Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Önce kaynak oluşturursun: 

Özelleştirme yoluyla elindeki varlıkları ve hizmetleri satarsın... 

Devlet bankalarındaki kredileri ayarlarsın... 

İçerdeki krediler yetmediği zaman, dışardaki müttefiklerinden kredi bulursun... 

Dışardaki krediler de yetmezse, şeyhlere, sultanlara arazi ve hizmet peşkeş çeker, dışardan fon aktarırsın... 

Vergi ve sosyal güvenlik reformu adı altında, halkın gırtlağına basar, herkesi silkeler, özellikle esnafın, serbest meslek sahiplerinin, dar ve sabit gelirlilerin canlarına okur,yeni fonlar bulursun... 

Sonra bu kaynakları dağıtırsın:

İhale yasasında, her karşılaştığın sorunu aşmak için, olaya özel, yüzlerce değişiklik yaparsın... 

Tek bir kamu arsası satışını bile kendi iznine bağlarsın... 

Özelleştirmeleri yandaşlarına verirsin, onların rakiplerinin yarışmaya girmelerini engellersin...

Büyük inşaat ihalelerini de doğrudan sana bağlı olan müteahhitlere verirsin, kazayla istemediğin biri kazanırsa, hemen ihaleyi iptal edersin... 

Yandaş müteahhitlere her türlü ayrıcalığı ve avantajı sağlarsın... 

Gerektiğinde Hazine garantisini bile devreye sokarsın... 

Mal ve hizmet alımlarında, devleti zarara uğratmak pahasına, sabit fiyat güvencesi de verirsin...

“Ebu Leheb’in iki eli kurusun

Zaten kurudu ya

Malı ve kazandıkları kendisine fayda vermedi

O çok yakında alevli bir ateşe girecektir”(Tebbet, 111/1-3)

Dünya malı, gücü gözlerini o kadar karartmış ki zalimlere mahsus çirkin suretlerini bir türlü görmüyorlar. Görseler bırakın aynayı, sudaki akislerinden korkar, bir kez daha bakamazlardı. Belli ki akılları ancak alevli ateşle başlarına gelecek, onları Allah’a havale etmekten başka çare yok. Ama karşılarında susarsak, bizim payımıza da haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan olmak düşecek. Sıradan günahkar olmaya benzemez. Hafazanallah!

Kazaya kadere inananın, Tanrı’nın kendisini kötü kaderin vesilesi kılmasından ödü kopmalı. Ödü kopmuş bir halleri olmadığı gibi, paçayı kurtarmak ve sanki mümkünmüş gibi ağır bir vebali savuşturmak için, mensubu oldukları inanç dünyasının tüm değerlerini çarçur harcamakla meşguller.

Kötüye gidiyor…

Durum iyi değil doktor

Yakaladığı vatandaşları dövmeye başladı…

Sol kroşesi daha kuvvetli diyorlar…

Tekme atıyor bir de…

Sağ ayağını 90 derece açı ile kaldırıp, sol ayağı üzerinde kendi ekseninde döndüğünde, ki biz buna “tam otomatik tekme” diyoruz, herkesi deviriyor…

Yarı otomatik tekmelemeye geçtiğinde, MYK üyesiysen eğer, arkanı dönüp eğileceksin, kurtuluşu yok bunun…

Artık eminiz…

Soma kömür madeninde 300 civarında madencinin hayatını kaybetmiş olması İlahî takdir mi? Kaza doğrudan İlahî takdire havale edilince beşer planında “failsiz suç” kavramı yerleşir, bu da hem kastı veya kusuru olanların sorumluluğunu ortadan kaldırır, hem benzer kazaların tekrarlanmasının önünü açar.

Konu “İlahî takdir” ile “beşerî tedbir” ilişkisidir. Varlık âlemi, Allah’ın ilmi, iradesi ve kudreti altındadır. O dilemedikçe bir yaprak kımıldamaz. Bu doğru, peki O dilemediği halde veya muradına rağmen insan eylemde bulunur mu? Evet. Akıl ve bilinç sahibi insan dışındaki varlıklar Allah’ın iradesine aykırı bir fiilde bulunmazken, insan sahip olduğu iradesini Allah’ın iradesine değilse bile muradına (emrettiklerine) aykırı yönde kullanabilir. Bu, insanın sınavıdır. Melekler akıllı varlıklardır ama İlahî emir ve iradeye aykırı fiilde bulunamazlar; “Rahmanî ve şeytanî” olan cinler de muhtemelen biz insanlar gibi ve fakat başka bir varlık boyutunda hareket ederler. Bizim için cinler gayb âlemi olduklarından biz kendi fiillerimize bakalım.

Taziyeye gidip cenaze sahiplerini yumruklayan başbakanımız...

Bi kaç yüz madencinin ölümünü fazla abartmamamız gerektiğini izah etti. 1800’lü yıllardan, Kraliçe Victoria döneminden örnekler verdi, olağan şeylerdir, fıtratında var dedi.

Çünkü...

Kraliçe Victoria döneminde, padişahımız efendimiz Abdülhamid Han Hazretleri iktidardadır.

Saraya telgraf gelir.

“Çınarlı’da Mustafa Bey ocağında gaz tutuşarak beş amele yanmıştır, amele ocağa gitmekten çekinmektedir, tahkikat yapılması babında, 27 Temmuz 1878.”

Yani diyor ki, grizu patladı, içerdeki işçiler öldü, dışardaki işçiler madene girmek istemiyor, facianın nedeni hakkında soruşturma talep ediyoruz.

Maden şehitlerine Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır, hastalara da şifa diliyorum.

Acıyı yaşayanlar ve seyredenler arasındaki uçurumu Soma faciasında bir kez daha gördük. Biz burada veya orada onların acısını seyrederken daha çok ne hissettiğimiz ile ilgilendik. Onların acısına odaklanmak yerine kendi kavgalarımıza odaklandık.

Her şeyi karıştırararak konuşmayı severiz. 'Öncelik sıralamamız ne olmalı' diye düşünmeden aklımızdakileri sıralar dururuz. Bu sıralamayı bir türlü ehem-mühim durumuna göre yapamaz her şeyi bir arada ele alırız. Böyle olunca da ne mevzudan doğru düzgün bir şey anlar ne de yapılacakları tam belirleriz. Tek hedefimiz bir suçlu bulup suçlamak, hamaset edebiyatı yapıp sonra da öfke boşalması yaşadıktan sonra konuyu unutmaktır.

284 kişinin öldüğü bir faciada durum değişmedi. Konuyu kendimiz ve ötekimiz üzerinden, sen şöylesin-böylesin üzerinden konuşup durduk. Bu konuşmaları izlerken sözüm tek değil her bir tarafa. Böyle bir kazada kimlik ve siyaset kavgası yapmanın kime ne faydası var? Ne maden sahibinin kimliği üzerinden yazıp çizmenin ne de muhalefet odaklı siyaset üretmenin ne anlamı olabilir ki? Asıl konuşmamız gereken bu mudur?

EY devletliler!

Ey hükümet yetkilileri!

Kimsenin size algı operasyonu çekmesine gerek yok.

Algı operasyonunu siz kendi kendinize çekiyorsunuz.

Algıyı kızıştıran sizsiniz.

Ayırmışsınız kendi kaderinizi, vatandaşın kaderinden.

“Aman hükümetimize bir şey olacak, aman başımıza bir hal gelecek, aman bu işler büyüyecek” endişesiyle hata üstüne hata yapıyorsunuz.

Tezleriniz, kıyaslamalarınız, edanız, tavrınız, üslubunuz, yaklaşımınız... Bir felaket!

Ey devletliler!

Ey hükümet yetkilileri!

Hiçbir kusur kabul etmiyorsunuz.

Hiçbir yanlışı üzerinize almıyorsunuz.

Yaptığınız açıklamalar, bu boyutta büyük bir faciaya uygun düşecek açıklamalar değil.

Açıklamalarınızda “insan” yok, “vicdan” yok, “mahcubiyet” yok, “mantık” yok, “tutarlılık” yok.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın halleri öyle ki, bu memleket bundan böyle artık iyiye değil, ancak daha kötüye gider.

Bir kez daha düşünün.

Başbakan’dan tokat...

Müşavir beyden tekme...

Korumalardan da dayak...

Videoları tekrar tekrar izliyorum.

Fotoğraflara bir daha, bir daha bakıyorum.

Sonra bazı yorumları okuyorum.

Açıklamaları dinliyorum.

Akıl alır gibi değil.

Ya da inanılır gibi değil.

Her şey insanın zekasıyla alay eder gibi...

Yinelemek istiyorum.

Başbakan’dan tokat...

Başbakan Müşaviri’nden tekme...

Başbakan korumalarından dayak...

Ama pek öyle ses seda çıktığı yok...

Oysa, kıyamet kopması lazım.

Kopmuyor.

İş kazalarında dünyanın en ileri devletlerinden biriyiz. Başbakan'a bakarsak bu işlerin fıtratında var bu. Ama Almansan, İngilizsen fıtratında pek yok. Türkiye’de bir maden işçisiysen işin fıtratında daha çok var. Torpilli fıtrat. Nasıl mı? Şöyle: Son 12 senede İngiltere’de 62 madenci iş kazasında ölmüş. Türkiye’de ise 1024. Soma’da ölenler hariç hem de. Fıtrat işte ne yaparsın.

Soma’yı siyasete alet etmeyin diyen diyene. Soma’ya gidip “30 Mart bunlara zaten gereken cevabı vermiştir. Soma’da zaten bunların konuşacak mecali kalmamıştır” diyerek bir iş cinayetini Soma’daki oy oranıyla yenmeye çalışan ise Başbakan'dır.

Yine iktidara kalırsa bugüne kadar Soma hakkında muhalefetin verdiği önergeler hep eften püften. Başbakan'a kalırsa içlerinde Soma ifadesi bile geçmiyor. Oysa 2012’den bu yana dokuz soru önergesi ve üç araştırma önergesi verilmiş. Hepsi ama hepsi Soma madenleriyle ilgili.

Yani patronlara ve iktidara bakarsak madende hiçbir ihmal yok, kazalar bu işin fıtratında var, Başbakan'ın genç irisi rapor alacak kadar dövüldü, Başbakan kimseye vurmadı, maden kazası doğal çünkü 19. yüzyılda İngiltere’de de benzerleri oluyordu, işçi ölümlerini siyasete alet etmemek gerek, Soma hakkında verilen önergelerin amacı ise gündemi oyalamak.

Hakikatlere bakarsak Soma’da belli ki büyük bir ihmal var, kazalar engellenebilir, Başbakan'ın müşaviri yere düşmüş ve iki polisin üzerine çullandığı birini tekmeledi, Başbakan bir markette bir kişiyi tokatladı, 19. yüzyıl değil günümüz İngilteresi'yle kıyaslanınca neredeyse 20 kat daha fazla madenci ölümü yaşıyoruz. Soma’da yerel seçim zaferiyle böbürlenen Başbakan, muhalefetin ısrarlı takibine rağmen hükümet Soma konusuyla hiç ilgilenmemiş.

Hakikatler ortada. Yalanlar ortada. Bu kadar yalan ve panikle bir memleket daha ne kadar idare edilebilir?

Soma’da yüzlerce işçinin hayatına malolan felaket tüm Türkiye’yi içinde olduğumuz, fakat kamuoyu olarak fark etmediğimiz acı bir gerçeğe uyandırdı: Türkiye ölümlü iş kazalarında Avrupa birincisi, OECD ülkeleri arasında ise ikinci sırada. İş kazalarında ölümlerin % 10’dan fazlası ise madenlerde gerçekleşiyor.

Maden kazaları her ülkede oluyor. Bu konuda başı ise Çin çekiyor. Ancak çıkarılan maden ile ölümler orantılandığında en kötü değerler Türkiye’ye ait. Örneğin ABD’de 1 milyon ton kömür üretimi başına düşen ölüm oranı 0,2 iken, Türkiye’de bu oran 7,22.Çin’de bile bu oran 1,27... Başka bir deyişle hem daha az maden çıkarıyoruz, hem de daha fazla işçi hayatını kaybediyor.

Bir diğer sorun ise diğer ülkelerde görülen iyileşmelerin Türkiye’de yeterince yaşanmaması. Örneğin 20. yüzyılın başında ABD’de her yıl en az bin işçi maden kazalarında hayatını kaybediyordu. 1947’de devlet müfettişleri madenleri denetlemeye başlayınca bu rakam 1950’lerde 500’e düştü. Her geçen yıl alınan ilave önlemler sayesinde 1990’lı yıllara gelindiğinde ABD gibi dünya maden devi ülkelerinden birinde ölüm sayısı yıllık 100’ün altına indi. Bu arada yaralanmalarda da inanılmaz düşüşler yaşandı. 2000’li yıllarda ise bu rakam 70 civarına inerken bunun sadece 40 kadarı kömür madenlerinden kaynaklanıyordu.

Popüler İçerikler

Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Beklenen Gün Geldi: Birbirinden Ünlü İsimler Saygı1 Formatının İkinci Konuğu Sertab Erener İçin Sahneye Çıktı!
'Atatürk' Yorumu Büyük Tepki Çekmişti: İlber Ortaylı'dan Daron Acemoğlu'na Tarih Dersi!