Hiç şüphesiz, bu tür batıl itikatlara, tüm Japonların inandığını, söylemek abes olacaktır. Zaten öyle bir iddiamız da yok. Ancak toplumun bir kısmının, bu inanışlara halen sahip çıktığını da vurgulamak zorundayız. Tıpkı ülkemizde de olduğu gibi.
Hiç şüphesiz, bu tür batıl itikatlara, tüm Japonların inandığını, söylemek abes olacaktır. Zaten öyle bir iddiamız da yok. Ancak toplumun bir kısmının, bu inanışlara halen sahip çıktığını da vurgulamak zorundayız. Tıpkı ülkemizde de olduğu gibi.
Japonlara göre yapılması kötü şans getiriyor. Dahası tuz dökmek, Japon toplumunda bir arınma eylemi olarak kabul ediliyor. Yani taziye evinde yapılacak türden bir iş değil. Ancak şunu da sormak gerekir: Taziye evine tuz götürmek fikri, kimin aklına neden gelsin?
Uyurken kafanızın kuzeye doğru dönük olması ise, bu dünyadan tez vakitte göçeceğinizin bir işaretiymiş.
Japon kültüründe, kırmızı renk ile ilgili pek çok batıl inanç örneği var. Bir kimsenin adını kırmızı mürekkep ile kağıda yazdıktan sonra, başına mutlaka feci bir şey geleceğine dair; felaket garantili olanı ise, en çarpıcı örneklerden.
'Gece tırnak kesilmez, yoksa...' diye başlayan cümleleri, sanıyoruz ülkemizde duymamış insan yoktur. Ancak Japonlar cümlenin 'yoksa' sonrasındaki kısmını biraz abartmış. Eğer büyük sözü dinlemez ve gece gece tırnak keserseniz, ne annenizin ne de babanızın ölüm anında onlarla birlikte olamazmışsınız...Pes yahu!
İşyerinde kedi beslemek ya da kedi biblosu bulundurmak, şans getiren bir unsurmuş.
Gününüzün bolluk, bereket ve neşe içinde geçeceğine işaret ediyormuş.
Japonlar da bu hadiseyi olumsuz bir işaret olarak algılayıp uğursuzluğa yoruyormuş.
Japon kültüründe aileyi temsil eden parmak olarak da bilinen başparmağı, cenaze arabası geçerken gizlememek; aile fertlerinin yakın bir zamanda ölmesine sebep olabilirmiş.
Batı kültüründe '13' neyse; Japon kültüründe, '4' rakamı da o...
Çubukları pilava saplamak ve öyle bırakmak, aslında cenazelerde uygulanan bir gelenek. Bu tür zamanlarda yapılması da, doğal karşılanıyor. Aynı şeyi ortalıkta bir cenaze yokken yapmanız ise, çok yakında başınıza bir felaket geleceği şeklinde yorumlanıyor.
Karabasanlar için açık davet anlamına geliyormuş.
Gürültüye sebep olan da yine bir canavar. Hatta amaçsızca haylazlık eden bir canavar.
Japonların yapmaktan kesinlikle sakındığı şeylerden birisi, karanlık çöktüğünde dolaşmaya çıkmaktır. Özellikle de tenha yerlerde. Çünkü bunun ölümcül sonuçlar doğurabileceğine inanırlar. Nedeni ise, karanlığın içinden bir anda fırlayan canavarlarmış...
Japonlar kültüründe en çok korkulan canavarlardan birisi de, çocukların ortadan kaybolmasıyla ilişkilendirilen 'Kappa'lar. Nehir canavarı olarak da bilinen bu yaratıklar, sadece çocuk kaçırmayla değil, nehirlerde yaşanan boğulma vakalarıyla da ünlüler.
Gülmeyin ama bunun sorumlusu da bir canavar. İşi gücü yağ emmek ve insanları güç durumlarda bırakmak. Özellikle de avare tipleri kendine hedef seçiyormuş.
Alın size, bir canavar marifeti daha. Japonlara göre, kimi evlerde tavanların soğuk ve yer yer karanlık olmasına, bir canavar sebep oluyormuş. Odaların köşelerinde biriken tozlar ise, aynı canavarın karanlıkta yalanmasının bir sonucuymuş.
Terkedilmiş evlerin içinde, yine evin kendisine ait yüzlerce göz olurmuş. Ve bu gözler evin içindeki davetsiz misafiri gözlermiş..
Japonlar, bir şeye takılıp kazara düşmeye ya da insanın ayağının kayabileceğine pek olasılık vermiyorlar. Çünkü bunun arkasında da görünmez bir varlık olduğuna inanıyorlar. Bu öylesine bir varlık ki, insanların kapaklanıp yere düşmesi ona feci şekilde keyif veriyormuş.
Japon kültüründe tilkiler, tekinsiz canlılar olarak kabul edilirler. Ormanda kaybolan erkeklerle de doğrudan ilişkilendirilirler. Sebebi ise tilkilerin istedikleri zaman kendilerini güzel kadınlara dönüştürebilme becerilerinin olduğuna dair batıl inanç.