Birçoğumuz ekranlarda gördüğümüz ilişkilerden ilham alıyoruz ve aynı türden heyecanlı ve tutkulu bir aşkın hayalini kuruyoruz. Ancak bazı bilinen ve sevilen film çiftleri bile aslında fazlasıyla toksik. Çoğu, romantiklikleriyle saldırgan davranışlarını ve hükmetme arzularını gizliyor. İlk bakışta zararsız görünen tartışmalar aslında kişilerin kendilerini gösterme isteklerini ortaya koyuyor. Gelin, belki de sizin için şaşırtıcı olacak, ünlü yapımlardaki bu toksik ilişkilere birlikte bakalım... 🙌
Jack ve Rose'un ilişkisi 20 yılı aşkın bir süredir dünya çapında kalpleri eritiyor. Ama aslında her yönüyle düşündüğünüzde ilişkilerinde birçok pürüz var.
Jack'in Rose'u Titanik'ten atlamaktan kurtardığı andan, Rose'un Atlantik Okyanusu'nda donduğu ana kadar sadece 48 saatten biraz fazla bir süre geçiyor. Ancak aşk, iki günde inşa etmesi zor bir duygudur.
Bu da bizi aşktan çok şehvet içinde oldukları gerçeğine getiriyor. Yani tutkuyla aşkı karıştırıyorlar. Jack ve Rose harika bir kimyaya sahip olsalar da pek bir şey paylaşmıyorlar. Jack ölmeseydi belki de asla anlaşamayacakları bir ilişkinin içinde olacaklardı kim bilir.
Andy'yi canlandıran Miranda Priestly'nin bu ikonik filmdeki ana kötü karakter olmadığını anlamak zaman alıyor.
Öte yandan Nate sadece destekleyici olmayan bir erkek arkadaş değil. O, doğum gününün Andy'nin kariyerinden daha önemli olduğunu düşünen bencil ve mızmız bir çocuk. Hedeflerine ve hayallerine öncelik verdiği için ona en çok ihtiyaç duyduğu anda Andy'yi terk ediyor.
Yani Nate olgunlaşmamış bir egomanyak. Öyle ki, Andy'yi gerçek potansiyelinden alıkoyuyor.
Romeo ve Juliet'in esas çifti hala kusursuz bir romantizm örneği olarak kabul ediliyor, ancak bu hikaye kesinlikle toksik!
Olgunluktan oldukça uzak iki genç olarak, körkütük aşık olduklarını düşünüyorlar ve birkaç gün içinde evleniyorlar.
Ancak bu, kolayca bir çekim, şehvet ya da sadece isyanın katıksız adrenalini olabilecek sözde bir 'ilk görüşte aşk' durumu. Bu nedenle ilişkileri daha en başından her şeyi tüketen bir hal alıyor ve bir hafta bile sürmeyen bir ilişki için hayatlarını vermeleriyle sona eriyor.
İlişkileri, her iki taraf için de yalanları üzerine kurulu. Başlangıçta birlikte mutlu olsalar da, aslında boğucu ve tatmin edici bulmadıkları bir evliliğin içindeler.
İlişkileri en çok sevilen çiftlerden olan Rachel ve Ross'un ilişkisi aslında 'roller coaster' gibi.
Ross, Rachel'ı aşmak için başka kadınlarla birlikte oluyor, ilişkisinde yalanları ve manipülasyonları kullanarak kontrolcü bir erkek arkadaş gibi davranıyor.
İstemesine rağmen, Vegas'ta tesadüfen evlendikten sonra Rachel'dan boşanmayı reddediyor. Rachel'ın romantik olmamasından dolayı duyduğu rahatsızlığı ise ona sık sık hissettirip resmen 'odun' muamelesi yapıyor.
Mr. Big'e, 'Bay Büyük Zaman Kaybı' demek daha doğru olur. Bu toksik ilişkide iki taraf yüzünden de inişler de çıkışlar da çok fazla.
İkili, çıkmaya başladığında Carrie, tanıdıkları kimsenin onlara denk gelmemesi için sık sık gizli restoranlara gidiyor.
Mr. Big ise Carrie'yi terk ediyor ve sayısız kez ilişkilerini bitiriyor. Carrie'yi sunakta terk ettiği sahneyi hatırlamak bile ne kadar toksik olduğunu ve aslında Carrie'nin duygularıyla oynadığını görmek için yeterli.
Popülaritesine rağmen, 17 yaşındaki Bella'nın 104 yaşındaki bir vampir olan Edward Cullen'a aşık olduğu Alacakaranlık destanı, birçok yönden tartışmasız bir şekilde toksik.
Bella daha genç ve gerçekten neyi hak ettiğinden ve istediğinden emin değil. Buna karşılık, Edward bize toksik bir partnerin birçok basmakalıp özelliğini gösteriyor.Her şeyden önce, onu babasından ve arkadaşlarından da dahil olmak üzere hayatının birçok alanından, bilinçli olarak, izole etmeye çalışıyor.
Bella'nın sınırlarına saygı duymuyor, birçok kez onu takip ediyor, evine giriyor ve her gece uykusunda onu izliyor. Tüm bu örnekler filmde romantikleştirilse de aslında oldukça hastalıklı.
Film, progresif konusuyla büyük beğeni toplasa da, bu ilişki hiç de sağlıklı değil. Güç dinamiği en başından itibaren erkeğin elinde. Anastasia/Ana, deneyimsiz, öz güvensiz ve daha önce hiçbir ilişki deneyimi yok ve Christian otoriter taraf olarak bundan yararlanıyor
Christian Gray, Ana'nın hayatını kontrol etmek için her yolu deneyen kıskanç ve sahiplenici bir adam. Onu takip ediyor, nerede olduğuna ve kiminle olduğuna kafayı takıyor. Bu size yeterince ürkütücü gelmediyse hazır olun: çalıştığı şirketi bile satın alıyor! 👀
Chuck ve Blair tatlı anlar yaşasalar da toksik ilişkilerini telafi etmeye yetmiyor. Blair, yerine başka bir adamı seçtiğinde ve ardından Blair'in itibarını yerle bir eden dedikodular ortaya çıktığında Chuck, büyük bir zevk alıyor. Hatta bunu kendi ağzıyla bile söylüyor.
Blair, zaten annesinin ilişkisi nedeniyle güven sorunları yaşıyor; Serena ve Chuck ile olan arkadaşlığı ise ilişkisini daha da kötüleştiriyor.
Bir panayırda karşılaştıklarında Allie, Noah'ın ona yaklaşmasına müsaade etmez. Bu yüzden, Allie'nin oturduğu bir dönme dolaba asılır ve Allie onunla çıkmayı kabul edene kadar onu atlamakla tehdit eder. İzlerken içinizden 'ne kadar romantik!' nidaları atsanız da Noah tam bir manipülatör.
Kavgalarından ve aralarına giren 14 yıllık mesafeden sonra nihayet yeniden bir araya geldiklerinde Noah, Allie'yi onunla bir ilişki başlatması ve nişanlısını aldatması için cesaretlendirir. Alın size, sadakatsizliği romantikleştiren birçok filmden biri daha....