çok büyük bir sürpriz olmazsa, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçileceği anlaşılıyor. Bu durumda belki Erdoğan’ın ikinci turda açık ara seçilmesindense, ilk turda az farkla seçilmesi evla olacak.”

Cumhurbaşkanlığı adayları, bir bir döküldü er meydanına. Dün Başbakan’ın da adaylığını açıklamasıyla, yarış resmen başladı. İşte an itibariyle Çankaya yarışından gözlemler:

ERDOĞAN’IN KAMPANYASI PROFESYONEL 

Kim ne derse desin; siyaset sadece ideoloji ve vaat değil, biraz da teknik bir altyapı ve profesyonel bir reklam kampanyası demektir. Adayınız kim? Hangi logo, hangi sloganla tanıtıyorsunuz? Adayın etrafında nasıl bir ‘hikâye’ örerek siyaset yapacaksınız? Bunlar, dünyanın her yerinde seçmen davranışlarını etkiler. Bu anlamda Tayyip Erdoğan, dün itibariyle yarışa hayli görkemli bir kampanyayla ve rakiplerinden birkaç adım önde başladı. Erdoğan’ın ekibindeki Erol Olçak ve Ertan Aydın gibi isimlerin yıllardır Amerikan başkanlık yarışlarını yakından takip ettiğini biliyoruz. Dün de logo, ses düzeni, salondaki sembolizm ve müzik (‘Dombra‘) gibi unsurlar, ABD ve İngiltere’deki gibi ihtişamlı başlayan seçim kampanyalarına örnekti.

Madem Türkiye ilk defa Cumhurbaşkanı’nı seçimle belirleyecek…

Madem sadece cumhurbaşkanını değil bir anlamda parlamenter sistemle başkanlık sistemi arasında da fiilen tercih yapacağız…

Madem adaylar resmen ortaya çıktı…

O halde neden AK Parti’nin adayı Tayyip Erdoğan, CHP ve MHP’nin ortak adayı Ekmeleddin İhsanoğlu ve HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş bir televizyon kanalında karşı karşıya gelip halkın karşısına çıkmaz?

Madem Amerika’nın başkanlık sistemine ya da Fransa’nın yarı başkanlık sistemine özeniyoruz…

Ya da İngiltere gibi parlamenter sistemde ısrar ediyoruz…

Ve ilk defa halk seçeceği için Cumhurbaşkanlığı seçimlerini adeta ‘istiklal mücadelesine’ çeviriyoruz o zaman tıpkı Amerika, Fransa ya da İngiltere’deki gibi adaylar çıksın ekrana, nasıl bir Cumhurbaşkanlığı ve nasıl bir Türkiye istediklerini karşılıklı anlatsınlar…

AK Parti ‘ters köşe’ yapmadı. Herkesin bildiği sırrı açıkladı. Malumu ilan etti yani. Başbakan Erdoğan cumhurbaşkanı adayı oldu. Hazırlıklar bir hafta öncesinden başladı. Ve her şey Erdoğan’a göre ayarlandı. Mekân olarak Meclis değil ATO’nun büyük salonu seçildi.

Gül, Sezer, Demirel ve Özal’ın adaylığı Parlamento çatısı altında duyurulmuştu. Bu kez geleneğin dışına çıkıldı. Erdoğan kalabalık, görkemli toplantılar, mitingler yapmayı seven bir lider. Programa eski milletvekilleri de davet edildi. Başbakan salona aile efradıyla geldi.

Erdoğan’ın kararını partinin ikinci ismi Mehmet Ali Şahin açıkladı. Heyecanlı bir ses tonuyla “AK Parti olarak istişarelerimizi yaptık. Adayımız Başbakan Erdoğan.” dedi. Partideki görevinin yanısıra Şahin’in Erdoğan’la ilişkisi çok eskilere, ta öğrencilik yıllarına dayanıyor.

Erdoğan’ın hayat hikâyesi anlatılırken duygulananlar oldu. En başta hemen yanında oturan Bülent Arınç...

Geçen yıl Gezi Direnişi’nin devamında 2 Temmuz 1993’te yaşanan Sivas olaylarının 20. yıldönümü gündeme gelince lise çağlarındaki bir genç sosyal medyadan arkadaşlarına sormuş:

Sivas katliamı ne demek?

Soruyu yanıtlayanlardan biri durumu şöyle özetlemiş:

Hani biz Taksim’de Divan Oteli’ne sığınmıştık ya, işte otelin karşı göstericiler tarafından ateşe verildiğini, tamamen yandığını, 37 kişinin ateş ve duman arasında öldüğünü düşün...

Aradan bir kuşak geçti ve Sivas kıyımı yaşanalı 21 yıl oldu.

Asım Bezirci ’den Metin Altıok’a, Hasret Gültekin ’den Muhsin Akarsu’ya Sivas yangınında yitirdiğimiz aydınlarımız bıraktıkları eserlerle Türkiye’nin nasıl değerler ürettiğini, buna karşılık karanlığın ve cehaletin hiç boş durmadığını göstermeye devam ediyor. Bu anlamda Sivas katliamının unutulmaması, unutturulmaması Türkiye’nin sadece bugünü değil, asıl geleceği açısından büyük önem taşıyor. Bunun başlıca yolu da Sivas’ın ne olduğunu ne olmadığını bugünkü kuşaklara anlatmak, dersler çıkarmaktır.

Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı; hem kendi kariyeri, hem partisinin yenilenmesi, hem de Türkiye’nin sevk ve idare ihtiyacı açısından en normal ve doğal karardır. Tarihi akış bunu gerektiriyordu, başkası söz konusu olamazdı. Erdoğan’ın yürüyüşü artık Çankaya istikametinde olmalıydı, oldu.

Cumhurbaşkanlığı siyasal hiyerarşinin bir numaralı makamı olmanın ötesinde ülkenin renginin belirdiği yerdir. Anayasa, “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder” demektedir. Yeterince güçlü bir tanım... Şimdi ise bu makam aynı zamanda halkoyuyla güçlenecektir. Zaten önemli ve değerli olan Cumhurbaşkanlığı koltuğu siyasi anlam kazanacaktır.

Çankaya’ya kadar her koltuk için seçim

Böylelikle, muhtardan cumhurbaşkanına kadar bütün yönetim kademeleri halk oyuna tabi olacaktır. 7’den 77 milyona kadar yönetim imtiyazına sahip bütün liderler muhakkak surette milletin onayıyla göreve gelmiş olacaklardır. Cumhurbaşkanı’nı halkın seçecek olması sıradan bir vak’a değil, bütün siyasal sistemi yeniden yapılandıracak ve vesayeti ebediyen tarihe gömecek nihai adımdır.

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığını açıkladığı dünkü hitabı, pek çok yönüyle salı günkü grup konuşmalarından farklı değildi.

Erdoğan’ın konuşmasının giriş bölümünde son zamanlardaki bazı favori temalarını tekrarlaması bu çerçevede şaşırtıcı olmadı. Örneğin, “evine ayakkabısını çıkararak girenlere ‘gerici’ diyenler” e kızdı, “iki yüz yıldır bizi tarihimizden koparmak isteyenler”e yine her zamanki sert ifadeleriyle yüklendi.

Bunu, Erdoğan’ın cumhurbaşkanının ilk kez halk oyuyla seçilecek olmasına yüklediği tarihsel ve siyasi anlam üzerine getirdiği formülasyonlar izledi. Yeni dönemde sıkça karşımıza çıkacağı anlaşılan bu tezin üzerinde kısaca durmamız

gerekiyor. Başbakan, dün bu görüşünü kayda geçirirken “10 Ağustos’ta cumhurbaşkanının

halk tarafından seçilmesi ile aynı zamanda kara bir dönem, vesayetler dönemi de

kapanmış olacaktır” ifadesini de kullandı.

Haydi hayırlısı! Erdoğan, “ters köşe” yapmadı ve adaylığını ilân etti. Aslında seçilmesi ya da seçilmemesi pek bir şey değiştirmeyecek Türkiye’de. Seçilmezse, yeniden başbakan olarak yoluna devam eder mi? Bunu bilemiyorum ama şimdilik herkes seçilmemesi ihtimalini düşük görüyor.

Erdoğan, Çankaya’ya çıktığında –çıkabilirse- artık aktif siyasi denklemin içinde bulunmayacak. Elbette bir ağırlığı olacak. Hatta bu ağırlığı, kaçınılmaz bir şekilde, Abdullah Gül’ün Çankaya’daki ağırlığından daha fazla hissedilecek. Lâkin, mecburen anayasal sınırlar dahilinde hareket edecek. Zira Türkiye parlamenter bir demokrasi. Bunun anlamı, hükümet ve başbakanın parlamentoya karşı sorumlu olması; bir başka ifadeyle, güvensizlik oyuyla düşürülebilmesi. Dolayısıyla cumhurbaşkanı ancak parlamentodan güvenoyu alabilecek bir kişiye hükümeti kurma görevini vermek zorunda. Bu kişi, çoğunluktaki grubun, partinin genel başkanı; bir başkası değil.

Erdoğan seçilirse, süreç muhtemelen şöyle gelişecek:

AK Parti’de olağanüstü kongre. Genel başkanın ve Merkez Yönetim Kurulu’nun seçilmesi ve kongreyi kazanan genel başkanın başbakan olarak atanması.

Beklenen gerçekleşti. Başbakan Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin cumhurbaşkanı adayı oldu. Akabinde yaptığı konuşmayla kendisini, muhtemel yeni konumuyla AK Parti arasındaki ilişkiyi tarif ediyor, yeni siyasi işlevine ve benimseyeceği yol haritasına dair ipuçları veriyordu.

Nasıl?

1.Kişiyle başlayalım..

Türkiye bir süredir hem kişisel hem sosyal anlamda, kimlik ile siyaset arasındaki mesafe yanında bunlar arasındaki doğal ilişkilere de alıştı. Bir dönemler laik kesimin, devlet kurumlarının, merkez medyanın yüreğini ağzına getirecek, tepkiyle yerinden kalkmasına neden olacak bu doğal ilişkiler artık kendiliğinden ve sıradan şekliyle yaşanıyor.

Bu konudaki en önemli taşıyıcı da şüphe yok ki Tayyip Erdoğan oldu.

Erdoğan dün konuşmasında da, 'Allah'a hamdolsun. Mülkün sahibi, zaferin sahibi Allah'tır. Bu davayı, bu mücadeleyi bugünlere ulaştıran Allah'a hamdolsun, ... bugün çıktığımız kutlu yolculuğu hayırlara vesile eyle ya Rabbi amin amin amin...' sözleriyle başlayan, inanç, tarih, dava, Müslüman dünya vurgularıyla, ülkeye, bu çerçevede 'dindar, hatta İslamcı, gelenek ve medeniyet mirascısı bir kimlik'le hitap ediyordu.

Popüler İçerikler

A Millî Takım'ın UEFA Uluslar Ligi'ndeki Play-Off Turu Rakibi Belli Oldu: Macaristan
Beklenen Gün Geldi: Birbirinden Ünlü İsimler Saygı1 Formatının İkinci Konuğu Sertab Erener İçin Sahneye Çıktı!
Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?