Bu Topraklara Semaveri Taşıyan 20. Yüzyılın Barış Güvercinleri: Molokanlar

Her gün süt içebileceklerini düşünmeleri Molokan adıyla anılmalarına yol açtı.

Moloko kelimesi Rusça olup süt anlamındadır. Molokan kelimesi ise süt içen, orucu bozan anlamına gelir. Bu adın verilme nedeni ise o tarihlerde Rus halkının inancına göre, haftada iki gün süt içme geleneği olmasına rağmen, Molokanlar’ın  buna itiraz ederek haftanın her günü süt içebileceklerini düşünüyor olmalarıdır.

Molokanlar ya da Türkiye’de bilinen adıyla Malakanlar kiliseye karşı çıkmalarıyla ünlendi.

Neredeyse 1600’lü yıllardan beri dinsel ibadet ve inançlarıyla Rus Ortodoks kilisesinden kopmuş, kendilerini ruhani Hristiyan diye adlandıran ve dinin eklentilerine yani ruhban sınıfına, ikonlara, kiliselere inanmayan Beyaz Rus kökenli bir topluluktur.

Molokanların din ve ahlak anlayışı katı, net ve basitti.

Molokanlara göre dini bütün olmak demek kardeşlik, yardımseverlik ve bunlara bağlı olarak mutlu bir yaşam demektir. Kıskanmamak, dış görünüşe itibar etmemek, çalmamak, kanunlara saygılı olmak temel prensipleriydi. Çalışkanlıkları, dürüstlükleri ve belki de hepsinden en önemlisi savaş karşıtı olmalarıyla dikkat çekiyorlardı.

Eşitlikten yola çıkan bir dünya görüşü sistemleri vardı.

İnançlarına göre tanrının yarattığı insanlar doğuştan eşitti ve  bu eşitliliği hiçbir kanun, yasa bozamaz. İnsanı diğer insanlardan üstün tutacak her türlü hiyerarşiye karşıdırlar. Yönetmekten, yönetilmekten kaçınırlardı. Gücü insanın içinde yetenekleri ortaya çıkarması, toplumsal dayanışmanın aracı olarak kullanmaktan yanaydılar. Devlet olgusuna inanmadıkları için vergi vermeyi, mahkemelere çıkmayı reddederlerdi. Gerçek anlamda eşitliğin olmadan ahlakın olmayacağını düşünüyorlar.

Okulun insanı tek tipleştirmesine karşı ilkokuldan sonra okula gitmezlerdi.

Eğitimin ilkokuldan sonrasının onları bozacağına, kendilerine özgü ruh ve ahlak anlayışlarını yitireceklerine, sıradanlaştıracağına ve doğadan koparacağına inanmaktaydılar. Tasarruf düşüncesine sahip değildiler. Mutlu olmanın biriktirmekle olmayacağının farkındaydılar. Özel mülkiyete karşıydılar. Yaşamlarında rekabete yer yoktu. Aralarında çok kuvvetli toplumsal dayanışma vardır.

1877- 1878 Osmanlı Rus Savaşı’ndan sonra Kars yöresine sürüldüler.

Türkiye’de Kars, Ardahan, Iğdır ve hatta Erzurum, Erzincan yörelerine yerleştiler. Gittikleri her yere beraberlerinde barış, hoşgörü, paylaşma kültürünü de taşıdı bu topluluk. Yerleştikleri yer neresi olursa olsun tarımsal becerileri, hayvan yetiştirmedeki ustalıklarıyla öncü oldular. Modern tarımı, ziraatı, dönemin çağdaş teknolojik üstünlüklerini de beraberlerinde taşıdılar.

Kimliklerini ve yaşam tarzlarını sürdürebilecekleri en uygun yerler köylerdi.

Şehirlere yerleşmediler ve hatta zorunda olmadıkça gitmediler. Köy onlar için en uygun yerleşim yeriydi. Onlara göre her türlü ağır sanayi ve teknoloji, insanı özünden koparan yaşamı karmaşıklaştıran faktörlerdi. Ama buna rağmen köylerinde şehirli gibi düşündüler ve yaşadılar.

Kars’ta bölge halkına peynirciliği, arıcılığı, hayvancılığı, ziraati öğrettiler.

Patates, ayçiçeği ve lahanayı bu bölge ile ilk kez onlar tanıştırdı. Değirmenciliği bölge halkından öğrendiler. Öğrendikleri bu mesleği çok iyi derecede yapmalarından dolayı Kars yöresinde değirmenlerin çoğunu onlar işletmeye başladı.

Semaveri bu topraklarla tanıştıranlar Molokanlardı.

1. Dünya Savaşı devam ederken Molokanlar için yine göç gerekliliği doğdu.

Batı'da Kurtuluş Savaşı devam ederken Molokanlara bir talimat geldi: 'Ya asker ol, ya da bölgeyi terk et.' Molokanların çarlara karşı bile kırılmamış savaş karşıtlığı bilinirken onların savaşa katılmasını istemek tekrar bu topraklardan göç etmelerine sebep oldu.

Kendi topluluklarının geleceği için kaygılanan son Molokanlar da Türkiye'den göç etti.

1962 yılında son kalan 1500’ü aşkın Molokan bu kez siyasal olmayan nedenlerle kendi istekleri ile anavatanlarına dönme kararı aldılar. Bunun en temel nedeni sayılarının azalması ve geleceklerinden endişe duymalarıydı. Çünkü onların geleneklerine göre 5-6 göbek akrabalığı bulunanların evlenmesi yasaktı. Bu durum onların çoğalmasını engelliyordu.

Kars ve yöresinin uzun yıllar boyunca kardeşçe yaşadığı, özgürlük ve demokrasi rüzgarlarını ektiği topraklardaki hikayeleri de böylelikle son buldu.

Onların arkalarında bize bıraktıkları en büyük miras, sıcak dostlukları, iyilik ve barışseverlikleri oldu.

Popüler İçerikler

'İmam' Halil Konakçı, İlber Ortaylı'ya Ateş Püskürdü! 'Bizans Tohumu, Yunanlı, Dönme!'
Araştırma: Türkiye'de En Çok Hangi Yemekler Sipariş Ediliyor?
İlk Buluşmada Alman Usulü Hesap Ödediği İçin Buluştuğu Kişinin Cimriliğinden Dem Vuran Kadın Tartışma Yarattı
YORUMLAR
26.01.2016

Gitmelerinin sebebi 1. dünya savaşında Ermenilerden yana olmalarıydı. Her ne kadar barışçıl insanlar da olsalar yaptıkları hata pahalıya mal olmuş onlara. Bir de iyi anlatılmamış ama 93 harbinden sonra Ruslar tarafından o bölgeye yerleştirildiler. Malum Kurtuluş Savaşına kadar o Kars ve Ardahan Rus toprağıydı.

26.01.2016

Büyük bir kayıp olmuş yazık...Kimseye zararı olmayan, üstüne çok bilge ve becerikli bu insanlar yerine, sürülmesi gereken o kadar çok zararlı mahlûk var ki...

26.01.2016

Her güzel şeyin bir sonu var.Gitmeselerdi keşke demek fayda etmiyor.

TÜM YORUMLARI OKU (12)