Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Bugün aslında Ak Parti İl Başkanı Aziz Babuşçu’nun bir programda benim için sarf ettiği ‘küçük beyinli’ hakareti ve muhalefet için söylediği ‘kabız’ tanımlamasının sefaleti üzerine bir yazı yazmıştım. Devamında aynı programda beni Ankara’nın varoşunda büyüdüğümü söyleyerek aşağıladığını zanneden köşe sahibi aktrolün paraları hukkalaya hukkalaya beyninin nasıl bulandığını anlatıyordum. Öyle ya benim büyüdüğüm Ankara’nın varoşu diye küçümsediği Keçiören’de yıllardır Başbakan Erdoğan oturuyor! Sonra yazının hepsini sildim. Zira ne politikacıların kendilerini Başbakan'a beğendirmek için yerlerde sürünen bu seviyesizliği üzerinde durulmayı hak ediyor ne de bu vasat aktrol köşe yazarları üzerine kalem oynatmaya değiyor. Bugün izninizle bu köşeyi Rize’nin Şimşir Köyü'nden bir kadına bırakmak istiyorum. Köylerindeki HES’lere karşı aylardır mücadele eden ve en son Kemal Kılıçdaroğlu’nun grup toplantısında jandarmadan cop yediğini gösterdiği fotoğrafı ile tanıdığımız Havva Bir’in bize anlatacakları var.

Bu onurlu Türk köylüsü bu köşede yer almayı diğerlerinden çok daha fazla hak ediyor.

Bir buçuk ay önce, bu sütunda “Erdoğan Yargılanacaktır” diye bir yazı yazmıştım.

Yazı Başbakan’ın hoşuna gitmemiş, beni savcılığa şikâyet etmiş.

“Şahsımı hedef alan, haysiyet ve onurumu karalamaya yönelik ağır hakaret ve saldırıda bulundu” demiş.

Yazımda “kin, nefret ve halkı kışkırtacak ifadeler bulunduğunu” söylemiş.

Bu sütunu izleyenler bilir.

Bu “Ada”da her şey olur, kışkırtma olmaz.

“Bizimkileri evde zor tutuyorum”, “Nasıl sabrediyorlar hayret ediyorum” türünden laflar olmaz mesela burada…

Hakaret de olmaz.

İsrail dölü”, “gâvur”, “kız mıdır kadın mıdır” gibisinden aşağılamalara rastlanmaz.

Nitekim o yazıda da hakaret değil, hakikat vardı:

“Bu kadar yolsuzluk örtülemez. Adalet mülkün temeli ise Başbakan yargılanacaktır” deniliyordu.

1971’de 12 işadamı İstanbul’da toplanarak, Türkiye’nin demokratik ve planlı yollarla kalkınmasına yardımcı olmak amacıyla Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’ni kuran protokolü imzaladılar.

Bu işadamları Vehbi Koç, Nejat Eczacıbaşı, Sakıp Sabancı, Selçuk Yaşar, Raşit Özsaruhan, Ahmet Sapmaz, Feyyaz Berker, Melih Özakat, İbrahim Bodur, Hikmet Erenyol, Osman Boyner ve Muzaffer Gazioğlu’ydu.

2 Ağustos 1971’de, gazetelerde alışılmamış bir ilan yayınlandı. “Özgürlük Kutsaldır” diye sona eren ilanın altında 86 tanınmış işadamının imzası vardı.

Kuruluş ilkeleri önemli

TÜSİAD’ın kuruluş bildirgesinde yer alan önemli ifadeler şunlardır:

“Hür teşebbüs, iktisadi hayatın dayanağı ve demokratik rejimin teminatıdır. Sermaye, emek ve teşebbüsün birbirlerini tamamlayan ana unsurlardır. Karma ekonomi nizamının ahenkli bir şekilde yürütülmesi için ticari ahlaka ve sosyal adalet ilkelerine uyulması şarttır. Artan nüfus, yeni iş sahaları istemektedir. Vergi kaybını önleyici her türlü olumlu tedbire yardımcı olmayı görev saymaktayız. Türk gençliğinin yetişmesini engelleyen şartların bertaraf edilmesi gerekmektedir. Basın özgürlüğüne ve yapıcı tenkitlere inancımız ve saygımız tamdır. Bu ilkelerin gerçekleşmesi için bize düşen görevleri yerine getirmek kararındayız.”

Yolsuzluk fezlekesinde, “Dönemin Başbakanı” tabirinin kullanılması tartışma yarattı. Tayyip Erdoğan, bu sıfatın kendisine yakıştırılmasından yola çıkarak, öyle bir muhakeme yürütüyor ki, sonunda 17 Aralık ve 25 Aralık operasyonları, 27 Mayıs darbesiyle eşdeğer hale geliyor.

Savcı Celâl Kara, “Fezlekemizde Dönemin Başbakanı deyimi yok” diye açıklama yaptı. Öte yandan Ahmet Hakan, dünkü yazısında, fezlekeden bir cümle yayınlıyor: “Turgay Ciner, Tayyip Erdoğan irtikâp anlaşması… Fatih Saraç’ın teknik takibi yapılırken, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ile Ciner Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Turgay Ciner’in gerçekleştirdiği 15.12.2012 tarihli anlaşmanın gereği, 26.12.2012 tarihli Olağanüstü Genel Kurul toplantısında, Fatih Saraç’ın kuruma görevli geldiği … anlaşılmıştır.”

Her gelişme, her politik atraksiyon ve aşağı yukarı medya malzemesi olan irili ufaklı her şey artık tek bir hedefi vuruyor. Bizim Yeni Türkiye olarak adlandırdığımız büyük tarihi değişim süreci tam olarak hedeftedir.

Gezi partisi, Okmeydanı, yoksulluk, zenginlik, 17 Aralık vs. hepsi bir araçtır. Elinde silah değişim ve değişim sembollerini görünce ateş atmaya hazır siyasal şuurunu tamamen yitirmiş bir kesim var. Kah askerin peşine düşüyor, kah Gülenciler’in... Bir gözü silah patlatsın diye PKK’yı bekliyor, öteki gözü de Amerika hükümete bir tokat aşketsin diye seyiriyor.

Ne Kürtler umurunda, ne Aleviler, ne de Soma’da hayatını kaybeden ‘AK Partililer’. Ne Lice’nin yolunu bilirlerdi, ne Okmeydanı’nın arka sokaklarını ne de Soma madeninin kapısını... Toz bulutu indiğinde, yarın da bilmeyecekler, şüpheniz olmasın.

TÜSİAD’ın başına Jet Fadıl geçsin “JET Fadıl” lakaplı şahıs, yine

gündemde… Bu kez gündemde olmasının nedeni şu: Müşterilerine yapması

gereken ödemeyi yapmamasına gerekçe olarak Haşim Kılıç’ın, Metin

Feyzioğlu’nun yaptığı konuşmaları göstermiş, Gezicileri

suçlamış, Paralelcileri sorumlu göstermiş. Ve müşterilerini yatıştırmak

için ayetli hadisli mesajlar sarkıtmış.

Zamanımızın bir kahramanıdır “Jet Fadıl”. “Günümüzün yükselen

değerleri” konusunda ordinaryüs olmuş gibidir. “Jet Fadıl”ın iyi olduğu

hususlara bir bakalım:

  • Hep üste çıkmasını iyi biliyor: Borcunu ödemediği, dolandırdığı,
  • güven kaybettiği halde her defasında kazanan olmayı başarması…

  • Düşmanlaştırmayı iyi beceriyor: Yapması gereken ödemeyi yapamayınca

  • bütün suçu Haşim Kılıç’a, Gezicilere, Metin Feyzioğlu’na atması…

  • Dini terminolojiyi iyi kullanıyor: Verdiği sözde durmayınca

  • muhataplarına ayet hadis okuması, vaaz vermesi, inançtan söz etmesi,
  • “esselamu aleyküm” diye başlayan ve biten mektuplar yazması.

Türkiye’de PKK’nin dağda çocukları silahlı çatışmada kullandığı iddialarının uçuştuğu bugünlerde biz de Rojava ’dayız. Yani radikal İslamcı Irak Şam İslam Devleti ( IŞİD ) ile Suriyeli Kürtlerin silahlı halk gücü YPG ’nin arasında savaşın yoğun olarak sürdüğü Suriye’nin Kürt bölgesinde...

PKK’de olduğu gibi YPG’de de çocuk savaşçıların bulunduğu iddia ediliyor. Konu, PKK ile ilgili iddialardan bir bakıma daha da can yakıcı. Çünkü Rojavalılar İslami radikal çetelere karşı var güçleriyle direniyorlar. Daha bir hafta olmadı, IŞİD, Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinin karşı tarafına düşen bir Yezidi köyü Tilleli’ye baskın düzenleyip kadın çocuk demeden köy halkı uyurken yataklarında kesti. Rojava’yla ilgili izlenimlerimizin tümünü dönüşümüzde paylaşacağız.

Çocukların savaşa katılımı dünyanın her yerinde büyük bir sorun. Ne yazık ki Türkiye’deki son tartışmalar kör siyasete hapsediliyor. Oysa konu insani. Ve aynı zamanda teknik.

Başbakan Erdoğan Metin Feyzioğlu’na babasının kullandığı bir oydan dolayı bir fatura çıkarmıştı hatırlarsanız. Turan Feyzioğlu’nun Deniz Gezmişler’in idamı için 'evet' oyu kullanmasını kastederek “Sen önce bunun hesabını” ver demişti.

Bir konferansta Metin Feyzioğlu’na bu defa bir vatandaş sormuş, bu idamlar için özür dileyip dilemeyeceğini. Başbakan bir yol açınca, o yoldan mutlaka yürüyecek birileri...

İnsan Başbakan'ın başkalarına hesap sorarken kullandığı kepçeye karşın kendisinin çay kaşığıyla bile hesap vermeyi reddetmesi ve bunun olağan karşılanması karşısında gerçekten hayrete düşüyor.

Başbakan hesap soracağı zaman iş 'genetik mirasa' kadar geriye gidebiliyor. Onun radarına girdiğiniz zaman, babanızın, dedenizin yapıp ettiklerine kadar sorumlu tutulabiliyorsunuz.

Ellerini attıkları, dokundukları her şey kuruyor. Bir bereketsizlik, bir uğursuzluk sarıyor her yeri.

Zihinlerinden geçirdikleri, düşündükleri, tasarladıkları her şey ülkeye ve millete zarar veriyor, acı çektiriyor, öfke ve şiddet getiriyor.

Yüz yıldır, 20. Yüzyıl boyunca sahip oldukları dokunulmazlıkların sorgulanması, ellerinden alınması onları çileden çıkarıyor.

Ülkenin de milletin de, devletin de hatta dinin de sahibi olduklarına öyle inanmışlar ki, bu değerleri dokunulmazlıkları için kullanmaya öyle alışmışlar ki, birileri çıkıp 'hayır, öyle değil' dediği anda deliriyorlar.

Delirdikçe de sağa sola saldırıyorlar. Kırıp döküyorlar. Yakıp yıkıyorlar. Ülkeyi batırmaktan, kan dökmekten çekinmiyorlar. 'Bizim değilse kimsenin olmasın, biz yoksak her şey yok olsun' diyorlar.

Amaçları uğruna ittifak yapmayacakları güç yok. Düşman olmayacakları değer yok. Yakıp yıkmayacakları hiçbir şey yok. Değersizleştirmeyecekleri hiçbir kutsal yok.

MHP’nin “çatı aday” arayışı gerçekçi mi? Çatı’nın tutması için sağlam bir temele dayanması lâzım. Erdoğan karşısında, muhalefet cazip bir alternatif oluşturabilir mi? “Temel” dediğimiz siyasetin maddi şartları, yerleşmiş gelenekleri ve seçmeninden liderine kadar karar verenlerin sebepleri. Temel sağlam mı? Cevabı, siyasetin esbabı kadar sağlam bir Temel fıkrası ile verelim:

Temel cüzdanını çaldırmış. “Hırsızın elini cebine soktuğunu nasıl fark etmedin mi?” diye sormuşlar. Temel’in mazereti: “Ula nerden pileydum da, pir elin cebume cirdiğini farkettum ama çendi elum miydi, değil miydi onu farkedemedum.”

Popüler İçerikler

Ayliz Duman Çok Sade Kaldı: Miss Universe 2024'te Gelmiş Geçmiş En Çarpıcı Ulusal Kostümler Giyildi!
Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi