Kadın ve barış siyaseti yapmak üzere 2009’da bir araya gelen Barış İçin Kadın Girişimi (BİKG), başından itibaren çeşitli faaliyetlerle barış sürecini takip ediyor, raporluyor. Geçen hafta Ayşe Küçükkırca, Candan Yıldız, Elif Çelebi, Esra Mungan, Filiz Karakuş, Nazan Üstündağ, Nimet Tanrıkulu, Özlem Yasak, Ruşen Işık, Sevda Bayramoğlu ve Tuğba Özcan’dan oluşan ekiple Lice ve Diyarbakır’daydılar. İzlenimlerini, öngörülerini sorduk, BİKG olarak topluca yanıt verdiler.
Şimdiye kadarki tüm kalekol protestolarında kadınlar ön planda oldu. Daha önce hazırladığınız rapor için de görüşmeler yapmıştınız. Kürt kadınları için kalekolların manası neden herkesten daha farklı?
Evet, önceden de Dersim ve Lice’de kalekollarla ilgili kadınlarla, insan hakları dernekleri ve parti temsilcileriyle görüşmeler yapmıştık. Kadınlar için karakol ve asker, baskı, ölüm, işkence ve tecavüz demek. 1990lı yıllar boyunca bölgede özel timlerin, askerlerin, Jitem’in ve korucuların Kürt halkına göç ettirme, öldürme, kaybetme, tecavüz gibi bir dolu kirli savaş taktiği uyguladığı bugün bilinen bir gerçek. Bunlar 2000’lerde çocuklara baskı, tutuklama, eylemlerde öldürmeyle devam etti. Çocuklar kurşunlara, mayınlara, bombalamalara hedef oldu. Tüm bunlar zaten karakolların istenmemesine yeter sebep. İkinci sebebi bölgedeki asker sayısının, militer varlığın artması. Evet gerilla bir ölçüde çekildi. Ya askerler? Düşün ki ordu deyince her yeri her an gözetim altında tutan bir dolu erkekten söz ediyoruz. İstemiyorlar çünkü kadınlar bu kadar erkek egemen bir yerde evden burunlarını çıkaramıyorlar. Üçüncüsü bu kadınların birçoğunun çocuğu, akrabası gerillada. Şu an ise onlara karşı bir savaş hazırlığı olduğu kanısı var bölgede; bu da itirazı güçlendiriyor.