Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Ekmeleddin İhsanoğlu ile yaklaşık iki yıl önce yüz yüze görüşme fırsatı buldum.

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) bünyesinde “Bağımsız Daimi İnsan Hakları Komisyonu” nun kuruluşunun hemen sonrasında, bir grup gazeteci meslektaş ile görüşlerini dinlemiştik. Suriye’de henüz bu boyutlara ulaşmamış iç savaşa dair düşüncelerini “siyaset sularına” girmemeye özen göstererek paylaşmıştı.

İhsanoğlu’nun söyledikleri arasında o günden bugüne değer taşıyan en önemli sözünün “Bütün mezhepler eşittir, bizim zenginliğimizdir. Bu zenginliği düşmanlığa dönüştürmemek lazım” notu olduğunu anımsatmakta yarar var. Dahası İhsanoğlu, o dönem Suudi Arabistan kralının talimatıyla, İİT çatısı altında “Mezhepler Arası Diyalog Merkezi” kurulmasının planlandığını da paylaşmıştı.

Görüşmeyi yaptığımız Ağustos 2012’den bu tarafa Ortadoğu’da binlerce insanın, sırf mezhep aidiyeti nedeniyle katledilmesi, bu girişimin “başarısı” hakkında bir parça fikir veriyor...

Daha doğrusu söz konusu olan yeraltı zenginliklerinin paylaşımıysa, kuralın değişmediğini; diplomasinin ve uluslar üstü kuruluşların insanlık adına hep yenik çıktığını...

Zeytindağı

Bu, kâğıda basılı gazete olarak çıkan Radikal’deki son yazım olacak. Konusu ‘Zeytindağı’...

İlham kaynağım Başbakan ve AKP Genel Başkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP grubunda yaptığı son ‘salı’ konuşması...

Başbakan Erdoğan’ın, partisinin grubundaki salı konuşmaları malûm... Başta muhalefet partileri olmak üzere, AKP’den yana olmayan tüm siyasi partileri ve gayrı siyasi kuruluşları, o arada, gazeteleri, televizyonları, patronları, işçileri, öğrencileri ve akla gelen gelmeyen daha birçok kişi ve grubu azarlayan cümlelerle doludur... Kimini ‘Pensilvanyacı’ veya ‘paralelci’ diye suçlar, kimini onların ‘suç ortağı’ diye... Bazen ölçüyü kaçırıp, ‘vatan haini’ gibi suçlamalar da yapar.

Bu defa da aynı şekilde davrandı. Muhalefetin, Musul olaylarını, ‘iç politika malzemesi’ olarak kullanmak istediğini öne sürdü. Dedi ki:

“Bu kadar hassas bir meselenin, bizim oradaki 80 vatandaşımızın can güvenliğini doğrudan ilgilendiren bir meselenin iç politika meselesi yapılması, tam anlamıyla bir sorumsuzluk örneğidir. Biz orada canlarımızı sağ salim kurtarmaya çalışırken, biz can derdindeyken, CHP’nin adeta bir kasap gibi et derdinde olması, bunu bir siyasi ranta çevirme gayreti içinde olması tevili mümkün olmayan bir fırsatçılıktır.”

Peki, CHP’ye yöneltilen bu ‘fırsatçılık’ suçlamasının nedeni neydi?

Başbakan bu konuda şunları söyledi: “CHP’nin Genel Müdürü son zamanlarda çok sık olarak Ortadoğu’dan bataklık diye bahsediyor. İşte bu tarih bilmezliktir, bu apaçık cehalettir. Bütün bunların ötesinde Ortadoğu’ya, milyonlarca insanın yaşadığı, milyonlarca insanın vatanlarının olduğu bir bölgeye bataklık demek ırkçılıktır, ayrımcılıktır, bilinç altındaki faşizmin ortaya çıkmasıdır. Dünyanın neresi olursa olsun insafı ve vicdanı olan bir kişi çıkıp da bir bölgeyi bataklık diye tarif edemez. Hele hele kültürel, etnik, din irtibatlarımızın olduğu bir bölgeye bataklık demek, sorunları büyütmekten başka hiçbir gayeye hizmet etmez.”

CHP ve MHP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’nun üzerinde anlaşmalarından sonra ilk tepkiler beni hiç şaşırtmadı.

CHP’nin ulusalcı kanadı doğal olarak tepkili.

“Onlar seçimi kaybedeceği baştan belli bir adayı mı tercih ediyorlardı” derseniz, sanırım öyleydi.

MHP, daha disiplinli bir parti olduğu için oradan bir itiraz sesi henüz yükselmedi. Orada itirazlar varsa bu seçim için gönülsüzce çalışmak olarak kendini gösterecektir, tıpkı Anayasa referandumunda olduğu gibi.

En ilginci kuşkusuz ki AKP cephesinin tepkisi.

İhanoğlu’nun adına söyleyebilecekleri çok şey olmadığından, öne daha çok

Mısır’daki darbeyi eleştirmedi” görüşünü çıkarıyorlar.

Ama günümüzde bunun da çok iş yapacağını söyleyemeyiz, çünkü bizzat

Abdullah Gül, darbeci General Sisi’yi, o uyduruk seçimde seçilmeyi başardı

diye kutlamadı mı?

O dönemde İhsanoğlu, İKÖ Genel Sekreteri idi ve o örgütün Türkiye dışındaki mümkün değildir, söyleyeceklerinizi ancak kapalı kapılar ardında söyleyebilirsiniz, meydanlara çıkıp Rabia işareti yapmanız mümkün olmaz.

Yandaş medyada yazılan yorumlara bakıyorum, nedense CHP adına üzülmüş bir havaları var. CHP ve MHP’nin adayı madem, AKP adayı karşısında dezavantajlı, buna neden üzülüyorlar, anlayabilmek de kolay değil tabii.

Salı günü Kemal Kılıçdaroğlu Meclis'te grup toplantısı yaparken başka bir grup partili Deniz Baykal’ın odasındaydı. Biri geldi, ardından öbürü… Derken sığamadılar Baykal’ın odacağızına. “Madem öyle, gelin” dedi Baykal, “Daha geniş bir toplantı odasına geçelim.” Orada geniş geniş şikâyetlerini ilettiler Baykal Bey'e, halihazırdaki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun çatı aday konusundaki kararını çekiştirdiler.

Sayın Baykal “Aman alternatif toplantı düzenlemiş gibi olmayalım, partimize zarar vermeyelim” dese de kendisini ziyaret eden milletvekilleriyle “Bu ne rezalet iştir” konusunda mutabık kaldı.

Rezalet olan nedir? Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun MHP ve CHP’nin ortak cumhurbaşkanı adayı olması… Sol sosyalist bir partinin ‘İslamcı’ ve dolayısıyla ‘gerici’ bir aday çıkarması… Her İslamcı’yı ve hatta dindarı gerici diye yaftalayan, Kürt meselesinde neredeyse MHP çizgisine kayan bu ekip varken CHP’nin neresinin sol sosyalist olduğunu da yeri gelmişken sormak isterim. Sordum, gitti.

Ordunun siyasete karışmasını özlemle anan, geri duran TSK mensuplarına gücenmişliğini “Kâğıttan kaplanmışsınız” sözleriyle omuz silken Süheyl Batum…

Ekmeleddin İhsanoğlu, hiç şüphesiz Türkiye’yi normalleştirecek bir isim. 2011’den sonra, çok büyük gerilimler yaşadık; kutuplaşma derinleşti. Bunun bir sebebi, merkez sağ muhafazakâr partilerin yok olması, AK Parti’nin ise giderek Müslüman Kardeşler’i hatırlatan bir çizgiye kayması. Tabii ki tek sebep bu değil… Uzun süren iktidar dönemi, partilerin içinde demokrasinin bulunmaması ve bu yüzden hemen hemen kimsenin Başbakan’a itiraz edememesi, güç zehirlenmesine yol açtı. Erdoğan, “Her şeyin en doğrusunu ben bilirim; her kararı ben veririm” diye düşünmeye başladı. Her itiraz, düşmanlık gibi görüldü; öfkeli kalabalıklar oluştu.

Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı seçilebilir ama ben Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Çankaya’ya çıkmasıyla, Türkiye’nin kavgacı, ayırımcı üslûptan kurtulacağına inanıyorum. Cumhurbaşkanı devleti temsil ettiğine ve bu özelliğiyle kucaklayıcı olması gerektiğine göre, sevgi kadar nefret de uyandıran bir liderin o makama uymayacağı kanaatindeyim. Üstelik yolsuzluk iddiaları ve bunu bastırma çabaları Çankaya’da da kendisini takip edecek.

bence meydanlara gerek yok- televizyonlarda söyleşilere katılırsa, ilim ve irfanıyla vatandaşa ulaşabilirse, şansı artacaktır.

Keşke, Amerika’da olduğu gibi, cumhurbaşkanı adayları bir masa etrafında birbirleriyle tartışabilse. Bu, Erdoğan karşı çıktığı için mümkün değil. Ama en azından, İhsanoğlu’nun çeşitli televizyon kanallarında gazetecilerin sorularını açık yüreklilikle cevaplandırması gerekir.

Akşam Gazetesi dünkü nüshasının çatısından, Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun CHP ile MHP’nin ortak cumhurbaşkanı adayı olarak açıklanmasını “Çatıda Sisi var” başlığıyla, dalga geçerek duyurdu. Kasıt açık: Mısır’da General Abdülfettah el Sisi komutasındaki ordunun Müslüman Kardeşler’den Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi devirmesine, o tarihte İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri olan İhsanoğlu’nun sessiz kalmasını hatırlatarak muhafazakâr seçmenin ona yönelmesinin önünü almak. (Hatırlanacaktır, zamanında Başbakan Erdoğan ve iktidar partisinin bazı sözcüleri İhsanoğlu bu nedenle eleştirmiş, ama İİT’nin arkasındaki esas güç olan ve darbeyi alenen destekleyen Suudi Arabistan ve diğer Körfez yöneticilerine dokunmamışlardı.)

İktidara yakın çevreler kendisine Sisi muamelesi yaparken, muhalefet kanadı içinde özellikle laikliğe duyarlı çevrelerde, İhsanoğlu’nu zıt bir şekilde Mursi gibi bir İslamcı görenlerin seslerinin gür çıktığına tanık olduk.

Sağcı aydınların son örneği

Babası sürgün olduğu için Mısır’da doğan ve Türkiye’ye ilk kez 27 yaşında geldiği için Mısırlı bazı kişilere benzetilmesi bir yere kadar anlaşılabilir ancak İhsanoğlu’nun Sisi ve/veya Mursi’ye benzetilmesi haksızlık olur. Hele siyasi rakiplerinin onu itibarsızlaştırmak için ortamlara göre bu iki zıt benzetmeden uygun olanını kullanmaya kalkmasıysa tek kelimeyle ayıp olur.

Sanırım parlamentoda temsil edilen en büyük iki muhalefet partisinin Türkiye’nin ilk 'cumhurbaşkanı ortak adayı' hakkında görüş belirten ilk kişi ben oldum.

Kemal Kılıçdaroğlu-Devlet Bahçeli ortak basın açıklaması yapıldığı sırada CNN Türk ekranında Irak’taki gelişmeler hakkında konuşuyordum. Canlı yayın iki muhalefet liderine bağlandı. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adı 'çatı adayı' olarak telaffuz edildi. Sonrasında da doğal olarak bana sorulan ilk soru 'Ne diyorsunuz?' oldu.

Ekmeleddin İhsanoğlu ismini cumhurbaşkanı adayı olarak hiç aklıma getirmemiştim doğrusu. Hızla zihnimi yalayan ilk düşünce, CHP ile MHP adına 'akıllı' bir tercih olduğu oldu. Hemen ardından, Tayyip Erdoğan’ın 'Batı dünyası'nın tüm değer sistemleriyle palamarı çözmüş olduğundan ve Batı dünyasının kendisini Türkiye’deki muhatabı olarak görmeyi artık tercih etmediği bilgisinden hareket ederek ve Ekmeleddin İhsanoğlu’nun gayet iyi bildiğim 'kariyer özellikleri'ni dikkate alarak 'Böyle bir tercih ile Türkiye kendisini Ortadoğulu bir İslam ülkesi olarak tescil ettirmiş görünüyor' mealinde bir söz sarf ettim.

Ekmeleddin İhsanoğlu’nun hem 'akademik' açıdan ve hem de 'İslam coğrafyası diplomasisi' için bir 'değer' olduğunu, ayrıca kişisel özellikleri bakımından 'son derece zarif' bir insan olduğunu eklemeyi de ihmal etmedim.

BİLMİYORUM, belki Ankara’dan bakınca öyle görünüyordur: Toplumu irili ufaklı

lego parçaları gibi algılıyor kimi siyasetçiler; kırmızı parçayı çıkarıp yerine yeşili

koyabilir, üstüne sarı parçayı ekleyerek az önce binaya benzeyen ‘şey’i bir

otomobile benzetebilirim diye düşünüyorlar.

‘İktidarda İslamcı bir parti var, dini duyguları sömürerek oy alıyor; seçmen

de bize yeterince dindar olmadığımız için oy vermiyor. İyisi mi ben,

dindarlığından şüphe duyulmayacak birini aday yapayım, seçmen de beni

seçsin.’

Hem Kemal Kılıçdaroğlu’nun hem de Devlet Bahçeli’nin haftalar önce

açıkladıkları cumhurbaşkanı adayı kriterleri tam da böyle şeylerdi.

Kırmızı parçanın yerine yeşil parça, onun üzerine sarı ve mavi parçalar... Hop, oldu

bitti.

Sadece bu mantık yürütme biçimine sahip olmaları bile bu iki siyasi liderin neden

hiç seçim kazanamadıklarını yeterince açıklıyor aslında.

varsayabileceğimiz bir süreç.

Eğer toplum, Devlet Bahçeli’nin meşhur üçgen çizimlerindeki gibiyse, zaten ört ki

ölem, siyaset yapmanın bir anlamı yok. Devlet Bahçeli için de yok, Kemal

Kılıçdaroğlu için de yok, daha fazla özgürlük ümidiyle sokağa çıkan Gezi

eylemcisi için de... Hepimiz dükkânı kapatıp gidelim,

CHP ve MHP genel başkanları Kılıçdaroğlu ’yla Bahçeli , ortak cumhurbaşkanı adayı olarak eski İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu ’nu gösterdiklerini televizyon haberlerinde öğrenince yıllar öncesini anımsadım.

Cumhurbaşkanlığı seçimi kapıda.

Bir akşam vakti NTV ’de programdayım.

Son dakika haberi patlıyor:

Beş parti lideri, Çankaya Köşkü için Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer ’in adı üstünde anlaşmışlar.

Beklenmedik bir sürprizdi.

Çok partili siyasal tarihimizde bir ilk gerçekleşiyor ve iktidarla muhalefet liderleri bir cumhurbaşkanı adayı üstünde anlaşıyorlardı.

2000’de ilk kez iktidarla muhalefet liderleri Köşk için bir isimde anlaştı. Ama aday hakkında tek bildiğimiz bir konuşmasıydı

2000 yılı baharında üçlü koalisyon vardı iktidarda. Ecevit Başbakan’dı, Mesut Yılmaz ’la Devlet Bahçeli de yardımcıları.

MHP eski Genel Sekreteri Cihan Paçacı aradı. Ekmeleddin İhsanoğlu'nun Cumhurbaşkanı adayı seçilmesi sürecinde bir rol üstlenmediğini söyledi. Benim siyasi bir kimliğim yok dedi. Paylaşmak istedim.

Ekmeleddin İhsanoğlu ismini Kemal Derviş'in önerdiği yönündeki haberler de bizzat kaynağı tarafından yalanlandı.

Kemal Derviş doğru söylüyor. Ekmeleddin İhsanoğlu ismini öneren kişi değil. Ama İhsanoğlu ismi üzerinde mutabakat sağlanması için Washington-Pensilvanya-İstanbul arasında yürüyen mekanizmanın içinde yer aldığı söyleniyor.

Bu arada Ekmeleddin İhsanoğlu'nu parlatma seansları başladı. Önce Atatürk'le bir sorunu olmadığını söylettiler. Babası Mehmet İhsan Efendi Kahire'ye çiçek toplamaya gitmiş!

Oldu olacak Ekmeleddin Bey'in seçim kampanyasını Anıtkabir'den başlatın. Seçim şarkısını da Safiye Ayla'nın Atatürk'ün sevdiği şarkılarından yaparsanız, sözde değil özde Atatürkçü olduğunu kanıtlamış olursunuz. Safiye Ayla'nın taş plakları ne güne duruyor canım.

Bir de Ayşe Arman röportajı patlattınız mı tamamdır. İhsanoğlu ailesinin aslında ne kadar çağdaş insanlar olduğunu anlatır bize. Ama üstü çıplak fotoğraf çektirmesin. Ağır ol ki molla desinler kontenjanından girilen Cumhurbaşkanlığı yarışında Ekmeleddin Bey'e zarar verebilir.

Hadi seni kim tutar Ayşe…

Baykal, aday olmayacak

CHP, Ekmeleddin İhsanoğlu'nu çatı adayı olarak gösterince partideki ulusalcılar ayaklanmıştı.

CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal'ın da aralarında olduğu 15'e yakın milletvekili ortak bir toplantı yapmıştı.

O andan itibaren gözler Deniz Bey'e çevrildi.

CHP eski Genel Başkanı'nın cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağı merak edilir oldu.

Toplantıda milletvekilleri CHP adayına karşı deklarasyon yayınlamayı, Cumhurbaşkanı adayı çıkarmayı ve hatta CHP'den istifayı tartışmışlar. Ama Baykal yatıştırıcı olmuş.

Popüler İçerikler

ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi
İki Torunlu Mücevher Kralı 30 Yıllık Eşinden Genç Sevgilisi İçin Tek Celsede Boşandı
"Bir Evim Varsa Onun Sayesinde": Hakan Meriçliler'den Vural Çelik Tartışmasında Gülse Birsel'e Büyük Destek!