Bu sorunun cevabı, politikanın en temel dinamiği hakkında açık bir fikir veriyor.
Politikayı yorumlamaya çalışırken Erdoğan’ı bir lahza unutmayı deneyin, Merih’ten gelen bir uzaylı gibi olan-biten her şeye yabancı kalırsınız. Tersinden Erdoğan’ı takip ettiğiniz zaman, geride bakmanız gereken neredeyse hiçbir şey kalmıyor. “Erdoğan’ın adı geçmeden yazı yazamıyorlar” eleştirisini yönelten ‘yandaşlar’ bu sebepten haksızlar.
Politikada başarının tek ölçüsü, iktidarı ele geçirmek ve elde tutmaktır. Elini uzatacağı yerde duran güç fırsatına, ahlâkî gerekçelerle sırt çeviren biri, ancak başarısızlığına mazeret uydurmuş sayılır. Genel ahlâka mugayir işlerle zengin olan kötü şöhretli birinin arabasına kocaman, Nuşirevan-ı Adil’in babasının adını yazmışlar. Adam cüzdanından paraları çıkartıp, yazının üstünü boydan boya örtmüş. Siyasetçi de ahlâk açığını, eline geçirdiği güçle kapatmayı tercih eder.
Erdoğan’ın siyasetin merkezî figürü olmayı başardığını, elindeki yalın gücün etkilerine bakarak teslim etmemiz lâzım. Ancak başarının çok önemli bir ölçüsü var: Siyasetçi kendi iradesini ve tercihini herkese kabul ettirerek başarılı olmuyor; şartlara olağanüstü bir intibak kabiliyeti sergileyerek ve önüne gelen fırsatları kullanarak gücün ve iktidarın sahibi haline geliyor. Siyasî yetenek dediğiniz çoğu zaman basitlik, sabır ve doğru zamanlama ile kendini belli ediyor. Geniş kitleleri ikna etmekle mükellef olan politikacı sade ve sabırlı olmak; ama en önemlisi zayıf olduğu zaman bile güçlü görünmek zorunda.