Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Üç kadın hâkim: Özlem Karaçam, Mübeccel Saraçoğlu ve Gülperi Güneş.

İstanbul-Anadolu 4’üncü Ağır Ceza hâkimleri.

Dün 19 Haziran günü, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 18 Haziran’da aldığı Balyoz Davası’nın ‘adil olmayan yargılama’ nedeniyle yeniden görülmesi gereğine yol açan kararı onlar yorumladı. Heyetin tamamen kadınlardan oluştuğuna haber masamızda Özgür Korkmaz dikkat çekti.

Aslında 230 sanığın hepsinin tahliye dilekçesi yoktu. Ama Anayasa Mahkemesi’nin kararını, sanıklar lehine yorumlayarak tahliyelerine karar verdiler.

Dört buçuk yıl önce, 30 Ocak 2010 günü Taraf muhabiri Mehmet Baransu’nun, bir bavul dolusu evrakı İstanbul’da, o zaman Beşiktaş’taki adliyeye getirip teslim etmesi ardından 19 Temmuz 2010’da kabul edilen Balyoz iddianamesini dört savcı hazırladı. 19 Temmuz 2010: Mehmet Ergül, Murat Yönder, Süleyman Pehlivan ve Ali Haydar. Aralarında kadın yoktu.

BİRLİK olmuşlar.

Vuruyorlar da vuruyorlar Ekmeleddin İhsanoğlu’na...

Demediklerini bırakmıyorlar:

-Kimi “Kahire kökenli bir dış mihrak” diyor.

-Kimi “abdestli monşer” diyor.

-Kimi “İslamcı değil laik” diyor.

-Kimi “Atatürk düşmanı” diyor.

-Kimi “siyasal İslamcı” diyor.

-Kimi “İsmini Amerika fısıldadı” diyor.

-Kimi “İsmini Suudi Arabistan fısıldadı” diyor.

Kimi “Çokça çöl kokuyor” diyor.

-Kimi “Çokça Washington kokuyor” diyor

Fakat gelin görün ki:

Hiçbiri yeterince etkili olmuyor, olamıyor.

İşini tam olarak bitiremiyor İhsanoğlu’nun.

“ Belki de bir mezhep savaşına gidecek. Burada iç dış tahrikler büyük rol oynuyor ” buyurmuş dış politikada re’sen emekli edilmiş malum şahıs. Ne büyük öngörü! Elbette en büyük sorun ‘ tutamadığı dili ’... Misal, Şiiliği tarif ederken, “ Öyle bir mezhep anlayışı var ki, ‘Ömer’ dediğiniz zaman çılgına dönüyor. Ama Ali bizi asla çılgına döndürmüyor ” deyiveriyor. Tabii ya, bilmez miyiz, üçüncü köprüye ‘ Yavuz Sultan Selim ’ ismini verirken gözlerde beliren o mezhepçi pırıltıyı... Marifeti Okmeydanı’nda cemevi kurşunlamak olan polise “ Nasıl sabrediyorlar ” gazını verirken, aklında ‘ Alili Alisiz Alevilik ’ tilkilerinin dolandığını... İşte bunlar hep insan sevgisinden.

Kişisel olarak hedef olmayanlar bu ‘ çevir kazı yanmasın ’ zihniyetini tam olarak idrak etmekte zorlanabilirler. Ben şahsen biliyorum. Taa en başından Suriye politikasını eleştirmek ‘ suçunu ’ işlediğim için hiç etmediğim lafları, yazmadığım cümleleri üzerime etiketleyen iktidar çevrelerinin yetinmeyip çıkardıkları ‘ Nusayri ’ dedikodularıyla tanışmıştım ilkin bu zihniyetle. Arap Alevilerinin ‘ küfürgibi gördükleri bu etiketi pek sever bizimkiler. En masumu kendi anlayışının ‘ dayatılması ’ olduğunu idrakten uzaktır.

Galiba çağımızın en güçlü ideolojisi pragmatizm...

İlkelere yaslanmanın değil, sonuç almanın kutsanması...

Bir de Makyavelizm...

Hedefe ulaşmak için her yolun meşru sayılması...

Bu ikisi, siyasette yıllarca hükmetti.

“ Üzüm yeme ” adı altında fırsatçılık taltif edildi.

Bugünlere gelindi.

Gerçekçilerle idealistler arasındaki ayrımı yaşıyoruz yine:

“ Reel politik ” diyor ki:

“Kendi adayımızla kazanamıyoruz. O halde mantıklı olan, bizden olmasa da rakibi devirecek bir adayı desteklemek. Bunu da en iyi onun tabanından oy çalacak biri yapar.”

Ortada, yumağa dolanmış bir kedi manzarası var.

Kapılınan boş heveslerin, yangından mal kaçırma niyetlerinin, olmayacak dualara amin demelerin, laf anlatmaya çabalayan herkesi düşman ilan etmelerin sonunda, yaşatılan sıkıntı, acı ve korkularla bir yanlışlıklar -komedi demek hafife almak olur-tragedyasına dönüşen 'yönetememe' sürecinde, peş peşe gelen adımlar, içinden çıkılmaz hale gelen bir duruma işaret ediyor.

Bu karmaşık tablo içinde özgürlük ve hak ihlalleriyle ilgili tek çırpınan kurum Anayasa Mahkemesi.

Gemi dümeni ine çıka çalkantılı sulara doğru ilerlerken, bir avuç yüce yargıç en azından sallantıları azaltmak için bir şeyler yapma çabasında.

Balbay, Twitter, Başbuğ, YouTube gibi konularda aldığı içtihat kararlarına Balyoz 'un da eklenmesi, sarf edilen çabalarda daha kapsamlı, olumlu bir ayara gidilmesi anlamına geliyor.

Mahkemenin internet sitesinde yayınlanan karara göre, 230 başvurucunun usul ve delil şikâyetleri ile eski komutanlar Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman’ ın tanık olarak dinlenmesi taleplerinin reddi nedeniyle tanık dinletme hakkına ilişkin şikâyetleri haklı bulundu.

Her haksızlığın eninde sonunda adil bir mahkeme bulacağı inancı çağdaş toplumun güvencesidir.

Montesquieu’nün iki yüzyıl önce savunduğu bu gerçeğin son ispatı Türkiye’de gerçekleşti.

Evet, adalet trenine son istasyonda yetişmek göze alınmaması gereken bir risktir ama yetişmek şanstır ve buna da şükretmek lâzım..

Balyoz Davası’nda hüküm giyen askerlerin bireysel başvuru haklarını kullanarak yaptıkları itirazları haklı gören Anayasa Mahkemesi kararı bir devrim değerindedir.

Mahkeme eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın tanık olarak dinlenmesi taleplerinin ret edilmesini ve dijital delillerin sahteliğine ilişkin şikâyetlerin giderilmemiş olmasını hak ihlâli saymıştır.

Yargının utancı

Yüksek mahkeme adil yargılanma hakkının ihlâl edildiği kararını oybirliği ile hükme bağlamıştır.

CHP ve MHP’nin kendi siyasi kültürlerinden olmayan birisini aday göstermesi partilerin kimlik krizi olarak ele alınıyor. Oysa meselenin bir de diğer yüzü var. Malum şahsın kendi siyasi kültürünün dışında bir çizgiden aday olması da ‘kişisel kimlik krizi’ dir.

Şahsi geçmişine hiç uymayan, ailevi hikayesine ve kültürel yapısına tenakuz oluşturan bir siyasi alanı temsile soyunmak ayrıca ele alınması gereken travmatik bir durum dur. Aslında geçmişte öyle olmadığını anlatmaya, çok farklı bir imaj oluşturmaya çalışması ise daha kötü olur, ‘aldatma hissi’ uyandırır.

Böylece redd-i miras yapan, kimlik krizi yaşayan, geçmiş iddialarından kopan sadece bu partiler olmuyor, bu partilerin ismi olarak sahne alan aday da oluyor. Eğer bir ‘kültür şoku’, ‘kendine yabancılaşma’, ‘geçmişini inkar’ gibi bir olumsuzluktan söz edilecekse bu partiler için de, aday için de geçerlidir.

Aday açısından meseleye bakılırsa şu söylenebilir: Bir fikri, bir iddiası, bir davası, bir hedefi olan kişi o fikrin, davanın, yolun yolcusu olur; o çizgide mücadele eder . Günün birinde Cumhurbaşkanı olmak bu davaya ve fikre hizmet vesilesi görülürse o yola da çıkmaya çalışır.

Öneriyi getiren CHP genel başkanıydı. İhsanoğlu ismini MHP genel başkanı anında kabul etti. BBP hemen desteğini açıkladı. Saadet Partisi yaklaşıyor. Gülen cemaatine yakın bilinen isimler de olumlu görüş açıklıyor.

İhsanoğlu ismini ortak aday olarak öneren CHP dışında, muhalefet cephesinin tamamı öneriyi, İhsanoğlu’nun adaylığını benimsemiş durumda.

Muhalefet “cephesi” içinde zaten yer almayan HDP-BDP’nin “çatı adayı“ projesine katılmayacağı zaten belliydi.

İhsanoğlu’nu öneri olarak getiren CHP yönetimi dışında, partinin ulusalcıları da solcuları da bu ismi cumhurbaşkanı adayı olarak benimsemediklerini açıklıyorlar.

İşe bakın siz, Filibe’nin yedi tepesinden birinde Osmanlı’nın izlerinde gezerken cep telefonum mesaj sesi verdi:

  • Abi gözümüz aydın, Evren ve Şahinkaya müebbet hapse mahkum oldular; rütbeleri de söküldü…

Gezi notları da, Filibe, Sofya izlenimleri de beklesin; hatta yazılmasalar da olur…

Sevinilecek gündür. Bir avuç inatçı kadın ve erkeğin (Merhaba Arif Ali Cangı !..) inatlarından milim geri adım atmadan yıllardır sürdürdükleri bir çabanın zaferidir bu. Türkiye’de ilk kez darbeciler darbecilikten yargılandı ve darbecilikten hüküm giydi. 12 Eylül 2010 Anayasa referandumunda “yetmez ama” gibi parantezler bile açmadan harbiden “Evet” deyişimin en önemli nedeni böylece ete kemiğe bürünmüş oldu.

İlk telaffuz edildiği andan itibaren “çatı adayı” önermesini yanlış bulduğumu söyledim ve itirazlarımı iki yazıda (http://rusencakir.com/Bu-adayi-nereden-bulmuslar-yerine-Bu-adayi-da-nereden-bulmuslar-denirse/2660 ve http://rusencakir.com/Cati-aday-onerisine-9-itiraz/2661 ) ifade ettim. Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun CHP ile MHP’nin ortak çatı adayı olarak ilan edilmesinin argümanlarımı boşa çıkardığını düşünmüyorum. Bununla birlikte iktidar partisi çevrelerinden gelen ve tedirginlikle karışık saşkınlıklarını açık eden ilk tepkiler, muhalefetin Prof. İhsanoğlu tercihini yabana atmamamız gerektiğini bize gösteriyor. 

Acaba Prof. İhsanoğlu’nun adaylığı siyasi iktidarı neden tedirgin etmiş olabilir? Onun adaylığının hükümet çevreleri için sürpriz olduğunu yazan Yeni Şafak Gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi yine de hızlıca sonuca varmaktan geri kalmamış: “Ekmeleddin İhsanoğlu bir proje.”

Popüler İçerikler

Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt