Afrika gezisi sonrası uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başkanlık sistemi, Suriye’deki gelişmeler ve Yunanistan’da solun seçim zaferi gibi konularda değerlendirmelerde bulundu. 'Davutoğlu ile aranızda başkanlık sistemine geçiş noktasında görüş ayrılığı var mı' sorusunu Erdoğan “Ahmet Bey gerek başdanışmanlık, gerek dışişleri bakanlığı yaptığı dönemde yine başkanlık sistemini meydanlarda hep konuştuk. Bu seçimlerin de bence üzerinde konuşulacak konularından biri olacaktır diye düşünüyorum” diye yanıtladı.
Vatan gazetesinden Hüseyin Yayman’ın haberine göre, Erdoğan’ın yaptığı değerlendirmeler şöyle:
Yeni dönemde başkanlık sisteminin rolü ne olur? Bu konuda hükümetle bir uyum problemi var mı? Kulislere çeşitli iddialar yansıyor...
“Öncelikle gündemi belirlenen bir Türkiye ile gündem belirleyen bir Türkiye noktasında, gerçekten ben ‘başkanlık sistemi’nin bu sürece güç katacağına inanıyorum. Başkanlık sisteminin sağlayacağı en büyük avantaj, çok başlılığı ortadan kaldırması olacaktır. Seri karar almak, çok daha çabuk netice almayı getirecektir diye düşünüyorum. Zira bizdeki mevcut sistemde karar süreci süratle işliyor dersek kendimizi aldatırız. İkincisi, her zaman söylediğim bir şey var; gerek insan yönetiminde, gerek paranın yönetiminde, gerekse bilginin yönetiminde çok daha verimli olabiliriz ama şu anda verimli değiliz, bu çok açık net, ortada. Verim ekonomisi devreye sokabilirsek, netice almamız da o denli artacaktır. Biz bugüne kadar birçok şeyleri yatırım noktasında yapabildiysek bazı sıkıntıları yaşayarak olmuştur. Eğer bir başkanlık sistemi olmuş olsa, yatırımlar noktasında da, alt yapı, üst yapı, insana yönelik yatırımlarda da çok daha başarılı neticeler alırız. Acaba gelişmiş ülkelerin ne kadarında başkanlık sistemi var, ne kadarında yok? Görüyoruz ki tamamına yakınında var. Buradan netice alındığına göre, biz niye hâlâ ayaklarımıza prangaları bağlayalım, gitmemek, koşmamak için buna devam edelim.”
Şu anki yapı neden ayağımızda pranga?
“Ben iki cumhurbaşkanı ile çalıştım. Şimdi Abdullah Bey değil de başka biri olsaydı, biz bu kadar rahat çalışamayacaktık. Hükümetle aramızda uyum problemi olup olmadığını sormuştunuz... Biz tabii ki koordineliyiz, hükümetle aramızda kolay kolay Allah göstermesin herhangi bir şey olmaz. Ben kolaylaştırıcı olacağım, hükümet de bu noktada çalışmalarını rahatlıkla sürdürecek. Tabii dışarıdan dedikodu üretenler olacaktır. İşte kalkıp da şu anda Cumhurbaşkanlığı makamını dahi ‘kaçak saray’ olarak niteleyecek kadar alçalanlar, seviye kaybına uğrayanlar... Şu uçağı dahi eleştirenlerin dünyaya bakışlarını düşünün. Büyük düşünemezseniz, ufkunuz büyük olmazsa, sizler gelişmiş ülkelerle rekabet yapamazsınız.”
Sayın Davutoğlu ile aranızda başkanlık sistemine geçiş noktasında görüş ayrılığı var mı?
“Ta belediye başkanlığımdan beri başkanlık sistemi konuştuğum, savunduğum bir tezdir. Ahmet Bey gerek başdanışmanlık yaptığı dönem, gerek dışişleri bakanlığı yaptığı dönemde yine başkanlık sistemini meydanlarda hep konuştuk. Öyle zannediyorum ki, Ahmet Bey’in de, - ki yeni Anayasa’da bile bizim üzerinde durduğumuz konulardan biriydi - savunulacak en önemli tezlerden bir tanesidir. Bu seçimlerin de bence üzerinde konuşulacak konularından biri olacaktır diye düşünüyorum. Çünkü önemli bir argümandır, önemli bir başlıktır, çünkü Türkiye’nin sistemdeki zaafını giderecek olan bir anlayıştır.”
Başkanlık sisteminde, denge denetleme mekanizmalarının kurulamayacağını, antidemokratikleşme başlatacağını öne sürenler var...
“Tam aksine, başkanlık sistemindeki denetim mekanizmaları şu andaki bizim mevcut sistemde yok. Örneğin, ABD’de Temsilciler Meclisi, Senato herhangi bir yetkiyi vermedikten sonra Sayın Obama adım atamaz. Gerek para kullanımında gerek ne olursa olsun. Bir helikopteri bir yere verecek değil mi, geçmediği sürece veremez. Bakın sağlık ile ilgili reformu halledebildi mi?”
Siz denetleme gücü sağlam bir sistem mi istiyorsunuz?
“O olması lazım ama aldığı gücü de kullanması lazım. Şimdi Sayın Obama, Temsilciler Meclisi’nde gücünü kaybetti, Senato da kaybetti. Eğer gücü olsaydı rahat olacaktı, istediği yetkileri oradan alabilecekti. Ama şimdi o yetkileri alamama durumu ile karşı karşıya. Başkanlık sisteminde güçlü bir iktidar olduğu zaman Temsilciler Meclisi veya Senato’nun engellemesi söz konusu olmayacak ki... Ben şunu da savunuyorum; ikili bir sistem değil tek sistem.. Şu anda bizim parlamento nasıl, tek sistem olmalı ve tek sistemle gidilmeli diye düşünüyorum. Orada da zaman kaybı olmamalı. İkiliyi ileri sürenler de var, o işi geciktirir. Tekli sistemde çok daha seri karar almak mümkün olur. Güçlü bir iktidarsanız, güçlü bir iktidar olarak da Başkan’a yetkisini verecektir, verdikten sonra da denetleyecektir.
HDP’ye tepki: Samimi değiller!
Kandil’in çözüm sürecini akamete uğratma amaçlı atakları var. Selahattin Demirtaş’ın yüzde 10 barajı ile ilgili sözleri de dikkat çekici...
“Bir siyasi partinin eş başkanı durumunda olan bir kişinin bu tür bir açıklama yapmasının hiçbir siyasi edebe sığması mümkün değildir. ‘Yüzde 10 barajını aşamayıp da barajın altında kalırsam, çözüm süreci akamete uğrar, farklı bir süreç başlar...‘ Ya çözüm sürecinin akamete uğrayıp uğramamasının kararını sen mi vereceksin! Kararını millet verecektir. Eğer seni yüzde 10’un altında bırakacaksa millet ne demiştir; ‘Çözüm sürecinden memnunuz, siz yolunuza aynı kararlılıkla devam edin.’ Bir örnek vereceğim, biz hâlâ Yüksekova’da bir havalimanını yapmakta zorlanıyoruz. Hakkari milletvekilisin, toprağını seviyorsan, insanını seviyorsan oraya bir havalimanının yapılmasından niye rahatsız oluyorsun? Öyle bir derdi yok. Samimi değiller. Yalan söylüyorlar. Çözüm süreci için, hükümetimizin kararlı bir şekilde yoluna devam etmesi lazım. Yüzde 10 barajı ülkemizin istikrarı için çok çok önemlidir.”
HDP barajı aşamazsa siyasi muhatap imkanını kaybeder mi?
“Parlamentoda olduğu zaman siyasette muhatap olmak başkadır, parlamento dışında olduğu zaman muhatap olmak başkadır. Hükümet STK’larla görüşmeler yapıyor değil mi? Onların da varsa bir STK’sı, istediği zaman davet edip görüşebilir, yoksa görüşme mecburiyeti diye bir şey yok ve hiçbir zaman da kalkıp “Biz Parlamento dışındayız, ama istediğimiz zaman yine masada oluruz” diye bir şart da koşamazlar.
Somali’de 1 milyon kişi sokaklara inecekti
Türkiye’den zengin ülkeler var. Bir Müslüman ülkede bu kadar açlık, yokluk var ama zengin Müslüman ülkeler pek yardım yapmıyor...
“Olay yardımla bitmiyor ki. İsim vermek istemiyorum, o tür zengin ülkelerden biri oraya girdi, orada şu anda ama bu tür yardımlara yönelik esamisi okunmuyor... Para ise her şeyi var fakat yapılacak yardımlar noktasında yoklar, yatırım noktasında da zaten yatırımların yapılmasını istemiyorlar. Mogadişu limanını üç yıl oyaladılar... Israr, ısrar, ısrar, sonunda Albayrak’a verdiler. Şu anda ayda 2 milyon dolar Somali oradan kazanıyor.”
Neden vermediler üç yıl boyunca?
“Üst üste telkinler oluyor. Türkiye’nin yakın davranması birilerini rahatsız ediyor. Biz geldik, yakın davrandık, hemen arkasından İngiltere bir toplantı... Sen o toplantıyı yapmaktansa atla gel Somali’ye...”
Siz Mogadişu’ya gitmeden önce bir bombalı saldırı oldu... Burada üçüncü bir devletten bahsediliyor... Türkiye’yi orada istememe durumuna dikkat çektiniz, bu saldırı da onunla mı ilgili?
“Bizim bu gidişimize yönelik böyle bir eylemin önceden tasarlanmış olması veya yapılmış olması tahminlerimin dışında bir şey.”
Niçin bizi hedef alıyorlar, niçin böyle bir örgüt sizin oradaki varlığınızı hedef alıyor?
“O şekilde düşünmek istemiyorum... Eğer bu insanlar Somali’yi seviyorsa, Somali halkını seviyorsa, bizim gelişimize tam aksine çok daha olumlu yaklaşmaları lazım. Bizim buradaki tavrımız, buradaki duruşumuz inanıyorum ki hem Somali halkına hem de onlara ciddi birer mesaj olmuştur. Sokak aralarını filan gördüyseniz, ister istemez Somali yönetimi de çok ciddi tedbirler aldı. Cumhurbaşkanı da onu söylüyor; ‘Ben böyle bir sorumluluğu taşıyamam. Bundan dolayı alınması gereken tedbirleri en ciddi şekilde aldık. Yoksa şu anda 1 milyon insan sokaklara dökülür, hastaneye kadar sizinle beraber yürürdü. Burada size karşı böylesine büyük muhabbet var’ diyor.”
276’yı bulamadan sen bunu düşün!
Meclis’in Yüce Divan’a dair kararını nasıl yorumluyorsunuz?
“Efendim, niye iktidar partisinden bu kadar fire var, şu var bu var ifadeleri gündeme geldi. Bir defa bu ifadeleri kullanmak bana göre çok çirkin. Bir taraftan milli iradeye saygılı olun diyeceksin, öbür tarafta milli iradenin kararına karşı kalkacak bunları söyleyeceksin. Aslolan nedir, muhalefet olarak 276’yı niye bulamadın ya sen önce bunu düşün. ‘İktidar niçin bu sayıda kaldı?’ deme hakkı yok ki, sen niye 276’yı bulamadın... Sen bunu sorgula. Demek ki iktidar burada kenetlendi ve bu işe prim vermedi. Diyorlar k; Yüce Divan’a güvenmiyor musunuz? Peki siz ilk derece mahkemelerin verdiği karara güvenmiyor musunuz? Takipsizlik kararı verdiler, yargı orası. Anayasa Mahkemesi üyeleri arasında yargıdan olanlar da var olmayanlar da var... ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ diyorum ve çıkan karara da saygı duyuyorum.”
‘Birçok konuyu geç anlamış durumdayız’
Hrant Dink cinayetinde paralel yapının bağlantısı olduğunu düşünüyor musunuz? Ergenekon davasının en başından beri paralel yapının dahil olduğu konusunda...
“Biz aslında iyi niyetimizin kurbanı olduk, bunu açıkça söylemek lazım. Ama şimdi her şeyi konuşabilir misiniz... Biliyorsunuz, herkes ya emekli olduktan sonra yazmaya başlıyor böyle şeyleri, görevde değilken söylüyor. Ama görevi başında iken söylemiyor. Bunu yazıp çizenler de söyleyenler de kalkıp da bunları bize iletmediler, bizimle paylaşmadılar. Paylaşmadıkları için birçok konuyu geç anlamış durumdayız. Şurada iki, iki buçuk yıl, yani MİT Müsteşarı’na malum operasyon yapıldığından itibaren bu işi anlamış durumdayız. Biliyorsunuz, hesapları önce MİT Müsteşarı’nı almak sonra da beni almaktı. Pensilvanya ile bu işin alâkası var mı? Yok demek mümkün değil, işin hep içinde. Dink olayında işin nerelere ulaştığı zaten şu anda ortaya çıkıyor. Emniyet’teki İstahbarat’taki ayakları ortaya çıkmış vaziyette. Emniyet ve yargının bunların üzerine gitmesi ile birlikte olaylar daha da netleşiyor, Ayrıca burada bir konu var. Gerek Balyoz, gerek Ergenekon bunların içinde hep bunlar var. Hem Yargı hem de Emniyet ayağı ile var. Eğer, 17 Aralık 25 Aralık sürecinde bu müdahale yapılmamış olsaydı iş böyle gidecekti. Darbeye karşı darbe yapılınca o iş bitmiş oldu.”
Kral Abdullah’ın vefatı dolayısı ile bizde yas ilan edilmesine tepki gösteren kesimler de oldu...
“Geçmişe dayalı olan hukukumuzdan dolayı taziye ziyaretimizi yaptık, cenazeye iştirak ettik. Türkiye-Suudi Arabistan ilişkileri Suriye’de farklı seyrediyor, Filistin’de farklı seyrediyor, Mısır’da farklı seyrediyor. Ama biz görüş farklılıklarının ikili ilişkilere karıştırılmamasından yanayız. Nitekim bir günlük yas ilan edilmesini de, Suudi Arabistan’la ikili ilişkilerimize önem atfettiğimize ilişkin bir mesaj olarak algılamak lazım. Hükümetimizle görüşerek yas kararı aldık.”
Bazı yorumcular, Suudi Arabistan’da yeni yönetimin İhvan dahil çeşitli konularda bir önceki yönetime göre daha farklı bir tutum sergileyebileceğini ileri sürüyorlar...
“Bence bu hususlarda aceleci davranılmamalı. Öncelikle Selman Bin Abdülaziz’in neler yapacağını bekleyip görmek lazım. Şahsen ben şöyle bir hafta on gün içinde bir hayırlı olsun ziyaretine gitmek, kendilerini bizzat tebrik etmek istiyorum. Ama şu var ki İslam dünyası üzerinde büyük operasyonlar oluyor. Bir parçalama metodu uygulanıyor. Bu üst akılın operasyonlarına karşı ortaya konulacak tavır çok önemli.”
“Devletler arasındaki ilişkilerde devamlılık esastır. İktidar da kim olursa olsun, Türkiye-Yunanistan arasındaki ilişkilerin gelişmesini ve güçlenmesini sağlamak bizim için öncelikli konudur. Dolayısıyla seçim sonuçları hayırlı olsun.”
“Çok açık, net söylememiz lazım; bizim Suriye’ye yönelik politikamız bellidir. Bunun üzerinde asla oynama yapmayı düşünmüyoruz. Bizim hedefimiz rejimdir. Eset rejimi ile Suriye’de bu iş devam etmez.”