Atatürk'ün mirasına gerçekten sahip çıkabiliyor muyuz, onun bir ağaç için gösterdiği özeni biz binlerce ağaç için gösterebiliyor muyuz?
Atatürk'ün mirasına gerçekten sahip çıkabiliyor muyuz, onun bir ağaç için gösterdiği özeni biz binlerce ağaç için gösterebiliyor muyuz?
Taşınmak istenen bir yer ya da hedef vardır muhtemelen.
Tabii söküp bir aracın üzerine yüklemek böyle bir evden bahsetmiyorsak çok mümkün değil. Belki birkaç parçasını söküp taşımak denenebilir ya da raylar üzerinde tek parça halinde hareket ettirilebilir.
Ama her halükarda birkaç metre bile hareket ettirecek olsanız binanın tüm dış bağlantılarını sökmek, elektriğini, suyunu, gazını kesmek gerekir. İçinde yaşayanları da tahliye etmezseniz oluşacak riskin boyutları felaket aşamasına bile gelebilir.
Tüm bunların maliyetini ise hiç hesaba katmıyoruz. Bugünün teknolojileriyle bile yapması hiç kolay şeyler değil. Peki bundan yaklaşık yüz yıl önce kolay mıydı?
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Yalova'da bulunan çiftliği ziyaret ettiği bir gün çiftlikte yer alan köşkün dibinde yer alan, belki de yüzlerce yıllık çınar ağacının dallarını kesmek için hazırlık yapan bahçıvanla karşılaşır ve neden ağacın dallarını keseceğini sorar.
Atatürk bu yanıtı yeterli bulmaz ve ağaca zarar verilmeden bir çözüm bulmak için düşünür ve o dönemin şartlarında imkansıza yakın bir emir verir. Ulu Önder ağacın dallarının kesilmemesi için binanın yerinin değiştirilmesini istemiştir ve kararı gayet nettir.
8 Ağustos 1930'da başlayan hummalı çalışmada evvela bina etrafındaki toprak dikkatle kazılacak ve binanın temeli ortaya çıkarılacaktır. İstanbul'dan getirilen raylar temellerin altına özenle yerleştirilecek ve köşk tamamiyle raylar üzerine oturtulacaktır.
Çoğu insan için düşünmesi bile imkansız olan bu iş gerçekleştirilir ve bina tam 4.80 metre civarında hareket ettirilir. Atatürk'ün emriyle çınar ağacının bir dalına bile zarar gelmemiş, bunun için kaydırılan köşke de Yürüyen Köşk adı verilmiş olur.
Peki, asıl düşünmemiz gereken kısma gelelim.
Bir ağacın dalına zarar gelmemesi için imkansıza yakın bir çalışma gerçekleştirilmesini emreden Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün doğaya olan saygısını bir düşünün. Bahsedilen bir orman değil, tek bir ağaç.
Atatürk'ün mirasına gerçekten sahip çıkabiliyor muyuz, onun bir ağaç için gösterdiği özeni binlerce ağaç için gösterebiliyor muyuz?
Yanıtı belli.
Değil mirasına sahip çıkmak biz hiçbirimiz Atatürk'ü hak etmedik bile. O yüzden ne desek boş. Bize de her şey müstahak. İster kızın ister darılın. Ben çok iyi bir araştırmacıyım. Okuduğum hiçbir kaynakta bir avuç insan dışında Cumhuriyeti demokrasiyi isteyen bir hale rastlamadım. Atatürk bize 300 yıl geçse de 5 beden büyük gelir.
Dörtlü Takrir'in mimarlarından Refik Koraltan katıldığı bir yurtiçi gezisinde CHP'nin ormanlar için çıkarttığı yasayı hedef alarak "Dağ sizin orman sizin kim ne karışır?!" diye muhalefet olmuştu. DP toplumsal cehaleti överek iktidara geldiğinde buna "Beyaz İhtilal" dendi. Köy Enstitülerinin kapatılması da aynı ihtilalin sonucuydu. Dergâh safsataları ile tarih öğrendiğini zanneden meczupların diline dolanmış "tabandan gelen devrim" iddiasını adeta çürütür nitelikte devrimin halka rağmen halk için yapıldığını kendi tarihimizde teyit ettirmiş olduk. Günümüzde aynı ideolojinin temsilcisi olan başka bir İslamcı proje partisinin "halk bunu istiyor" diyerek "reform" adı altında sunduğu yasa, paket vs. kontrol edersek tekerrür eden tarihi de teyit ettirmiş olacağız!
“Zeytin ağaçları yerine İslam’a uygun ağaçlar dikilmeli!” “Zeytinyağı ile yapılan mezeler içki sofralarını süslüyor. Bu mezeler içki tüketimini artırıyor. Bu nedenle zeytin ağaçları sökülmeli.” “Zeytin, Rumların Anadolu’ya Truva Atı olarak bıraktığı bir bitkidir. Fazla tüketenlerde kısırlaşmaya sebep oluyor.------ Bu gibi salak uydurma haberlerle dünyanın zeytin ağacını katleden bir topluma geldik.Nerden nereye !