“Bu Sadece Bir Şarkı Değil!” Gerçek Hayatlardan Kopup Gelen Parçalar

Bazen bir şarkı çalar, daha ilk saniyesinden “bir şey oldu” dersin. Kalbin sıkışır, gözlerin dolar ya da sadece içinden derin bir “offf” çekersin… Çünkü o şarkı sana dokunmuyordur sadece, gerçekten birinin canına dokunarak yazılmıştır. İşte bu içerikte öyle şarkılar var ki; kimisi bir ayrılığın tam ortasında doğmuş, kimisi hasta yatağında edilen bir dua gibi.Hepsi gerçek. Hepsi yaşanmış. Hepsi biraz bizim gibi… Çünkü bazı şarkılar sadece şarkı değil; birinin yarası, özlemi, vedası. Hadi bakalım, kulaklar bizde, kalpler onlarda…1930’larda Orta Anadolu’nun bağrından kopup gelen bir türkü var: Burçak Tarlası. Bu şarkının yazarı, Kör Şakir diye bilinen bir halk şairi. Hikayesi ise tam iç burkan cinsten… Meryem Sayar adında genç bir gelinin, kaynanasının sabahın ilk ışıklarıyla onu uykusundan edip tarlaya gönderdiği günler anlatılıyor.Düşünsenize, sabah erken saatlerde kalkıyorsunuz, tarlaya gidiyorsunuz ama iş bitmiyor. Üstelik gelinlik gibi ağır bir şeyi de sırtınızda taşımak zorundasınız! Meryem’in de söylediği gibi:Aman da kızlar ne zormuş burçak yolu,Burçak tarlasında yar yar gelinmesi.Bu şarkı sadece bir türkü değil, o zamanların genç kızlarının yaşadığı gerçek zorlukların sesi.1964’te ise Tülay German çıkıyor sahneye ve bu türküyü modern enstrümanlarla bambaşka bir boyuta taşıyor. O dönem caz şarkıcısı olan Tülay, Donuk Onatkut orkestrasıyla birlikte bu parçayı yeniden yorumlayınca, sadece bir hit çıkmıyor ortaya; aynı zamanda Anadolu rock’ın ilk tohumları da atılmış oluyor.Bu türkü, 19. yüzyılda yaşamış olan Debreli Hasan’ın hikayesini anlatıyor. Hasan, zenginlerden çalıp fakirlere dağıtan tam bir halk kahramanı. Onun dramatik hayatı, özellikle o meşhur köprü yani su kemeri etrafında efsaneleşmiş.Fatsa’ya yakın Yassıtaş köyünde doğan Hekimoğlu İbrahim, “Narin” diye bilinen güzel bir kıza tutulur. Ancak ne yazık ki kız, bölgeyi yöneten Gürcü ağasının nişanlısıdır. Ağa, bu aşkı öğrenince Hekimoğlu’nu evine çağırır. O sırada çıkan kavgada Hekimoğlu, ağanın silahına uzanan yeğenini vurur. Bu olay köyde büyük bir kan davasının fitilini ateşler.Bunun üzerine Hekimoğlu, annesini köyden uzaklaştırır, yeğenleriyle birlikte dağlara çıkar ve eşkıya hayatına başlar. Gürcü ağası defalarca jandarmaya ihbar eder ama Hekimoğlu, “aynalı martin” adlı tüfeğiyle birçok kez kaçmayı başarır. Sonunda Dadyan Arslan’ın kurduğu pusuda yaralanır ve hayatını kaybeder. Ama o, halk arasında haksızlıklara karşı duran bir kahraman olarak unutulmaz.Haluk Levent’in en içten şarkılarından biri Elfida. Neden mi? Çünkü bu şarkı, daha 9 yaşındayken kansere yenik düşen küçük Beyzanur’a adandı. Beyzanur, Haluk Levent’in destek verdiği 16 kanserli çocuktan biriydi ama maalesef o hayatta kalamadı. Haluk abi, şarkısını bitirmeden önce Beyzanur’u kaybetti; işte o yüzden Elfida hem onun anısı hem de tüm minik kahramanların sesi oldu.Bu şarkının sözleri, Türk müziğinin efsane ismi Aysel Gürel’den geliyor. Kızına, yani Müjde Ar’a duyduğu sevgiyle yazılmış öyle derin, öyle anlamlı ki… Sezen Aksu’nun muhteşem yorumuyla milyonların kalbine dokundu. Üstelik Tarkan gibi dev isimler de bu şarkıya kendi dokunuşlarını katarak hikayeyi yaşatmaya devam etti.Kıskanır rengini baharda yeşillerSevda büyüsü gibisin sen FiruzeBu sadece bir türkü değil; bir adamın yüreğine gömdüğü sevdanın sızısı. Aslında bu türkü, Arap Mustafa adlı bir âşığın, çocukluk aşkı Zahide’yle kavuşamamasından doğmuş. Askere gidiyor, döndüğünde Zahide başkasının kolunda... Onun da tek çaresi sazına sarılıp derdini söylemek oluyor.Yıllar sonra Neşet Ertaş bu hikâyeyi öğreniyor ve öyle bir okuyor ki… Zahide artık sadece bir kadın değil, kavuşulamayan her aşkın adı oluyor.Bu şarkıyı dinlerken “Acaba sadece politik mi?” diye düşünebilirsin ama hayır…Cem Karaca, 12 Eylül’de sürgüne gitmek zorunda kalıyor ve küçük oğlunu ardında bırakıyor. Oğluna yazdığı bu şarkıda, hem pişmanlık hem sevgi hem de dev bir özlem var.“Gam keder elem, dertler geçer elbet” diyor ama en çok da kendine teselli veriyor. Mektup gibi bir şarkı.Şimdi seni biraz doğuya, karlar altındaki Erzurum’a götüreyim. Bu türkü, tipiyle meşhur bir kış günü dağlarda kaybolan insanların ardından yakılmış. Gerçekten olmuş bu… Aileler, eşler, kardeşler… Bir daha dönemeyen nice insan için söylenmiş “Ay Deresi”. Ve o ezgi yok mu… Sadece keder değil, doğanın bile insanı nasıl çaresiz bıraktığını anlatıyor.Bir aşk şarkısı gibi duyulsa da, bu parçanın arkasında tarifsiz bir kayıp var. Barış Manço’nun babaannesi Nimet Nine, onun için sadece bir büyükanne değil, çocukluğunun en kıymetlisiymiş. Ramazan Bayramı’nda vefat edince, içindeki boşluk bir melodide hayat bulmuş: Gülpembe.Bu duygusal şarkı, Yıldız Tilbe’nin genç yaşta kaybettiği sevgilisi – müzisyen Uzay Heparı – için yazdığı söylenir. Geride kalan büyük özlem, pişmanlık ve acı, “Delikanlım”ın her notasına sinmiş; konser alanlarını hüzünle dolduran bir ağıda dönüşmüştür.Bu türküyü bir defa bile dinlediysen, içine işleyen bir yolculuk hissi bırakmıştır. Aşık Veysel, küçük yaşta geçirdiği çiçek hastalığı nedeniyle gözlerini kaybediyor. Ama hayata küsmek yerine, gönlünü açıyor: önce sazına, sonra yollara…“Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece” sözleri, sadece fiziksel değil, ruhsal bir yolculuğun da özeti.Hayatını, aşkı, ölümü, sabrı ve inancı – hepsini aynı dizelere sığdırıyor. Bu türkü, bir ömürlük yürüyüşün, sabrın ve kabullenişin ta kendisi.

“Bu Sadece Bir Şarkı Değil!” Gerçek Hayatlardan Kopup Gelen Parçalar

1. Burçak Tarlası – Tülay German

2. Suavi - Drama Köprüsü

3. Hekimoğlu Türküsü

4. Haluk Levent - Elfida

5. Sezen Aksu – Firuze

6. Neşet Ertaş - Zahide

7. Cem Karaca - Oğluma

8. Kadir Selçuk - Ay Deresi

9. Barış Manço - Gülpembe

10. Yıldız Tilbe - Delikanlım

11. Aşık Veysel - Uzun İnce Bir Yoldayım

Popüler İçerikler