Bizim Anlamlı Hikâyemiz Nedir ya da Hikâyemizin Anlamı Nedir?

Milano seyahatim sırasında ziyaret ettiğim Leonardo da Vinci Bilim ve Teknoloji Müzesi’nden büyülenmiş şekilde çıkarken son bir sergiye bakmadan edemedim. Sociochromes isimli bu sergi renklerle yüz yıllık tarihi anlatıyordu. Yan yana dizili renkli tablolar dikkat çekiciydi ve anlamak için yakından bakmak gerekiyordu. Yakından baktım, dünyada yaşanan önemli olayları, dönüşümleri zihnimde renk diliyle birleştirdim. Sonra bizi düşündüm, ülkemizi. Dünya tarihinde yerimizi alırken kendi tarihimizi, dönüm noktalarımızı renk diliyle nasıl ifade ederdik diye düşündüm. 

O konuya geleceğim ama öncelikle sergi hakkında bilgileri ve içerik örneklerini aslına bağlı kalarak anlatmak istiyorum.

Giulio Ceppi'nin küratörlüğünü yaptığı sergi, tarihin ve deneyimin bir parçası haline gelen konuşma dilinin renkleri üzerinden 100 yıllık bir tarihi, tekrar hatırlatmayı hedefliyor.

25 renk, yeşil ekonomiden, kara cumaya, altın futboldan covid-19 kırmızı bölgeye kadar, politik, sosyal, kültürel ve sportif olayları yeniden hikâyeleştiriyor. Amerikalı sanat tarihçisi olan George Kubler'in belirttiği gibi, 'Zaman, tıpkı zihin gibi, bilinebilir değildir.' inancı üzerine kurulmuş olan bu sergi, aynı yaklaşımı dil konusunda da sergiliyor. 

Zamanın ruhu içinde iz bırakan, kullanageldiğimiz sözcüklerin, terimlerin, kavramların ömrünü kestirmek çok zor. Ancak tarihimize damga vurduğu muhakkak. Bu ana fikirden hareketle sergide politik, sosyal, kültürel ve sportif olayları simgeleyen 25 renk ve anlamları tanımlanıyor. Bu renkler üzerinden gerçeklikler mecazi olarak daha güçlü temsil ediliyor. Renkler sanat eseri gibi ele alınıp yüceltilerek, soyut ve sözel boyutundan çıkarılıp elle tutulur bir tabloya, bilinen, algılanan, gözlenebilen bir renge oturtuluyor. İnsanlık, tarihi ve onun ifadelerini çoğu zaman gelip geçici trendlerle veya tüketimlerle yakıp kül ediyor. Ancak bizler hayal etmekte, gelecek renkleri, geleceğimizi, hayallerimizi ve korkularımızı düşünmekte her zaman özgürüz. Nihayetinde rüyaların da renkli olabileceğini bilmemize rağmen, renkler sadece gözlerimizi açarsak var olurlar.

Sergide tüm dünyayı ilgilendiren önemli konuların birkaç örneği ekonomik yaklaşımlar üzerinden ifade ediliyor. Yeşil ekonomi, mavi ekonomi ve gümüş ekonomi tanımları, bir ekonomik model ifadesinin ötesinde insanın dünyaya bakış açısıyla ve düşünme biçimiyle ilişkilendiriliyor. 

Dünyaya yeşil bakmak

Ekolojik ekonomiyle iç içe olan yeşil ekonomi, hem büyümeden elde edilen faydaları hem de çevresel etkiyi değerlendiren üretici faaliyeti dikkate alan bir ekonomik kalkınma modelidir. Fikir, 2006 yılında Stern Raporu'nun hazırlanmasıyla doğmuştur. Özellikle kamu ve özel yatırımların karbon emisyonlarını ve kirliliği azaltmayı, enerji ve kaynak verimliliğini artırmayı, biyolojik çeşitlilik kaybını önlemeyi ve korumayı amaçlayan ekonomik bir yaklaşımdır. Ekonomist Nicholas Stern tarafından hazırlanan ve küresel ısınmanın dünya ekonomisine etkilerini analiz eden rapor, iklim değişikliği ekonomisi üzerine yayınlanan en önemli çalışmalardan biridir. 

Yeşil ekonomi, kaynakların daha iyi yönetilmesini amaçlayan, üretimi olabildiğince optimize eden ve doğayı etkilemeden insanlar için faydaların artmasını sağlayan bir tür sürdürülebilir kalkınma uygulayarak insanlık için erdemli bir mekanizmayı tetiklemeye çalışır. Tüm bu yeşil, sadece bir renk değil, daha bilinçli, sürdürülebilir ve çevre dostu bir yaşam tarzı seçimidir. Kaynakların tükenmek üzere olduğu ve herkesin kendi hacminde yaşaması gereken bir gezegende bulunmanın farkındalıklı halini temsil eder. Şimdiki ve gelecek nesillere daha yaşanabilir ve daha adil bir gezegen vermeyi taahhüt eder.

Dünyaya mavi bakmak

Mavi ekonomi; daha önce israf edilen maddeleri kazançlı emtialara dönüştürerek sürdürülebilir bir ekosistem oluşturmaya adanmış küresel bir ekonomi modelidir. 

Yeşil Ekonomi, karbon dioksit emisyonlarında kabul edilebilir bir sınır dahilinde bir azalma sağlarken, mavi ekonomi, üretim sistemlerinde devrim yaratarak gezegen için sıfır zararlı emisyon elde etmeyi bekliyor. Model, Belçikalı iktisatçı Gunter Pauli tarafından, bilimsel tekniklerin kullanıldığı, yeniliğe odaklanan ve fiziksel ilkelerin geliştirilmesine dayalı bir ekonomi modeli olarak önerildi. Canlı türlerinin özelliklerini incelemek, yeni üretim teknikleri bulmak ve mevcut olanları geliştirmek bu modelin ana konusudur.

 İş dünyasına uygulanan mavi ekonomi, mavi düşünceye dönüşüyor. Çevreyi korumaya yönelik bakış açısını bir yük ve zorunluluk olarak değil, bir olasılıklar okyanusu yaratmak için dönüştürmeyi öneriyor.

Gümüş nesil

Gümüş ekonomi, nüfusun orta yaş üstü grubuna dahil olan kişilerin tüketimine dayalı ekonomiyi ifade ediyor.

Avrupa Komisyonunda 2018 yılında yürütülen gümüş ekonomi başlıklı bir araştırma, Avrupa'nın 50 yaş üstü ile 100 yaş aralığındaki nüfusun, Avrupa nüfusunun %39’unu oluşturduğu ve gümüş ekonominin baş aktörleri olduğunu ortaya koymuştur. 2025 yılında bu nüfusun %43 düzeyine ulaşacağı belirtilmiştir. 

Gümüş ekonomi, orta yaş üstü nüfusun ihtiyaçlarını karşılamaya dayalı, ilaçtan, bankacılık hizmetlerine, modadan, kültürel ve eğlence hizmetlerine kadar birçok endüstri alanını kapsar. Gümüş ekonomiyi dikkate almak, toplumlardaki yaşa bağlı nüfus ve yaşam süresi değişimini yalnızca sosyo-ekonomik maliyet bakımından değerlendirmek anlamını taşımaz. Giderek büyüyen ve henüz az bilgi sahibi olunan bir pazar olarak, aynı zamanda gelişme fırsatı olarak görmek ve yeni ihtiyaçlarını karşılamak için uygun koşullar yaratmak anlamına gelir.

Tüm dünya insanlarını güncel olarak ilgilendiren ve yakın gelecekte çözüm bulmakla uğraşacağımız bu konuların ele alınış biçimleri ülkeler bağlamında farklılık gösterir. Esasen mevcut koşullara uyumlanmak ve çözüm olanakları üzerinde düşünmek de eşit ve adil bir dünya düzeninde gerçekleşmiyor. Açlık, yoksulluk, can güvenliği gibi temel insani zorluklarla mücadele eden ülkeler için bırakalım refaha ulaşmayı, yakın gelecekteki sorunlarla baş etmek dahi ütopik kalıyor. Renkler soluyor, zihnimizi hüzün renkleri kaplıyor.

Herkesi ilgilendiren olaylar – bunlar çoğunlukla karşı karşıya kalınan sorunlardır – gerçekleşir ve çözümleri üzerinde öncelikle küçük bir azınlık grup düşünmeye başlar. Bilim insanları konulara dikkat çekmeye çalışır. Yavaş yavaş kamuoyu oluşturuldukça çember büyür ve herkesin hikâyesine dönüşür. Burada önemli olan herkesin ya da çoğunluğun konuyla ilgili aynı anlamı idrak edip etmediğidir. Herkes aynı çekinceleri, aynı kaygıları duyuyor mu? Herkes çözüm için istekli mi? Cevap “hayır” ise buradan anlamlı ve güçlü bir hikâye çıkmaz. En yakın örneğini pandemide yaşadık. Tüm dünya insanları olarak covid-19’un kırmızı hikâyesinin birer parçasıydık. Böylesine sarsıcı olaylar daha güçlü hikâyeler oluşturur. Bu nedenledir ki, her birimiz pandeminin kırmızı hikâyesinden dönüşerek çıktık.

Sahi, bizim hikâyemizin rengi ne?

Dünyanın en güzel renk mozaiğine sahip ülkemiz ne çok yas rengine büründü. Yaralı ülkemizin siyah perdesini ne zaman kaldıracağız? Terörden, doğal afetlerden, politik kaoslardan, krizlerden, kadına şiddetten, trafik kazalarından, iş kazalarından ve sonu gelmeyen daha birçok yaslı olaylardan hangisine daha çok üzüleceğimizi bilemez olduk. 

Öte yandan çabuk alışıp, çabuk unutmayı öğrendik. İşte en çok burada yaralandık. 

Oysaki hayallerimiz var, hele de bugünlerde anlamlı bir hikâye yazmaya ve umudun rengini, simgesini belirlemeye ihtiyacımız var. Dönüşümleri yaratmak aynı zamanda simgeseldir, bayrak gibidir. Tek yapılması gereken, etrafında birleşmek ve aynı anlam için birlikte çalışmaktır. 

Yeşilin ve mavinin en güzel tonlarını taşıyan bir doğaya sahipken bu topraklardan çok anlamlı hikâyeler çıkarabileceğimizi biliyoruz. Toprağın rengi bu kadar güzelken tarıma dayalı, ekolojik dengeyi gözeten toprak rengi bir ekonomik modeli simgeleştirebileceğimizi biliyoruz. Afet bölgelerinde acil ihtiyaçların karşılanmasının yanında büyük hikâyeyi nasıl yaratacağımızı tartışıp, bu kadar dibe vurmuşken yaralarımızı saracak anlamlı hikâyeyi yaratmanın peşinden gitmemiz gerektiğini hissediyoruz. Fay kırmızısından çıkan Antakya’nın, Kahramanmaraş’ın ve nicelerinin diriliş hikâyesi, rengi, simgeleri ne olacak? 

Yalnızca sıradan bir yerleşim bölgesi mi inşa edeceğiz, yoksa ötesini düşünerek, hayal ederek ve planlayarak o toprakların özünü ve medeniyetini ortaya çıkaracak bir hikâye yazma isteğimiz var mı?

İnsan daima anlam peşindedir. Bir mekan, zaman, kişi ve konuyla ilgilenirken bizi motive eden şey aslında onlara atfettiğimiz anlamlardır. Büyük hikâyeler parça parça anlamlarla ancak oluşturulabilir. Burada açıkçası pek kıvıramadığımız o kritik konu, bütün resmi kurgulayamıyor olmamız. Özümüzde var olan müthiş kaynakların hakkını vererek büyük hikâyeyi yazmanın hayalini kuruyoruz, kurmalıyız. Bunu yapamadığımız sürece her an karşılaşmakta olduğumuz yeni gündemler ve sorunlar karşısında hazırlıksız oluruz. Hikâye yazmak stratejik bir iştir. Ana fikir ve rota belli olduğunda, belirsizlikler ve zorluklar içerisinde yol almak kolaylaşır. 

Bir yandan dünyanın hikâyesinin de parçasıyız ve burada nasıl yer alacağımız bir soru işareti. Gündemde olan iklim krizi, dünya kaynaklarının sürdürülebilirliği, bunların ekonomik ilişkileri gibi kapıda korkutucu bir şekilde bekleyen konuları ne zaman gündemimize alabilir hale geleceğiz? Bunların cevabı görünürde biraz belirmeye başladıkça hikâyemizi yazıyor olabiliriz. Yeter ki sözde değil, pratikte, inanarak, yapmak isteyerek yapmayı hedefleyelim. Bu gündemlerin dışında olmadığımızı ve yakın gelecekte çokça etkileneceğimizi fark etmek için şimdiden konuşuyor ve çerçevesini çiziyor olmamız gerektiğini biliyoruz.

Zihnimizde belirsiz ve dağınık olan şeyleri somutlaştırmamızı sağlayan imgeleme ve hikâyeleştirme, sonsuz bir seçeneğe sahip olmaktır. Bize bahşedilmiş sınırsız bir yetidir. Sanat bunların gücünü kullandığı için kutsaldır. Bu zihinsel becerilerimizle yaratabildiklerimiz, beynimizi ve dolayısıyla hayatımızı görkemli bir sergi alanına dönüştürür. İnsanlığın akli gelişmişlik konusunda geldiği durumun arkasında hayal gücüne dayalı bu beceriler bulunur. Hangi buluşlar ve teknolojik devrimler hayal etmeden başarılmış olabilir? Hangisi anlam arayışından bağımsızdır? Hepsi organik olarak birbirine bağlıdır. Bizim anlamlı hikâyemiz nedir ya da hikâyemizin anlamı nedir? Hayallerimiz ve yaptıklarımız hangi anlam etrafında bütünleşebilir? 

Hikâyemizin anlamını bulmak hepimize iyi gelecek. Bulduğumuzda ne yaşarsak yaşayalım ona tutunacağız ve bırakmak istemeyeceğiz. 

Instagram1

Instagram2

Twitter

'Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio'       

Popüler İçerikler

Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı
Beklenen Gün Geldi: Birbirinden Ünlü İsimler Saygı1 Formatının İkinci Konuğu Sertab Erener İçin Sahneye Çıktı!
Meteoroloji 49 Kente Fırtına Uyarısı Verince Hava Forum 58 Kilo ve Altında Olanları Tiye Aldı
YORUMLAR
12.04.2023

Henüz vaktimiz ve fırsatımız varken hikayemin güzel renklerini görebilirim umarım👀🙏🏻🙏🏻🙏🏻

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ