Bir Zikir Senfonisi

Yürümek tefekkür etmek için ne güzel bir zamandır! Cemrelerin düşmesiyle baharın gelmesine ve doğanın uyanışına yürüyüşlerimle kimi zaman eşlikçi, kimi zaman gözlemci olmayı pek severim. Evreni, doğayı, kendimi, yaratılanı, Allah’ı anlamaya çalıştığım bu vakitlerime bir eşlikçi de aramam. Sorularımın cevaplarını iyice işitebilmek için insana ait tüm seslerin susmasını tercih ederim. Zira, yaratılan düzeni bana anlatan başöğretmenim benimledir. Yürüyüşlerimin spontane eşlikçileri kimi zaman bir martı, kimi zaman bir kedi, kimi zaman bir ağacın çiçekleri olur.

Bu sabahki yürüyüşümde de bana eşik eden gökyüzü öylesine berrak, bulutlar öylesine güzel, kuşlar öylesine özgür ve deniz öylesine deli ki bir anda doğadaki bütün ritmik hareketlerdeki zikri görmeye başlıyorum.

Tabiattaki bütün varlıkların devamlı tekrarlanan hareketlerini gözlemlerken, içindeki zikrin temposuna kendimi kaptırıyorum. Denizin kıyıya delice çarpan dalgalarında sessiz bir “Allah” sesi duyar gibi oluyorum. Dalgaların her ritmik hareketi bir zikir gibi. 

Adımlarımın ritmine uydurduğum nefesim ya da nefesime uydurduğum adımlarıma yönlendiriyorum farkındalığımı. Ciğerlerim her nefeste “Al” diye dolarken “Lah” diye boşalıyor.

“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O'nu tesbih eder. O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız.” – İsrâ Suresi 17:44

Aklıma gelen bu ayet sınırlı anlayışımızla onu algılayamayacağımızı ifade etse dalgaların çarptığı kayaların verdikleri yanıtı duyar gibiyim: “Al-lah”. Sanki bir senkronizasyon var diye geçiriyorum gönlümden. Gönül demişken, geçtiğimiz günlerde tıp doktoru olan eşime sorduğum soru aklıma geliveriyor yürürken. Kalbin ritmine tıbbın ne ad verdiğini sormuştum eşime. Kalbin iki ritimle attığını anlatmıştı bana. Biri “sistol”, diğeriyse “diastole”. Biz fark etmesek de sağlıklı bir insan nabzı dakikada 80 defa atıyor. Ve tasavvuf anlayışına göre kalp, her atışında “Al-lah” zikrini tekrarlıyor. Yani kalbimiz bu zikirle atıp duruyor. Tıpkı kıyıya çarpan dalgalar gibi…

En uzun zikri düşündüğümde ise aklıma güzel gezegenimiz geliyor. Kendi etrafında dönüşünü 24 saatte tamamlayan dünyanın “Al-lah” zikrinin uzun bir versiyonu olduğuna ikna oluyorum. Üstelik güneş etrafında tam bir yılda dönüyor. Yani, en uzun “Allah” zikri dünyamıza ait. Güneşin ve etrafında dönen gezegenlerin değişen dönüş sürelerini düşünüyorum sonra. Onların da dönüşlerinin her tekrarlanışı bir zikri oluşturuyor.

Kafamı kaldırıp gökyüzünde uçan kuşları izliyorum, kanatlarına takılmış zikirmatikler var sanki. Kanatlarını her çırpışlarında “Al-lah” diye süzülüyor gibiler. Bu zikirden aldıkları hazla biraz daha uzak menzile süzülmelerini izlemek bana huzur veriyor. Kuşların zikirden kanatları var.

Havadaki moleküllerin titreşmesi ve sürekli git-gel hareketi yapmalarıyla oluşan ses dalgaları, saniyede 32 ila 16 bin titreşim yaparak insanlar için duyulur bir hal alırlar. Bu tekrarlanan titreşim “Allah” isminin zikri olduğunu düşündürüyor bana. Elektro manyetik dalgalarda da öyle. Peki ya, gözümüzle dış dünyayı görmemizi sağlayan ışık fotonları? Onlar çok daha yüksek, çok daha kısa dalga boylarına sahip değiller mi? Fotonlar saniyede trilyonlarca defa zikretmekteler. 

Kainattaki her tekrarı bir zikir olarak tanımlıyorum. Sadece hareketle mi sınırlıdır bu zikir? Einstein’ın tanımıyla, maddenin enerjinin yani hareketin donmuş şekli olduğunu biliyoruz. Ben küçülsem, küçülsem maddenin temel zerreleri olan atomlar aleminde gezintiye çıksam, bir madde parçasının içine giriversem, kocaman bir dünya gibi atom molekülü tam karşımda bana göz kırpsa, molekülün yanından geçerken hayranlıkla görürüm ki aynısından bir tane, bir tane ve bir tane daha var. Bir tespihin taneleri gibi yan yana dizilmiş sayısız atom. O zaman, milyonlarca ve hatta milyarlarca defa tekrarlanan bu olay karşısında, maddeyi zikrin donmuş hali diye düşünmeye başlasam sanırım yanılmış olmam.

Maddeyi zikrin donmuş hali diye değerlendirdiğimde, bir kaleydoskopa girmişim gibi kutsal geometrinin sürekli tekrarlanan desenleri ve simetriyi bir zikir olarak değerlendirebileceğim bir kapı açılıyor bana. İslam sanat eserlerinin üzerindeki geometrik desenleri inceleme fırsatı bulursanız, her bir desenin Allah’ın farklı isimlerinden oluşan durgun zikirler olduğunu görebilirsiniz. Pisagor’un altın oran kavramı ve kutsal geometri sembolünü tanımlayan iç içe geçmiş daireler ve üçgenler, farklı kültürlerdeki kutsal geometri sembolleri “varlığımızın ilahi düzeni” olarak adlandırılırlar. Çünkü her biri Allah’ın isimlerinden birinin temsilinden ve zikrin devamlılığından gelmektedir. 

Çağdaş bilim hayatın temel yapı taşını DNA molekülü olarak gösterir. DNA molekülü ikili sarmal şeklindedir. Helezon şeklinde iki molekül zinciri birbiriyle irtibatlanarak daha büyük DNA molekülünü oluşturur. DNA’nın helezon yapısı da sürekli tekrarlanan bir zikir zinciri oluşturmaktadır. “O halde bütün canlılar, canlılıklarını sürekli tekrarlanan zikirden almaktalar,” diye geçiriyorum içimden. 

Kalbimde zikrin sesi ve zihnimde canlandırdıklarımla yavaş yavaş arabama yöneliyorum. Kontak anahtarını çeviriyorum ve yüzüme bir geniş tebessüm yayılıyor. Arabamın dönen motoru her bir devirde “Allah” diyerek tekerlekleri çeviriyor. Tekerler tam bir dönüşte “Allah” ismini tekrarlıyor. “Arabamın tekerleri zikir çekmeseler şurada şuraya gidemem,” diyorum gülümseyerek. 

Eve dönüş yolunda bir kez daha iman ediyorum ki, kâinatın tamamı “Allah” zikrinin sonsuz çeşitte, sonsuz tekrarından oluşan bir zikir senfonisinden ibaret. Her varlık kendi yaradılış özelliklerine göre zikretmekte. Ve bu sonsuz tekrarlar, evrenimizin varoluşun dokusunu örmekte.

“O akıl sahipleri, ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine yatarken dâimâ Allah’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler…” Âl-i İmrân / 191. Ayet

Zikrin en faziletlisi, en üstünü ise insana verilmiştir. İnsan imanıyla, ilmiyle, tıbbiyle, tekniğiyle, tüm varlığıyla Allah’a bağlıdır. “O halde,” diyorum kendime, “Bilinçli olarak zikreden insan kâinatın senfonisine faal katılım sağlamaktadır.” İnsan dışındaki tüm varlıkların, hatta insanın kendi bedeninin zikirleri bile irade dışıdır. Allah tarafından tüm evrene programlanmış olarak sürüp gitmektedir. İnsanın kendi bilinciyle ve iradesiyle zikretmesi ise kâinatın sayısız zikirlerine aktif olarak katkıda bulunması demektir. İnsan yaptığı zikirlerin yoğunluğuna, derinliğine ve mükemmelliğine göre kâinatın yaptığı zikirlerin başka bir seviyesine eşlik etmiş olur. İnsanın zikri, orkestraya sopranonun eşlik etmesi gibi kâinatın zikir senfonisinin tamamlayıcısıdır. Sopranonun söylediği besteye orkestra tamamlayıcı derinliği kazandırır.

Sevgili okur, senin de içindeki kâinat notanı bulmanı dilerim…

Web

Instagram

X

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Icardi'nin A Milli Takım Forması Giymesi İçin CİMER'e Başvuruda Bulunuldu!
Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi
Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı