Bu Yıl Dilek Dilemek Yok, Daha İyi Bir Fikrim Var!

365. gün geldi çattı. Bu öyle bir gün ki ne her ayın ilk cumasına benziyor ne birinci gününe ne de başka bir güne. Sanki gaipten haber almışız gibi o gün geldiğinde hepimiz dilek ve isteklerimizi ilgili makama ulaştırmak adına durmaksızın içerik üretiyoruz: 

Yeni yıldan ne bekliyorum?

Yeni yıl bana neler getirsin?

Yeni yılda neler gerçekleşsin?

Yeni yıldan umutlu muyum?

Bütün odağımız gelecekte… Geleceği en çok düşündüğümüz, hayal ettiğimiz ve onu domine edebileceğimize inandığımız günlerin içindeyiz. Umutla umutsuzluk, inançla inançsızlık, karamsarlıkla iyimserliğin iç içe geçtiği günler…

Dileklerimizden kâğıt gemiler yapıp zaman nehrine bırakırken geleceği, zamanı ve hayatı düşünmeden edemedim.

Birtakım genel kanılar…

Dilemek, istemek, niyet etmek, arzu etmek… Her biri bizden bir eylem bekler, her birinde “birinden istenen bir şey” vardır. Bu kavramlar hayatla bizi karşı karşıya getirirler. Hayatın kendini dev bir alışveriş merkezi gibi konumlamışlardır. Mağazalar ışıl ışıl ve şıkır şıkırlardır ancak aradığımız şey kalmamıştır, artık üretilmeyecektir, gerisi gelmeyecektir, bizim paramız yoktur, paramız varsa beğendiğimiz şeylerin bedeni yoktur, bedeni varsa bizde güzel durmamıştır falan filan. Bir şey aramaktayızdır, “işte bu” diyeceğimiz bir şeylerle karşılaşma ümidiyle bakınmaktayızdır. Tüm bu şeyler bize, bizden daha büyük bir şeyle karşı karşıyaymışız hissi verir. Nitekim genel kanı da budur. 

Hayat o şeyi bize verecek mi vermeyecek mi? O şey, olacak mı olmayacak mı? 

Almak, vermek. Eylemler. Kurgusal detaylar…

Umut. Umutsuzluk. Hayal. Hayal kırıklığı. Bir yandan da zaman işlemekte tik tak tik tak tik tak…

Bir Dileğin Anatomisi

Dilek: İsteyen->Olay Örgüsü-Süreç->Mutlu Son

Efendim, dilek ve isteklerin pek çoğu tam olarak şu ortadaki yerde takılır. Olay örgüsü, yani süreç. Nitekim biz faniler de daha isterken bile çoğu zaman onca parametrenin ince ince bir araya getirilip yeni gerçekliğin oluşacağına ihtimal vermeyiz. Vermeyiz de işte o ilahi dokunuşa da açığızdır. Oraya olan inancımız, isteklerimizle aramızdaki zamk gibidir. 

Öte yandan zaman da işin içindedir. Dilek, niyet ve isteklerin ana dinamiklerinden biri de hissedilen zamandır zira McTaggart’ın dediği gibidir, “Gerçeklik, varlıkla örtüşmelidir.”

Nihayetinde gelecek dediğimiz şey zaten zamanın temel parçaları içinde en heyecan verici olanı. Nedir zamanın parçaları: geçmiş, şimdi, gelecek. Geçmiş bildiklerimizdir, şimdi deneyim anı, gelecek de olasılıklar yani belirsizlik. Bu belirsizlik sebebiyle de iyiyi düşünmeye de açık, kötüyü düşünmeye de. 

Böyle baktığımızda, sanki bir doğru parçasına sıkıştırılmış gibidir zaman. Dileğin dillendirildiği 365. gün başlar ve dahi lineer, ileri akıcı, birbirine eklenen parçalardan mamuldür; bir de sonu vardır. 365 gün sonra bitecektir.

Zamanın Doğası Nasıldır?

Aristo’nun harika bir sorusu var, “Zamanın doğası nasıldır?” Ne harika bir soru. Zamanın doğası nasıldır sahi? Ve biz, zamanın içinde hareket edebilir miyiz? İleri ve geri, yatay ve dikey, düz ve bükümlü. Zamanın doğasını kendi doğamıza indirgeyemeyiz. Zamanın tamamı, her şeyi kapsayan dev bir hafıza olamaz mı? Yaşam olayları, o dilekler, arzular, niyetler… Sizce zaman, “bu mümkün, bu değil” diyebilen bir şey mi? Sizce isteklerimizi bize biri, bir şey mi veriyor yoksa onlar kendiliğinden mi oluşuyor? Yüce oyun kurucu, işleri manuelden çıkarıp ilahi bir interaktif otomasyon sistemi oluşturmuş mudur? Her an her şey değişime açık mıdır yoksa “buraya ne yazıldıysa o mudur?” Kısa çubuğu mu çekmişizdir, kutumuzdan büyük mü çıkacaktır, en güzel günlerimiz henüz yaşamadıklarımız mıdır yoksa bizler kara kuzular mıyız? Hepsi muamma, çok muamma…

Hepimiz biliyoruz ki hakikatin çok azına vakıfız. Ve realitenin mekanizmasını da manyetizmasını da henüz çözemedik. Aslında bakarsanız pervaneler gibi dönenip duruyoruz şu dünyanın içinde. Bir şeyleri açıklayabilmek, anlaşılır kılmak, fikslemek, ortak akıl inşa etmek falan.  Üstelik isteklerimiz konusunda da kafamız çok karışık. Bu konuyla ilgili sayısız teori var. Hepsini vakti zamanında duyduk, uyguladık. Dilek, istek ve niyet teorilerinin getirdiği yöntemlerin kimi çalıştı kimi çalışmadı. Dolayısıyla elimizde, bu budur, diyebileceğimiz hiçbir şey yok. Gelecek hâlâ her türlü spekülasyona açık…

Gelecekten Hoş Bir Fragman Almak Nasıl Olurdu?

Ancak ilginç şeyler de olmaya devam ediyor. Geçtiğimiz haftalarda Jungien Koç ve FLP Türkiye Temsilcisi Master Trainer Şebnem Toker’in Türkiye’yle buluşturduğu FLP-Gelecek Yaşamı Programlama Uygulaması’nı deneyimledim. Bu teknik gerçekten çok ama çok ilginçti. Dilekler dilemenin, niyetlere girmenin, eylem planları yapmanın ve hayatımızda bir şeyleri yeniden organize etmenin çok ötesindeydi. FLP’de önce gelecekte hangi zamana erişmek istediğinize karar veriyorsunuz. Bu bir yıl, iki yıl, beş yıl ya da on yıl sonrası olabilir. Hatta sonraki sonraki sonraki ve sonraki yaşamınız da olabilir. Bu kararın ardından, derin meditasyon süreci başlıyor. Uygulayıcı eşliğinde yönlendirmeli bir derin meditasyon yapıyorsunuz. Ve sonrasında bir gelecek vizyonunun içinde buluyorsunuz kendinizi. Meditatif bir halde seyrettiğiniz ya da kendinizi içinde bulduğunuz gelecekten bir realite, size açılan bir portaldan kendinizi izlettiriyor size. Çok çılgınca değil mi? Bence değil. Çünkü böyle şeylere inanıyorum. Siz inanmayabilirsiniz elbette.

Kendi alternatif gelecek vizyonlarımı anlatmayacağım ancak meditasyonlar esnasında fark ettiğim bir şeyden söz edeceğim. Kendi sonraki yıllarımı ya da öte yaşamlarımı görebilince (gerçek ya da değil) bir anda içimde yepyeni bir bilgi aydınlandı. Sanki her şey ama her şey, toplu halde vardı. Vardı ve ona erişimimiz sınırlıydı sadece. Bunu belki Levhi Mahfuz’la açıklayabiliriz. Bu bilgi ne işimize yarayacak derseniz şöyle: Hepimizin hayatları inanılmaz bir potansiyeli içinde barındırıyor hatta o potansiyeli üretiyor. Her birimiz birbirimizi etkiliyoruz ve etkileşim durmaksızın yepyeni olasılıklar üretiyor ki bu üreyenler de potansiyeli genişlettikçe genişletiyor. Bu sonsuz potansiyel, zamanın hafızasına kaydediliyor. Sonsuzluğun kaydı anbean tutuluyor, saklanıyor…

Sadece bunu fark etmek bile bir şeyler istemek yerine kendimizi maceralara açık hale getirmemize yardım edebilir. Neler olabilir, gerçekten bilmiyoruz ve bilemiyoruz ancak hayattaki potansiyeli kavrayabiliriz. Kendi hayatımızın potansiyelini ve zaten var olan yaratım gücünü kavrayabiliriz. 

Dünya dediğimiz yer deneyimin merkezidir. Maddi, somut, sayılabilir, ölçülebilir alem. Biz de fani bedenler. Bir metabolizmanın, kimyanın, fiziksel şartların sınırlandırması içinde sonsuz olanı kavramaya çalışıyoruz. Steven Johnson bu garipliği “Düşünülebilir kılınmış sonsuzluk” şeklinde ifade eder. Eh, sonsuzluğu kavrayamayız ama kavrayabileceğimiz bir sonsuzluk tanımı yapabiliriz. Bir şekilde kavrayarak ve açıklayarak, bilinmezliğe tahammülü olmayan varlık telaşımızı bir nebze olsun sakinleştirebiliriz. 

Böylece sonsuzluğun ışığını geleceğe doğru yöneltiriz. Onu kavranabilir ve ölçülebilir kılmak adına zamanla sınırlar, zamanı da kadrana, akışı akrep ve yelkovana, anları saniyelere, dakikalara, saatlere pay ederiz. Oysa gerçek, çok daha fazlasıdır; çok daha fazlası.

Bu yıl yeni bir şey yapmaya ne dersiniz?

Diyorum ki bu yıl dilek dilemeyelim. Bunun yerine kendimize, hayatımızın ve hayatın içindeki potansiyeli gördüğümüz küçük pencereler, zaman yarıkları açalım. Özgürce, yargısız, imkânı ve imkânsızlığı düşünmeden. Gözlerimi kapadığımda nelerin aslında mümkün olduğunu görüyorum? Mümkün olan onca şeyi görebiliyor muyum? Mümkünlerin nasıl mümkün olduğunun farkında mıyım? Her şey mümkün olabilseydi, benim için ne mümkün olurdu? 

Kendi mümkünlerinizi bir düşünmeye davet ediyorum sizi:

5 yıl sonra nerede olmak mümkün?

10 yıl sonra ne yapmak mümkün? 

Tüm anların, geçmişin, geleceğin ve şimdinin bir arada ve burada olduğu kabulüyle zamanın sonsuz hafızasından bir kart çekmek denemeye değer bir çılgınlık değil mi? Geleceğe arzuhal bildirmek yok, dilek dilemek yok, niyet etmek yok… Sadece biz göz atmak var. 

Özel bir şey yapmanıza gerek yok. Bu gerçeği düşünün yeter. Gelecek şimdi ve burada. Tüm zamanlar şimdi ve burada. Fark edin ve rahatlayın. Hiçbir şeyin olması ya da olmaması şart değil. Biz, hiçbirinden ibaret değiliz. Hayat, hiçbirinden ibaret değil. Bu yıl, 365. günde dilek dilemek yerine hayatın güzelliğini düşünün… Burada olmanın güzelliğini… Döngüleri boş verip akışın süreğenliğini ve iç içeliğini düşünün. Hayatın ve hayatta olmanın güzelliğini ve kendi güzelliğinizi. 

Twitter

Instagram

Popüler İçerikler

Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Beklenen Gün Geldi: Birbirinden Ünlü İsimler Saygı1 Formatının İkinci Konuğu Sertab Erener İçin Sahneye Çıktı!
Yönetmen İlker Canikligil'in "Kaçak Film" Çıkışına Röportaj Adam'dan Aşırı Haklı Tepki