Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

BİR: Ahmet Davutoğlu'nun ısrarlı ve manidar suskunluğu...

İKİ: Bülent Arınç'ın Erdoğan'ın karizmasını çizmeyi göze alması.

ÜÇ: Arınç'ın hareketinin bireysel değil kurumsal olması.

DÖRT: Erdoğan'ın rest çekmesi ve bunu sürdürmesi...

BEŞ: Melih Gökçek'in 'Bülent Arınç istifa' diye haykırması.

ALTI: Erdoğan medyasında çıkan Bülent Arınç karşıtı yazılar.

YEDİ: Ak trollerdeki büyük şaşkınlık.

Önce Erdoğan-Arınç, sonra Arınç-Gökçek atışması ve Davutoğlu'nun sessizliği içeride ve dışarıda, siyaset ve ekonomi çevrelerinde şu soruya yol açıyor: Kimin dediğini esas alacağız?

Aslında sabah saatlerinde AK Parti’nin yangın söndürme ekipleri devreye girmeye başlamıştı.

Hatta ortada yangın filan da olmadığını, belki bir iki yanlış anlaşılma bulunduğunu, herşeyin çok yakında bir kardeşlik açıklamasıyla yeniden süt liman olacağını filan söylüyorlardı canlı televizyon yayınlarında.

İşte Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek Twitter mesajlarıyla Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a tam da o soğutma yayınlarının yapıldığı öğle saatlerinde yaylım ateşi açmaya başladı ve o yok denilen alevlerin bacayı sarmaya başladığı artık saklanamaz hale geldi.

Önce hatırlayalım ve arka arkaya sıralayalım:

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası’na müdahalesi… Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ı uyarması ve bunu kamuoyuna açıklaması… Hükümetin şeffaflık paketini durdurması… Yolsuzluklarla suçlanan bakanların Yüce Divan’a sevkini engellemesi… Hakan Fidan olayında siyasi iradeye ve AK Parti’nin aday politikasına doğrudan müdahalesi… Çözüm sürecinde izleme kuruluna karşı çıkışı… Hükümetin kendisini bilgilendirmediğini iddia etmesi… En nihayet hükümet ve HDP’nin birlikte yaptıkları Dolmabahçe toplantısına itiraz etmesi…

Siyaset bir süredir sadece bu meselelere, bunlar etrafında yaşanan gerginliklere endekslenmiş durumda…

Özne hep aynı: Cumhurbaşkanı… Cumhurbaşkanı’nın icra alanına girmesi, hükümetle karşı karşıya gelmesi ve kendi partisine karşı siyaset yapması…

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Çözüm Süreci konusunda kendisini hedef alan sözlerini, “Cumhurbaşkanı’nın üslubu çok seviyesiz, düşük. Artık siyasi olarak, ahlaki olarak da kendisini kaybeden bir kişiye dönüştü” diye yanıtladı. 

“Biz söyleyeceğimizi söyledik. Tek adam olmasına izin vermeyeceğiz” diyen Demirtaş, Erdoğan’ın Çözüm Süreci’ne dair son günlerdeki tutum değişiklini ise “Bu konunun artık kendisine siyasi rant sağlamayacağını gördüğü için, artık gerçek düşüncelerini beyan ediyor” diye değerlendirdi. 

Demirtaş; Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile Erdoğan arasında “İzleme Komitesi” ile başlayan ve giderek siyasi krize dönüşme eğilimi gösteren sert polemik konusunda sorularımızı yanıtladı.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın Cumhurbaşkanı'na yönelik sözleri neyi ifade ediyor?

Bu sualin cevabını doğru araştırmak için, Arınç'ın parti, hükümet ve cumhurbaşkanlığı kavramlarını nasıl anladığına bakmak gerekir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, hükümeti kendi başkanlığında toplayacağını açıkladığında, Bülent Arınç şunları söylemişti:

'Ben inanıyorum, Sayın Cumhurbaşkanımız bu yetkisini zamanında ve kararında kullanmasını hepimizden daha iyi biliyor... Aksi bir görünüş, 'Cumhurbaşkanlığı Bakanlar Kurulu'nu vesayet altına aldı' iddialarına Allah korusun haklılık kazandırabilir. İkincisi de Anayasa elvermediği halde başkanlık sistemine veya yarı başkanlık sistemine geçiş gibi algılanabilir, bu da eleştiriye yol açabilir.' (28 Aralık 2014)

Cumhurbaşkanı çıkaran partilerde liderlik krizi mutlaka yaşanıyor. Bunu Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisi örneklerinde çok sert bir şekilde gördük... ANAP’ın lideri Turgut Özal, Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne çıkınca partisini bırakamadı, hem Cumhurbaşkanı, hem de Başbakan olurum sandı, yanıldı. Özal vefatından önce Başbakanlığa geri dönmeyi hayal etti, ancak buna ömrü yetmedi...

Aynı şekilde Süleyman Demirel, DYP’yi bırakıp Cumhurbaşkanlığı makamına çıkınca gözü arkada kaldı, DYP’nin sözünden çıkmamasını umdu. Ancak Tansu Çillerliderliğindeki DYP buna izin vermek istemedi.

Sonuçta ANAP ve DYP’de bir kısım partililer Başbakan’a göre kendisini ayarlarken, diğer kısmı güç kaynağı olarak Cumhurbaşkanını gördü. Aynı partiden olmalarına rağmen Cumhurbaşkanı ve Başbakan anlaşamadı…

21’inci yüzyıl Ortadoğu için bir değişim çağı. Sykes-Picot’nun sonu olur mu bilemeyiz. Ama şunu biliyoruz: 20’nci yüzyıl başındaki paylaşım savaşının ortaya çıkardığı yapıların var olan şekliyle yürümesi zor.

Bir yüzyıl önce sınırlar çizilirken hesaba katılmayan, hiçbir denklemde yer yerilmeyen ve bu paylaşım savaşının ‘en ötekileri’olarak dört ayrı coğrafya bölünen Kürtler, 21’inci yüzyılda gecikmiş de olsa sahnedeki yerini yeniden almaya başladı.

İç ve dış dinamikler birbirini tetikliyor

Irak ve Suriye’deki gelişmelere bakarsak bölgedeki ülkeler ya da bölgede siyaset yapmak isteyenlerin Kürtleri de hesaba katması gerekiyor.

Birleşmiş Milletler Manevi Kültür Mirası Koruma Kurulu 2010’dan itibaren nevruzu Dünya Manevi Kültür Mirası Listesi'ne aldı. Nevruz bahar, bayram, kardeşlik, ışık, aydınlık, ümit ve barış çağrıştırmalıyken medya ve özellikle televizyonlar karşıt kodları aynı saatlerde pompalayarak adeta atışma, tehdit, düşmanlık, savaş ve yıllardır süren kayıpları, ölümleri hatırlatmayı vazife bildiler. Oysa ölüm bile yorgundu artık, böyle yazıyordu pankartlar…  Ancak ilk haber olmak yarışında dünya manevi kültür mirasına giren kendi bayramımızı ötelemek, örtmek, bastırmak isteyenlerin hırsı yorulmamıştı henüz. Çünkü bayram sanki bir grup tehlikeli vatan haininin çılgınca eğlenmesi, gereksiz kutlamasıymış gibi sunuldu.

YGS sonuçları kötüydü, şimdi daha kötü! Üniversitelerin akademik olarak yetersiz yetişmiş adayların yüksek öğrenime gönderilmesi konusunu acilen devletin üst organlarına iletmelerinde yarar var.

2015 yılında YGS sınavına 2 milyon 126 bin 684 aday başvurdu, sınava giren 1 milyon 987 bin 488 adayın 145 bini 140 puan alamadığı için ön lisans ve açık öğretim fakültelerine de kayıt yapma hakkını kaybetti.

575 bin 768 aday da 180 taban barajını aşamadığı için LYS sınavına giremeyecektir. Geçen yıl 477 bin kişi 180 puan barajını aşamamıştı, yani 180 barajına takılan sayısı 2014 yılına göre 100 bin kişi daha artmış bulunuyor.

Bu ham sonuçlar bile ortaöğretimde öğrencilerin akademik olarak yeterince eğitilmedikleri gösteriyor.

Toplumun, ekonomik tabirle tüketicinin gelecek dönem beklentisi, hele seçime gidilirken, tüm partilerin dikkate alması gereken bir faktördür. Dün Türkiye İstatistik Kurumu “Tüketici Güven Endeksi”ni açıkladı. Hiç iyi bir tablo yok önümüzde. “Algıdır geçer, düzeltiriz” türünden bir okuma yapmak, özellikle iktidar partisi açısından lükstür.

Çünkü bu veriye bakarak şunu söyleyebiliriz: Tüketici gelecekle ilgili endişeli ise tüketmekten vazgeçme eğilimindedir demektir. Endişeli demektir. Ekonomide kötümser beklentileri dile getirenleri daha inandırıcı bulur demektir. “Maddi durumum giderek kötüleşecek” diyenlerin sayısındaki artış, siyaseten alternatif arayanların çoğalmasına yol açar. Yani iktidar açısından bu anket sonuçlarını hafife almak, ağır bir siyasi faturaya kapı aralamak anlamına gelir.

Popüler İçerikler

Sevgilisine Atacağı Fantezi Mesajını Yanlışlıkla Karısına Atan Ünlü Patron İcralık Oldu
Meteoroloji 49 Kente Fırtına Uyarısı Verince Hava Forum 58 Kilo ve Altında Olanları Tiye Aldı
Yönetmen İlker Canikligil'in "Kaçak Film" Çıkışına Röportaj Adam'dan Aşırı Haklı Tepki