Bu Liste Kaçmaz! Kitap Kurtları İçin 20. Yüzyılın En İyi 100 Kitabı

Kitap sektöründe her geçen gün yepyeni kitaplar çok satanlar listesine giriyor ve bu artık bir seri üretim haline geldi. Durum böyle olsa da üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen hala unutulamayan ve en iyi kitaplar arasında gösterilen kitaplar mevcut. İşte Fransız gazetesi Le Monde'ün yaptığı çalışmaya göre yirminci yüzyılın en iyi 100 kitabı!

Not: Bazı kitap açıklamaları tanıtım bültenlerinden alınmıştır.

100. Geceyarısı Çocukları - Salman Rushdie

Salman Rushdie, bugüne kadar pek çok ödüle layık görülen, ülkesinin gerçeğinden beslenerek evrensele açılan eserleriyle çağdaş edebiyatın en önemli temsilcilerinden biri.

Anlatacak öyle çok hikâye var ki, bir sürü, birbirine geçmiş bir hayatlar olaylar mucizeler yerler rivayetler bolluğu, olanaksızla olağanın son derece yoğun bir karışımı! Ben bir hayat yutucusuyum ve beni tanımak için, bir tek beni tanımak için sizin de bütün hepsini yutmanız lazım.

15 Ağustos 1947, geceyarısı saat on ikide, Hindistan’ın bağımsızlığının ilan edildiği anda dünyaya gelen Salim Sina, basında ilgi odağı olup Başbakan Nehru tarafından kutlanır. Ancak bu tesadüf, kahramanımız için beklenmedik sonuçlar doğuracaktır. Zira kendisi gibi aynı saat doğmuş bin çocukla telepati kurmak ve tehlikeleri koku alma duyusuyla sezmek yetenekleri bahşedilmiştir kendisine. Bu yolla içinden çıkılmaz bir biçimde ülkesinin tarihine bağlanan Salim, zaman içinde yol aldıkça modern Hindistan’ın zaferlerine, felaketlerine, trajedilerine ve büyük çelişkilerine ayna olur.

Kadim mitlerin günümüz anlatılarıyla, masalların tarihle birlikte dokunduğu, zengin, eğlenceli ama trajik; aynı anda hem gerçekçi hem de fantastik bir başyapıt, Geceyarısı Çocukları... XX. yüzyılın en iyi 100 romanından biri...

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

99. Yanardağın Altında - Malcolm Lowry

1957 yılında kırk sekiz yaşındayken intihar eden ünlü İngiliz romancı Malcolm Lowry, kısa süren yaşamının tümünü ölüme varacak bir yarış gibi yaşadı. Sıkıntılarından, birbirine eklenen alkol ve delilik nöbetlerinden kaçarcasına dünyanın pek çok köşesine gitti. Yaşamöyküsünü kaleme alan Douglas Day’e göre Lowry alkolik olduğu için delirmedi, deli olduğu için alkole sığındı.

Lowry’nin 1936-1944 yılları arasında damıta damıta yazdığı Yanardağın Altında, 20. yüzyılın en önemli romanlarından biri. Lowry’nin Melville, Conrad ve Fitzgerald gibi ölümsüz yaratıcılar arasına girmesini sağlayan Yanardağın Altında için Fransız yayıncı Martin Nadeau şunu söylüyor: “Yanardağın Altında, dünyayı peşinden gidenler ve diğerleri diye ikiye ayıran bir ‘kült roman’dır.”

98. Gaston - Andre Franquin

1957'de Belçikalı karikatürist André Franquin tarafından çizgi roman dergisi Spirou'da yaratılan Belçikalı bir günlük şaka çizgi romanıdır.

97. Amers - Saint-John Perse

Fransız yazar Saint-John Perse tarafından 1957'de yayınlanan bir şiir koleksiyonudur.

96. Büyük Uyku - Raymond Chandler

d2hdivuvzlcc3x.cloudfront.net

“Eski savaşlardan kalma yaşlı bir general. Ağır ağır ölmekte olan, geleneklerine bağlı bir adam. İki delişmen çekici kız, kayıp bir damat. Petrolden gelen, harca harca bitmez bir servet, kimden geldiği bilinmeyen şantaj mektupları. Çölün ortasında, kimi zaman karanlık bir labirent, kimi zaman romantik bir gün batımı gibi yükselen bir serap, bir yeni zaman şehri: Los Angeles. Kentin bağırsaklarındaki logar kapaklarından savrulup lağım sularında kaybolan bozuk paralar gibi harcanıp giden insanlar. Yeşil dolarlar, fildişi renkli kadın bedenleri üzerinde yükselen kadim suç. Bu suçla başa çıkamayacağını bilmesine rağmen, -belki de zaten bunun farkında olduğundan- alaycı kararlılığını hiçbir zaman yitirmeyen bir dedektif: Philip Marlowe.”

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

95. Triloji: Seksus, Pleksus, Neksus - Henry Miller

'İnsanlar, dahinin sonu için endişe duyarlar her zaman. Ben hiç endişelenmedim dahi için: Deha, insandaki dehayı gözetir. Duyduğum endişe, bir hiç olan insan içindi hep. İtiş kakış arasında yitip gitmiş, varlığı bile fark edilmeyecek kadar sıradan, her yerde görülen insanlar içindi...Dahi için en önemli şey, kendini işe yaramaz kılmaktır. Herkesin katıldığı akıntıya karışmak;

bir ucube değil, bir balık olmaktır.

'Yazmak eyleminin bana sağlayacağı tek yararın, beni öbür insanlardan ayıran şeyleri ortadan kaldırmak olduğu sonucuna vardım. Yabancı bir nesne, yaşamın akıntısından ayrı; onun dışında kalan bir nesne olmak istemiyordum kesinlikle.'

94. Usta ve Margarita - Mihail Bulgakov

d2hdivuvzlcc3x.cloudfront.net

1930’lu yıllarda Moskova’da sıcak bir bahar günü… Günbatımına yakın saatlerde Şeytan, iyi giyimli ve yabancı görünümlü bir beyefendi kılığında şehre iner ve kendini kara büyü uzmanı Profesör Woland olarak tanıtır.  Onun garip maiyetiyle birlikte gelişini, Sovyet başkentini kasıp kavuran bir dizi esrarengiz ve tekinsiz olay izler. Bulgakov 20. yüzyıl Rus edebiyatında çığır açan romanında, biri 1930’ların Moskova’sında, diğeri eski Kudüs’te geçen iki ayrı hikâye arasında baş döndürücü zikzaklar çizerek sürdürür anlatısını. Stalin rejiminin en karanlık günlerinde yazılan Usta ve Margarita, Sovyet yaşam tarzına yönelik keskin bir hiciv, dinsel bir alegori, komik bir fantezi olduğu kadar, dokunaklı bir aşk öyküsüdür de aynı zamanda. Bulgakov’un yaşamının son günlerine dek üzerinde çalıştığı roman, uzun süre yasaklanmış, yazarın ölümünden yıllar sonra, üstelik sansürlenmiş haliyle 1966’da yayımlanabilmiştir ancak.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

93. Totaliterizmin Kaynakları - Hannah Arendt

Yahudi karşıtlığından farklı bir temelde, belki bir modern çağ yan etkisi sayılabilecek biçimde ortaya çıkan Antisemitik akımların doğuşunu 19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla dönülen çağ aralığındaki gelişmeleri ele alan bir inceleme. Arendt, 20. Yüzyılda sayısız insan hayatına malolacak, soykırım katliamlara, toplumsal hezeyanlara kapı arayacak, ardından siyonist şiddetle karşı dramlar yaratacak bir eşiği analiz ediyor.

Ürüne buradan ulaşabilrsiniz.

92. Değişme - Michel Butor

Değişmeyi elinize aldınız işte, sayfalarını rastgele karıştırıyordunuz. Gözünüze çarpan ne? Roman sanatında kahramanlar genellikle üçüncü tekil kişi (nesnel) ya da birinci tekil kişi (öznel) olarak sunulurlar. Oysa Değişme bazı bölümlerinin dışında ikinci çoğul kişiyle yazılmıştır. Demek oluyor ki, Michel Butorun nişan tahtası yaptığı sizsiniz, yani siz (okur) ve ötekiler (okurlar). Bu size bir çağrıdır: Kendini keşfe çıkan bir romanın kahramanı olmaya adaysınız...

91. Malte Laurids Brigge'nin Notları - Rainer Maria Rilke

Modern edebiyatın en etkileyici şair ve yazarlarından Rainer Maria Rilke’nin tek romanı olan Malte Laurids Brigge’nin Notları, yazarın 1902 ve 1903 yıllarını geçirdiği Paris’teki gözlemlerinden kaynaklanır. Rilke’nin günce biçiminde

kurguladığı bu başyapıt, bir yanıyla yazarın Paris anılarını canlandıran otobiyografik bir roman olma özelliği taşırken, öte yandan da 20. yüzyıl başında büyük kentlerde yaşanan sanayileşmenin ışıltılı sürecinin insanlar üstünde yeni yoksulluklar yaratan karanlık etkisini vurgular. Birçoklarınca varoluşçu edebiyatın ilk parlak örneği olarak kabul edilen bu yapıtta Rilke’nin bütün ana temalarını, aşkı, ölümü, çocukluk korkularını, kadının tanrılaştırılmasını ve bir 'gönül meselesi' olarak ele aldığı 'Tanrı' düşüncesini görmek mümkündür. Rainer Maria Rilke’nin çoktan bir modern klasiğe dönüşmüş olan bu kült yapıtını, Behçet Necatigil’in klasik niteliği kazanmış çevirisiyle yayınlıyoruz.

Ürünlere buradan ulaşabilirsiniz.

90. Blake & Mortimer - Edgar P. Jacobs

Blake ve Mortimer, Belçikalı yazar ve çizgi roman sanatçısı Edgar P. Jacobs tarafından yaratılan bir çizgi romandır.

89. No Orchids for Miss Blandish - James Hadley Chase

İngiliz yazar James Hadley Chase'in 1939 tarihli bir suç romanıdır. Cinsellik ve şiddeti açıkça tasvir etmesi nedeniyle önemli tartışmalara yol açtı.

88. Çavdar Tarlasında Çocuklar - J. D. Salinger

Romanda, Holden’in okuldan atılması ile başlayan hikaye onun evden uzaklaşması sonucu başına gelenler ile devam ediyor. Daha önce de iki okuldan kovulan kahramanımız bu olay sonucunda ailesi ile yüzleşmemek için evden kaçıyor. Bavullarını alarak tarih öğretmeninin yanına gelen Holden, hocasının tutumundan rahatsız oluyor ve burada fazla uzun süre kalmıyor. Ergenlik çağının getirdiği isyankar tutum ile yetişkinlerin düzenine adeta kafa tutan kahramanımızın bir sonraki durağı öğrenci yurdu oluyor. Fakat buradan da arkadaşları ile tartıştığı için ayrılmak durumunda kalıyor. Evden uzakta geçirdiği bu birkaç günü, otel odalarında ve sokakta geçirirken yaptığı gözlemler ve başına gelenler bize eğlenceli bir dil ile aktarılıyor. Ona tek yardım etmeye çalışan kız kardeşi ile buluşmaları, yolunda gitmeyen aşk hayatı ve çevresindeki ikiyüzlülüklerden bunalan tavrı bizi bir anda Holden’ın isyanına ortak ediyor.

Liseli bir genç olan Holden Caulfield’in okuldan atılması sonucu dışarıda geçen üç gününü anlatan kitap, aile ve arkadaşları ile yaşadığı sorunlara da değiniyor. Ergenlik çağındaki Holden’in yetişkinler dünyasına olan isyanı ve bir Noel öncesi başına gelenler sonucu psikiyatri kliniğine uzanan öyküsü, başarılı anlatımı ile sizi bir anda kitabın içerisine dahil ediyor. Holden ile isyan ediyor; insanları onunla birlikte dikkatle gözlemliyor ve samimiyetsiz tavırlara onun ile birlikte başkaldırıyorsunuz!

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

87. Fureur et mystère - Rene Char

Fureur et Mystère, 1948'de yayınlanan René Char'ın bir şiir koleksiyonudur.

86. Niteliksiz Adam - Robert Musil

Avusturya edebiyatının çağımız dünya edebiyatına armağan ettiği en büyük yazarlardan biri olan Robert Musil, bu romanı üzerinde neredeyse bütün yaşamı boyunca çalışmıştır. Bu yoğun çalışmasını Nazilerden kaçarak sığındığı İsviçre'de de sürdüren Musil, sürgün ve savaş yıllarından kaynaklanan acımasız geçim koşullarını biraz olsun hafiflemesini sağlayacak başkaca önerileri 'Niteliksiz Adam' uğruna hep geri çevirmiş ve 1942 Nisan'nda, henüz 61 yaşındayken, İsviçre'nin Cenevre kentinde neredeyse açlıktan ölmüştür.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

85. Çiçeklerin Meryem Anası - Jean Genet

16 yaşındaki bir katilin öyküsünü, geriye dönüşlerle, onu Genet'te özgü bir dille kutsayarak anlatıyor bu kitap. Fransız edebiyatında Villon'dan Rimbaud'a toplumdışı kişiliklerin ön plana geçtiği olmuştur. Ama takma adı Notre-Dame-Des Fleurs (Çiçeklerin Meryem Anası) olan bu kişilik önümüzde -okuyucu için- sadece aklanmakla kalmıyor, gitgide mutlak bir azize, üst düzeydeki bir ermişe dönüşüyor. Oysa toplum için hep aynı katil olarak kalması, sonunda da gülünç bir mahkemede yargılanması hepimizi derinden sarsıyor.

Toplumdışı bir kesimin, hırsızlar, katiller, kaçakçılar, fahişeler, eşcinsellerle dolu bir dünyanın olanca karanlığı ve şiddeti Genet'nin güçlü anlatımıyla şaşırtıcı bir güzellik kazanırken, arada bir ağdalı, arada bir kendini ciddiye almayan bir savunma dizisi içerisinde edebiyatın doruk noktalarına ulaşıyoruz.

Genet'nin toplumla anlaşmazlığının uzlaşmazlığa dönüştüğü nokta işte bu. Onun için Meryem Ana Kilise'nin aradığı yerde değildir, 16 yaşındaki bir katilin suçlu gibi görünen, kirlendikçe aklanan çiçeğindedir. Edebiyat, bu bağlamda artık bir durumu anlatma, bir çizgiye yerleşip hesap verme değil; düpedüz bir çığlığa yaklaşıyor.

Tam çığlık atacakken, yazmaya başlarsanız ne olur? İşte bu kitabın sizi davet ettiği çığırından çıkmış maceralar dizisi.

Genet'nin, hapishanedeki arkadaşlarından kağıt kalem dilenerek neredeyse kanıyla yazdığı kimi zaman şaşırtıcı olan, hatta mantıksız, anlamsız gibi görünen, ama yine de şiirsel tümcelerle yüklü bu yapıt önce epey yadırganmıştı. İlk okurlarından Sartre, Genet'yi kişi olarak savunmasına rağmen, romanda boşuna işleyen bir mekanizmadan başka bir şey bulamamış, bu anlatıya mastürbasyon etiketini yakıştırmıştı.

Artık bu kadar saf değiliz. Bu anlatıyı göğüsleyecek cesur okuyucuların varlığına inanıyoruz. Bu çeviriyi onlara adıyoruz.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

84. The Strange Case of Peter the Lett, - Georges Simenon

The Strange Case of Peter the Lett, Belçikalı yazar Georges Simenon'un 1931 tarihli bir polisiye romanıdır.

83. Çingene Romansları - Federico Garica Lorca

...

Can bağışlama olmasın! Ölüm

fışkırıyor gözlerinizden

ve külrengi çiçekler topluyor çirkefin kıyılarına.

Can bağışlama olmasın! Dikkat!

Şaşkınlar, temiz yürekliler,

eskiler, ünlüler, yalvaranlar

kapatsın yüzünüze eğlence kapılarını.

....

82. Sophie'nin Seçimi - William Styron

Brooklyn, 1947. 22 yaşındaki güneyli Stingo’nun hayali büyük bir yazar olmaktır. Romanını yazmak için yerleştiği Brooklyn’deki bir pansiyonda müthiş bir çiftle tanışıp arkadaş olur. 

Yetenekli ve zeki bir Yahudi olan Nathan ile Auschwitz toplama kampından kurtulan güzeller güzeli Polonyalı Sophie… Tuhaf bir dengede duran bu yakın dostluk üçünün de hayatlarını sonsuza dek değiştirecektir.

Yayımlandığı 1979 yılında büyük ses getiren, Amerikan Ulusal Kitap Ödülü’ne layık görülen Sophie’nin Seçimi, insan doğasını, iyilikle kötülüğü, Amerika’nın kölelik tarihiyle Holokost’u tartışan epik bir roman…

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

81. Ölü Ordunun Generali - İsmail Kadare

Bir General… Bir Rahip… ve işçiler… Dağ dağ, bölge bölge dolaşıp araştırmalar yapıyor… Durup dinlenmeden yürütülen bu çalışmanın tek amacı General tarafından kutsal görülen bir görev: 1943 yılında Arnavutlarla savaşırken ölen askerlerinin mücadele verdiği topraklara dönerek, onların hiç olmazsa kemiklerini kendi yurtlarına götürmek.

Bu yolculuk, ölümün zifirî karanlığında yapılan bir yolculuk. Kendisini, ölümün yarattığı bilinmeyen bir elementi arayan jeologlara benzeten General kimlik tespitine çalışırken, bulunan anı defterleri de yol gösterici oluyor.

İsmail Kadere’nin özgün kalemiyle bir Attilâ Tokatlı çevirisi bir araya gelince, savaşçı bir ruhun egemen olduğu defterlerden sulu gözlü bir asker kaçağının notlarına; günlüklerden aktarılan aşk macerasından savaş mücadelesine kadar tüm ayrıntılar, metni son derece ilgi çekici bir romana dönüştürüyor.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

80. Moravagine - Blaise Cendrars

Blaise Cendrars, gerek yaşamı, gerek yapıtlarıyla 20. yüzyıl edebiyatının kült şair ve yazarlarının başında gelir. 1926’da yayınlanan Moravagine ise, karşı-edebiyatın en çarpıcı örnekleri arasında yer alan bir ‘yeraltı klasiği’dir. Son Macar kralının soyundan geldiğini söyleyen bir deli ile genç bir psikiyatrın Rusya’dan Amazon ormanlarına uzanan cehennemî serüvenlerini izleriz bu romanda. Çılgın Moravagine’in korkunç eylemleri, dünyanın hızla değiştiği yüzyıl başlarında yaşamdaki şiddet, anlamsızlık ve kargaşanın usdışı bir yansıması gibidir. Henry Miller’ın ‘modern edebiyatın dehası’ diye nitelediği Cendrars’ın bu olağandışı romanı, yazılışından 80 yıl sonra bile sarsıcılığını koruyor, okuyucuyu allak bullak ediyor.

79. Ficciones: Hayaller ve Hikayeler - Jorge Luis Borges

Borges okumaya başlamak için en iyi eser olarak kabul edilen Ficciones, yazarın en sevilen kısa hikâye derlemelerinden biridir.

Borges’in en verimli döneminde yazdığı hikâyelerden oluşan Ficciones’te gerçeküstü ve büyülü âlemler gizlidir. Sınırsızlık ve sarmal düzenler teması üzerine kurulu bu metinlerde, yazar okurunu Cervantes’ten Baudelaire’e, James Joyce’tan Louis-Ferdinand Céline’e uzanan bir yelpazede edebiyat tarihi gezintisine çıkarır. Her biri yüzlerce sayfa okumuşuz, evrenler içinde gezinmişiz izlenimi veren öykülerde, iç içe geçmiş dünyalardan oluşan düşsel bir evren anlatılır. Borges bozulma ve yıkılmanın izini sürerken, bize dünyanın inanılmaz karmaşık doğasını kavramak için ipuçları sunar.

78. Manhattan Transfer - John Dos Passos

‘Oldukça değerli bir roman… Genel okuyucunun bir solukta bitireceği, edebi araştırmacıların ise belki de yeni bir başlangıç, nihayet kavuşulan, uçsuz bucaksız ve çarpıcı olarak nitelemesi gereken bir roman.’ 

20. yüzyılın muhteşem epik eserlerinden biri olan Manhattan Transfer ilk defa 1925 yılında yayınlandığında Sinclar Lewis, bu sözleri sarf etti. 1920 yılların başlarındaki New York’un rengârenk yaşamı ve çeşitli karakterlerini kaydetti. Bu roman güçlü ve çoğu zaman şiirsel, meditasyon nitelikli, modern şehir kavramını içinde barındırarak Alfred Döblin’in ‘Berlin-Aleksander Meydanı’ ve James Joyce’nin ‘Ulysses’ adlı eserleriyle anılır.

John Dos Passos, sinema perdesinden esinlenerek montaj ve kolaj tekniklerinden yararlandı; tarihin orasından burasından çekilip alınmış fakir bir gemi işçisinden bir serseriye ve şaşalı yüksek sosyeteye dek uzanan bir düzine karakter ile New York’u hareket, dram ve insan trajedileriyle dolu fütürist bir mekanizmayla kusursuz resmeder. 

George Steiner John Dos Passos’u edebî anlamda ’20. yüzyılın esas etkileyicisi’ olarak adlandırmıştır.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

77. Tiyatro ve İkizi - Antonin Artaud

Bu yapıt, başta Roger Blin, Jean-Louis Barrault, Julian Beck olmak üzere, Fransa’da ve dünyada pek çok tiyatro adamını derinden etkiler. Denilebilir ki, Tiyatro ve İkizi’nden sonra, Batı tiyatrosu artık eski Batı tiyatrosu değildir. Antonin Artaud (1896-1948) yüz yılımızın ilk yarısının en özgün sanatçılarından biri, şiiri ve oyunu kendi kendini aşıp başkasıyla kaynaşma, kendi kendini ve başkasını tanıma yolu olarak görmüş ve düşündüğünü sonuna dek uygulamış bir öncü bir ozan, oyuncu ve kuramcı. Tiyatro ve İkizi’nde, tiyatronun yerleşik kalıplarını kırarak İlkçağ, Ortaçağ ve Uzak Doğu geleneklerinin esiniyle konuşmayı temel öğe olmaktan çıkarıp önceliği görüntü, ışık ve deviniye veren bir şiddet, büyü, şiir ve düş tiyatrosu önerir.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

76. Askeri Yazılar - Jacques de Gaubert

Kont Guibert (1743-1790) Yedi Yıl Savaşları'nın pek çok askeri seferine katıldı. 1785'te askeri akademide hocalık yaptı ve bundan üç yıl sonra da mareşal oldu. Şöhretini savaşlardaki başarılarından çok, bir kuramcı olarak yaptı. Kendisinden önceki dönem ve yaşadığı yüzyılın savaşlarını çok iyi irdelemiş ve bunlardan pratik sonuçlar çıkarmıştır. Öngörüleri ve önerileri başta II. Federic ve Napoleon Bonaparre olmak üzere bir çok komutanı derinden etkilemiş, yaptığı analizlerin sentezini de XIX. Yüzyılda Clausewictz oluşturmuştur.

75. Lord Jim - Joseph Conrad

Lord Jim, İngilizce’de yazılmış en değerli ve derin psikolojik romanlardan biridir. Sadece dilin olanaklarını zorlamakla kalmaz, ahlakı kendi döneminin de ötesine taşıyarak evrensel bir kavram olarak tartışmaya açar.

Genç ve idealist bir İngiliz olan Jim, Patna adlı ticaret gemisiyle çıktığı yolculukta korkaklığı yüzünden küçük düşer. Bu olayın Jim’in kişiliği üzerindeki etkisi büyük ve sarsıcı olur. Bütün cesaretini kaybetmek üzereyken, Marlow adında yaşlı bir adamla tanışır. Marlow onu egzotik Patusan’a götürür ve Jim’in cesareti burada tekrar sınanır. Lord Jim, cesaret ve korkaklık, kendini tanıma ve değişim hakkında yazılmış en önemli romanlardan biridir.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

74. Journal 1887-1910 - Jules Renard

Journal, 1887–1910, Fransız yazar Jules Renard tarafından yazılan, 23 yaşından 46 yaşına kadar hayatını anlattığı bir günlük.

73. Tropismes - Nathalie Sarraute

İlk kez 1939'da yayınlanan deneysel roman Tropismes, pek çok önemli yazar tarafından başyapıt olarak değerlendirildi.

72. Tutanak - J. M. G. Le Clezio

Le Clézio, Tutanak’ta “dünyanın yeni bir hikayesi”ni anlatıyor. Önünde, arkasında, sağında, solunda modernizmle yaşayan insanın hikayesini. Romanın “kahramanı” Adam Pollo, uyum’u kovalarken, iç dünyasında uzun sarsıntılar yaşar ve Le Clézio’nun telaşlı ama doğal yazısı, tüm bu sarsıntıları sismografik bir aygıt gibi kaydeder... Tutanak, 60’lı yılların sonunda Fransa’da hararetli tartışmalara konu olmuş bir kitap.

71. Lol V. Stein'in Kendinden Geçişi - Marguerite Duras

Söylemediğim bir şey varsa, kitaplarımdaki bütün kadınların, yaşları ne olursa olsun, Lol V. Stein'ın soyundan geldikleridir. Başka bir deyişle, belli ölçüde kendini unutuştan. Hepsinin gözleri açık renktir. Hepsi öngörüsüzdür. Hepsi, kendi elleriyle yaşamlarını berbat ederler. Müthiş ürkektirler, sokaklardan, alanlardan korkaklar, mutluluğun gelip onları bulmasını beklemezler. Lol V. Stein'ın Kendinden Geçişi, apayrı bir kitaptır. Lol v. Stein'ın çılgınlığına katılan okur-yazarlarla kitabın öteki okurları arasında kesin bir ayrım gözeten bir kitaptır.

70. Mars Yıllıkları - Ray Bradbury

Ray Bradbury sadece bilimkurgunun değil fantastik edebiyatın ve korkunun da yirminci yüzyıldaki ustalarından biri. Bilimkurgunun “iyi edebiyat” da olabileceğini kanıtlayan belki de ilk yazar. 1950’de yayımlanan Mars Yıllıkları ise insana dair yazılmış en naif ve en karanlık eserlerden biri.

İnsanlık atom savaşlarının gölgesindeki, sorunlarla boğuşan Dünya’yı terk etmek için Mars’ta koloni kurmaya karar verir. İlk roketler umut dolu kızıl gezegene iniş yaptıklarında yolcular hiç beklemedikleri sorunlarla karşı karşıya kalır. Mars’ta yalnız değillerdir.

Marslılar şekil değiştiren, zihin okuyan, belirli bir gelişmişlik seviyesine erişmiş canlılardır ve gezegene gelen bu istenmeyen ziyaretçiler için orada yeni bir hayat kurmak hiç kolay olmayacaktır. Bradbury’nin yer yer ürkütücü yer yer dramatik anlatımı da burada sahne alır. Irkçılık ve hümanizm gibi fikirler Mars’ta kendine yer bulur. Yazar, âdeta tarihle ve insanlıkla yüzleşir.

Bilimkurgu edebiyatının en önemli eserlerinden Mars Yıllıkları, okura insanlığın nihai düşmandan nereye giderse gitsin kurtulamayacağını sert ve vurucu bir biçimde anlatıyor: Kendisinden.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

69. Kendine Ait Bir Oda - Virginia Woolf

Edebiyat dünyasının feminist bir makalesi olarak adlandırılan Kendine Ait Bir Oda, kadın hareketinin elinden düşürmediği önemli kitaplardan biri olmayı başarıyor. Erkeklerin kadınlara uyguladığı baskının ve her zaman süre gelen “Eşitlik” tartışmasının cevabını tarihten alıntılar yaparak yanıtlıyor.

“Kadın ve edebiyat” arasındaki bağlantıyı kurmaca bir yazıyla ve karakterleriyle anlatan Woolf, kadınların neden daha az şiir yazdığını veya neden erkekler kadar yaratıcı olamadığını anlattığı eserinde, tarihsel süreç içerisinde kadının toplumdaki yerini de ele alıyor. Kadınların dünyasına dair ilginç tespitleri, farklı bakış açılarını içeren eserinde Woolf, odasındaki duvarı verdiği cevaplarla örmeye çalışıyor ve şöyle sesleniyor kadınlara: “Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!”

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

68. Nils Holgersson'un Serüvenleri - Selma Lagerlöf

Zamanın ötesinde bir yerde. On dört yaşında, masmavi gözleri, sarı saçlı cüsseli bir çocuk vardı. Hiçbir işe yaramazdı. Bütün gün yaptığı uyumak ve haylazlık yapmaktı. Bunun dışında çevresinin hoşlanmadığı şakalar yapmaktan zevk duyardı. Pazar günü, kiliseye gitmek için sabahın erken saatlerinde annesi ve babası hazırlanıyordu. Bizimki gecelikleri üzerinde, yarı uykulu bir ayağı diğerlerinden kısa olan masada oturuyordu. Onlar gidince kendi başıma buyruk istediğim her şeyi yapacağım diye, içten içe seviniyor, yapacaklarını hayal ediyordu.

67. Yolda - Jack Kerouac

Amerikan edebiyatının devi Jack Kerouac’tan, Beat Kuşağı destanını yazan kitapYolda.

Kafaları dumanlıydı, hayatın sillesini yemişlerdi belki, iflah olmaz hayalperestlerdi... Yaşam yazılacak bir şiirdi onlar için ve beklemezdi.

Gökyüzü bunca geniş, hayat bunca kısa, hayaller bunca sonsuzken yol özgürlüktü. Yol dostluktu, maceraydı; sonsuz olasılığın toplamı, yaşamın kaynağıydı. Yolun sonunda aşk vardı, söz vardı, ses vardı; başlangıçlar hep şen, hep heyecanlıydı. Hızla giden bir arabanın dikiz aynasına yansıyordu hayatın anlamı, öyle bir şey varsa tabii; tan kızıllığında, gecenin bağrında, bir dostun yanı başında. Hareket halinde olan için ölüm yoktu, tasa yoktu; devinim vardı sadece, dünyayı berraklaştıran, yaşamı anlamlı kılan. Yıldızların altında, hızla giden arabaların arka koltuklarında, kaçak atlanan tren vagonlarında, çadırlarda, barakalarda, uzak diyarlarda kutsal yaşam vardı ve yüreklerindeki coşkuyu daracık bir dünyaya sığdıramayanlar, yollarda şahlandı. Nereye olursa...

Bir caz melodisi gibi kıvrak ve neşeli, bir esrimeydi hayatın kendisi, tıpkı bir düş gibi ve tüm gerçekler, hızla giden bir aracın tekerleklerini öpen asfalt misali önlerine seriliverdi.

Jack Kerouac, bir döneme damga vuran Yolda’da kendi hikâyesini anlatıyor. Sansürsüz, yalansız, olduğu gibi. Belge niteliğinde bir roman, aynı zamanda bir şarkı bu belki de; özgürlüğün, arayışın, dostluğun, kayıp babaların ve küskün oğulların, onulmaz yaşam hasretinin şarkısı.

Yaşama ve aşka saygıyla: Yolda!

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

66. Kelimeler ve Şeyler - Michel Foucault

d2hdivuvzlcc3x.cloudfront.net

Théophile Gautier, Velazquez'in Las Menias'ını ilk kez gördüğünde, kendini 'tablo nerede?' diye haykırmaktan alıkoyamamıştır.

İlk bakışta, tablo basit bir konuyu işlemektedir. Kralın beş yaşındaki kızı infante Margarita, nedimeleri (las menias) ve soytarılarıyla çevrelenmiş olarak tablonun ortasındadır. En dip tarafta, saray nazırının silueti görülmektedir, ama biraz daha yakından ve daha dikkatle bakılınca, tabloda başka kişilerin de olduğu fark edilmektedir. Dip duvarın üzerinde bir ayna vardır ve aynadan İspanya Kralı IV. Felipe ile kraliçe Avusturyalı MariaAnna'nın görüntüleri yansımaktadır. ve ressamın bizzat kendisi, üzerinde çalıştığı tuali bize ters dönmüş olarak görülmektedir. O halde, resmi yapılan kimdir, kimlerdir? Tablonun adının belirttiği gibi, nedimeler mi, küçük prenses mi, yoksa kral ve kraliçe mi? Tablonun mekanı nerededir? Ressamın çalıştığı atölyede mi, yoksa kral ile kraliçenin bulunduğu yerde mi? Acaba iki tablo mu vardır? Biri gördüğümüz, diğeri de görmediğimiz, yapıldığını anladığımız. Asıl tablo hangisidir? Öte yandan, kral ile kraliçenin durdukları yer, aynı zamanda bizim de, seyircinin de durduğu yerdir. Las Menias, bakanın bakılan olduğu ve tablonun kişilerinin arasına katıldığı tek resimdir; ayna, kral ile kraliçenin görüntüleriyle birlikte, bizimkini de yansıtmak durumundadır.

Foucault, Kelimeler ve Şeyler'i yazmaya, İnsan Bilimlerinin Arkeolojisi'ni oluşturmaya bu noktadan itibaren başlamaktadır.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

65. Sirte Kıyısı - Julien Gracq

Orsenna’nın tanınmış ailelerinden birine mensup genç Aldo, kendi ülkesiyle düşman ülke Farghestan’ı ayıran denizi kontrol etmek üzere kurulmuş Sirte Kalesi’ne gözlemci olarak atanır. İki hayali ülke uzun yıllardır sakin ve huzurlu görünmekle birlikte tamamen rehavetten kaynaklanan bu barış her an bozulma tehlikesiyle karşı karşıyadır. “Bay Gözlemci”nin gördükleri, duydukları, tahmin ettikleri görünürde diğerlerini endişelendirmez. Ancak derinlerde kıpırdanan bir şeyler de her gün biraz daha hissedilir hale gelmektedir...

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

64. Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru - Heinrich Böll

Almanya’da ‘70’li yıllardaki ünlü ‘Baader-Meinhof’ çete olayından yola çıkılarak yazılan Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru adlı bu romanda, medyanın haber oluşturma özgürlüğü ile bireyin özel yaşamının çatışması teması işlenir. Görünüşte tek suçu bir anarşistin sevgilisi olmak olan Katharina Blum’un bu anarşistle ilgili olaylar ve araştırmalar bağlamında giderek tüm kişisel değerlerinin ayaklar altına alınması, en yakın çevresi karşısında da, bütün bir toplum karşısında da savunmasız bırakılması, kitabın ağırlık noktalarıdır. Romanın günümüze kadar güncelliğini yitirmemiş, tersine, belki de gittikçe daha güncel konuma gelmiş olmasının temel nedeni ise, ‘özel yaşam karşısında medyanın sorumluluğu’ konusunun güncelliğini -ne yazık ki- yitirmemiş oluşudur. Heinrich Böll&’ün bu romanı, günümüz Türkiye’si açısından da güncelliğini sürdürmektedir.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

63. Yazının Sıfır Derecesi - Roland Barthes

Roland Barthes, bu ilk önemli kitabında, yazı'nın Yazın (Edebiyat)haline gelmesine, Yazın olarak okunmasına yol açan tarihsel, ideolojik ve biçimsel koşulları araştırır.Daha somut olarak da burjuva toplumunda Yazın'ın özerkleşmesinin evreleri ve çeşitleri görünümleri üzerine keskin eleştirel tezler geliştirir.Yazının Sıfır Derecesi, Barthes'ın daha sonraki göstergebilimsel ve yapısalcı çözümlemelerinin tarihsel, ideolojik ve estetik arka planını ortaya koymasıyla da yazarın en temel yapıtları arasındadır.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

62. Bir Tuz Denizi Şarkısı - Hugo Pratt

Yıl 1913, yer Pasifik Okyanusu. Birinci Dünya Savaşı’nın arifesinde Corto Maltese Escondida Adası’nın hâkimi, gizemli korsan Keşiş’in yanında Güney’in efsanevi denizlerinde maceradan maceraya koşuyor.

Özgürlük düşkünü ve serseri ruhlu maceraperest Corto Maltese Kayıp hazinelerin, yardıma muhtaç arkadaşların, tuhaf hikâyelerin peşinde dünyayı dolaşıyor.

61. Martin Eden - Jack London

Jack London’ın yarı otobiyografik romanı Martin Eden, 20. yüzyıl başında sosyal ve ideolojik meseleler ağırlıklı içeriğiyle Amerikan edebiyatında büyük ölçüde kabul görmüştür. London farklı sınıflar arasındaki zihniyet ve değer farklarını gözlerimizin önüne sererken, statü ve servetin Amerikan toplumundaki hayati önemine işaret eder. Romanın ana temalarından biri, başarı ve refah yolunun sosyal sınıf farkı gözetilmeksizin herkese açık olduğu şeklinde özetlenebilecek Amerikan Rüyası’dır. Ya da bu idealin yarattığı muazzam hayal kırıklığı…

London, romanı bir sanatçının çıraklıktan olgunluğa geçiş sürecini işleyen Künstlerroman geleneğinde yazmıştır. Martin’in aşkı uğruna eğitimsiz genç bir işçiden başarılı ve rafine bir yazara dönüşüm mücadelesini anlatır. Kahramanı hedefine ulaştığında ise motivasyonunu ve heyecanını çoktan yitirmiş, trajik bir sona doğru sürüklenmektedir artık…

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

60. Acının Başkenti Şiiri - Paul Eluard

Başlangıçta, kurucularından olduğu ve en büyük ozanı sayıldığı Gerçeküstücülüğün ilk döneminde düşle gerçek arası ve duygusal tatlarla dolu bir dünyanın sevilen kadınla aydınlanmış, zengin imgelerle bezenmiş kapalı bir dünyanın bütün olanaklarına el attı ve özellikle İspanya içi savaşından, Alman işgalinden sonra daha insancı, toplumsal boyutlar edindi, acıya, zorbalığa karşı bir iyilik, özgürlük, kardeşlik bayrağı oldu.

59. Les Vrilles de la Vigne - Sidonie-Gabrielle Colette

1908 yılında yayımlanan bu roman, Colette'nin en ünlü eserlerinden biri olarak kabul ediliyor.

58. Yüzüklerin Efendisi - J. R. R. Tolkien

Dünya ikiye bölünmüştür, denir Tolkien'ın yapıtı söz konusu olduğunda: Yüzüklerin Efendisi'ni okumuş olanlar ve okuyacak olanlar. 1997 ile birlikte, çok sayıda Türkiyeli okur da 'okumuş olanlar' safına geçme fırsatı buldu. Kitabın Türkçe basımı Yüzüklerin Efendisi'ne duyulan ilginin evrenselliğini kanıtladı.

Yapıtın bu başarısını taçlandırmak için üç kısmı bir araya getiren bu özel, tek cilt edisyonu sunuyoruz. Hem hâlâ okumamış, 'okuyacak olanlar' için, hem de bu güzel kitabın kütüphanenizde gelecek kuşaklara devrolacak kadar kalıcı olması için...

Yüzüklerin Efendisi yirminci yüzyılın en çok okunan yüz kitabı arasında en başta geliyor; bilimkurgu, fantazi, polisiye, best-seller ya da ana akım demeden, tüm edebiyat türleri arasında tartışmasız bir önderliğe sahip. Bir açıdan bakarsanız bir fantazi romanı, başka bir açıdan baktığınızda, insanlık durumu, sorumluluk, iktidar ve savaş üzerine bir roman. bir yolculuk, bir büyüme öyküsü; fedakarlık ve dostluk üzerine, hırs ve ihanet üzerine bir roman.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

57. Bunlar da mı İnsan? - Primo Levi

1919'da Torino'da doğan Primo Levi, bu kentin küçük Yahudi topluluğu içinde büyüdü. Torino Üniversitesinde kimya eğitimi gördü. İkinci Dünya Savaşı sırasında Kuzey İtalya'da faşizme karşı direnişe geçen arkadaşlarına katıldı, sonra tutuklanarak Auschwitz Toplama Kampına gönderildi. Onca eziyete karşın hayatta kalabildi. Savaş bitince yine Torino'ya döndü. Can Yayınları arasında yayınladığımız Boğulanlar, Kurtulanlar adlı kitabını yazıp bitirdikten birkaç ay sonra 11 Nisan 1987'de intihar ederek yaşamına son verdi. Bunlar da mı İnsan (1947), onun en tanınmış kitaplarından biri. Bu kitapta Primo Levi, Nazi toplama kamplarında yaşadıklarını, gördüklerini, olağanüstü bir nesnellikle anlatıyor.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

56. Dünyalar Savaşı - H. G. Wells

“BU BİR SAVAŞ DEĞİL. HİÇBİR ZAMAN SAVAŞ OLMADI; İNSANLARLA KARINCALAR ARASINDAKİ BİR SAVAŞTAN DAHA FAZLASI DEĞİL BU.”

H. G. Wells, bilimkurgunun atası, türe adını altın harflerle yazdırmış en büyük yazarlardan. Zaman Makinesi, Görünmez Adam, Doktor Moreau’nun Adası gibi eserleri ve düşünceleriyle âdeta zamanın ötesinden gelen bir yazar olan Wells, Dünyalar Savaşı’nda istila altındaki umutsuz ve çaresiz bir gezegenin hikâyesini anlatıyor: Dünya’nın.

Gökyüzünden İngiltere’nin güneyine düşen silindirlerin yarattığı merak hemen sonra yerini korkuya bırakmıştır. Dünya, Mars’tan gelen canlıların istilası altındadır. Henüz ne olduğunu anlayamadan Marslılar tarafından katledilmeye başlayan insanlar, var güçleriyle karşılık vermeye ve direnmeye çalışırlar.

Uzaylıların kontrolü altındaki İngiltere’de adsız anlatıcının tanıklıkları, insanlığın kaygı verici ümitsizliğinin ve hayatta kalma mücadelesinin karanlık bir portresini çizer. İnsanlığın Dünya üzerindeki binlerce yıllık hükümdarlığı son mu bulacaktır, yoksa bir kurtuluş ihtimali var mıdır?

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

55. Cuma ya da Pasifik Arafı - Michel Tournier

Tournier yaşadığımız hayata anlam verebilmek için hikâyelere ihtiyacımız olduğunu düşünen ve

kolektiflik kazanmış hikâyeler denebilecek mitosları da ciddiye alan bir yazar. Temel kaygısı Batı kültürünün temel mitoslarını dönüştürerek bambaşka anlamlandırma ve yaşama imkânlarına işaret etmek! Yazdığı bu ilk romanda ise Batı modernliğinin “girişimci birey” kültünü, “vahşileri ve doğayı uygarlaştıran

beyaz adam” imgesini, “üretim, tüketim” tapınmasını ve “zaman, düzen, disiplin” kaygısını en özlü biçimde ifade eden Robinson mitini paramparça ederek, heyecan verici bir doğa/düşünce sentezini muştulayan çok farklı bir mitoloji inşa ediyor. Cuma ya da Pasifik Arafı Spinoza’dan Lévi-Strauss’a,

Hegel’den Sartre’a bir dizi düşünüre atıflar içeren bir düşünce romanı olmasının yanı sıra, bir macera romanı kadar da sürükleyici. Edebiyatla da düşünülebileceğini gösteren müthiş bir örnek. Düştüğü adada Batı kültürünü minyatür boyutlarda yeniden kuran Robinson’un, önce doğanın, sonra da kendine köle yaptığı ‘vahşi’ Cuma’nın “başkalık”larıyla yüzyüze gelmesi anlatılırken, bütün bir tarih Cuma’nın kahkahalarıyla yeniden yazılıyor aslında. Batı akılcılığının ipliği pazara çıkarılırken “başka” türlü düşünmenin ne denli mümkün ve gerekli olduğu gösteriliyor. Bu nefis romanı ve Deleuze’ün yazdığı sonsözü dikkatle,

tekrar tekrar okuyalım ve kendimize şu soruları soralım: Hayatımızda hem bireysel hem de toplumsal anlamda “başkaları” var mı gerçekten? Başkalarının olmadığı, olsa bile dikkate alınmadığı, ezildiği, yok sayıldığı bir hayat dayatılmıyor mu bizlere? Başkası yoksa ben var mıyım? Biz Ayrıntı Yayınları olarak Cuma’yı yayınlamaktan özel bir haz duyduğumuzu belirtiyor; edebiyata inanan ve sahici soruların peşinde olan herkese tereddütsüz öneriyoruz...

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

54. Arturo Ui'nin Önlenebilir Tırmanışı - Bertolt Brecht

Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı, Bertolt Brecht tarafından yazılan bir tiyatro oyunudur. Söz konusu oyun ülkemizde de gösteriliyor.

53. Altı Kişi Yazarını Arıyor - Luigi Pirandello

Nobel Edebiyat Ödülü Sahibi, İtalyan yazar Luigi Pirandello (1867-1936), oyunlarında insanların saçma ve kaotik dünyadaki çaresizliklerini sergiler. Modern dramaya örnek gösterilen Altı Kişi Yazarını Arıyor, gerçek kişi, oyun kişisi ve rol düzlemleri arasındaki kişiliğin araştırılmasını konu ediniyor.

52. The Satin Slipper - Paul Claudel

Fransız oyun yazarı ve şair Paul Claudel tarafından yazılan tiyatro oyunu The Satin Slipper, ilk olarak 1943'te sahneye taşındı.

51. Aurelien - Louis Aragon

Aurelien, Louis Aragon'un romantik romanıdır.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

50. Nadja - Andre Breton

“Kimim ben?”

Birçok şeyin yanında, en temelde bir arayışın romanı olan Nadja bu unutulmaz soruyla başlıyor. André Breton, Paris sokaklarında, gerçekle düş arasında gidip gelen, bir görünüp bir kaybolan ve hep biraz eksik görünen nadide bir “umut” kıvılcımını arıyor. Yazar, bu kıvılcımın görünür olduğu anlarda, ezoterik bir aşkın yoğun melankolisine kapılmaya ve en mahrem hallerini bir günce berraklığıyla ortaya sermeye, böylece kendi benliğinin en karanlık köşelerini aydınlatmaya başlıyor. Bu açıklık, arayışının belki de en can alıcı kısmını oluşturuyor.

Nadja, gündelik hayata dair olguların gerçeküstü algılanışını sunmakla kalmıyor; gerçeküstücülüğün estetik bir kaygıdan daha fazlası, hatta politik tavrı ve varoluşsal sorgulamasıyla ne denli yaşamsal bir mesele olduğunu da gösteriyor.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

49. Roger Ackroyd Cinayeti - Agatha Christie

King’s Abbot köyündeki sakin yaşam bir anda altüst olur. Dul bir kadının şüpheli ölümü asılsız dedikodulara yol açar. Köy, kadının ilk kocasını öldürdüğü, bu yüzden şantaj kurbanı olduğu ve Roger Ackroyd’la gizlice nişanlandığı söylentileriyle çalkalanmaktadır. Ackroyd cinayete kurban gidince tüm şüpheler ev halkına odaklanır. Emekliye ayrılan ve sakız kabağı yetiştirmek için King’s Abbot köyüne yerleşen Hercule Poirot, istemeden de olsa cinayeti incelemeye başlar ve şeytani bir zekâya sahip katili yakalamaya çalışır.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

48. A Ghost at Noon - Alberto Moravia

1954 yılında yazılan A Ghost at Noon, İtalyan varoluş romanlarının öncüsüdür.

47. Şaka - Milan Kundera

Ludvik, bir süredir uzak kaldığı kız arkadaşı Marketa’dan bir mektup alır. Marketa, hayatından memnun olduğunu ve Batı’da devrimin pek yakında gerçekleşeceğini yazmaktadır. Kendisini özlemediği için Marketa’ya kız Ludvik, bir kartpostalın arkasına,“İyimserlik, insanoğlunun afyonudur! Sağlıklı ruh, hıyarlıktan başka bir şey değil. Yaşasın Trokçi!” yazar ve kıza gönderir. Ludvik’in “şaka” olsun diye yazdığı bu üç cümle, hem Komünist Parti’den, hem de üniversiteden atılmasına, toplumdan dışlanmasına yol açacaktır.

Milan Kundera’nın 1967’de yayımlanan ilk romanı Şaka, sosyalist Çekostovakya’nın alaycı bir eleştirisiydi. Bir süre sonra Kundera’nın tüm yapıtları yasaklanmış, kendisi de yurttaşlıktan çıkarılmıştı. Şaka’nın ilk yayınlanışından bu yana kırk yıl geçti. Zamanında politik göndermeleriyle öne çıkan bu çarpıcı aşk ve intikam romanı, bugün de, her kalıcı yapıt gibi, insan varoluşunun evrensel temalarına ışık tutmayı sürdürüyor.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

46. Muhteşem Gatsby - F. Scott Fitzgerald

Muhteşem Gatsby yalnızca Fitzgerald'ın en parlak yapıtı değil, aynı zamanda 20. Yüzyıl Amerikan edebiyatının en iyi romanlarından biridir. Kahramanı Jay Gatsby'nin Long Island'da bir malikânede sürdürdüğü debdebeli yaşam tarzı, 'Caz Çağı' olarak bilinen 1920'li yılları bütün coşkusu, aşırılıkları, şiddeti ve çöküşüyle yansıtır. Eğitimsiz bir aileden gelen yoksul Gatsby, kendini baştan yaratır. Servet ve güç kazanarak yeni umutlar ve başlangıçlar vaat eden bir hayatın eşiğine gelen bu gizemli milyonerin tek dürtüsü saplantı haline getirdiği ilk aşkı Daisy'ye kavuşmaktır. En parlak düşlerinin bir öpücükte cisimleştiği beş yıl önceki bir anı yeniden yakalamaktır aslında. Ama geçmiş geçmiştir ve tekrar edilmesi mümkün değildir. Gatsby'nin uğradığı yıkım, Amerikan Rüyası'nın da çöküşüdür.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

45. Under the Sun of Satan - Georges Bernanos

1926 yılında yayınlanan kitap, 1987 yılında filme uyarlandı.

44. Baskerville'lerin Köpeği - Sir Arthur Conan Doyle

Dr. Watson, Baskerville Malikânesi'nin gizemini çözmek için gittiği bataklık arazide, dostu Sherlock Holmes'a yeni bir tanım kazandırır: Dr. Watson ünlü dedektifi, suç mahallini incelerken kullandığı yöntem ve araştırma tekniklerine bakarak, 'kokusunu aldığı şeyi buluncaya kadar yılmadan koşup duran, iyi eğitimli, safkan bir av köpeği' der.

Baskerville Köpeği; akılla gerçeküstü gücün, bilimsel gerçekle batılın, iyilikle kötülüğün zorlu bir savaşta karşı karşıya gelişini ortaya koyuyor.

'Çorak manzara, yalnızlık duygusu ve görevin gizemiyle aciliyeti, hepsi kalbimi titretiyordu.'

Sir Charles Baskerville korulukta ölü bulunduğunda, bunun bir kalp krizi olduğu düşünülmüştü. Ama Dr. Mortimer bu işin altında başka şeyler olduğundan emindi. İmkânsız gibi gelse bile o, bu bölgede insan avına meraklı bir cehennem zebanisi köpeğin varlığına inanıyordu. Onun teorisine göre; bu köpek yüzyıllardır Baskerville ailesinin erkeklerini öldürmekteydi.

'Kimi insanlar dâhi olmasalar da, dehayı ortaya çıkarmak konusunda müthiş bir güce sahiptirler.'

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

43. Yaşam Kullanma Kılavuzu - Georges Perec

On yıl boyunca tasarlanan, iki yılda yazılan, belki bir günde bir solukta okunacak, belki bir haftada hazmedilemeyecek, herkesin istediğini bulabileceği bir yapıt olan Yaşam Kullanma Kılavuzu düzensiz büyük bir düzen ya da son derece düzenli bir düzensizlik…yani yaşamın kendisi…Edebiyat türleri açısından sınıflandırılması oldukça zor bir yapıt…Betimlemeler, sıradan öyküler, olağanüstü yazgılar, kataloglar, bilgelik dolu egzotik olaylar, mükemmel biçimde tasarlanmış cinayetler, karanlık kara büyüler, mucize bir eski kitap, bir seyahat kitabı, kapsamlı bir sözlük, şefkatin hiç eksik olmadığı bir ironi... Perec’in her şeyi tıkıştırdığı bu kitap büyük bir yapboz! Kaba güldürüyle atbaşı giden barok bir gerçekçilik!

Paris’te kuşaklara yayılan kiracıları ve sahipleriyle bir bina…bunların parça parça, kat kat yaşamları, kimi zaman ayrıntılarla, bir yığın gereksiz şeyle birlikte ve de gerçek öyküleriyle anlatılıyor. Bu romanda bir servis merdiveninin, bir asansörün bile tarihi vardır. Bunların tümü bir yapboz oluşturur ama bir yapboz hiçbir zaman onu oluşturan unsurların tek tek irdelenmesiyle anlaşılamaz ve parçaların tümü yapbozun nihai amacı konusunda hiçbir fikir vermez. Her parça için gerçekten olası tek bir yer mi vardır? Perec hesapları ve kuralları olan bir yazar olmasına rağmen okuyucuyu kesinlikle rahatsız etmez!

Şaşırtıcı, olağanüstü bir çağdaş romanın bilinçli, sistemli bir biçimde örüldüğü bu binaya girmek dünya seyahati yapmaktır! Başınız dönecektir belki ama roman bittiğinde çok hafiflemiş hissedeceksiniz kendinizi.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

42. Susan Deniz - Vercors

Susan Deniz, 941 yazında yazılan ve 1942 başlarında Jean Bruller tarafından 'Vercors' takma adı altında yayınlanan bir Fransız romanıdır.

41. Günaydın Hüzün - Françoise Sagan

kitantik.s3.cloud.ngn.com.tr

Bir duygu ki bilmiyorum nedir, verdiği iç sıkıntısı da, gönlümü tatlı tatlı sarışı da bir an bırakmıyor beni, bunaltıyor. Buna hüzün demeye dilim varmıyor bir türlü. Bir güzellik, bir ağırbaşlılık vardır hüzünde, onu hep kişiyi yüceltir diye düşündüm. Bu ise öyle kendi kendine yeten, öyle bencil bir duygu ki, sanki utanıyorum.

40. Büyülü Dağ - Thomas Mann

Hamburg’lu genç gemi mühendisi Hans Castorp, üç haftalığına kuzenini ziyarete gittiği bir İsviçre sanatoryumunda, kendisinin de tedaviye ihtiyacı olduğunu öğrenerek yedi yıl kalır. Bu süre içinde doktorlar ve hastalar dünyasını, Batı felsefesinin iki kutbunu, platonik bir aşk serüveninin sarhoşluğu içinde yaşayarak tanır. Sanatoryumda kaldığı süre içinde hastalık ve ölüm gibi deneyimlerin ötesinde hayatın mucizesini kavrayan Castorp’un yalın ruhu bir değişim geçirir.

 Thomas Mann, roman sanatının bütün incelikleriyle yarattığı, ironik bir üslupla sunduğu bu yapıtında, zaman, karşıt kültürler, aşk, hastalık, ölüm gibi evrensel temaları işliyor. Birinci Dünya Savaşı öncesinde çağın dünya sorunlarını, bir uygarlığın çöküşünü inceleyen, burjuva geleneğini ve ahlakını yer yer sertçe, ironik bir dille eleştiren Büyülü Dağ, çağa tutulan bir ayna.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

39. Lady Chatterley'in Sevgilisi - D. H. Lawrence

“Bu kuru söz kalabalığı, sana dokunamadığım için. Seni kollarıma alıp yuyabilseydim, bunca mürekkep şişede de durabilirdi. Birlikteyken gene erdemli kalabilirdik. Ama bir süre ayrı olmamız gerekiyor, gerçekte böylesi de daha iyi. Ah kesinlikle güvenebilsek geleceğe...”

Birinci Dünya Savaşı sonrasının açgözlü, kısır, doğadan gitgide kopan ortamında, bir Lady ile bir koru bekçisi

arasındaki tutku dolu ilişkiyi anlatan bu roman, yayımlandığı pek çok ülkede büyük tartışmalar doğurmuş, D. H. Lawrence’ın ülkesi İngiltere’de sansürsüz basılabilmek için yazarının ölümünden otuz yıl sonrasını, 1960 yılını beklemişti.

D. H. Lawrence’ın değişikliklerle art arda üç kez yazdığı metni

son biçimiyle, Akşit Göktürk’ün Türkçesinden sunuyoruz.

Lady Chatterley’in Sevgilisi, kadınla erkek arasındaki ilişkinin sonsuz olanaklarının bireyin yaşamına getirdiği yenilenme ile coşkunun araştırılması; yirminci yüzyılda yazılmış en güzel aşk romanlarından biri.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

38. Rüzgar Gibi Geçti - Margaret Mitchell

Güçlü ruhu, çarpıcı güzelliğiyle Scarlett O’Hara, hür ve etkileyici Rhett Butler ve romantik, son derece yakışıklı Ashley Wilkes’ın içinde olduğu aşk üçgenine İç Savaş kıyameti eşliğinde tanık oluyoruz.

Aşk, ölüm, kan, kül ve savaşın götürdükleri.

SCARLETT : “Bunu yarın düşünürüm! Çünkü yarın başka bir gün...”

RHETT : “Açıkçası canım, hiç umrumda değil!”

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

37. Karmaşık Duygular - Stefan Zweig

Zweig insani duyguları büyük bir ustalıkla çözümleyebilmesini keskin gözlemciliğine ve psikolojik derinliğine borçludur. Benzersiz maceralar, büyük sırlar, marazi saplantılar, duygusal ikilemler ve gerilimler, bu sayede çağları aşarak, her devrin okuruna hitap edebilen anlatılara dönüşür. Bu derlemedeki novella ve öykülerinde de, duygudaşlığı elden bırakmadan insan doğasının en iyi ve en kötü yanlarını gözler önüne serer. Bunlar sevgiye, ölüme, yitirilen ve yeniden canlanan umuda, yeniden kazanılan inanca, gençliğe ve insanın kendini keşfine dair yapıtlardır.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

36. Zazie Metroda - Raymond Queneau

Raymond Queneau yirminci yüzyıl Fransız yazınının en ilginç ozan ve romancılarından biridir. Yıllar yılı, her yeni şiir kitabı, her yeni romanı yeni bir şeyler getirmiş, şaşırtmış, coşturmuş, alıp götürmüştür. Ama yeniliği de, şaşırtıcılığı da, coşturuculuğu da, sürükleyiciliği de öncelikle yalınlığındadır. Queneau, en azından görünüşte, şiirlerini ve romanlarını günlük yaşamdan, günlük dilden, sıradan insanlardan, büyük ya da küçük kentin sıradan sokaklarından çıkarır. 1959'da bir yazın olayı olarak karşılanan Zazie Metroda belki de onun kendine özgü yaratıcılığının doruğunu oluşturur. Paris'e gelip de grev yüzünden metroya binemeyen uyanık mı uyanık bir küçük kızın iki günlük serüveni çevresinde birçok kişinin birbiriyle kesişen, ama sıradanlığı ölçüsünde ilginç serüveni roman boyunca şiirsellikle dolup taşan bir gülmece evreninde yaşatır bizi, kaynağını günlük halk dilinden alan, benzersiz bir dil şöleni oluşturur.

Ayrıca, Queneau'nun tüm yapıtlarında olduğu gibi, Zazie Metroda da yalınlığın yavaş yavaş bulgulanacak bir derinliğin görünür yüzü olduğunu belirtmek gerekir.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

35. Thérèse Desqueyroux - François Mauriac

François Mauriac'ın en ünlü romanı olan Thérèse Desqueyroux, daha sonra Audrey Tatou'nun başrolünde olduğu bir filme döndü.

34. Ses ve Öfke - William Faulkner

Yirminci yüzyılın klasikleri arasına girmiş, Faulkner edebiyatının zirvelerinden biri olan Ses ve Öfke’de, ABD’nin güneyinde yaşayan Compson ailesinin dağılışı farklı bilinçlerle izleniyor: Zihinsel engelli oğul Benjy’nin, suçluluk ve onur duygularıyla azap çeken ağabeyi Quentin’in, sert, mantıklı ve kurnaz diğer erkek kardeş Jason’ın anlatımlarıyla, ailede yaşananlar yavaş yavaş açığa çıkıyor. Faulkner’ın, kendine özgü yoğun dili ve kurgusuyla, yaşananları, düşünülenleri, yayılan ya da sıkışan duyguları tüm bir atmosfer içinde vermekteki ustalığını doyasıya gösteren bir roman Ses ve Öfke.

33. Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez

'Yüzyıllık Yalnızlık'ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli, kocaman bir evde, toprak yiyen bir kızkardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları birörnek bir yığın akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı iki yıldan daha az bir sürede yazdım. Ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı... Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım... Bu romanı büyük bir dikkatle ve keyifle okuyan ve hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan hiçbir şey anlatmamıştım. Kitaplarımda gerçekliğe dayanmayan tek satır bulamazsınız.'

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

32. Efendinin Güzeli - Albert Cohen

Albert Cohen Efendinin Güzeli’ni 1930’larda yazmaya başlamıştı. İkinci Dünya Savaşı’nın araya girmesiyle roman ancak 1968’te yayımlanabildi ve derhal Joseph Kessel, François Nourissier gibi isimler tarafından bir dilin bir asırda belki on tane çıkarabileceği türden, tartışmasız bir başyapıt olarak değerlendirildi. Nitekim aynı yıl Fransız Akademisi’nin Büyük Roman Ödülü’nü aldı. Efendinin Güzeli, edebiyat dünyasında önemli dönüm noktalarından biri. Bu, o günden beri konu olduğu tartışmalardan da anlaşılabilir. Albert Cohen, Solal, Mangeclous gibi başka romanlarında yarattığı, kendi hayatından izler taşıyan kahramanlarını yenileriyle beraber destansı bir romanda bir araya getirmişti: Kefalonya adasında doğmuş, ardından Fransız vatandaşlığına geçmiş, Cenevre’de, Milletler Cemiyeti’nde yüksek bir görev edinmiş olan Solal ve onun altında çalışan memurlardan Adrien Deume’ün karısı, evlenmeden önceki adıyla Ariane Corisande d’Auble. Solal ve Ariane adeta beden güzelliğinin simgesi, kusursuz aşkı taşımak için yaratılmış birer zarftır. Fakat Solal, aşkın kutsallığı denen olgunun, dış görünüşü bozacak en ufak bir ayrıntıya bile dayanamayacak kadar temelsiz olduğunu hisseder. Bir tabutta çürümeye mahkûm fani varlıklarıyla kutsiyetin bir araya gelemeyeceği fikri onda bir saplantıdır. Ariane ise Cenevre’nin köklü, Protestan ailelerinden birine mensuptur. Hayatla ilişkisi yüksek ahlak, yüksek değerler, yüksek sanat, asalet tarifleriyle kurulmuştur. Nihayet birbirlerine duydukları çekim bütün çekincelerin, yasakların üzerine çıkar; sonunda sadece aşklarını yaşayacakları, asalet taşımayan hiçbir davranışın, insani durumun kabul edilmediği, ötekinden özenle saklandığı bir dünya kurarlar. Onlar kozalarını örüp aşklarıyla beraber bir eve kapanırken Almanya’da Hitler yükseliştedir ve Avrupa’da Yahudilerin konumu hızla değişmektedir. Yahudi olan Solal için de bu bir devrin sonu, büyük ıstırapların, sorgulamaların kaynağıdır, ancak aşklarının devam edebilmesi için Ariane’ı bu dünyanın dışında tutmaya kararlıdır.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

31. Le Hussard sur le Toit - Jean Giono

Jean Giono tarafından 1951 yılında yazılan bir macera romanı olan Le Hussard sur le Toit, 1832 kolera salgına yakalanan İtalyan albay Angelo Pardi'nin hikayesini anlatıyor.

30. Kalpazanlar - Andre Gide

Kalpazanlar, yazdıklarını anlatı ya da uzun öykü olarak nitelendiren André Gide’in roman olarak adlandırdığı tek eseridir ve edebiyat tarihçileri tarafından da yazarın en önemli yapıtlarından biri olarak kabul edilir. Geleneksel roman anlayışının dışında kaleme alınan Kalpazanlar, bu türü neredeyse baştan tanımlamak istemesi ve bir roman arayışının romanı olarak da edebiyat tarihinin yapı taşlarından biri sayılır.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

29. Tatar Çölü - Dino Buzzati

İtalyan edebiyatının köşe taşlarından Dino Buzzati’nin ilk romanı olan Tatar Çölü, modernist edebiyata yapılmış en önemli katkılardan biri. Genç teğmen Giovanni Drogo, ilk görev yeri olarak Tatar Çölü’ndeki Bastiani Kalesi’ne tayin edilir. Uzun boylu kalmak istemediği bu sınır bölgesinde geçirdiği seneler ona, vaktiyle gözünde büyüttüğü zafer tutkusunun kofluğunu ve askerlik hayatının monotonluğunu öğretir. “Yaşamı boyunca beklediği an” bir türlü gelmez. Zamanla “sesi, ihtiyar sesine dönüşür”, “bakışları çok yaşlı bir adamın bakışları gibi sarımtırak ve camdan bir görünüş alır”. Varoluşun anlamsızlığı, boylu boyunca serilir önüne. Gündelik hayatın durağan ritmi, alışkanlıkların uyuşturucu etkisi ruhunun derinliklerine işlerken Tatar Çölü’nün sadece kendisinin değil aynı zamanda insanlığın sınır bölgesi olduğunu anlar. Edebiyatta Beckett, Camus ve Kafka’nın başlattığı varoluşsal sorgulamaya karmaşık bir boyut katan, zengin bir anlatı Tatar Çölü.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

28. Ulysses - James Joyce

Ulysses romanı, Dublin’de gezintiye çıkan iki farklı karakterin yaşadığı 24 saatlik bir zaman dilimini anlatıyor. 16 Haziran 1904 tarihinde geçen romanda, asıl ana karakteri ise mekan oluşturuyor. Romanın kurgusal temelini Homeros’un Odysseia adlı eseri üzerine kuran yazar, oluşturduğu karakterlerle okura kendi yaşamını ve düşüncelerini aktarıyor.

Joyce, roman karakterlerinden Stephen Dedalus’u düşünce bakımından “sanat”ı temsil eden genç bir adam olarak anlatırken; Leopold Bloom karekterini ise okurun karşısına “bilim”i temsil eden Yahudi bir reklam toplayıcısı olarak çıkarıyor. Buna göre Stephen daha soyut bir bakış açısına sahipken, Leopold ise somut bir fikirsel düzlemde ilerliyor. Ve söz konusu karakterler, esasında Joyce’un gençlik ile olgunluk dönemlerinin birer tasvirini oluşturuyor.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

27. Lolita - Vladimir Nabokov

'Lolita, hayatımın ışığı, kasıklarımın ateşi. Günahım, ruhum, Lo-Li-Ta; Dilin ucu damaktan dişlere doğru üç basamaklık bir yol alır, Üçüncüsünde gelir dişlere dayanır. Lo-Li-Ta'

-Lolita, Sayfa 7

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

26. Zenon - Marguerite Yourcenar

Okurlarımıza daha önce Hadrianus'un Anıları ve Doğu Öyküleri ile tanıtmaya çalıştığımız Marguerite Yourcenar, Zenon'da bizi yeniden insanlık tarihinin dönüm noktalarından birine götürüyor. Yazarın yok olmaya başlayan kültürleri çağımıza mal etme çabasının okurlarımızda hayranlık uyandıracağına inanıyoruz.

25. Cinsellik Üzerine - Sigmund Freud

İnsanın ve hayvanın cinsel gereksinimlerini açıklamak için biyolojide bir 'cinsel dürtü'nün varlığı kabul edilir; aynı şekilde, açlığı anlatmak için bir beslenme dürtüsü varsayılır. Bununla birlikte halk dilinde, cinsel gereksinim için açlığın karşılığı bir kelime yoktur. Bilim dili ise 'libido' terimini kullanılır. Halkın görüşü, cinsel dürtünün niteliği ve karakterleri üzerinde bazı kesin düşünceler ileri sürer. Freud, bu noktada müdahale etme gereği duyar ve cinsel bastırmaların çocuklar üzerinde nasıl evrildiğini sergiler. Freud'un anlaşılmasında kilit rolü oynayan ve büyük gürültüler koparan, sert tartışmalara yol açan Cinsiyet Üzerine, denebilir ki her aydının, hatta her anne-babanın mutlaka okuması gereken temel yapıtlardan biridir.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

24. Kel Şarkıcı - Eugene Ionesco

Kel Şarkıcı, yazarın ilk oyunudur; gündelik kalıplaşmış dili eleştirerek, dilin iletişm kurmadaki yetersizliğini gösterir. Yazarın ikinci oyunu olan Ders, tiyatroda yeni bir güldürü türünün oluşmasını sağlamış, farstan bürlekse kadar tüm güldürü ögelerini, trajik olanla birlikte kullanılmıştır.

Her iki oyun, 1957'den bu yana kesintisiz 40 yıldır, Fransa'daki Huhette Tiyatrosu'nda oynanmaktadır.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

23. Galyalı Asteriks - Rene Goscinny ve Albert Uderzo

Milattan önce 50. yılı. Galya tamamen Romalıların işgali altındadır... Hemen hemen... yenilmez Galyalıların yaşadığı küçük bir köy, işgalcilere hala kafa tutmaktadır. Totoryum, akvaryum, toplantıyum ve laudanyum garnizonlarda görev yapan Romalı lejyonerler için hayat hiç de kolay değildir...

22. 1984 - George Orwell

Büyük Birader olarak adlandırılan kişi ve onun denetimindeki partisi, Okyanusya yönetiminin başıdır. Okyanusya’da Büyük Birader’in otoritesiyle, toplumda hiyerarşik bir sınıflandırma bulunur. Topluma, tüm insani duygulardan arınmalarını emreden Büyük Birader; ülkede aşkı, erotizmi, bireysel evliliği ve günlük tutmak gibi insani eylemleri de yasaklamıştır. Evlilikler, tamamen devlet kontrolündedir ve amaç yalnızca devlete hizmet edecek çocuklar yetiştirmektir. Diğer yandan, ülkedeki tüm yazılı ve yazısız yayın organları, sadece devlete bağlıdır ve asla kendi düşüncelerinizi ifade etmenize izin verilmez.

Çoğunluğun bu sisteme uyduğu ve itiraz etmeksizin Büyük Birader’e saygı gösterdiği Okyanusya’da, elbette ki sisteme karşı gelen kişiler olacaktır. Bunlardan biri de Doğruluk Bakanlığı’nda çalışan Winston’dır. İçerisinde bulunduğu sıkışmışlık hissi, onu her şeye karşı gelmeye itecektir. Hikayede burada başlar. Winston’ın başkaldırışı, Julia ile olan yakınlaşması ve eylemleri sonucu başına gelenleri George Orwell, büyük bir ustalıkla işlemiştir. Kitabın sonundaysa Winston’ın türlü işkenceler sonucu, devlete bağlı bir vatandaşa dönüştürüldüğüne tanık oluruz.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

21. Cesur Yeni Dünya - Aldous Huxley

Cesur yeni Dünya bizi 'Ford'dan sonra 632 yılına' götürür. Bu dünyanın cesur insanları kapısında 'Cemaat, Özdeşlik, İstikrar' yazan Londra Merkez kuluçka ve Şartlandırma Merkezi'nde üretilirler. Kadınların döllenmesi yasak ve ayıp olduğu için, 'annelik' ve 'babalık' pornografik birer kavram olarak görülür. Toplumsal istikrarın temel güvencesi olan şartlandırma hipnopedya uykuda eğitim ile sağlanır. Hipnopedya sayesinde herkes mutludur; herkes çalışır ve herkes eğlenir. 'Herkes herkes içindir.'

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

20. Hüzünlü Dönenceler - Claude Levi-Strauss

Saussure'ün Genel Dilbilim Dersleri, Freud'un Düşlerin Yorumu, Wittgenstein'in Tractatus'u yüzyılın düşünce yaşamında ne oranda önem taşıyorsa, Claude Levi-Strauss'un Hüzünlü Dönenceler'i de o oranda önem taşır. Antropolojinin bu çağdaş klasiği ilk kez dilimize kazandırılıyor.

Levi-Strauss öncü bir bilim adamı olmasının ötesinde, dili kullanışındaki ustalığı, Avrupa-merkezliliği aşan bakışı ve lirik denilebilecek üslubuyla neredeyse Proust'la boy ölçüsen bir 'yazar' kimliğiyle karşımıza çıkıyor.

Soru şu: İlk-el olan ile post-modern olan arası 'biz' hangi dönencedeyiz?

19. Anne Frank'ın Hatıra Defteri - Anne Frank

Henüz küçük bir çocukken İkinci Dünya Savaşı’nın acı gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalan Anne Frank, 12 Haziran 1942’de günlük tutmaya başladı. Bu tarih, onun doğum günüydü ve günlüğü de yeni yaşına adanmış bir hediye… Sürgündeki Hollanda hükümetinin Kültür ve Bilim Bakanı Bolkenstein’ın radyoda yaptığı bir konuşmayı dinleyene kadar, sayfaları yalnızca kendisi için doldurdu. Bakan konuşmasında, gelecek kuşakların savaşın dehşetini anlayabilmesi, Almanların zulmüne şahitlik edilebilmesi için kayıt altına alınmış tüm belgelerin yayımlanması gerektiğini ifade ediyor, buna örnek olarak günlükleri gösteriyordu. Artık savaştan sonra bir kitap yayımlama hayalleri kuruyordu Anne, günlüğü de temel taşı olacaktı. Ne var ki henüz on beş yaşındayken, Bergen-Belsen toplama kampında hayatını kaybetti.  

Ölümünden sonra yazdıklarını onun adına yayımlayan ise ailenin sağ kalan tek üyesi ve çok sevdiği babası Otto Frank oldu. O günden bu yana Anne Frank’ın Hatıra Defteri, dünyanın en çok okunan eserlerinden biridir.

18. Mavi Lotus - Herge

Genç muhabir Tenten'in güçlü bir uyuşturucu kaçakçı çetesine karşı verdiği amansız mücadele hatırlardadır. Dünyayı dolaşan muhabirin birçok maceradan sonra çetenin belli başlı üyelerini hapse attırmayı başardığını, ancak şeflerinin bir uçuruma düşerek öldüğünü okurlarımız kuşkusuz unutmamıştır.

Sevimli muhabir Tenten ve can yoldaşı Milu hak ettikleri tatili Kavhacputalah mihracesinin konağında dinlenerek geçiriyorlar....

17. Alkoller - Guillaume Apollinaire

(1880-1918) Modern şiirin geçtiğimiz yüzyılın başlangıcında karşı karşıya kaldığı gerilime en güçlü yanıtlardan biri 1913’te yayımlanan Alkoller kitabıyla Apollinaire’den gelmişti. Modern yaşamın getirdiği yeni gerçeklik öğelerini sözcüğün tamamen özgürleştirildiği alışılmamış bir imge düzeninde parçalayarak şiire dönüştüren Alkoller, kendine özgü benzersiz temalara odaklanırken “yerleşik yazı düzenini” de sarstı. İlk kez Apollinaire tarafından kullanılan “gerçeküstü”nün, karanlık bilinçaltı yoluyla yaşantı ve izlenimlere müdahalesi yepyeni biçimlerin ortaya çıkmasını sağladı. An’ı zamansız kılan sürekli bir anılar akını ve sınır tanımaz çağrışımlar seliyle “gerçeklik”, kesintisiz bir eşzamanlılık imgesi olarak şiirde yeniden üretiliyordu. Geçmişin biçimlerinden yararlanmayı ihmal etmeyen üretici ve yenileyici bireşimlere açtığı kapıyla Alkoller, “yüzyılın büyük şiir sanatı”nın kaynak yapıtları arasındadır.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

16. Paroles - Jacques Prevert

Paroles, Jacques Prévert'in ilk kez 1946'da yayınlanan şiir kitabıdır.

15. Gulag Takım Adaları - Aleksandr Solijenitsin

Gulag Takımadaları ne Rus edebiyatında, ne de dünya edebiyatında benzeri bulunmayan edebi bir anıttır. Soljenitsin bu dev eserini kendi mahkumiyetinden, kamplarda başından geçenlerden ve zulüm altında ölen sayısız insanların kaderinden derleyerek yaratmış. Bu eserle insanlığın yüreğini parçalayan milli bir destan doğmuştur. Soljenitsin bu eserinde modern bir tarihçi gibi, kudretli kalemiyle, yok edilen milyonlarca hayatın dökümanter tarihini sunmaktadır.

14. Gülün Adı - Umberto Eco

Gülün Adı adlı bu dev romanıyla bir anda dünyanın dört bir yanında ünlenen İtalyan yazarı Umberto Eco, aslında çok yönlü bir bilimadamı. İtalya'da, Bologna Üniversitesinde öğretim üyesi, semiolog, tarihçi, filozof, estetikçi, ortaçağ uzmanı ve James Joyce üzerine derin araştırmalar yapmış biri. Umberto Eco'nun bu ilk romanı, 1980'de İtalya'da ilk yayımlanışından bu yana sayısız basım yaptı ve dünyanın pek çok diline çevrildi. Dünyada olağanüstü bir ilgi uyandıran bu romanın yankıları hâlâ sürüyor. Filmi de dünyada büyük yankılar uyandırdı. Bu romanın başarısında, kuşkusuz, yazarın ortaçağ konusunda derin ve dolaysız bilgisinin büyük payı var. Tam anlamıyla ve her bakımdan ortaçağ dünyasını yansıtmakla birlikte Gülün Adı kesinlikle çağdaş bir roman; çağdaş romana yepyeni ve uzun soluk getiren özgün bir roman. Bir anlamda ortaçağda geçen, Hıristiyanlık düşüncesini tartışan tarihsel bir roman, bir anlamda da ustaca kurulmuş polisiye ve sürükleyici bir öykü. Ve en önemlisi olağanüstü bir dil ve benzeri az bulunur bir sanat yapıtı.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

13. Varlık ve Hiçlik - Jean-Paul Sartre

İnsanlık kavramının sorgulandığı İkinci Dünya Savaşı yıllarının uç koşullarında yaşamla iç içe ve her bakımdan özgün bir bilinçle kaleme alınan Varlık ve Hiçlik, Sartre'ın felsefeye ve insanlığın mevcut durumuna karşı fikirlerinin temel bir açıklamasıdır.

Varlık ve Hiçlik'te Sartre insana varmak adına öncelikle varlıkla derin, uzun ve çok cepheli bir hesaplaşmaya girişiyor. Ontolojinin bu temel yapıtında varlığı sıradanlığından kurtarıp ona bilinci, değişimi, çelişkiyi, başkalığını ve birlikteliğini veriyor. Bu benzersiz varlığıyla insanı geleceğe sürüklüyor. Böylece onu yaratmaya, bağımsız olmaya, seçim yapmaya ve nihayetinde özgür olmaya, kendi betimiyle, mahkûm ediyor.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

12. Godot'yu Beklerken - Samuel Beckett

Hikaye, oyunun kahramanları Vladimir ve Estragon’un etrafında şekillenir. Varoluş sancıları çeken bu iki kahraman, yolları her kesiştiğinde birbirleri ile iletişim kurmaya çalışırlar ve bu bir ritüele binerek her gün yinelenir. Bu iki karakter bir ağacın dibinde Godot isimli bir kimsenin ya da şeyin, gelip kendilerini kurtarmasını bekler. Fakat Godot hiç gelmeyecektir. Hatta belki de öyle bir kimse ya da şey hiç var olmamıştır ve olmayacaktır. Hikaye aslında bu haliyle pek çok şeyi anlatmaktadır. İnsanların kurtuluş için bekledikleri ve hayal ettikleri nesne veya kişilere inanmaları ve bel bağlamaları usta bir dille okuyucuya aktarılmaya çalışılır.

“Godot’yu Beklerken” sonu gelmeyen ve anlamsız bir bekleyişin anlatıldığı bir hikayedir. Oyunun bu haliyle en dikkat çekici yanı, okuyucunun düşüncelerini harekete geçirecek imgelere sahip olan anlatısıdır. İki karakterin arasında geçen anlamsız ve saçma diyaloglar da okuyucuyu derin anlamlar çıkarmaya iten bir yapı ile aslında hayatın ne olduğunu anlatmaya çalışacaktır.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

11. İkinci Cinsiyet - Simone de Beauvoir

“Kadın doğulmaz, kadın olunur”. Bu meşhur cümle, 1949 tarihli İkinci Cinsiyet’in odak noktasını oluşturur. Simone de Beauvoir böylece cinsiyet meselesini doğanın alanından çıkarıp kültürün ve tarihin alanına yerleştirirken, bir anlamda toplumsal cinsiyet tartışmasını da erkenden başlatmış olur. Bunu yaparken hem varoluşçuluk, fenomenoloji ve yapısalcı antropoloji gibi kendi çağdaşı olan düşünceleri hem de Hegel ve Marx gibi felsefe klasiklerini cinsiyet düzleminde yeniden okur.

Beauvoir’a göre kadın, kendine has bir durum tarafından, tarih boyunca farklı koşullar altında yeniden üretilen Başkalık durumu tarafından belirlenmiştir: Kadın ile erkek arasında eşitsizlik vardır, kadın ikinci cinsiyettir ve hem bireysel hem de toplumsal bakımdan ezilmiştir. Bu durumun temelinde yatan öncesiz sonrasız kadınlık efsanesi, ataerkilliğin başlıca unsurlarındandır. Ataerkillik sadece kadını değil, erkeği de bu çerçevede üretir ve belirler. Öyleyse kadın ile erkek arasındaki eşitsiz ilişki kadının veya erkeğin doğasından kaynaklanmaz. Kadın ve erkek, doğal veya biyolojik belirlenimlerden ziyade tarihsel ve kültürel birer kurgudur. Öte yandan kadının ezilmişliği diğer ezilenlerin durumundan farklıdır. Kadınlar, aralarındaki farkları aşan ve kapsayan kadınlık durumunun bilinciyle hareket etmezler. Öncesiz sonrasız kadınlık efsanesinin etkisi altında kadın içkinliğe hapsolmuş, adeta içkinlikle özdeşleşmiştir. Bu kavramsal çerçeveden hareketle Beauvoir, kadının özgürlüğü, ev içi emek, annelik, evlilik kurumu, kadın bedeninin tahakküm altına alınması gibi, feminist düşüncenin güncel meselelerine dokunan birçok konuyu tartışmaya açar. Son kertede kadın ve erkek kurgularının tarihin diyalektik hareketine tâbi olduğunu ve bu hareket içinde aşılıp yıkılacağını düşünür. Ama bunun olmazsa olmazı kadının etkili eylemidir. Kadının ve erkeğin özgürleşmesi Beauvoir düşüncesinde kadının dünyada eylemesiyle ve üretmesiyle mümkündür ancak.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

10. Günlerin Köpüğü - Boris Vian

'Hayatta önemli olan, her şey hakkında önyargıya varabilmektir. Çünkü, görüldüğü gibi topluluklar haksız ve kişiler her zaman haklıdır. Herhangi bir yaşama kuralı çıkarmamalı bundan: Kurallar deyim şekline dönüşmeden bile bağlanabilecek güçte olmalıdır. Varolan iki şeydir aslında: Biri her şekilde ve bütün kızlarla sevişmek, öteki de New Orleans ya da Duke Ellington'un müziği. Geri kalan her şey kaybolmalıdır. Çünkü geri kalan her şey çirkindir ve şu birkaç sayfa bunu doğrulamak için yazılmıştır. Güçlüdür, çünkü yaşanmış bir olayı anlatır. Yaşanmış bir olaydır, çünkü başından sonuna kadar ben düşündün bunu. Gerçeğin ısıtılmış ve eğimli bir atmosfer içinde, düzensiz kıvrımları ve bükümleri olan bir yüzey üstüne yansıtılması yoluyla elde edilmiştir. Görüyorsunuz ya, hiç de açıklamakta sakınca görmediğim bir yol, eğer yol varsa.'

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

9. Adsız Ülke - Alain-Fournier

Alain-Fournier (1886-1914) daha 28 yaşındayken, cephede vurularak öldü. Koca Meaulnes (Le Grand Maulnes), onun yayınlanmış tek romanı. Ünlü Fransız düşünürü Marcel Arland, 'Koca Meaulnes, çağdaş edebiyatın belki de ilk ve birici klasik kitabıdır' diyor. 'Benim sanat ve edebiyat ilkem, çocukluktur' diyen Alain-Fournier, bu ilk ve tek romanında, gerçek yaşamında karşılaşıp aşık olduğu, bir daha göremediği, ama bir türlü unutamadığı 'uzun boylu sarışın' bir kızı, gerçekten çoçuksu bir dünya içinde canlandırır. Yazar, uzun bir şiiri andıran bu romanını sarsısıcı bir yalınlıkla yazmaya büyük özen göstermişti. İnsan'ı insan yapan, özüne ilişkin ne varsa, bu romanda korunmuştur: sevgi gibi, arkadaşlık gibi, dostluk duygusu, dayanışma, özveri, sevecenlik gibi. Bu erdemler, insanın, insanlık tarihinin kirleri pasları altında kalsalar bile, bizim onları bulundukları yerden çıkarmamız gereken, baş köşeye oturtmamız gereken değerler. Bu kitapta işte bunlar var. Alain Fournier'in yapıtının zenginliği büyüklüğü, ölümsüzlüğü, insanın yalın varlığını, onun gerçek duygularını sergilerken, zaman zaman düş ortamına kaysa bile, gerçekliğinden kaynaklanmaktadır.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

8. Çanlar Kimin İçin Çalıyor - Ernest Hemingway

İspanya iç savaşını konu alan kitap Cumhuriyetçiler ve Milliyetçiler arasındaki savaşa sevgi, umut, korku, ölüm duyguları ışığında tanık olmamızı sağlıyor. Kısaca kitabın konusunu, patlayıcı uzmanı olan Robert Jordan’ın bir köprüyü havaya uçurma görevini üstlenmesi ve bu görevi gerçekleştirirken başından geçen olaylar oluşturuyor. Bu olayların ortasında gerçek aşkı bulması, aşkın zaman ve mekan fark etmeksizin en güç koşullarda bile ortaya çıkışı biz okuyucuların içini biraz olsun yeşertse de olaylar hiç beklenmedik bir şekilde son buluyor.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

7. Gazap Üzümleri - John Steinbeck

John Steinbeck’in tartışmasız en büyük eseri olan ve ona Pulitzer ödülünü kazandıran Gazap Üzümleri, 1939’da ilk kez yayınlandığında şok etkisi yaratmış ve büyük tartışmalara yol açmıştı. Tüm dünyayı etkileyen “Büyük Buhran” döneminde, tarımın kapitalistleşmesi ve krizler yüzünden yoksullaşan ve mülksüzleşen yığınların ayakta kalma mücadelesinin anlatıldığı bu destansı romanda Steinbeck, açlık, sefalet ve zorbalık yüzünden evlerini terk edip yollara düşmek zorunda kalan binlerce işçi ailesinden birine odaklanıyor. Boşa çıkan umutların, hüzne dönüşen sevinçlerin arasında insanlığın direncini ve onurunu çarpıcı bir dille anlatan, kapitalizmi iliklerine kadar eleştiren Gazap Üzümleri, 20. yüzyılın en önemli eserlerinden biridir.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

6. Gecenin Sonuna Yolculuk - Louis-Ferdinand Celine

Louis-Ferdinand Céline’in ilk ve en ünlü kitabı Gecenin Sonuna Yolculuk, yaşamın oradan oraya, Birinci Dünya Savaşı’ndan Afrika’ya, Amerika’dan Fransa’daki bir akıl hastanesine savurduğu bir anti-kahramanın, Bardamu’nün öyküsü. Sefalet, hastalık, yozlaşmışlık, delilik, ölüm her yerde. İnsanın varoluş karşısındaki çaresizliği yüzümüze tüyler ürpertici bir ritimle vuruluyor. Kapkara ama alabildiğine şiirsel, Simone de Beauvoir’ın deyişiyle “söz kadar canlı bir yazı”yla yazılmış bir senfoni.

Gecenin Sonuna Yolculuk iki dünya savaşı çıkarmış bir yüzyılda aynaya yansıyan insan ruhunun bir nevi yazınsal otopsisidir.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

5. İnsanlık Durumu - Andre Malraux

Fransız romancı André Malraux’nun politik idealizm ve devrimci mücadelenin trajik çelişkilerini anlatan, dünyaca ünlü başyapıtı.

İnsanlık Durumu, 1927 Şanghay işçi grevini ve ardından Çan Kayşek’in Kuomintang’ın eski komünist müttefiklerine karşı başlattığı baskı ve tevkif dalgasını konu eder. Başkent Pekin’in ve Çin komünist devriminin geleceğini belirleyen olaylar, karakterlerin trajik yazgılarıyla iç içe geçer. İnsanlığın içinde bulunduğu karamsarlık ve yalnızlığın yoldaşlık duygusuyla giderilebileceğini düşünen karakterler şiddet ve entrika, ölüm ve ıstırap dolu bir sarmala sürüklenirler. Malraux’nun kahramanları politik idealizmin erdemleri kadar zaafları ve çelişkileriyle de yüzleşirler. İspanya İç Savaşı’ndan Nazi Almanyası’na, 20. yüzyılın röntgenini çeken Malraux, İnsanlık Durumu’nda Çin devrimi üstünden bir anlam ve değer sistemi olarak siyasal eylemi sorguluyor.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

4. Küçük Prens - Antoine de Saint-Exupery

'Hoşça git,' dedi tilki. 'Vereceğim sır çok basit: İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez.' Küçük Prens unutmamak için tekrarladı: 'Gerçeğin mayası gözle görülmez.'

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

3. Dava - Franz Kafka

Franz Kafka'nın Dava adlı romanının bu çevirisi, yazarın Oxford Metinleri diye adlandırılan el yazıları üzerinde Amerikalı ve Alman uzman-ların yaptıkları son çalışmalarla oluşturulan metinden yapıldı.

Dava, Korku Çağı diye adlandırılan 20. yüzyılda insanoğlunun artık neredeyse kurtulunması olanaksız bir yazgıya dönüşen kuşatılmış yaşamının öyküsüdür.

Bu çağa korku egemendir, çünkü insan, hemcinsleriyle insanca bir dil aracılığıyla iletişim kurabilme, böyle bir dille insanca tepkiler uyandırabilme olanağından yoksun kalmıştır.

Albert Camus'nün deyişiyle, bu olanağın bulunmadığı bir çağ artık ancak 'Korku Çağı' diye adlandırılabilir.

Kafka'nın Dava'da betimlediği yargılama süreci, böyle bir çağın en güçlü simgelerinden biridir ve onun eseri, insan insanın korkusu olarak kaldığı sürece, güncelliğini hiç yitirmeyecektir.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

2. Kayıp Zamanın İzinde - Marcel Proust

Marcel Proust'un dev yapıtı “Kayıp Zamanın İzinde”nin tümü Delta Dizisinde bir arada...

Delta Dizisi, şık tasarım ve baskısıyla edebiyatın önemli isimlerinin birden fazla kitaba yayılan büyük külliyatlarını ve önemli eserlerini bir arada okura sunuyor.

Zaman'ın peşi sıra sürdürülen yolculuğun tüm halkaları Swann'ların Tarafı'yla, Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde, Guermantes Tarafı, Sodom ve Gomorra, Mahpus, Albertine Kayıp ve Yakalanan Zaman bir arada. Yirminci yüzyıla modern romanın başyapıtlarından biri olarak damgasını vuran bu yapıta 'Dev' tanımlaması kadar uygun düşecek başka bir tanım yok herhalde.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

1. Yabancı - Albert Camus

Romanın baş kahramanı Meursault, Fransız asıllıdır ancak Cezayir’de yaşamakta ve küçük bir devlet dairesinde memur olarak çalışmaktadır. Adını bilmediğimiz bu karakter, kitap boyunca hep soyadı ile anılacaktır. Hikaye, ana kahramanımızın annesinin ölüm haberini almasıyla başlar. Anne, bir huzurevinde yaşamaktadır ve ne zaman öldüğü bilinmemektedir. Ancak huzurevinden gelen mektup dolayısıyla Meursault, cenaze ve defin işlemleri için beklenmektedir. Zorla müdüründen izin koparan Meursault cenaze için yola düşer. Bu andan itibaren kahramanın, annesinin ölümü ile ilgili farklı düşüncelerine şahit oluruz.

Meursault, annesinin ölümüne çok da üzülmemiştir. Öyle ki annesini görmek dahi istemez. Bu durum, genç adamın duygusuz olarak anılmasına neden olacak ve ilerde işleyeceği bir cinayetin davasında aleyhine kullanılacaktır. Meursault, annesinin ölümünden sonra Cezayir’e geri döner ve Marie isimli bir kadınla sevgili olur. Burada da karakterin annesinin ölümüne karşı duyduğu kayıtsızlık ortaya çıkar. Bir gün Meursault, Raymond ismindeki komşusuyla yakınlık kurmaya karar verir ve olaylar buradan itibaren değişmeye başlayacaktır.

Raymond’un sevgilisi ile yaptığı kavgada arka çıkan Meursault, istemeden de olsa kızın Arap abilerinin radarına düşecektir. Beraber bir gezintiye çıktıkları esnada kızın abisini vuran ve bunu oldukça kayıtsız bir şekilde gerçekleştiren Meursault, hapse düşecek ve yargılanacaktır. Ancak öylesine duygusuz davranacaktır ki en sonunda hakim, cinayetten ziyade topluma karşı gösterdiği ahlaksızlık sebebiyle Meursault’yu idama mahkum edecektir.

Bu esnada ise kahramanımızın kendi ile hesaplaşması, kendini yeniden tanıması ve hayata duyduğu yabancılıkla ilgili düşüncelerine tanık oluruz.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir 👇

Tahammül Sınırlarınızı Zorlayıp Sizi En Karanlık Duygularınızla Baş Başa Bırakacak En Depresif Kitaplar
Okuma Alışkanlığını Tekrar Kazanmak İsteyenlere Yardımcı Olacak Birbirinden Şahane 27 Kitap Önerisi
Hayata Bakışınızı Değiştirerek Sizi Bambaşka Birine Dönüştürecek En İyi Kişisel Gelişim Kitapları

Popüler İçerikler

151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu