Yıllardır, gazetecilik yüzünden yolum diplomatlarla kesişir. Tereddütsüz devlet içindeki en parlak, en kaliteli kumaştır o kadrolar. Hiç de ”monşer” değillerdir. Tam tersine, Mogadişu’dan Mezar-ı Şerif’e kadar, bir yandan Türkiye’nin çıkarlarını gözetir, bir yandan da birer antropolog gibi kendilerini geliştirmeye, yaşadıkları yerleri tanımaya, sevmeye uğraşırlar.
Dün Musul’daki Dışişleri kadroları ve ailelerinin IŞİD tarafından rehin alınması hepimizi üzdü. Haberi aldığımda Ankara’daydım. Ankara da zaten 24 saattir IŞİD konusunda teyakkuzdaydı. Rehine haberiyle birlikte sıkı bir diplomasi maratonu başladı. Önümüzdeki 48 saat içinde Ankara önce müttefiklerini, ardından ilişkide olduğu diğer aktörleri devreye sokarak IŞİD’in rehineleri serbest bırakması için baskı uygulayacak. Amaç, fazla gürültü koparmadan IŞİD’e “Türkiye’ye bulaşma” mesajını vermek. Katar ve Suudi Arabistan gibi müttefiklerden tutun da Irak’taki muhalif gruplara kadar çok yönlü bir trafik. IŞİD resmi bir yapı olmadığı için burada iş büyük ölçüde MİT’e düşüyor.
İki gün önce Musul’daki IŞİD taarruzunu haberleştirirken, Musul’daki başkonsolosluğumuzun tahliye edileceği bilgisine ulaşmış, bunu da dünkü köşemde yansıtmıştım. Peki, neden tahliye edilmedi?