Biraz da Genel Kültür: 400 Yıl Önce İstanbul'un Nasıl Bir Yer Olduğunu Merak Edenleri Şaşırtacak Bilgiler

İstanbul'un bundan yıllar önce nüfusu, ticareti ve şehir planlamasının nasıl olduğu hakkında bilgiler derledik. Keyifli okumalar!

İstanbul'un önemi

1453'e kadar Roma imparatorluğunun başkentliğini yapan ve bu tarihten 1923 yılına kadar da Osmanlı imparatorluğunun başkenti olan İstanbul, yönetildiği devletlerin çoğuna başkentlik yapmış, yüzyıllar boyunca dünyanın en önemli ve en büyük metropollerinden biri olmuştur.

İstanbul'un isimleri

Constantinopolis ismi Müslümanlarca “Konstantiniyye” olarak kullanılmış ve bunun yanında az olsa da şehirde ve Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme'sinde 'İslambol' kelimesinin kullanıldığını görüyoruz.

Şehirde yaşayan Rumlar ise yunanca  “Stin” ve “Polis” kelimelerinin birleşimi sonucunda “Şehire” “şehre doğru” anlamında kullanılan εις τήν Πόλι(ν) yani eis tín Póli(n) ifadesini kullanmaktaydılar.

Rusların Çarigrad‘ı (Çarın şehri), Balkanların Stambul’u, günümüzün “İstanbul’u ise, 'Stin' ve 'Polis' kelimelerinin Türkçeleşip “Stanbul” kelimesine dönüştükten sonra zamanla değişmesi sonucu ortaya çıkmıştır.

İstanbul'un nüfusu

Osmanlı Devleti'nin 1881'deki ilk nüfus sayımına kadar toplam vatandaş sayısı kesin verilere dayanmamaktadır. Nüfus ile ilgili bilgileri ya vergi mükelleflerinin genel nüfusa oranlanması ile ya da her evde beş kişinin bulunmasına dayalı bir varsayım yapılmaktaydı. 

16. ve 17. yüzyıllarda şehrin giderek büyüyüp zenginleşmesine bağlı olarak gelişen hızlı nüfus artışını kontrol altına almak için bir dizi önlemler alınsa da 17. yüzyılın ilk yarısına kadar bu nüfus artışı dengede tutulamamıştır. Yapılan varsayımsal nüfus tahminlerine göre ise 1683'te Osmanlı İmparatorluğu'nda  yaklaşık 30.000.000 kişilik bir nüfus olduğu düşünülmektedir.

İstanbul'da kullanılan diller

Osmanlı Devletinin resmî dili olarak kabul edilen Türk dili*, uluslararası yazışmalarda, bilimsel yazılarda ve yerel yönetimlerde kullanılmaktaydı. Bunun yanı sıra yerel yönetimde şehirleşme yapısından dolayı Bulgarca, Ermenice, Berberice, Farsça, Arapça, Kürtçe, Macarca, Boşnakça, Yunanca gibi diller de kullanılırdı. Edebiyatta da Türkçenin yanı sıra Arapça ve Farsça kullanılmaktaydı.

*Türkçe ya da Türk dili, Türk dilleri ailesinin Oğuz dilleri grubundan, Batı Oğuz dillerinden biri olan Osmanlı Türkçesinin devamını oluşturmaktadır.

İstanbul'da yaşayanların mensup olduğu dinler

Osmanlı devletinde çok uluslu bir yapının olması dinde de kendini, toplumda birçok farklı dinin var olmasıyla göstermişti. Halkın genelinde İslam, Hristiyanlık ve Musevilik dini benimsenmişti. Ayrıca farklı kesimlerdeki insanlar, farklı dile ve ırka sahip olan milletler dinlerinin ibadetlerini gerçekleştirebilecekleri alana sahip olarak yaşayabilmekteydiler.

İstanbul'da günlük yaşam

Osmanlıda günlük hayatın büyük bir alanını, devletin çok uluslu yapısı ve fethedilen bölgelerdeki nüfusun Türkleşmesini sağlamak için uygulanan 'iskan politikası' belirlemektedir. Bu yapıdan dolayı Müslüman, Hristiyan ve Yahudi aileleri ayrı ayrı mahallelere yaşamaktaydı. Bu durum ise bir mahalle kültürünün doğmasına yol açmıştır. 

Öyledir ki bir mahalleden diğerine geçtiğinde, insanlarda bir kültürden diğerine geçiyormuş hissi uyanabilmekteydi. Bunun yanında insanlar göç ettirildiği bölgelerden yerel kültürü ile İstanbul'un diline ve yaşam tarzına zenginlik kazandırmışlardır.

İstanbul'da sosyal yaşam

Günlük yaşamın eğlencesini; yaygınlaşan kahvehanelerde çeşitli taklitler yapıp hikayeler anlatarak insanlara neşe katan meddahlar, saz eşliğinde şiirler okuyan âşıklar, gencinden yaşlısına seyretmesi keyifli Hacivat karagöz oyunları, meyhanelerdeki sohbetler, dinlenilen müzikler ve raks oluşturuyordu.

Şerbetler, bozalar, kahveler, salepler, alkol ürünleri de o dönemde yaygın olarak tüketilen içecekler arsındadır.

İstanbul'da sanat faaliyetleri

14 yıllık saltanat hayatında I. Ahmed çıkardığı “I. Ahmed Albümü” ile birlikte minyatür sanatındaki konuların, saraydan toplum yaşamına yönelmesini sağlamıştır. Çarşılarda çizim yapan çizerler sayesinde ise o dönemde sarayın dışında da önemli bir sanat ortamının varlığı olduğunu söyleyebiliriz. Bu ressamlar; sünnet, cenaze, yargılanma anları, güreş gibi Türk sporlarını, dönemin meslek grupları, çeşitli etnik grup ve statüdeki kadınları, İstanbul’un çeşitli yerlerini ve binalarını resmetmişlerdir.

Bu çizimler sayesinde ressamlar, o dönemin yaşam koşullarını görmemizi, günlük hayatın akışına bizim de katılmamızı sağlamışlardır.  Bunun yanında o dönemde Osmanlı devletini ziyaret eden yabancı gözlemcilerin Osmanlının yaşantısını, , kadın portrelerinin günümüze kadar ulaştırarak o dönem hakkında iyi bir bilgi kaynağı sağladığını söyleyebiliriz.

İstanbul'da edebiyat

17. yüzyıllardan itibaren edebiyatımıza önemli ve değerli eserler veren sanatçılarından olan, kaside üstadı Nef'î, Gazelde Nâili, Nâbi, düz yazı alanında Evliya Çelebi, Naima, Kâtip Çelebi, koşma, semai, varsağı biçimli şiirleriyle Karacaoğlan, Âşık Ömer, Nâimâ gibi üstatlar yetişmiştir.

Ayrıca dönemin padişahlarının da mahlaslarıyla eserler yazdığını görmekteyiz.

İstanbul'da ticaret

16. ve 17. yüzyıllarda Akdeniz liman şehirlerinin İstanbul’a olan ticari bağları vardı. O dönemlerde ticaretin merkezi haline gelen Osmanlıda İstanbul, sahip olduğu konum ve limanları açısından önemli bir yere sahipti. İstanbul'da ticaretin yoğunlaştığı bölgeler ise; liman kesimi olan Haliç, Eminönü, Tophane, Salıpazarı, Anadolu-İstanbul arasında gidip gelen ürünlerin aktarımın olduğu ve topraklarında tarım yapılan Üsküdar gibi yerlerdir.

İstanbul'da mimari

İstanbul'un fethinden itibaren, mimari yapılar İstanbul'da oldukça yoğunlaşmış, yüksek ve görkemli yapılar inşa edilmiştir. Ancak 17. yüzyılda peş peşe yenilgilere uğrayan ve bir dizi bozgun felaketi yaşayan Osmanlı Devleti’nin bu döneminde mimari açıdan köklü değişikliklere ve mimari yapı inşasına gidilememiştir.

Ancak Sultan I. Ahmed’in inşa ettirdiği İstanbul Sultan Ahmet Külliyesi, Sultan III. Mehmed’in Annesi Safiye Sultanın başlatıp, Hatice Turhan Sultan tarafından tamamlatılan Eminönü Yeni Cami ya da diğer bir adıyla Valide Cami, bugün neredeyse herkesin adını bir kere duyup, ziyaret ettiği Mısır Çarşısı da bu dönemde inşa edilen önemli yapılar arasındadır.

İstanbul'da yaşanan yangınlar

1509 yılında gerçekleşen ve ‘Kıyamet-i Sugra’ yani ‘Küçük Kıyamet’ olarak adlandırılan depremden sonra halk, konutlarını ahşaptan inşa etmiştir. Ancak deprem için ahşaptan yapılan yapıları, ilerleyen süreçte büyük bir tehlikeye sokan, büyük yıkımlara sebep olan ve ilki 2 Eylül 1633 tarihinde gerçekleşen Cibali yangınları nedeniyle onlarca ev, camii, mimari yapı, ev, dükkan harap olmuş, binlerce insan ölmüştür.

Hatta çıkan yangın söylentileri öyle bir noktaya ulaşmıştır ki, bir yangının kahvehanelerde içilen nargileden dolayı başladığı düşünüldüğü için kahvehaneler kapatılmıştır.

Ders Kitaplarından Öğrenemeyeceğiniz Osmanlı'nın Dönüm Noktası Olan Zenta Savaşı
İstanbul’un Fethiyle İlgili Bu Gerçekleri Muhtemelen Bilmiyordunuz!
Tarihin En Önemli Olaylarından Biri Olan İstanbul Fethinde Ayasofya'da Neler Yaşandı?

Popüler İçerikler

Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı